Darbe sistemini; “Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak hükümeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi” olarak tanımlayabiliriz.
Artık günümüzde ‘askeri darbe, sivil darbe, post modern darbe’ tanımlarını sık sık duyuyoruz. Bu darbe girişimlerinin birbiriyle bağlantılı olduğunu, temelinde illegal yapılanmaların olduğunu ve demokratik rejimleri yıkmak veya engellemek için oluşturulduğunu biliyoruz. Peki, dışarıdan bakıldığında olumlu gibi görünen, fakat gayrimeşru yollarla zemin hazırlanarak yapılan darbe metodu ülkelere neler kaybettirmiştir?
Türkiye başta olmak üzere geçmiş tarihe bakıldığında; Yunanistan, Şili, Arjantin, Libya, Umman, Irak, Pakistan, Ekvator, Gine, Burkina, Fas, Tunus, Myanmar, Sudan, Katar, Gambia, Pakistan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Fiji, Moritanya, Madagaskar, Honduras, Mısır gibi ülkelerin darbe girişimlerine maruz kaldığını görüyoruz.
Bu ülkelere baktığımızda her birinin gelişmekte olan ülkeler olduğunu görüyoruz. Ve darbe girişimleri hepsinde siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanmaya başladığı bir dönemde gerçekleşmiştir. Bu da son derece düşündürücüdür.
Darbe kapsamında özellikle Türkiye’yi ele almak gerekir. Çünkü Türkiye gerek stratejik konumu gerekse Ortadoğu’da üstlendiği rol sonucunda birçok darbeye ve komploya maruz kalmıştır. Türkiye çok partili sisteme geçtiği 1950 yılından bu yana iki askeri darbe (21 Mayıs 1960 - 12 Eylül 1980), iki muhtıra (12 Mart 1971 - 27 Nisan 2007) ve ‘’Post modern’’ darbe olarak tarihe geçen ‘’28 Şubat’’ sürecine maruz kalmıştır.
Türkiye tüm bu süreçte hem demokrasi adına, hem de siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal açıdan büyük bir kayba uğramıştır. 27 Mayıs 1960 darbesi öncesi Adnan Menderes dönemine baktığımızda ekonomik istikrar oluşmuş ve refah düzeyi artmıştır. Türkiye yılda 7,8 oranında büyümüş ve GSMH’nin dünya ortalamasını binde 6.43 den, binde 7.52 ye çıkarmıştır.
Ekonominin artı yönde ilerlediği bir süreçte darbe yapılmıştır. Bu da bu darbelerin meşru olmadığının, bazı gizli odaklar tarafından kendi çıkar ve amaçlarına ulaşmak için yapıldığının çok açık bir delilidir. O dönemin başbakanı Adnan Menderes’in resmi konuşmalarından bu durumu net bir şekilde anlıyoruz. 21 Mayıs darbesi sonrası birçok siyasetçi, bürokrat, gazeteci ve parti üyeleri yargılanmış, birçoğu idam edilmiş ya da hapis cezasına çarptırılmıştır. Türkiye ekonomik yönden sekteye uğramıştır.
Yine Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesi sonucu binlerce kişi tutuklandı, onlarca kişi idam edildi, milyonlarca insan fişlendi. Ayrıca ülke kültürel ve sosyal olarak da yıkıma uğratıldı. Yüzlerce gazeteci yargılandı, gazeteler imha edildi, birçok kişi hürriyetinden yoksun bırakıldı. Yasaklamalar sanata sıçradı. Birçok film ve kitap yasaklandı. Dahası toplum psikolojik olarak yıkıma uğradı, gençler kendi içine kapanıp asosyal bir yapıyı benimsedi, fikir ve düşüncelerini söyleyemez duruma geldi.
1995’li yıllardan sonra ülke tekrar ekonomik ve kültürel olarak atağa geçti. İstikrarın sağlanmaya başladığı bir dönemde ‘’İrtica’’ söylemleri patlak verdi. Birçok illegal örgütler ortaya çıkarıldı, ve basın ve yayın organları kullanılarak halk hükümete karşı kışkırtıldı. Ve sonuçta ‘’28 Şubat Post Modern darbe’’ gerçekleşti. Darbe girişiminden sonra ülke tekrar ekonomik olarak çöküntüye uğradı. Ekonomi yüzde 6,1 daralırken, gelir seviyesi yüzde 9,5 oranında daraldı. GSMH da 75 milyar dolar azalış meydana geldi. Ayrıca 1,8 milyar dolarlık ek maliyet getirdi.
Yakın tarihte ise Mısır hükümetine askeri darbe yapıldı. 3 Temmuz 2013’de gerçekleşen bu darbede senaryonun yine aynı olduğunu görüyoruz. Hüsnü Mübarek diktatörlüğünün yıkılmasından sonra ülkede siyasi olarak istikrar oluştu. Halkın iradesiyle seçilmiş yöneticiler idareyi ele aldılar. Fakat 22 Kasım 2012 tarihinde tekrar olaylar baş gösterdi. Yasadışı protesto yürüyüşleri, ayaklanmalar ve kargaşa çıkartıldı. Halk hükümete karşı kışkırtıldı. Ve asker ülkede istikrarın olmadığı söylemiyle yönetime ele geçirdi. Çıkan olaylarda 3.533 kişi öldü, binlerce kişi yaralandı. Darbe karşıtı yüzlerce kişi yargılandı ve birçoğuna hapis cezası verildi. Seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ise yargılanmaya devam ediyor. Darbe zeminini aynı şekilde ’’Gezi olayları’’ ile Türkiye de oluşturmaya çalıştılar. Aynı şekilde ülkede sokak olayları çıkartıldı ve karmaşa ortamı oluşturmak istendi. Fakat bunda başarılı olmadılar. Türkiye’nin güçlü yapısı, geçmişten edindiği tecrübe ve sağduyusu sayesinde demokrasi ayakta tutuldu ve tutulmaya devam ediyor.
Avrupa ülkeleri başta olmak üzere demokratik ülkelere baktığımızda, ekonomileri, sosyal yaşamları, kültürleri ve mimarisinin oldukça gelişmiş olduğunu görüyoruz. Ve bu ülkeler hiçbir şekilde darbeye maruz kalmadılar. Bu da bizim kıyas yapmamıza imkan veriyor. Darbeler ve darbe rejimleri ülkelere hiçbir zaman istikrar getirmedi, aksine onlarca yıl geriye götürdü. Yaşam koşullarını zorlaştırdı ve özgürlükleri kısıtladı.
Darbelere engel olmak için yapılması gereken şey demokrasiyi ayakta tutmaktır. Bu da ancak güçlü bir iradeyle, fikir ve düşünceleri sonuna kadar özgür bırakan bir siyasi iradeyle mümkündür. Görüşü, dili, dini, mezhebi her ne olursa olsun, her kesimin sesi mutlaka dinlenmeli ve fikirlerine değer verilmelidir. Çünkü darbelerin zeminine baktığımızda hep fikir çatışmaları vardır. Buna fırsat vermemek gerekir. Ülke rejimleri sanatı, bilimi, estetiği ve özgürlüğü ön planda tutmalı, sevgi, barış, kardeşlik ve adalet kapsamında bir sistem kurulmalıdır.
Ancak bu şekilde ülkeler darbe tuzağından kurtulabilir…
Sayın Adnan Oktar'ın Daily Mail'de yayınlanan makalesi:
http://dailymailnews.com/2014/02/28/columns-articles/1.php