Yunan felsefeci Aristo'ya göre türler basitten karmaşığa doğru giden bir hiyerarşiye sahiptir ve tıpkı bir merdivenin basamakları gibi doğrusal bir çizgi üzerinde sıralanmaktadır. Aristo bu tezine "Scala Naturae" adını verir. Aristo'nun bu fikri 18. yüzyıla kadar batı düşünce hayatını çok derinden etkileyecek ve daha sonra da "Evrim Teorisi"ne dönüşecek olan Büyük Varoluş Zinciri (Great Chain of Being) inancının da kökenidir.
Darwinizm'in temelini oluşturan tüm canlıların cansız maddelerden evrimleşerek geliştiği inancı ilk olarak "Büyük Varoluş Zinciri" adı altında Aristo'nun anlatımlarında karşımıza çıkar. Büyük Varoluş Zinciri evrimsel bir inanıştır ve Allah'ın varlığını inkar eden felsefeciler tarafından çok rağbet görmüştür.
Söz konusu görüşe göre canlılar kendiliğinden oluşmuştur ve herşey; minerallerden organik maddeye, ilkel canlılardan hayvanlara, bitkilere ve insanlara, buradan da sözde "tanrılara" evrimleşmiştir. Bu akıl dışı inanca göre yeni organlar da canlının ihtiyacına göre kendiliğinden oluşmaktadır.
Hiçbir bilimsel dayanağı olmayan, aksine tüm bilimsel gerçeklerle çelişen, sadece soyut mantık yürütmeye dayanan bu inanış, son olarak da "evrim teorisi" adıyla öne sürülmüştür.
Büyük Varoluş Zinciri ilk başlarda tamamen felsefi bir görüş olarak ortaya atılmıştır ve herhangi bir bilimsellik iddiasında da bulunmamıştır. Ancak canlıların oluşumuna yaratılış gerçeği dışında sözde bir cevap bulmaya çalışanlar için Büyük Varoluş Zinciri adeta can simidi olmuştur ve bu amaçla da bilimsel bir havaya sokulmuştur. Bu canlıların birbirlerine nasıl dönüştüğü ise büyük bir muammadır. Çünkü bu zincir, bilimsel bir gözleme değil, soyut ve yüzeysel bir mantık yürütmeye dayanmaktadır. Yani ilkçağ felsefecilerinin masa başında oturup hiçbir bilimsel araştırma yapmadan ortaya attıkları bir masaldan ibarettir.
Günümüzdeki materyalist ve ateist felsefelerin temelini oluşturan evrim teorisiyle, eski pagan maddeci felsefelerin hayat kaynağını oluşturan Scala Naturae ve Büyük Varoluş Zinciri arasında önemli bir paralellik söz konusudur. (bkz. Evrimsel paganizm) Bugün materyalizm evrim teorisiyle hayat bulurken, geçmişteki maddeci anlayış Büyük Varoluş Zincirini kendine temel dayanak almaktaydı.
Darwin bu kavramdan oldukça etkilenmiş, hatta teorisini bu ana mantık üzerine kurmuştu. Loren Eiseley, Darwin's Century (Darwin'in Yüzyılı) isimli kitabında Darwin'in, Türlerin Kökeni isimli kitabının birçok bölümünde 18. yüzyılın bu varoluş merdiveninden mantıklar kullandığını, özellikle de organik maddelerin zorunlu olarak mükemmelliğe doğru ilerledikleri fikrinin buradan doğduğunu vurgulamıştır.89
Dolayısıyla Darwin yeni ve bilimsel bir teori ortaya atmamıştı. Darwin'in yaptığı, kökleri eski Sümer'deki putperest efsanelere dayanan ve asıl eski Yunan'ın pagan inançları içinde gelişen bir batıl inancı, çağdaş bilimsel terimleri kullanarak ve çarpıtılmış birkaç gözlemle destekleyerek yeniden ifade etmekten başka bir şey değildi. Bu batıl inanç, önce 17. ve 18. yüzyılda yaşamış bazı bilim adamları tarafından yeni eklemelerle zenginleştirildi, sonra da Darwin'in Türlerin Kökeni isimli kitabında "bilimsel" bir görüntü kazanarak bilim tarihinin en büyük yanılgısı olarak ortaya çıktı.