Göçmenlerin zorlu yolculuğu, şiddet ve zulüm gördükleri ülkelerinden canları pahasına aileleriyle birlikte kaçmalarıyla başlıyor. Bu mazlumlar, yaşanan siyasi güç oyunlarında herhangi bir dahli ya da rolü olmayan, sadece teröristlerin, mafya yapılanmalarının ya da derin devlet üyelerinin nefretinden dolayı mağdur olmuş kimseler.
Bu mazlum insanlar, evlerini, mallarını, işlerini ve sahip oldukları her şeyi geride bırakarak mülteciler ismiyle bilinmeyene doğru bir yolculuğa başlıyorlar. Yeni bir hayat kurmak için çıktıkları yolda karşılaştıkları eziyetlere, gaddar uygulamalara ve insanlık dışı muameleye ek olarak varış noktalarında da çoğunlukla hoş karşılanmıyorlar. İsimleri mülteci olarak kaldığı sürece bu zorlu durum onlar için devam ediyor.
Bu etiket nedeniyle kötü muamelenin yeni hedefleri oluyorlar. İnsan kaçakçıları, insan tacirleri, aracıları ve yolculuklarına aracılık eden tekne sahipleri göçmenleri suiistimal ediyor, esir alıyor ve salınmaları için ailelerinden binlerce dolar fidye talep ediyorlar. Göçmenlerin iş gücünden haksız bir şekilde faydalanılması ise onlar için yeni bir mağduriyet alanı. Üstelik bu durum kölelikten hiç de farklı bir şekilde yaşanmıyor.
Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı’nın “Ciddi bir işgücü sömürüsü: Avrupa Birliği bünyesinde işçiler’’ isimli son raporu, AB kanunlarına göre ceza teşkil eden haksız muameleleri tüm detaylarıyla ortaya koyuyor. Bunlar kölelik, esaret ve zorla ya da zorunlu çalışma olarak nitelendirilebilecek uygulamalar. 28 Avrupa Birliği üyesi ülkede yaygın işgücü suiistimallerini inceleyen Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı sözcüsü ise, “İşgücü sömürüsünün bir AB gerçeği” olduğunu söylüyor.[1]
Bilhassa inşaat, tarım, ormancılık ve balıkçılık, otelcilik ve yemek hizmetleri, ev işi ve üretim gibi alanlarda çalıştırılan göçmenler uzun çalışma saatlerine rağmen daha az ücret alıyor, zor çalışma şartlarına mecbur bırakılıyor ve tatil ya da hasta izni gibi imkanlardan mahrum bırakılıyor. Dahası pasaportları ellerinden alınan göçmenler, bulundukları ülkenin dilini de konuşamayınca dünyadan tamamen kopuyorlar.
İngiliz hükümetinin köleliği engelleme komisyonu üyesi mevcut durumun korkunçluğunu ifade ederken bu durumu “modern kölelik” olarak tanımlıyor.[2] İşçi partisi lideri Ed Milliband ise, “29 mülteci maaşlarının çalındığını ve iki odalı evlerde 12 kişi ile birlikte tahta kurulu şiltelerde yattıklarını iddia ediyorlar. Aynı zamanda dövüldüklerini, üzerlerine köpekler salındığını ve altı gün boyunca bir kamyonetin arkasında tutulduklarını söylüyorlar” şeklinde bildiriyor. [3] Almanya’daki inşaat endüstrisi de göçmen işçilerden faydalanıyor; bu işçiler de aylarca maaşlarının ödenmediğini, iş akitlerinin olmadığını, kalacak yere verecek paraları olmadığı için inşaat alanlarında uyumak zorunda kaldıklarını belirtiyorlar. [4] Polonya endüstrisi ile ilgili yapılan bir vaka çalışmasında ise bir dikiş atölyesinde çalıştırılan Vietnamlı mültecilerin pasaportlarının ve telefonlarının işverenleri tarafından ellerinden alındığı, toplumdan uzak tutuldukları ve haftada 70 saat çalışmak zorunda oldukları belirtiliyor.[5] Uluslararası Af Örgütü’nün raporuna göre özellikle Sahra altı Afrika, Kuzey Afrika ve Asya gibi yerlerden gelen yabancı mülteciler ağırlıklı olarak tarım sektöründe çalıştırılıyorlar. Bu mülteciler keyfi maaş kesintileri, maaş ödemesinde gecikmeler veya hiç ödeme yapılmaması ya da uzun saatler boyunca çalıştırılma gibi kötü muamelelere maruz bırakılıyorlar. Çetelerin ve bazı mafya benzeri yapılanmaların da işçileri benzer kötü koşullara maruz bıraktıkları biliniyor.[6]
Bu örnekler, güvenlik, daha iyi bir yaşam veya ailelerine bakabilmek için daha para kazanmak isteyen göçmenlere yönelik kötü muamelenin devam etmekte olduğunu gösteriyor. Ancak mülteciler tüm bu suiistimal ve ayrımcılığa, zorlu çalışma koşullarına, kötü muamele ve fenalığa rağmen sayılan sebeplerden ötürü bu durumlara katlanmaya devam ediyorlar.
Tüm bunlar, dünyanın “sevgisizlik” gibi ciddi bir hastalıkla tamamen kuşatıldığının bir kanıtı. Dünyada yaşanan bunca zulüm, acı ve gözyaşına rağmen yaşanan sevgisizlik, şefkatsizlik ve duyarsızlık insanların kalplerinin sertleştiğini gösteriyor. En büyük yaşam gücü olan sevgi insanların kalplerinden gitmiş durumda. Her gün rastladığımız acımasızlık ve zulmün ana nedeni de bu. Ve bu durumu tersine çevirmenin tek yolu ise insanı insan yapan temel özellikler yani sevgi ve şefkatin yaygınlaşması.
Göçmenlerin maruz kaldığı işgücü sömürüsü aslında sözlüklerde oldukça doğru bir şekilde tanımlanıyor: “bir insanın işgücünden o insanı fazladan çalıştırarak ya da daha az para ödeyerek haksız bir şekilde faydalanmak.” Oysa ki, Avrupa Birliği’nde bu tür haksız uygulamaları ya da ayrımcılığı önleyecek ilgili yasalar ve önlemler mevcut. Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi’nin 31.maddesine göre, adil ve hakkaniyete uygun çalışma koşulları şöyledir:
1. Her işçi, kendi sağlığı, emniyeti ve onuruna saygı gösteren çalışma koşullarından yararlanma hakkına sahiptir.
2. Her işçi, azami çalışma saatlerinin sınırlandırılması, günlük ve haftalık dinlenme dönemleri ve yıllık ücretli izin hakkına sahiptir.
5-1. Hiç kimse köle ya da zorla hizmetli olarak tutulamaz.
5-2. Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tabi tutulamaz.
5-3. İnsan kaçakçılığı yasaklanmıştır.”
Anlaşılan o ki, insan hakları alanında lider gösterilen Avrupa demokrasileri bu alanda ciddi bir özeleştiri yapma durumundalar. Medya, profesyoneller, siyasetçiler ve kanaat önderlerinin de üzerlerine bu konuda büyük görevler düşüyor. İlgili kanunların yürürlüğe koyulması ve adil uygulamada hiçbir ödüne izin verilmemesi gibi birçok konuda etkili olabilirler.
Ayrıca kendi toplumlarındaki bu korkunç hastalığın önemine dikkat çekerek, insanları bu sosyal meseleler hakkında bilinçlendirebilir ve gerçek problemin sevgi eksikliğinden kaynaklandığını ifade edebilirler.
Irk, renk, dil, milliyet, cinsiyet, statü farkı gözetmeksizin tüm insanlığa dostluk, anlayış ve adalet gösterilerek doğru bir şekilde davranılmadığı sürece benzer suiistimaller diğer bölgelerde de baş gösterecektir. Böyle bir durum, mevcut sorunu daha kötü bir hale getirmekle kalmayacak, toplumları daha fazla zulüm, bencillik ve barbarlık çıkmazına itecektir.
[1] http://fra.europa.eu/sites/default/files/fra-2015-severe-labour-exploitation_en.pdf
[2] http://www.ft.com/intl/cms/s/0/43daccd0-410d-11e5-9abe-5b335da3a90e.html#axzz3inj5Ql2Q
[3] http://www.theguardian.com/politics/2014/dec/15/labour-jail-terms-exploiting-migrant-workers
[4] http://www.equaltimes.org/exploitation-of-migrant-workers?lang=en#.Vc4B0lOqqko
[5] http://www.thenews.pl/1/10/Artykul/209005,Migrant-workers-in-Poland-at-risk-of-exploitation
[6] http://www.amnesty.eu/content/assets/181212_Italy_exploitation_of_migrant_workers_-_Report.pdf
Adnan Oktar'ın Ekurd Daily'de yayınlanan makalesi: