* İman zafiyetinin giderilmesi için yapılması gerekenler nelerdir?
* İman zafiyetinin günümüz toplumları üzerinde oluşturduğu yıkıcı etki nedir?
* Sayın Adnan Oktar’ın iman zafiyeti ile ilgili görüşleri ve bu konudaki çözüm önerileri nelerdir?
Yüce Allah Kuran’da dikkat çektiği ana konulardan ikisi iman zafiyeti ve Müslümanların birliğidir. Kuran’da insanların çoğundaki manevi hastalığın iman etmemek veya zayıf iman olduğu şöyle bildirilir:
“Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik.” Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.” (Şuara Suresi, 102-103)
İnsanlardaki iman zafiyetine karşılık Rabbimiz Kuran‘da imanın önemini şöyle haber verir:
“Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır.” (Al-i İmran Suresi, 114)
Allah’ın Kuran’da dikkat çektiği ikinci konu ise İttihad-ı İslam’dır. Ayette İttihad-ı İslam’ın önemine de şöyle dikkat çekilir:
“Allah içinizden iman edenlere ve salih amelde bulunanlara vaadetmiştir: “Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar sahibi’ kıldıysa, onları da yeryüzünde ‘güç ve iktidar sahibi’ kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir...” (Nur Suresi, 55)
Ancak bazı insanlar Kuran’da işaret edilen bu iki önemli konuyu anlamazlıktan gelir ve asıl konunun fıkıh bilgisi olduğunu iddia ederler. Fıkıh bilgisinde, namazın kılınması, abdestin alınması gibi Allah’ın emrettiği ibadetler detaylı olarak anlatılır. Tüm bunların elbetteki bilinmesi ve uygulanması gerekir ancak bu bilgi insanların imanının güçlenmesi için yeterli değildir. İnsanların ihtiyacı olan maneviyatlarının takviye edilmesidir.
İbadetlerin coşkuyla ve Allah rızası için yapılabilmesi, iman neşesinin yaşanması ve keskin bir imana sahip olunması ancak güçlü bir imanla mümkündür. Böyle güçlü imana sahip olan bir kişi coşkuyla namazını kılar, ibadetlerini sevinçle yerine getirir. İttihad-ı İslam’ın gerçekleşmesi ve iman hakikatlerinin anlatılması hayatının en büyük amaçlarından olur.
ADNAN OKTAR: Kuran’a baktığımızda iki ana konu üzerinde durulduğunu görüyoruz. Bir; iman zafiyeti, insanlardaki iman zafiyeti, imanın önemi; iki, İttihad-ı İslam. Kuran’ın her sayfasında bu işlenir. Bazıları anlamazlıktan geliyorlar. Habire “fıkıh anlat” diyorlar. Haydi, fıkhı anlattım. Beş vakit namazı bütün detaylarıyla anlatayım, abdesti. Namaz mı kılacaksınız ben anlatınca? Birçok cami hocası, eğer mecburen camide namaz kılması durumu olmasa -çünkü maaşını keserler- namazını bile kılmaz. Cami olmasa, camide görevli olmasa çoğu namazını kazaya bırakıyor. Takva dediğimiz kişilerin birçoğu kılmıyor. Ben gözümle gördüm, biliyorum. Bu gibi kişiler, farz edelim tatile gitmiş olsalar bir yere -bazı insanlar için söylüyorum- sabah namazı diye bir konu kalmıyor, namaz vaktinde yatıyor. Öğlen kılıyor, “kazasını yaptım” diyor. Çok rahatlar. Benim bu sözümü dinleyenler yerden göğe haklı olduğumu içlerinden başlarını sallayarak kabul ediyorlardır. Muttaki, meşhur alim zannettiğimiz birçok insan bile namazlarını zoraki kılıyor. Zannettiğiniz gibi değil. Çok az kılıyorlar namazlarını. Ama iman coşkusunu alan bir insan, Hakkul Yakîn (herşeyi tam, kalben bilen), İlmül Yakîn (ilimle bilen) bir imana sahip olan bir insan coşkuyla sevinçle namazını kılar ve hayatının amacı İttihad-ı İslam ve iman hakikatlerinin anlatılması olur, Allah rızası için. Ana konuları bu olur. İmanın güçlenmesi için de Kuran’ın mucizelerinin anlatılması, birinci; Peygamberimiz (s.a.v.)’in mucizelerinin anlatılması da ikinci şarttır. (4 Şubat 2012 A9 TV röportajından)
Ahir Zamanda İmansızlığın Hakim Olacağı Hadislerde Bildirilmiştir
Peygamberimiz (s.a.v.) ahir zamanı haber veren hadislerinde bu devrin en önemli tehlikelerinden birinin insanların çoğunun iman etmemeleri ve iman zafiyetine düşmeleri olduğunu bildirmiştir:
“İNSANLARIN ÜZERİNE ÖYLE BİR ZAMAN GELECEK Kİ DİNİNİN GEREKLERİNİ YERİNE GETİRME KONUSUNDA SABIRLI DAVRANIP MÜSLÜMANCA YAŞAYAN KİMSE AVUCUNDA ATEŞ TUTAN KİMSE GİBİ OLACAKTIR.” (Tirmizî, Fiten,73; Ebu Davud, Melahim, 17)
Hadislerde ahir zamanda deccaliyetin doğrudan imana saldıracağı ve dolayısıyla bir kısım Müslümanlarda en büyük zaaf ve eksikliğin iman yönünden olacağı açıkça belirtilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) ahir zamanda imanın kalplerden kalkacağını ve bu hastalığın ahir zamanın en büyük felaketi olacağını şöyle haber vermiştir:
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Kıyamet kopmazdan önce gece karanlığının parçaları gibi fitneler olacak. (O VAKİT) KİŞİ MÜMİN OLARAK SABAHA ERER DE KAFİR OLARAK AKŞAMA KAVUŞUR. MÜMİN OLARAK AKŞAMA ERER, KAFİR OLARAK SABAHA KAVUŞUR. BİRÇOK KİMSELER AZICIK BİR DÜNYALIK MUKABİLİNDE DİNLERİNİ SATARLAR.” (Tirmizi, Fiten 30, (2196).)
İnsanlar öyle bir devir yaşayacaklar ki, O DEVİRDE DİNİ ÜZERİNE SABRETMEK, ELİNDE ATEŞ TUTMAK GİBİ ZORDUR. Çünkü o devirde mümin, (öyle hakaretlere maruz kalır ki) davarından daha zelil, (daha haysiyetsiz bir) duruma düşer. BU HAKARET VE BASKIYA BİRÇOK İNSAN DAYANAMAZ. ZAYIF OLANLAR, FİRE VEREREK, BEŞ PARALIK MENFAAT İÇİN DİN VE MUKADDESATINDAN RÜŞVET VERME DURUMUNA DÜŞER. Gündüz ve gecelerin akması öyle devir getirecektir ki, o zaman biri kalkıp alenen: “Bir avuç menfaati için bize din (ve mukaddesatını) kim satacak?” diye sorar. Bu soruş boşa değildir de: “Birçokları dinlerini çok az bir dünya malı karşılığında satar.
Yukarıdaki hadislerde görüldüğü gibi Peygamberimiz (s.a.v.) hadislerinde insanlardaki fıkıh bilgisi eksikliğinden bahsetmemektedir. Çünkü bugün için İslam aleminde yaşanan sorunlar, iç çatışmalar, insanların ızdırap çekmesi fıkıh eksikliğinden kaynaklanmaz. İnsanların bir kısmının bu durumun sadece eğitim eksikliğinden kaynaklandığını düşünmesi de son derece yanlıştır.
Mısır’da, Suriye’de, Lübnan’da katliam yapan askerlerin hepsi Kuran’ı çok iyi bilen insanlardır. Çoğu Kuran eğitimi almışlardır ve Kuran okurlar. Zaten Kuran’ı öğrenmek veya Kuran edinmek isteyen bir kişi bu isteklerini çok kolay yerine getirebilir. Çünkü her yerde, her dilde çok kolay anlaşılabilecek şekilde yayınlanmış Kuran vardır. Hatta isteyenler internetten bile Kuran’ı okuyabilirler. Fakat insan sadece Kuran’ı okuyarak iman etmez. Çünkü önce kalben iman etmek ve güç yetirebildiği kadar Allah’tan korkmak güçlü imanın temelidir. Ayette şöyle buyrulur:
“Ve sen kendi sapıklıkları içinde kör olanları da doğruya iletici değilsin. Sen yalnızca, Bizim ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin ki onlar Müslümanlardır.” (Rum Suresi, 53)
ADNAN OKTAR: Şimdi bu İsrail’de, Filistin’de insanlar ızdırap çekiyorlar, Suriye’de insanlar ızdırap çekiyorlar. Millet zannediyor ki; eğitim yapılmadığından. Suriye’de bu katliam yapan askerlerin hepsi Kuran’ı çok iyi bilen insanlar. Muazzam okuyorlar Kuran’ı, bayağı iyi bilirler. Çocukluğunda bunların hepsi Kuran eğitimi almış kişiler yani fıkıhla olmaz imanla olur. İman yok.
Dünyada iman, insanların kalbinden kaldırıldı ahir zamanda. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) söylüyor; “ahir zamandaki ana hastalık budur, en büyük felaket bu olacaktır ahir zamanda; iman kalplerden kalkacak” diyor. Yoksa Kuran’ı öğrenmek, Kuran edinmek çok kolay bir şeydir. Kuran her yerde var. Çok da kolay okunabilecek şekilde, her dilde var. İnternetten de insanlar okuyabilir. Sadece Kuran okumayla insanlar iman etmez. Önce iman edecek, Allah’tan korkacak. Ayette “Allah’tan korkanlara sen işittirebilirsin” diyor Allah.
Allah’tan korkmayan Kuran okuduğunda etkilenmez. Onun için biz iman hakikatlerine ağırlık veriyoruz ve o yüzden böyle etkili oluyoruz. Yobaz takımı da bunu anlamadığı için ısrarla sadece bizim bu sistemimizi bozmaya çalışıyorlar kendi kafalarınca ama bozmaya çalıştıkça biz daha iyi tanınıyoruz. (4 Şubat 2012 A9 TV)
www.deccaliyetintahribatlari.com
Günümüzde Müslüman Toplumların Yaşadığı Acıların Temelinde İman Zafiyeti Vardır
Samimi iman, Allah’a gönülden bağlı olmak ve O’nun tüm emirlerini kayıtsız şartsız yerine getirmekle mümkündür. İnsan güzel ve değerli olan tüm vasıflara ancak Allah’ın hükümlerine uyarak sahip olabilir. Allah Kuran’da doğruluğu, adaleti, sabrı, fedakarlığı, vefayı, sadakati, kararlılığı, itaati, alçakgönüllülüğü, hoşgörüyü, şefkati, merhameti, öfkeyi yenmeyi ve daha birçok üstün ahlak özelliğini emreder. Bunların aksi olan tüm ahlak bozukluklarını da açık hükümlerle yasaklar. Kuran’da sunulan bu üstün ahlakı yaşamak ise, kişinin Allah korkusunun şiddetine, dolayısıyla vicdanının sesine uymasına bağlıdır. Çünkü bir insan Allah’tan ne kadar çok korkarsa ve vicdanının gösterdiği doğrulara ne kadar kesin bir şekilde tabi olursa, Allah’ın hükümlerine o kadar itaatli olur. Aksi durumdaki bir kişi ise Kuran ahlakını yaşamakta sebat gösteremez, süreklilik sağlayamaz. Allah’ın güzel olarak gösterdiği ahlakın bazı özelliklerini üzerinde taşısa bile, çıkarlarıyla çatıştığı anda bambaşka bir karaktere bürünebilir. Bu nedenle “Bedeviler, dedi ki: “İman ettik.” De ki: “Siz iman etmediniz; ancak “İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah’a ve Resulü’ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Hucurat Suresi ,14) ayetinde haber verildiği gibi iman ancak samimi kalple yaklaşıldığında kazanılan bir nimettir.
Günümüzde Müslüman toplumlarda yaşanan sorunların temelinde de samimi imanın yaşanmamasından kaynaklanan iman zafiyeti vardır. İman zafiyetinin Müslümanlara getirdiği sorunlar ise şöyle sıralanabilir:
Müslümanların Bölünmüşlüğünün ve Birleşmemesinin Nedeni İman Zafiyetidir
“Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” (Saff Suresi, 4) ayetinde haber verildiği gibi Allah Müslümanların birlik içinde olmalarını emretmektedir. Bu nedenle Müslümanların bölünmüşlüğüne karşı mücadele etmek ve bu tehlikeye karşı Müslümanları uyarmak en mühim farz vazifelerdendir. İman zafiyeti içinde olan kişiler ise “Bu sistem böyle gelmiş böyle gider, rahatımız bozulmasın” zihniyeti içinde hareket ederek Müslümanların bölünmüşlüğüne seyirci olmak ister. Ancak böyle bir düşünce büyük bir fitnedir. Çünkü bir kişinin Müslümanların bölünmüşlüğünden rahatsız olmaması, Kuran’da birlik olmaları yönündeki ayetleri gözardı etmeleri ve birleşmemeleri haramdır. İman zafiyeti içinde olan kişiler, Kuran ayetlerini tam olarak kavrayamadıkları için İttihat-ı İslam’ın 5 vakit namaz, oruç gibi farz bir ibadet olduğunu, bölünmenin ise domuz eti yemek veya şarap içmek gibi haram olduğunu düşünemezler. Oysa arada bir fark yoktur. Müslümanların birlik ve beraberlik içinde olmaları durumunda günümüzde yaşanan acılar ve şiddet olayları Allah’ın izniyle kökünden çözülür. Allah ayette bu gerçeği şöyle bildirir:
“İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73)
İnsan güçlü bir imana sahip olduktan sonra ibadetleri yerine getirmesi son derece kolaydır. Dinde karmaşık olan bir ibadet şekli yoktur. İslam dini herkesin anlayabileceği kadar sade ve kolaydır. İbadetleri öğrenmek için uzun süreli eğitim almaya da gerek yoktur. İslam’ın hükümleri, kuralları bir günde çok kapsamlı bir şekilde öğrenilebilir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) müşriklerle tanışıyor, iman ediyorlar, Peygamberimiz (s.a.v.)’in sohbetinde bulunuyorlar, sahabelerle kısa bir süre görüştükten sonra da onlarla birlikte fikri mücadele etmeye başlıyorlardı. Bu örnekten anlaşılacağı gibi İslam dininin karmaşık bir yönü yoktur. Bu nedenle asıl konu Darwinist materyalist eğitimi durdurmak, iman hakikatleri anlatmak ve insanların imanlarını güçlendirmektir. İmanları güçlendikten sonra Allah’tan korkan, Allah’ı seven bir nesil meydana gelir. Bugün İslam aleminin içinde bulunduğu acılar da bu şekilde Allah’ın izniyle son bulur.
Ehl-i Kitap Düşmanlığı İman Zafiyetindendir
Allah Katında din İslam’dır. Müslümanlar tüm insanların “LailaheillAllah Muhammeden Resulullah” demelerini yani Muhammedi olmalarını ister ve bunun için gayret ederler. Allah Kuran’da Yahudileri ve Hristiyanları ise Kitap Ehli olarak isimlendirmiş ve Müslümanlarla, Kitap Ehli arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiğini detayları ile bildirmiştir. İslamiyet’in doğuşundan itibaren Müslümanlarla, Kitap Ehli arasında şefkat ve anlayış ön planda olmuştur. Ehl-i Kitap -her ne kadar bazı inanışları sonradan tahrif edilmiş olsa da- temeli Allah’ın vahyine dayanan birçok ahlaki değere, haram ve helal kavramlarına sahiptir.
İslam, barış, sevgi ve adalet dinidir. Ancak iman zafiyeti içinde olan kişiler, İslam’ı Müslümanlara yanlış tanıttıkları gibi Ehli Kitaba da yanlış tanıtırlar. Yeryüzünü bir “barış ve esenlik yurdu” haline getirmeyi emreden İslam dinini, tam zıddı şekilde gösterir ve diğer dinlerin mensupları ile İslam dini arasında bir uyuşmazlık ve savaş olduğunu iddia ederler. Oysa İslam’ın, Kuran’da Ehl-i Kitap olarak isimlendirilen Yahudilere ve Hristiyanlara karşı bakışı son derece adil ve merhametlidir.
Allah, Kuran’da pek çok ayette Müslümanların Ehli Kitap ile dostluk kurmalarını emretmiştir. Kuran’da bu kimselerin pişirdiği bir yemek, Müslümanlar için helal kılınmıştır. Aynı şekilde Müslüman erkeklere Kitap Ehlinden kadınlarla evlenme izni verilmiştir. Bu konuyla ilgili ayette Allah şöyle buyurur:
“Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü’minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır.” (Maide Suresi, 5)
İman Hakikatleri İmanın Kazanılmasına Vesile Olur
İman hakikatleri, insanların iman etmelerine vesile olan en önemli sebeplerden birisidir. İman etmeyen kişi derin bir gaflet içindedir. Etrafındaki yaratılış delillerini göremez. İçinde yaşadığı toplumun din ahlakından uzak yapısı nedeniyle zihni günlük hayatın ayrıntıları ile boğulmuş, algıları ve şuuru etrafındaki sayısız yaratılış gerçeğini fark edemeyecek derecede zayıflamıştır. Oysa böyle bir insana, samimi ve vicdanlı olması kaydıyla, iman hakikatleri anlatıldığı takdirde, bu kişinin Allah’ın varlığına ve birliğine, canlı cansız her şeyi Allah’ın yaratmış olduğuna iman etmesi, Allah’ın sonsuz ilmini ve kudretini görmesi umulur. İman hakikatleri, vicdanlı, fakat inkarcı telkinler nedeniyle gerçeklerden habersiz kalmış kimselerin Allah’ın izniyle imana kavuşmaları için çok önemli birer vesiledir.
Gaflet içindeki insanların, her gün etraflarında olup biten fakat farkına varmadıkları pek çok yaratılış delilini, mükemmellikleri tüm ayrıntılarıyla onların gözleri önüne sermek, bu kişilerin gafletlerinin dağılmasında son derece etkili olur. Yıllardır herkesin görmeye alıştığı ve pek çok kimsenin üzerinde düşünmediği birçok iman hakikatine insanların dikkati çekilirse bu, imani şuurun yerleşmesine, vicdanların uyanmasına ve küfrün batıl telkinlerinin yok olmasına sebep olur.
İman hakikatleri karşısında vicdanının sesini dinleyen kişinin ilk aklına gelen, “bunların tesadüfen veya kendiliğinden meydana gelemeyeceği” olacaktır. Bu kişi tüm bunları yaratan üstün güç sahibi Yüce Allah’ın varlığını anlayacak ve O’na iman edecektir. Ayette şöyle buyrulur:
“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.”” (Al-i İmran Suresi, 191)
Mezhepler Arası Düşmanlık ve Kan Dökülmesi İmanı Zayıf İnsanların Düşüncelerinde Vardır
İman zafiyeti içinde olan kişilerin en belirgin özelliklerinden biri de kan dökülmesini istemeleri ve mezhepler arası düşmanlığı desteklemeleridir. Oysa Şii, Sünni düşmanlığının kökeninde nefret vardır. Bu nefret ve çarpık düşünce içinde olan kişiler “ben “elhamdülillah Sünni’yim maşaAllah çok takvayım”,“Şimdi Cenab-ı Allah için Şiilerin hepsini keseceğim ve her kestiğim Şii için bir sevap kazanacağım” biçiminde İslam dini ve Kuran’la ilgisi olmayan batıl düşüncelere sahip olurlar. Aynı çarpık düşüncede olan Şiiler de vardır. Oysa bu kişiler tam anlamıyla imansız, kalbi nefretle dolu, nefretini tatmin edecek yol arayan ve Müslümanlığı bahane eden bir düşünce yapısına sahiptirler. Çünkü Müslüman, bilerek, en küçük bir canlıya dahi zarar veremez. Tertemiz, takva sahibi, mümin, muttaki Sünni ve Şiiler bu tür düşüncelere sahip olmaz, Müslümanların birbiri ile kavga etmesinin haram olduğunu ve bu şekilde hareket ederse çok galiz suç işleyeceğini bilir.
Sünni ve Şiiler İslam Birliği oluşuncaya kadar tüm güçleriyle birlik içinde fikri mücadelelerini sürdürmelidirler. Mezheplerin ve farklı görüşlerin olması son derece doğaldır. Önemli olan Allah aşkıyla, Allah yolunda canını ve malını verecek kadar cesaret ve kararlılıkla fikri mücadeleyi yürütmektir. Ayette Müslümanların arasındaki birliğin önemine ve Allah’ın vereceği karşılığa şöyle dikkat çekilmiştir:
“Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.” (Al-i İmran Suresi, 103)
Adnan Oktar: Mesela Şii, Sünni nefreti, ki birçok insanda görüyoruz; Şiiler Sünnilerden nefret ediyor, Sünniler Şiilerden nefret ediyor; birçok kişide var. Tabii bunun aksini savunan milyonlarca kardeşimiz de var ama o yönde düşünenler de var. Hatta Ortadoğu’da büyük bir mezhep savaşının beklendiğine dair gazetelerde yazılar çıkıyor ki hakikaten olur da ama Mehdiyet bunu engelliyor işte ve engelleyecektir.
Anlamazlıktan gelmek olmaz. Onun için “bir ilmihal bilgisi veririz, konu biter”. İstediğiniz kadar ilmihal anlatın; ilkokullarda, ortaokullarda her zaman din dersi vardır. Teröristler, anarşistler; bunlar din eğitimi almamışlar mı, fıkıh bilgisi yok mu? Fıkıh dersi alıyorlar, biliyorlar namazı. PKK’lıların babaları, anneleri birçoğunun dindar. Hatta PKKlılar namazın taklidini yapıyor. (Namazı tenzih ederiz) Bildikleri için, bilmese alay eder mi adam? Biliyor namazı. En ince detaylarına kadar biliyor. Orucu da biliyorlar, zekatı da, hepsini biliyorlar.
Konu fıkıh konusu değil. Onlar Darwinist ve materyalistler. Darwinist ve materyalist olduğunda istediğin kadar ayet okut, istediğin kadar ayet ezberlettir, istediğin kadar fıkıh bilgisi ver; etkisi olmaz. Ama imanlı olduktan sonra ibadet son derece kolaydır. Dinde karmaşık hangi ibadet var ki? Günlerce, aylarca eğitim alınacak bir konu yok ki. İslam’ın hükümleri, kuralları bir günde çok kapsamlı öğrenilebilir.
Hepsini, tamamen, normal zekadaki bir insan bir günün belirli saatleri içerisinde hepsini öğrenebilir, rahatça İslam’ı yaşayacak gibi. Çünkü sahabeler devrinde mesela Peygamberimiz (s.a.v.)’le müşrikleri tanıştırıyorlardı. Onlar iman ediyorlardı. Peygamberimiz (s.a.v.)’in sohbetinde bulunuyorlardı. Bir saat, yarım saat sahabelerle görüşüyor; direkt mücadeleye gidiyorlardı, cehd ediyor, gayret ediyorlardı. Ta İspanyalara kadar, oraya buraya gittiler sonradan sahabeler. Üstelik hep yeni İslam’a giren insanlarla gittiler. Kısa süre önce tanıştıkları, bir saat iki saat olmuş dini öğreneli, bu kişilerle gittiler. Karmaşık bir yönü yoktur İslam’ın. Onun için yapılacak şey muhafazakâr gençlik yetiştirmek değil, Darwinist materyalist eğitimi durdurmaktır ve iman hakikatleri anlatmaktır, insanların imanlarını güçlendirmektir. İmanları güçlendikten sonra Allah’tan korkan, Yüce Allah’ı seven bir nesil meydana gelir. Yalnızca muhafazakarlıkla bir netice alınmaz. Osmanlı muhafazakardı, yıkıldı. Muhafazakarlıkla hiçbir yere varılmaz. Neyi muhafaza edeceksin?
Muhafazakarlık yok; Müslümanlık vardır, Müslüman olma vardır. ‘68 kuşağı, muhafazakarın şahı onlar. En ince detaylarına kadar muhafaza ediyorlar, her şeylerini muhafaza ediyorlar. Hatta o devrin müziklerini dinliyorlar, o devrin şarkıları, başka bir şey yok, aynı, her şeyleriyle aynı; kılığı, kıyafeti, konuşması, yemesi, içmesiyle hiç değişmemişler. Bir kısmı Abdülhamit devrinin muhafazakarlığı içerisinde, bir kısmı Abdülmecit devrinin muhafazakarlığı içerisinde; bu olmaz. İstenen Kuran Müslümanlığıdır, sahabe Müslümanlığıdır; bu. Başka karmaşık bir şey yok. (4 Şubat 2012, A9 TV röportajından)
Hz. Mehdi (a.s.), Bediüzzaman Hazretleri’nin bildirdiği gibi, “Kitaplar, yazılar, belgesellerle iman hakikatlerini anlatarak”, insanların samimi iman etmelerine, tahkiki olarak iman ahlakını yaşamalarına vesile olacaktır. Ahir zamanda insanların büyük kısmının iman etmesine engel olan en temel sebep Darwinizm ve materyalizmdir. Bu sebeple hem Darwinist materyalist ideolojilerin geçersizliğini ilmi ispatlarıyla ortaya koymak hem de iman hakikatlerini anlatmak insanların, Allah’ın izniyle, iman etmelerine vesile olacaktır.
www.turkislambirliginecagri.com
Hz. Mehdi (a.s.) Fıkıh Bilgisinden Önce İman Hakikatlerini Anlatacak Darwinist-Materyalist Felsefeyi ve İman Zafiyetini Allah’ın İzniyle Ortadan Kaldıracaktır:
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Mehdi (a.s.)’ın günümüze kadar etkisini sürdüren materyalizm, Darwinizm ve ateizmi tam anlamıyla susturacak ve iman zafiyetinin sebep olduğu çarpık fikir sistemini çökertecek çalışmalarının, Kuran’la, bilimle, fenle, akılla, imanla olacağını müjdelemiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Mehdi (a.s.)’ın deccaliyetin bu imansızlık ve iman zafiyeti fitnesini ilimle ve fenle manen öldüreceğini şöyle bildirmiştir:
İmam Müslüm’in Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir gün sahabelerine hitaben: “… BU MÜCAHİTLER (mücadele edenler) O BELDEYE GELİP KONAKLADIKLARI ZAMAN SİLAHLA HARP ETMEZLER, OK DA ATMAZLAR. LA İLAHE İLLALLAHU EKBER DİYEREK TEKBİR GETİRİRLER. Bu tekbir üzerine şehrin iki tarafındaki surlardan biri düşer. Sonra ikinci defa tekbir getirirler. Akabinde şehrin öbür tarafı da düşer. Sonra üçüncü kez tekbir getirecekler. Bunun üzerine İslam ordusu için surlardan gedikler açılacak, onlar da hemen buralardan şehre girerek fethedecekler.” (İmam Şarani, Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 445-446)
Bediüzzaman Hazretleri de, Hz. Mehdi (a.s.)’ın üç büyük görevinden birincisinin “materyalist ve ateist felsefeleri tamamen susturacak bir şekilde insanların imanlarını kazanmasına vesile olmak” şeklinde açıklamıştır:
Birincisi: FEN VE FELSEFENİN tasallutiyle (etkisiyle) ve MADDİYYUN VE TABİİYYUN TAUNU, (materyalizm, Darwinizm ve ateizm hastalığı) beşer içine intişar etmesiyle (insanlar arasında yayılmasıyla), herşeyden evvel FELSEFEYİ VE MADDİYYUN FİKRİNİ (materyalizm, Darwinizm ve ateizm gibi Allah’ı inkar eden dinsiz akımları) TAM SUSTURACAK TARZDA imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalâletten muhafaza etmek (iman edenleri sapkınlıktan korumak)... (Emirdağ Lahikası, s. 259)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinden ve Bediüzzaman Hazretlerinin açıklamalarından da anlaşıldığı üzere Hz. Mehdi (a.s.) Allah’ın izniyle, bilim ve felsefe yoluyla, Allah’ın varlığının ve sıfatlarının daha iyi anlaşılmasına vesile olacaktır. Materyalizm savunucuları tarafından insanlar üzerinde oluşturulan yanlış yönlendirmeleri ortadan kaldıracaktır. Ahir zamanda teknolojinin hızla ilerlemesiyle birçok bilim dalında gelişmeler olacaktır. Allah’ın varlığının delilleri, yeryüzündeki iman hakikatleri bilimsel delilleriyle açıkça ortaya çıkacaktır. Hz. Mehdi (a.s.) bu gerçekleri insanlara en etkili yöntemlerle ulaştıracak ve bu konuda dünya çapında bir sonuç elde edecektir.
Kuran’daki bir ayette de Yüce Allah batıl sistemleri fikren öldürmeye dikkat çekmektedir:
“Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir...” (Enbiya Suresi, 18)
Adnan Oktar: “Hz. Mehdi (a.s.) Fıkıhtan Önce İman Hakikatlerini Anlatacak”
ADNAN OKTAR: ‘Hz. Mehdi (a.s.) geldiğinde, fıkıh anlatmaz, fıkha girmez. Yani namazın şartları şudur, orucun şartları budur, şöyle abdest almak gerekir diye bunu anlatmaz diyor hadiste. Neyi anlatır biliyor musunuz, iman hakikatlerini anlatır, Allah’ın varlığını ve birliğini, bunu anlatır” diyor. “Hakikat noktasında ve en mühimi ve en âzamı, iman meselesidir. Fakat, şimdi umumun nazarında ve hal-i alem ilcaatında en mühim mesele, hayat ve Şeriat göründüğünden” çıkıyor, büyük bir bölümü hurafe olacak şekilde, adama ‘sakalını niye kestin, bıyığın şöyle olması gerekiyordu yahut namazı şöyle kılmanız gerekir, şu şekilde kılmanız gerekir.’ Adam iman etmiyor, sen namazdan bahsediyorsun. Adama oruçtan bahsediyor; ‘sen Ramazan’da hiç oruç tutmadın, ne işin var camide’ diyor. Adama sorsana iman ediyor musun diye. Sordun mu? Yok. Bakın “Fakat, şimdi umumun nazarında ve hal-i alem ilcaatında en mühim mesele, hayat ve Şeriat göründüğünden, o zat” yani Hz. Mehdi (a.s), “şimdi olsa da” şimdi benim vaktimde olsa dahi diyor, “üç meseleyi birden umum ruy-i zeminde vaziyetlerini değiştirmek nev-i beşerdeki cari olan Adetullah’a muvafık gelmediğinden” Ne diyor? Üç vazifeyi birden yapamaz diyor,
“O zat şimdi olsa da, üç meseleyi birden umum rû-yi zeminde vaziyetlerini değiştirmek, nev-i beşerdeki câri olan Adetullah’a muvafık gelmediğinden, herhalde en âzam meseleyi esas yapıp, öteki meseleleri esas yapmayacak.” Ne yapacakmış? Gece-gündüz iman hakikatlerini anlatacak. Adamlar Hz. Mehdi (a.s)’a soracaklar, diyecekler ki; namaz nasıl kılınıyor, diyecek ki; Benim ilmim yok. Ne diyecek? “İman hakikatleri, Allah’ın varlığı, birliği, Kitaplarına iman etmek, peygamberlerine, ahirete inanmak, cennete-cehenneme inanmak, bu konuların üstünde duracak. Yani imanın esaslarının üstünde duracak. (1 Ocak 2012 tarihli A9 Tv)