Müslümanların Birliği Sevgi Ve Samimiyet Üzerine Tesis Edilmelidir
Allah korkusu ve sevgisinden kaynaklanan, gerçek sevgi ve samimiyet, iman edenlere verilmiş olan en güzel nimetlerdendir. Bu nimet, iman edenler arasındaki ilişki ve diyaloglara mutlaka yansımalıdır. Müslümanların inşa edeceği birliğin de, içtenlik ve gerçek sevgi üzerine kurulu olması gerekir. Unutmamak gerekir ki, ahir zamanda insanların yaşadığı en büyük belalardan biri sevgisizlik ve sevgisizlikten kaynaklanan katılık, anlayışsızlık, soğukluk, merhametsizliktir. İman edenler ise birbirlerini, Allah'ı ve elçisini sevdiklerini bildikleri için peşinen sever; Allah'tan korkup elçisine itaat ettiklerini bildikleri için birbirlerine saygı ve hürmet duyarlar. Sadece iman ediyor olmaları dahi birbirlerini sevmeleri için yeterli bir sebeptir. Dolayısıyla Müslümanların istişare ve görüşme ortamlarına, bir aile ortamının sıcaklığı, candanlığı, dürüstlüğü ve samimiyeti egemen olmalıdır. Kuran-ı Kerim'de, Peygamber Efendimiz (sav) ile birlikte hicret eden ve onları karşılayan müminlerin birbirlerine duydukları samimi sevgi ve fedakarlıkları, tüm müminlere şöyle örnek verilmiştir:
Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Haşr Suresi, 9)
Günümüzde de Müslümanlar, tıpkı sahabe-i kiram gibi birbirlerini gönülden sevmelidir. İslam Birliği'nin özünde, şefkat ve merhametiyle tüm insanlara örnek olan Peygamberimiz (sav)'in ahlakı ve sahabe-i kiramın ruhu olmalıdır. İslam ahlakını, Mekke ve Medine'den tüm dünyaya ulaştıran bu ruhtur. Sahabenin birbirine olan samimi sevgisi, bağlılığı, dayanışma ve birlik ruhu onlara güç ve kuvvet vermiş, yaptıkları işlerdeki bereketi artırmış, tüm işlerinde onları başarılı kılmıştır. Bugün de Müslümanlar aynı dayanışma, fedakarlık, vefa ve sadakatle hareket ettiklerinde, "birbiriyle kurşunla kaynatılmış gibi" saf bağladıklarında, Rabbimiz'in vereceği güç ve kuvvetle, inşaAllah tüm sorunların üstesinden gelinecektir. Kuran'da emredildiği gibi içtenlik ve sevgiyle yaklaşıldığında, İslam dünyasının tüm sorunları kolaylıkla çözüme kavuşacaktır.
Müslümanların birlik olmasını engelleyen sebeplerden birinin, şeytanın oyunu olan kibir ve enaniyet olduğu unutulmamalı, bu kötü ahlak özelliklerinden sakınılmalıdır. Yüce Allah, enaniyetli insanı sevmediğini, "... Allah büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez." (Hadid Suresi, 23) ayetiyle bildirmiştir. Enaniyet ve kibir, iman edenler arasında gerilime neden olabilecek, dolayısıyla onları birbirinden uzaklaştıracak, birbirlerine karşı sevgilerini azaltacak, merhamet ve şefkat duymalarını engelleyecek kötülüklerdir. İslam dünyası pek çok sıkıntı ve zorlukla karşı karşıyayken, kişisel hesaplar ve nefsin küçük oyunlarıyla zaman kaybetmek, samimi olarak iman eden Müslümanlara yakışmayacak bir tavırdır. Her Müslümanın bu hataya düşmekten Allah'a sığınması, kibirin engellemeye çalıştığı hayırlı olan ne varsa onu yaparak, enaniyetin iman edenlerin birlik ve beraberliğinin önünde engel olmasına izin vermemesi gerekir.
Tüm Dünya, Türkiye'nin Müslümanları Birleştirmesini Bekliyor
Yeryüzündeki son İslam Birliği, büyük, şanlı Osmanlı İmparatorluğu'ydu. Kuran ahlakıyla şekillenmiş olan Osmanlı yönetimi döneminde yaşanan İslam Birliği, birlik ve beraberlik ruhu yaşandığında Müslümanların barış içinde, gayet rahat ve huzurlu yaşadıklarını gösteren güzel bir örnektir. Bugün Batı'da da pek çok aydın ve devlet adamı tarafından, özellikle eski Osmanlı coğrafyası üzerinde bir asırdır devam eden boşluk teşhis edilmekte ve çözümün de ancak Osmanlı modelinin, yani hoşgörü ve adalete dayalı bir İslam Birliği'nin, yeniden hayata döndürülmesiyle mümkün olacağı fikri yankı bulmaktadır.
Ülkemiz, mirasçısı olduğu büyük Osmanlı İmparatorluğu ile Müslüman dünyasının yüzyıllarca manevi önderliğini yapmıştır. Bu nedenle, halen bu coğrafyada tüm Müslümanların sevgisine ve ilgisine mazhar olmaktadır. Ayrıca tecrübesi, gelişmiş dış ilişkileri, yetişmiş insanı ve aydınıyla Türkiye, Türk-İslam dünyasının birleşmesine öncü olmaya ehil görülmektedir. İttifakla büyük bir kesim, Türkiye'yi bu asil görev için aday göstermektedir.
Türkiye'nin, Türk-İslam dünyasının birliğinin sağlanmasında öncü olması, tarihin yüklediği bir sorumluluktur. Ancak bu sorumluluğun gereği gibi yerine getirilebilmesi için, öncelikle tüm İslam dünyasına örnek teşkil edebilecek bir modelin oluşturulması, diğer bir deyişle birlik temennilerinin sözde kalmaması gerekir. Bunun için de ülkemizdeki kanaat önderlerinin, aydınların, sivil toplum kuruluşlarının liderlerinin biraraya gelmeleri, bu birlikteliğin pratikte nasıl yaşanabileceğini göstermeleri büyük önem taşımaktadır.