Züppelik, homoseksüellik, anarşist ruhluluk, milli değerlere önem vermemek İslam karşıtlığı, Müslüman olmaktan utanmak, sahte entelektüellik, kendini beğenmişlik, aşağılık kompleksi...
Bunlar, bazı Müslümanların oluşturmaya çalıştığı yeni gençlik modelinin özellikleri. Kendilerince kabul edilmek ve modern görünmek için bu özelliklere sahip olmak gerektiği inancını taşıyan insanlar, gençlerin bu sapkınlıklara yönelmeleri için müthiş çaba harcıyorlar. Bazıları İslam'ın ahlaki değerlerine zarar vermek için bilinçli olarak bu şekilde hareket ederken, bir kısmı da sadece “trend”i yakalamak amacıyla bilinçsiz olarak bu hataya düşüyorlar.
Homoseksüelliğin bu özelliklerin içinde ön sıralarda olması ve adeta insan hakları sorunu gibi lanse edilmesi ise dikkati çekiyor. Unutulmaması gereken homoseksüelliğin İslam dahil (Kuran-ı Kerim, Araf Suresi 80-82) tüm semavi dinlerin kutsal kitaplarında (İncil, Levililer 18/22, Romalılar 1 / 24-28) haram kılındığı ve bu haramı işleyenlerin Allah tarafından ciddi bir cezayla karşılık gördükleridir. (Kuran-ı Kerim Hicr Suresi / 68-75 İncil, 2 Petrus 2/ 6-10 ve Levililer 20/13)
Homoseksüelliği teşvik eden bazı Müslüman aktivistler bu ayetlerin gerçek manalarını saptırarak burada homoseksüelliğin kınanmadığını, kınanan suçun sadece cinsel zorlama olduğunu iddia ederek insanları yanlış yönlendirmeye çalışıyorlar.
Bugün bazı toplumlarda homoseksüelliğe karşı olmayı bağnazlık zannedenler çoğunlukta olduğundan pek çok kişi cinsel sapkınlık aleyhinde konuşmaktan kaçınıyor. Oysa homoseksüelliğin haram olması Kuran’ın vahiyle bildirilmesinden yıllar sonra ortaya çıkan yani bağnazlar tarafından uydurulmuş bir şey değil. Bu sapkın suç Kuran’ın indirilişinden itibaren Allah tarafından haram kılınmış, çirkin bir eylemdir ve kesinlikle yoruma açık bir konu değildir. Ancak elbette ki, bazı kişilerin eşcinsellere yönelik fiziksel saldırı gibi kabul edilemez davranışlarına da şiddetle karşı olduğumuzu belirtmek gerekir. Radikal İslami düşüncede olan kimi insanlar eşcinsellerin binalardan aşağı atılması ya da fiziksel saldırıya maruz bırakılması gerektiğini düşünmektedirler. Tabi ki biz bu tarz eylemlerin de her türlüsüne, şiddetle karşıyız.
Burada benim asıl üzerinde durduğum cinsel sapkınlığın Allah’ın haram kıldığı bir eylem olduğunu ve topluma -özellikle de çocuklara- ahlaki ve fiziksel yönde zarar verdiğini anlatmaktır. Bunu ortadan kaldırmak içinse şiddete başvurmak değil, iyi bir eğitim vermek gerekmektedir.
Günümüzde homoseksüellik öylesine bir artış gösterdi ki buna karşı olanlar toplumda dışlanır ve anormal oldukları düşünülür hale gelindi. Homoseksüel aktivistlerden bazıları sapkın evlilikleri gece-gündüz TV programlarında, gazete köşelerinde ve sosyal medyada teşvik ediyorlar. Eşcinsel evlilikler, sözde “gayet olağan, sağlıklı ve klasik heteroseksüel ailelerden farksız” gibi lanse edilmeye çalışılıyor ancak tabi ki bu sadece bir göz boyamadan ibaret. Cinsel sapkınlık, toplum ahlakına maddi ve manevi anlamda önemli derecede zarar vermeye devam ediyor.
Ahlaki açıdan bakıldığında eşcinsel evliliklerin yasal kılındığı ülkelerde aile kavramı zarar görüyor ve gayri meşru çocuk sayısı da gittikçe daha çok artıyor. İskandinav ülkelerinin bir çoğunda çocukların %80’i evlilik dışı doğuyor. Homoseksüelliği olumlu görmek kaçınılmaz olarak toplumları ahlaken yozlaştırıyor ve aile kavramını yerle bir ediyor. Bunun sonucu olarak toplumda namus kavramından bihaber çocuklar yetişiyor. Diğer taraftan homoseksüel ebeveynleri tarafından cinsel tacize uğrayan çocuk sayısı hiç de azımsanacak gibi değil. İstatistiklere göre homoseksüel ebeveynleri olan çocukların %29’u kendi ebeveynleri tarafından cinsel istismara maruz kalıyor. Bu oranın sadece kaydedilmiş vakaları yansıttığı dikkate alındığında sorunun ne kadar önemli boyutta olduğunu daha net görebiliyoruz. Taciz edilen birçok çocuk başlarına gelenleri utandıkları ya da korktukları için söyleyemiyorlar.
Diğer taraftan homoseksüellerin akıl sağlığı anlamında da ciddi sorunlar yaşadıkları görülüyor. ABD’de yürütülen bir sağlık araştırmasının sonucuna göre homoseksüeller, heteroseksüel bireylere göre %50 daha fazla depresyona girmeye eğilim gösteriyor ve madde bağımlısı olabiliyorlar. İntihar etme oranları ise %200’den daha fazla. Bir homoseksüel, bir heteroseksüele göre 24 yıl daha az yaşıyor. Homoseksüeller AIDS sebebiyle hayatlarını 40’lı yaşlarının sonunda kaybederken, heteroseksüel bireyler ortalama 70 yıl kadar yaşayabiliyorlar.
Homoseksüellerin çoğunluğu AIDS hastalığı yüzünden hayatını kaybediyor. 2008 yılında yapılan bir araştırmaya göre ABD’nin 21 büyük şehrinde yaşayan her beş homoseksüelden biri HIV virüsü kapıyor ve bu kişilerin yarısı hastalığı kaptığının farkında olmuyor. Cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklara da maruz kalan homoseksüeller çoğu zaman kendilerine geçen virüsün farkında olmadan toplum içinde hastalıkları yaygınlaştırıyorlar. Bunlar kan bağışı sebebiyle enjeksiyonla veya cinsel ilişkiyle bulaşabiliyor. Yapılan bir araştırmaya göre homoseksüellerin %28’i 1000’den fazla kişiyle cinsel ilişki yaşayabiliyor. Dahası AIDS’le mücadele ülkeleri ekonomik olarak da olumsuz etkiliyor. Örneğin ABD’de hükümet HIV virüsü ile mücadele etmek için yılda 24 milyar dolardan fazla harcama yapmak zorunda kalıyor.
Bu büyük tehditle ilgili listeler gittikçe artıyor. Sonuç olarak bu büyük tehlikeye dikkat çekmek ve toplum bilincini artırarak gerekli önlemleri almak bir mecburiyettir. Öncelikli olarak homoseksüelliğe eğilim gösteren insanlara bunun anormalliğini anlatarak, vazgeçmeleri için çaba harcamak gerekir. Ayrıca onları homoseksüelliğe teşvik eden aktivistlerin propagandasını durdurmak için de harekete geçilmelidir. Toplumun tüm bireyleri çok değerlidir ve bizler herkesin kurtuluşu için çalışmaya hazırız. Homoseksüellik, halihazırda lanse edildiği gibi, “karışılmaması gereken bir tür özgürlük” olarak görülmemelidir. İnsanları bilinçlendirmeliyiz ve bilinçli bireyler olarak bizler daha geç olmadan - özellikle Müslüman toplumlara empoze edilmeye çalışılan- bu hastalıklı davranışı tedavi edebilmek için üzerimize daha fazla sorumluluk almalıyız.
Adnan Oktar'ın The Jakarta Post'ta yayınlanan makalesi