Bosna'daki savaşı bitiren Dayton Anlaşması sonucu Üçlü Konsey tarafından yönetilmeye başlanan Bosna-Hersek’te sistem zaten zor ilerlerken bu yıl Bosna için hayat biraz daha zor geçiyor. Önce Tuzla'da başlayan ve ülkenin birçok şehrine yayılan sokak olaylarının verdiği tahribat sonrasında ise yüzyılın sel felaketi yaşamı durma noktasına getirdi. Acil yardıma ihtiyaç var. Bütün bunların üzerine bir de Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları eklenince…
Mayıs ayında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde milliyetçiler, yani aşırı sağ partiler çok yüksek oy aldılar. Aşırı sağ partiler söylemlerinde göçmen sorunlarını, Avrupa'nın genişlememesi ve Avrupa Birliği’nin krizdeki ülkelere daha fazla finansal yardım yapmaması gerektiği temalarını işlediler. Yani Avrupa’da yükselen trend genişlememeden yana…
Balkan halkları Osmanlı himayesinde yüzyıllarca kardeşçe, birlik içinde yaşadılar. Avrupa ise bu dönemde daha çok Afrika’daki sömürgeleri ile meşguldü. Avrupa’nın Balkanlara ilgisi 19. yüzyıl başlarında başladı. İlk olarak İngiltere ve Fransa bölge ile ilgilenmeye başladı. Sonrasında ise Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Rusya.
Avrupa ülkeleri yıllarca Balkan halklarını hor gördüler. 20. yüzyılın başlarında Avrupa’da türeyen Balkanlılaşma sözcüğü “geri kalmışlık, ilkellik, barbarlık ve parçalanma” olarak kullanılmıştı. Avrupa Balkanlarla ilişkilerini geliştirmeye başladıkça, bu bölgeye yönelik görüşlerini de yazılı olarak dile getirmeye başladılar. . 14. yüzyıldan itibaren bölge hakkında yazılar, kitaplar yazan Batılı yazar ve düşünürlerden Katolik Papaz Ulrich Von Richental, H. Charles Wood, Hermann Graft Keyserling, Maria Todorova, Amerikalı John Gunther vs.’nin ortak noktaları ise bölge halkını aşağılayan, hor gören yazılar ve görüşlerdir.
Batı ilk başta Balkanlara Osmanlı’nın Avrupa’daki toprağı, uzantısı gözüyle baktı. Sonrasında ise bölgeye bir isim vererek Osmanlı’nın da kullandığı Osmanlıca “dağlık, ormanlık arazi” anlamına gelen Balkan kelimesini benimsedi. Bölgeyi tanıdıkça bölge üzerinde de dünya üzerinde sömürgelerinde uyguladığı stratejileri uygulamaya başladı.
Batılı devletler bir bölgeyi veya ülkeyi kontrollerine almak için öncelikle o ülke veya bölgeyi küçük parçalara ayırırlar. Dağılan ve bütünden ayrılan bu küçük parçaları kontrollerine almak daha kolaydır. Çünkü milliyetçilik söylemi ile ana topraklardan koparılan, ekonomik, askeri ve siyasi gücü zayıf olan bu ülkeler her zaman bir güçlünün yanında yer almak isterler. Büyük alanlara yayılmış güçlü bir ülke yerine küçük parçalara ayrılmış güçsüz, himaye edilebilir birden çok ülkeyi kontrol etmek daha kolaydır.
Dünya siyasi tarihini incelediğimizde Batının ana stratejisi böl, parçala ve yönet olmuştur. 20. yüzyıl başlarında Balkanlarda başlayan ve tüm dünyaya yayılan Balkan Savaşları ve 1. Dünya Savaşı Avrupa’nın Balkanlara temkinli yaklaşmasına ve politikalarını Balkanların riskli kozmopolit yapısı üzerine inşa etmelerine neden olmuştur. Batı’nın Yugoslavya’nın dağılma sürecinde yaşanan iç savaşlara, katliamlara, zulümlere sessiz kalmasının sebebi de Balkanların bu yapısıdır.
Yugoslavya’nın dağılması sürecinde Balkan ülkeleri birer birer bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu bağımsızlıklar sonrasında yaşanan savaşlarda da Avrupa Birliği kendi içinde birlik olarak Balkan sorununa çözüm üretemedi. Bölgedeki olaylar çok geç de olsa NATO ve ABD’nin müdahalesi ile son bulabildi ve bu müdahaleler sonrasında AB bölgede güvenlik ve asayişi sağlamak üzere hareket etmeye başladı.
Avrupa Birliği’nin isminde her ne kadar “Birlik” kelimesi olsa da her zaman Birliği oluşturan ülkelerin bireysel olarak ayrı bir stratejisi olmuştur. Örneğin dağılma sürecinde Almanya’nın Hırvatistan ve Slovenya ile yakın ilişkileri, aynı ilişkileri kuramayan Fransa ve İngiltere tarafından frenlenmek istenmişti. Bu iki ülkenin muhalefetine rağmen Almanya 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden iki ülkeyi hemen tanıyarak gizli gizli başlamış olan ikili ilişkilerini çok ilerilere taşımıştır.
Avrupa Birliği ülkeleri arasındaki bu iç çekişmelere bir de Rusya’nın Sırbistan ilişkileri eklenince Balkanlardaki sorunların çözülememesi çok normal. Bu kadar farklı denge unsurunun bulunduğu bir ortamda istikrarsızlıktan başka bir sonuç olamaz. Bütün bunlara bakınca Balkanlardaki huzursuzlukların nedeninin bölge halklarından değil, Batılı ülkelerin güç savaşlarından kaynaklandığı alenen görülüyor.
Günümüzde Avrupa Birliği’nin kendi içinde en önemli problemi gerçek anlamda bir birlik olamaması. Ekonomi, para, enerji, göçmen, dış politika konularında ortak bir akıl ve fikir ile hareket edemiyorlar. Avrupa’ya yakınlaşma yolundaki Ukrayna örneği ise Avrupa Birliği’nin aczini gösteren en somut örnek. Avrupa’ya yakınlaşma yanlılarının iktidara geldiği Ukrayna, Kırım gibi çok önemli bir bölgesini kaybetti, doğusunda ise ciddi problemler, iç savaşlar yaşayan bir ülke haline geldi.
Ukrayna’da yaşanan sokak olaylarının birebir aynısı Saraybosna’da da yaşandı. Tuzla’da başlayan olayların hızla birçok şehre yayılması sonucu ciddi problemler yaşansa da ülke sükunete kavuştu. Bosna gençliği şunu çok iyi bilmeli ki, ülkedeki sorunların çözümü ülkeden Avrupa’ya göç etmekte veya Avrupa Birliği’ne katılmakta değil. Unutmamalılar ki günlerce süren ve binlerce şehit verdikleri Srebrenika katliamının yaşandığı günlerde Avrupa Birliği ülkeleri yardım etmek için hiçbir şey yapmazken, Merhum Necmettin Erbakan yönetimindeki Türkiye var gücüyle Boşnak kardeşlerimize destek olmuştu. Türkiye hala birçok konuda Bosna’ya destek olmaya devam etmektedir, edecektir.
Balkanlar ve Bosna Osmanlı’dan sonra huzuru, rahatı ve güveni bir türlü yaşayamadı. Yugoslavya yönetiminde sistematik bir etnik temizliğe maruz kalan Bosna halkı, bağımsızlık sonrasında yaşadığı 3 yıllık savaşta dünya tarihe geçecek baskılara, tecavüzlere ve katliamlara maruz kaldı. Her ne kadar genç Bosna nüfusu için sanki Avrupa Birliği iyi çözüm gibi gözükse de Boşnak halkı 3 yıllık savaş boyunca Batılı ülkelerin yaşananlara karşı sessiz kalmasını hiçbir zaman unutmayacaktır. Ayrıca Avrupa’da yükselen milliyetçilik akımları da Bosna için ayrı bir problemdir. Bosna’da huzura ve barışa giden yol ülke gençliğinin milli ve manevi değerleri konusunda bilinçlendirilmeleridir. Avrupa Birliğine katılmak tabi ki Bosna için çok büyük bir başarı ve ülke istikrarı için çok büyük bir adım olacaktır. Ancak Müslüman ülkelerin oluşturacağı bir birlik asıl kökten çözümün tek yoludur. Gelişmeler 21. yüzyılın İslam ülkelerinin birliği yüzyılı olacağını göstermektedir. Osmanlı’nın Avrupa’daki sınırı olan Bosna da bu birliğin Avrupa’daki merkezi olacaktır.
Adnan Oktar'ın Bosnia Times'da yayınlanan makalesi:
http://www.thebosniatimes.com/en/european-union-unrealistic-bosnia-herzegovina/