“Bizim vatanımız vardı, toprağımız vardı, bunu hiç unutmasınlar…”
2 yaşında sürgün edilen, 3 ülke ve 4 köy değiştiren bir Ahıska Türkü kardeşimiz bu sözlerle gençlere öğüt veriyor. Onun yaşadığı acılar, çektiği açlık ve hastalıklar aslında Ahıska Türklerinin 70 yıla 3 sürgün sığdıran çileli hayatlarının bir özeti gibi.
Yüzbinlerce Ahıska Türkü için küçük bir çocuk iken başlayan mülteci hayatı hala da bitmiş değil.
Bugünkü Gürcistan topraklarının hemen yanındaki Ahıska, Türkiye’den sadece 15 kilometre uzaklıkta, Ardahan ilimizin yanıbaşındaki bir Türk yurdu. Uzun yıllar boyunca Osmanlı kontrolünde olan bölge daha sonra Çarlık Rusyasına bırakılıyor ve sorunlar başlıyor.
“Almanlar burayı işgal edecek, sizi güvenli bölgeye götüreceğiz” gibi bir kandırmacayla yurtlarından çıkarılan 126 bin Ahıskalı kardeşimiz için o andan itibaren sürgünlerin ve zulmün ardı arkası kesilmiyor.
40 bin Ahıska Türkü 2. Dünya Savaşında Almanya’ya karşı savaşmak üzere cepheye gönderildi. Bunların yarıya yakını savaşta hayatını kaybetti, dönenlerin büyük bir kısmı da sakat kaldı. Savaştan dönmeyi başaranlar Nazilerle işbirliği yapmakla suçlandılar ve bu sefer de Orta Asya’ya sürüldüler, hem de hayvan taşıma vagonları içinde…
Kafkasya’daki zorlu doğa koşulları Stalin imzalı kararla başlayan bu sürgünü bir ölüm yolculuğuna çevirdi ve 17 bin Ahıska Türkü şehit oldu. Stalin’in 1953’te ölümünden sonra, onun zamanında sürgüne gönderilen Kuzey Kafkasya toplulukları yurtlarına dönebildiği halde Ahıska Türklerine bu hak verilmedi.
Ahıska Türkleri yerleştirildikleri ülkelerdeki çalışma kamplarında en ağır işlere sürüldüler, şehirlerde yaşamaları, bir yerden bir yere geçişleri yasaklandı, en temel insani haklardan bile men edildiler.
Bütün bu zulmün nedeni ise Sovyetler yıkıldıktan sonra ortaya çıkan gizli belgelerle birlikte anlaşıldı. Sürgünün asıl amacı “Karadeniz ve çevresindeki Türklerin temizlenmesi” şeklinde belgelere geçmişti.
Şu anda ise 9 ayrı ülkede 425 bin Ahıska Türkü mülteci konumunda yaşıyor, bazı kaynaklar bu sayının 630 bini bulduğunu ifade ediyorlar.
Ahıska Türkleri ülkelerine dönmek için her imkanı kullanarak mücadele veriyor, kamuoyu baskısı oluşturmaya çalışıyorlar. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Gürcistan’a geri dönüş ihtimali tekrar gündeme gelmişti. Hatta Avrupa Konseyi Gürcistan’ın üyeliğini kabul etmek için, Ahıska Türklerinin yurtlarına dönmelerini şart koşmuştu. Bunun üzerine Gürcistan başvuranların %10’unun yurtlarına dönmesine izin verdi. Ancak üyelik gerçekleşince verilen sözler unutuldu. Evrakta eksiklikler gibi bahanelerle başvuru hakkı verilmedi ya da geçersiz sayıldı.
Bölge aslında çok önemli niteliklere sahip. Bu da Ahıska Türklerine neden dönüş izni verilmediğine dair yeni ipuçları veriyor. Örneğin Ahıska’yı içine alan bölge Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının güzergahında yer alıyor. Bu açıdan civar ülkeler için bölge büyük önem kazanıyor.
Geri dönüşle ilgili olarak da halen çözülmesi gereken birçok soru işareti var. Ahıska Türklerinin yurdunda şu anda çoğunlukla Ermeniler yaşıyor ve Türk nüfusun geri dönmesi 2. bir Karabağ sorunu çıkabilir endişesine neden oluyor.
70. yıl sebebiyle Ahıska Türkleri hakkında birçok ülkede sempozyumların yanı sıra sosyal ve kültürel etkinlikler düzenlendi. Ülkemizde de geçen yıl vatanlarını ilk kez gören Ahıskalıların yolculuğu ve yaşadıkları sıkıntılar belgesel haline getirildi. Bunların hepsi gerekli ve tabi ki bu gibi sorunları gündemde tutmak ve dünya kamuoyunu haberdar etmek bakımından önemli. Ancak asıl olarak kesin çözüme yönelik çalışmalar yapılması gerekiyor. Ayrıca tek bir ülkenin ya da tek bir bölgenin kurtuluşu için değil, bütün ümmetin kurtuluşu, huzuru için çalışılması esas olandır.
Ahıskalılar için en büyük desteği veren ülkelerden biri her ne kadar yeterli olmasa da elbette ki Türkiye. Ülkemiz zalim ne kadar güçlü olursa olsun, hangi kutupta bulunursa bulunsun fark etmeden mazlumları korumaya devam ediyor ve edecektir de.
Ülkemiz din,dil ya da etnik kimlik gibi konularda hiçbir ayrım yapmadan mazlumların yanında duruyor, onlara hiçbir şart koşmadan yardım elini uzatıyor. Her nerede bir mazlum olursa olsun biliyor ki Türkiye onun hakkını savunur, elinden gelen her türlü maddi-manevi yardımı yapar. Ancak elbette ki dünyadaki bütün zulmü ülkemizin tek başına yok etmesi mümkün değil. Bunun için öncelikle inananların birlik olması, güçlerini birleştirmesi gerekiyor. Dünyada halihazırda yaşanan sistemin yerine yepyeni, sevgi ve dostluk temelli bir anlayışı hakim etmek gerekiyor. Yardımlaşmanın güzelliğini, fedakarlığın önemini, bencillikten sakınmanın gerekliliğini yaşamak ve yaşatmak gerekiyor.
Adnan Oktar'ın MBC Times 'da yayınlanan makalesi:
http://www.mbctimes.com/english/when-will-the-meskhetian-turks-return-to-their-homeland