Dünya tarihinin en kara günlerinin birinin üzerinden birkaç hafta geçti. Türkiye’deki askeri darbe girişimine ait bir çok detay ortaya çıktı. 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece sabaha kadar süren olaylarda Türk milleti 240 şehit verdi. Yaralı sayısı ise 2200 oldu. 35 uçak, 37 helikopter, 246 tank ve zırhlı araç, 3 gemi ve 4000’den fazla da hafif silahın kullanıldığı darbe girişimine 9000’in üzerinde de asker katıldı. Rütbesiz askerlerin büyük kısmı ya bir tatbikat ya da bir terör saldırısına karşı mücadele bahanesiyle kışlalarından çıkarılmışlardı. Bu karanlık gecede şehit olanlar bir silahlı çatışmada vurulmadılar. Tamamına yakını silahsız masum halktı. Kimisi tank altında ezildi, kimisi yakın mesafeden infaz edildi, kimisi helikopterlerden yağdırılan mermilerin hedefi oldu, kimisi de uçak bombalarının altında kaldı.
Türk milleti darbeden sonra, minnet duygusunun bir ifadesi olarak her fırsatta şehitlerini onurlandırıyor ve canını hiçe sayarak Allah ve vatan sevgisiyle demokrasi mücadelesi veren kahramanlara sahip olmanın haklı gururunu yaşıyor. Ancak bizler 80 milyonluk Türk milleti olarak yurt dışındaki dostlarımızdan da bu barışsever demokrasi kahramanı masum insanları şerefle anmalarını bekliyoruz. Sadece Türk dostlarının değil, tüm dünyadaki barış aktivistlerinin, darbe karşıtlarının, sivil toplum savunucularının bu haklı, güzel ve meşru mücadeleyi desteklediğini görmek istiyoruz. Dünya darbelerin değil darbe karşıtlarının, demokrasi taraftarlarının galip geldiği bir döneme girmeli.
Türkiye’nin içinde bulunduğu MENA coğrafyası bugün yeniden şekillendirilmeye çalışılıyor. İç savaşlar, darbeler, terörizm ve işgallerle yeni sınırlar ortaya çıkıyor. Türkiye’nin tarihi bağı olan Libya, Mısır, Suriye, Irak, Afganistan ve hatta Ukrayna direkt ya da dolaylı askeri müdahaleler sonrasında iç savaş ortamına itildi. Yüzlerce yıldır iç içe yaşayan insanlar birbirlerinin adeta celladı haline geldi. Milyonlarca masum can verdi, şehirler yıkıldı, ülkeler parçalandı. Bu kanlı planları uygulamaya koyanların en önemli silahı ise kardeşi kardeşe kırdırmak oldu.
15 Temmuz gecesi Türkiye’de yaşananların da nihai hedefi bir iç savaş ortamı oluşturmaktı. Hedef Irak’ta, Suriye’de, Libya’da olduğu gibi ülkemizin kamplaşması ve çatışma ortamı oluşmasıydı. Fakat darbeyi engellemek için sokağa inen genciyle yaşlısıyla milyonlarca Türk bu planı bozdu. Darbe gecesinde sokakta iktidara oy verenler de vardı, en muhalif olanlar da. Dindarı da vardı ateisti de. Sünnisi Alevisi Caferisi tankların karşısında yer aldı. Kürdüyle, Çerkeziyle, Ermenisiyle, Türküyle, Lazıyla, Arnavutuyla, Boşnakıyla milletimizin her ferdi sokaktaydı. Halkımız darbenin ardından devam eden demokrasi nöbetlerinde 81 ilde ve yüzlerce ilçede meydanları doldurdu. Bir şölen havasında yaşanan nöbetlerde farklı düşünceden farklı inançtan milyonlar kardeşler olarak sabahladılar.
Oluşan bu milli birlik ve dostluk havası bir kötülüğün hayra dönüşmesidir. Kuşkusuz tüm dünya için güzel bir örnektir ve bu topraklarda meydana getirilmeye çalışılan kutuplaşmanın önünde de set olmuştur. 15 Temmuz gecesi Türk halkı birliği, dayanışmayı, dostluğu ve kardeşliği tercih etti. Bu seçim siyasete de yansıdı. Darbe gecesi Cumhurbaşkanının hemen ardından muhalefet liderleri Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli de taraftarlarını darbeye karşı dik durmaya ve sokaklara inmeye çağırdı. Meclis, darbeci uçaklar tarafından bombalanırken içinde her partiden milletvekilleri darbeye karşı toplanmışlardı. Ertesi günkü tarihi oturumda iktidarı, muhalefeti hep bir ağızdan darbeye karşı olduklarını imza altına aldılar. Demokrasi nöbetlerinde hiçbir partinin bayrakları yer almadı. Parti sloganları kullanılmadı. Milyonlar Türk bayrağı altında birleştiler.
CHP, darbe karşıtı mitinginde kendisine oy veren yüzbinleri İstanbul’un en önemli meydanlarından biri olan Taksim meydanında topladı. Davet üzerine mitinge Ak Partililer de katıldı. 7 Ağustos Pazar günü İstanbul’da yapılan en büyük demokrasi mitinginde ise tüm parti liderleri, Cumhurbaşkanı ve Başbakanla birlikte yer aldılar ve en önemlisi de Türk tarihinde bir ilk olarak Genel Kurmay Başkanı sivil bir toplantıda, büyük bir tezahürat altında konuşma yaptı.
Bu kadarla da kalmadı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Sayın Kılıçdaroğlu karşılıklı olarak birbirlerine açtıkları davalardan feragat ettiler. Sayın Erdoğan bir adım daha atarak mevcut tüm şahsi hakaret davalarının –birkaç tanesi hariç- düşürülmesini sağladı. Bütün bu güzel gelişmelerle birlikte Türk kamuoyunda herkes klasik siyaset döneminin bittiğini ve yeni dönemin ortak sevgi ve kardeşlik ruhuyla bina edileceğini dile getirmeye başladı.
Türkiye’nin içinden geçtiği bu umut verici sürecin diğer Müslüman ülkelere de örnek olması hepimizin dileği. Bu coğrafya artık darbelerle, iç savaşlarla, Müslümanın Müslümanı şehit ettiği saldırılarla anılmamalı. Milyonlarca Müslümanın hayatına bombalar, silahlar, korku ve dehşet hakim olmamalı.
İslam şiddeti ve ölümü değil barış ve sevgiyi anlatmaktadır. Bölgede akan kanı durdurabilecek olan da Müslümanların Kuran’ın getirdiği sevgi, saygı ve dostluk çatısı altında bir araya gelmesidir. Bu atılım dünyayı daha güvenli, daha istikrarlı ve daha refah bir hale getirecektir.
Darbe gibi hiç istenmeyen bir girişim sonrası oluşan dostluk havası, sadece Türkiye’de değil tüm İslam aleminde milyonların geleceğe daha umutlu bakmasını sağlıyor. Birlik olmamız durumunda karşılaşacağımız tüm zorlukları aşabileceğimize eminiz.
Türk milletinin bu dirayetinin tüm dünyaya örnek olması dileğiyle.
Adnan Oktar'ın American Herald Tribune'de yayınlanan makalesi: