Geçtiğimiz hafta bilim dünyası önemli bir keşifle sarsıldı. İsviçre’deki CERN laboratuvarlarında çalışan araştırmacıların, bilinen fizik kurallarına göre kainatın var olmaması gerektiğini kanıtladıkları haberi gazetelerde yerini aldı.(1) Christian Smorra başkanlığındaki bilim adamları, Nature dergisinde yayınlanan araştırmada anti maddenin detaylarını ortaya çıkarmayı başardılar. Ortaya çıkan sonuç ise madde ile anti maddenin aynı fiziksel özelliklere sahip oldukları, aralarındaki tek farkın elektrik yükleri olduğu şeklindeydi. Bu sonucun işaret ettiği gerçek çok önemliydi: Bu sonuç, kainatın asla var olmaması gerektiği manasına geliyordu.
Günümüz fiziği bizlere, kainatın, Big Bang adı verilen patlamanın ardından oluştuğunu söylemektedir. İlk patlama anında aynı miktarda madde ve anti madde oluşmuştur. Bu durumda aynı fiziksel özelliklere sahip madde ve anti maddenin birbirilerini tamamıyla yok etmesi ve geriye sadece parlak bir ışık parlamasının kalması gerekmektedir. Yani şu an içinde yaşadığımız kainatın aslında hiç var olmaması gerekiyordu.
20. yüzyıl, materyalist bir dünya görüşünün hakim olduğu bir dönemdi. Dönemin bilim dünyası, insanlığa, kainatın tanımlanmış fizik kuralları doğrultusunda çalışan sebep sonuç ilişkilerinin sonucunda işlediğini anlattılar. Fakat teknolojinin ilerlemesi ile klasik fizik kurallarının sarsılmaz tahtı sallanmaya başladı.
Öncelikle Kuantum fiziğinin gelişmesi ile nano dünyada bilinen fizik kurallarının geçersiz olduğunu gösteren keşifler birbiri ardına bilim dergilerinde yer almaya başladı. Maddeyi en küçük parçacıklar seviyesinde inceleyen kuantum dünyası, gözle görülen dünyamızdan farklı çalışıyordu. Kuantum dünyasında atom altı parçacıkları aynı anda iki yerde bulunuyorlar, bazen madde bazen ışık olarak davranıyorlar, duvar bariyerleri geçebiliyorlardı. Bugün, kuantum seviyesinde bilinen fizik kurallarının geçerli olmadığını söyleyen bilim adamlarının sayısı her geçen gün artıyor. Surrey Üniversitesi'nde teorik fizik profesörü Jim al Khalili bu gerçeği şöyle dile getiriyor:
“Kuantum dünyasında parçacıklar aynı anda iki şeyi birden yapmak, duvarların içinden geçebilmek ya da hayaletimsi bağlantılar kurabilmek gibi gerçek dünyada görülmeyen davranışlar gösterebilirler.”(2)
Kuantum dünyasının bu garip özellikleri ile makro kozmosa çıktığımızda da karşılaşıyoruz. Astrofizikçiler son dönemde iki önemli kavramı bilim dünyasına yerleştirdiler: “Kara Madde” ve “Kara Enerji”. Kara madde fiziken varlığı hiçbir zaman gözlemlenmemiş ama bilinen fizik kurallarına göre var olması gereken bir maddeyi adlandırılmak için ortaya atılmış bir isim. (3) Kara enerji ise evrende gizli bir yerde var olması gereken ama hiçbir şekilde gözlemlenemeyen bir enerjiye verilen isim. Yani hem kara madde hem de kara enerjinin sonuçları görülebilmekte; ama kendileri mevcut değil.
Uzay bilimciler, kara enerji ve kara maddenin miktarlarını hesapladıkları zaman ise daha şaşırtıcı bir sonuç ortaya çıktı. Einstein’dan beri kabul edilen fizik kurallarına göre, evrenin %68’inin kara enerjiden %27’sinin ise kara maddeden oluşması gerekmekteydi. Gezegenlerden, yıldızlardan, galaksilerden oluşan gözlemlenebilir evrende ise sadece %5'lik bir yer kalıyordu. Yani son bilimsel bulgulara göre kainatın %95’i hiç göremediğimiz, hiçbir şekilde varlığını ispat edemeyeceğimiz, hakkında hiçbir bilgimiz olmayan bir madde ile dolu idi. Einstein’in ortaya koyduğu çekim kanunları kainatın %95inin açıklayamıyor, böylesine devasa bir açık veriyordu. Bu durumda birçok bilim adamı bugüne kadar bilinen fizik kurallarının doğru olup olmadığını tartışmaya başladılar.(4)
Bilinen fizik kurallarından farklı yapılan söz konusu keşifler, bilim dünyasını madde ile ilgili bildiklerimizi sorgulamaya yönlendirdi. Başta SpaceX’in ve Tesla Motors’un kurucusu Elon Musk olmak üzere birçok bilim adamı, artık maddenin bildiğimiz anlamda var olduğunu sorgulamaya başladılar. Musk, yaşadığımız dünyanın gerçek olma ihtimalini milyarda bir olarak nitelendiriyor.(5) Scientific American dergisinin editörlerinden Michael Moyer ise 2 boyutlu bir dünyayı 3 boyutlu algıladığımızı savunuyor.(6) Oxford Üniversitesi İnsanlığın Geleceği Enstitüsü Direktörü ünlü felsefeci Nick Bostrom ise kainatın sahte bir illüzyondan ibaret olduğunu belirtiyor.(7) Modern bilim adamlarının bugün dile getirdiği hayalden ibaret bir dünyada yaşıyor olabileceğimiz düşüncesi aslında tarihin birçok döneminde tartışılmış bir konu. 17. yüzyıl felsefecisi Descartes, bu konunun bilim dünyasındaki öncülerinden.
Bilimsel bulgular gerek kuantum seviyesinde gerekse de Makro kozmosta bir Yaratıcı'nın varlığını uzun süredir göstermekte. Her iki alemde de bilinen ve maddenin mutlak varlığı üzerine kurulu olan fizik kuralları geçersiz durumda. Fakat bu gerçek kabul edildiğinde materyalizmin temeli olan sebep sonuç ilişkisi ortadan kalkacak ve materyalist bilim adamları tüm dayanaklarını yitirmiş olacaklar. Materyalizme olan körü körüne bağlılık ise kuantumun işaret ettiği gerçeklerin bazı kesimler tarafından görmezden gelinmesine sebep oluyor.
Kuran, sebep sonuç ilişkisine Furkan suresi 45. ayette düşündürücü bir bakış açısı ortaya çıkarmıştır:
Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra biz Güneş'i ona bir delil kılmışızdır.
Ayette Allah, biz gölgeyi yarattık sonra Güneş'i ona delil kıldık diye belirtmektedir. Yani Allah’ın yaratma sanatında, sebep sonuç ilişkisi ters olarak gerçekleşmektedir. Önce sonuç oluşmakta, ardından da sebep yaratılmaktadır. Aslında bilimin şu an gösterdiği cevap, 1400 yıl önce bu ayet ile gösterilmiştir.
Önümüzdeki dönemde bilim dünyası, materyalist dünya görüşünü bir noktada sorgulamak zorunda kalacaktır. "Maddenin mutlak olduğu ve dünyayı, sebeplerin ve kanunların yönettiği"ne dair ön kabul ortadan kalktığında ise yüzyıla yakın süredir temel konularda yerinde saymakta olan bilimin büyük bir atlım yapması kaçınılmaz olacaktır.
Adnan Oktar'ın BERNAMA'da (Malezya) yayınlanan makalesi:
http://www.bernama.com/bernama/v8/fe/newsfeatures.php?id=1419127