Birkaç ay önce, Trump yönetiminin BM'ye yönelik eleştirileri ve kurumun bütçesine yaptıkları finansal katkıyı azaltacaklarını açıklaması, dikkatleri yeniden bu örgüte ve örgütün işlerliğine çekti.
BM'nin en büyük eleştiricilerinden Trump, ABD'nin örgütün bütçesine yaptığı katkı payının adaletsiz olduğunu belirtmiş ve "insanların bir araya gelerek konuşup iyi vakit geçirdikleri bir kulüp" tanımlamasıyla kurumun işlevsizliğine vurgu yapmıştı. Bilindiği gibi ABD, Birleşmiş Milletler bütçesinin en büyük katılımcısı. Örgütün iki yıllık ana bütçesinin %22'sini ve 7.3 milyarlık barışı koruma bütçesinin %28.5'ini karşılıyor.
BM'nin ABD Daimi Temsilcisi Nikki Haley, BM barış gücü operasyonlarına yaptıkları maddi katkıyı yarım milyar dolardan fazla azalttıklarını ve bunun devamının da geleceğini bildirdi. Haley, bütçede yapılan kesintinin çatışmaların arasında kalan sivillerin korunmasına da katkı sağlayacağını ifade ederek çok önemli bir konuya da işaret etti.
Peki neydi BM'nin ciddi anlamda işlevsiz ve etkisiz olduğu düşüncesiyle ilişkilendirilebilecek böyle bir karar alınmasının ardındaki neden?
Birleşmiş Milletler Anlaşması'na göre, örgütün en temel görevi uluslararası barış ve güvenliğin korunmasıdır. Bu anlaşmaya göre, dünyanın herhangi bir bölgesinde barışı ve güvenliği tehdit eden bir durum olduğunda BM'nin derhal devreye girerek buna karşı hemen barışçıl tedbirler alması gereklidir.
Barışçıl tedbirlerin yeterli olmadığı durumlarda, anlaşma kapsamında doğrudan düzenlenmiş olmamakla birlikte, en sık başvurulan yöntemlerden biri de askeri önlemlerdir. Bu amaçla devreye sokulan aktör ise BM Barış Güçleri'dir.
BM'nin geçmişte birçok ülkelerarası krizin aşılmasında etkili olduğu tarihi bir gerçektir. 1950'de Kuzey Kore'nin Güney Kore'yi işgali, 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgali ve buna benzer birçok olay karşısında BM derhal müdahale ederek kriz ve çatışmaların durdurulmasında başarılı olmuştur.
Ne var ki, neredeyse hiçbir etkinlik sergileyemediği kriz ve savaşların sayısı da oldukça kabarıktır: Cezayir (1954–62), Süveyş (1956), Macaristan (1956), Vietnam (1946–75), Çin-Vietnam Savaşı (1979), Afganistan (1979–88), Panama (1989), Irak (2003), Gürcistan (2008) ve Suriye (2012–), Yemen (2015–) savaşları bunlar arasındadır.
BM'nin içine düştüğü bu etkisizlik ve çaresizliğin en temel nedeni olarak sıklıkla BM Güvenlik Konseyi ve bu konseyin 5 daimi üyesinin "veto yetkisi" gündeme getirilir. Bilindiği gibi, BM Güvenlik Konseyi, 5 daimi üye olan ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa’dan, ayrıca her iki yılda bir değişen 10 geçici üyeden oluşur.
5 daimi üyeden birinin bile veto ettiği bir karar Konsey'den asla geçemez. Diğer sembolik 10 üyenin ise veto yetkisi yoktur ve daimi üyelerin vetosuna uymaktan başka bir seçenekleri de yoktur. Buna karşın, BM Genel Kurulu’nun ise 193 üyesi vardır. Fakat bu 193 üyeli Genel Kurul’un BM bütçesini onaylamak gibi birkaç idari karar dışında fiili ve hukuksal anlamda hiçbir etkin, yaptırım gücüne sahip bir karar alma yetkisi yoktur.
Dolayısıyla, gerçek anlamda BM sistemini yöneten asıl güç BM Güvenlik Konseyi'dir. Zira, ambargo, uluslararası müdahale ve barış gücü tesis etme gibi fiili uygulamaya yönelik operasyonların tamamında nihai karar organı BM Güvenlik Konseyi’dir.
Yukarıda saydığımız savaşlarda BM'nin hemen hiçbir ciddi etkinlik sergileyememesinin en somut nedeni, daimi üyelerin vetosu veya veto tehdidi olarak değerlendirilmektedir. Elbette, veto yetkisi, yerinde, adil ve tarafsız olarak kullanıldığında olumlu anlamda çok büyük bir güçtür. Ancak, pratikte bu yetkinin zaman zaman ülkelerin kendi ulusal çıkarları doğrultusunda kullanıldığı ve bunun sonucunda BM'nin barışı koruma ve savaşları durdurma gibi en asli görevinin devre dışı kaldığı çok açıktır.
BM hakkındaki bir başka eleştiri de Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri arasında 1.7 milyar Müslümanı temsil eden hiçbir ülkenin olmamasıdır. Ekonomik, politik, askeri açılardan küresel ölçekte aktör olabilecek hiçbir Müslüman nüfusa sahip ülke Konsey'de yer almamaktadır.
Oysa dünya çapındaki kriz, savaş, çatışma, sefalet, zulüm, yoksulluk gibi felaketler çok büyük çoğunlukla Müslümanları hedef almaktadır. 1946-2010 tarihleri arasında 1782 karar almıştır. Bu kararların % 47'si ise Müslüman ve Ortadoğu devletleri hakkındadır. İslam Konferansı Örgütü 2005 yılında, Konsey'de Müslümanlara daimi bir koltuk verilmesi gerektiğini deklare etmiş ancak bir sonuç alınamamıştır.
Bir kısım Barış Gücü personelinin işledikleri cinsel istismar ve sömürü gibi suçlarda son yıllarda belirgin bir artış olması da BM'nin kanayan yaralarından. 2015 yılı içinde BM Barış Gücü personeline yöneltilen 69 cinsel istismar ve sömürü iddiası var. 2016'nın ise yalnızca ilk üç ayında Barış Gücü görevlilerinin gerçekleştirdiği öne sürülen suç vakalarının sayısı 25'e ulaştı. Barış Gücü personelinin suç teşkil eden eylemlerinden hukuken kimin sorumlu olduğuna dair bir belirsizlik de sürüyor.
Tüm bunlar elbette BM'nin güvenilirliğini zedeleyen olaylar. Görünen o ki, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in de vurguladığı gibi, "BM Barış Gücü'nde reform şart". Öncelikle, zulüm ve haksızlığa uğrayan zavallı insanlara barış, huzur, güvenlik ve esenlik taşıma gibi kutsal bir misyonu suiistimal etmek çok büyük bir insanlık suçu sayılmalı. Mazlum ve yardım bekleyen insanları sömüren, istismar eden, taciz eden Barış Gücü görevlileri ağır cezai yaptırımlara tabi tutulmalı.
Yalnızca Barış Gücü için değil BM'nin geneli için, yıllardır dünyanın en büyük krizleri karşısında pasif ve etkisiz kalmasına neden olan engelleri giderecek geniş çaplı reformlar gerekiyor. Bu konuda ilgili teknik ve hukuki düzenlemeler, iyileştirmeler için tüm üye ülkelerin temsilcilerinden oluşacak bir komisyonun ortak çalışması ve çoğunluk kararı alması çok önemli. Örgütün acil insani müdahaleler karşısında elini kolunu bağlayan "daimi üyelik", "veto yetkisi" gibi temel konular en küçük tıkanıklığa, acizliğe ve çözümsüzlüğe yol açmayacak biçimde yeniden formüle edilmeli.
Yapılacak bu reformlar ve alınacak köklü tedbirlerle BM'nin temel "barışı koruma" misyonu en hızlı ve verimli bir biçimde yeniden devreye sokulmalı. Zira, tüm ülkelerin, şemsiyesi altında toplanacağı etkin, adil, güçlü güvenilir bir BM'ye tüm dünyanın acil ihtiyacı var.
Adnan Oktar'ın New Straits Times'da yayınlanan makalesi:
https://www.nst.com.my/opinion/columnists/2017/10/290173/reform-un-peacekeeping-op