Ahir zaman şahısları neden tanınmıyor? -2-
ucgen

Ahir zaman şahısları neden tanınmıyor? -2-

40861
Ahir zamanda gerçekleşeceği bildirilen, tüm inananların büyük bir şevk ve heyacanla bekledikleri iki büyük ve önemli olay vardır. Bunlardan biri Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar gelişi, ikincisi ise tüm Müslümanlara rahmet ve bir hidayet önderi olarak geleceği bildirilen Hz. Mehdi’nin ortaya çıkışıdır. Hz. İsa ve Hz. Mehdi, Allah’ın izniyle Kuran ahlakını yeryüzüne yerleşik kılacaklardır.
Peygamberimiz (sav)'in sözlerinde bu iki kutlu şahsın gelişi hakkında fiziksel özellikleri, nerede ve hangi tarihlerde ortaya çıkacakları, ne gibi faaliyetlerde bulunacakları ve onları diğer insanlardan ayırt eden ve tanınmalarını sağlayacak özellikleri gibi konularda çok detaylı bilgiler verilmiştir.
 
Hadislerde bu kadar detaylı bilgi ve işaretler verilmesinin bir hikmeti de, ortaya çıktıkları zaman bu kişilerin kolaylıkla tanınabilmelerine yöneliktir. Ancak on dört asırdır heyecanla beklenmelerine ve haklarında bu kadar çok tanıtıcı bilgi olmasına rağmen, hadislerin işaretlerine göre, bu mübarek şahıslar ortaya çıkışlarının ilk dönemlerinde insanların büyük bir kısmı tarafından fark edilemeyeceklerdir.
 
Kuran ayetlerinde ve Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde bu önemli şahısların neden tanınamayacaklarını da açıklayan bazı bilgiler ve işaretler yer almaktadır:

Deccal ikna ve telkin gücünü kullanarak Hz. İsa ve Hz. Mehdi’nin tanınmalarını engellemeye çalışacaktır
 
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, ahir zamanda ortaya çıkacak olan Deccal’in, çeşitli batıl yöntemler kullanarak insanların Hz. İsa ve Hz. Mehdi'yi tanımalarına ve onlara uymalarına engel olmaya çalışacağı bildirilmektedir. Hadislerdeki işaretlere göre, Deccal’in bu amaçla kullanacağı yöntemlerden biri insanların nefislerine ve hevalarına hitap ederek onları etkisi altına alması ve böylece dilediği gibi yönlendirmesi olacaktır. Bunun için insanların nefislerine hoş gelebilecek her türlü araç ve yöntemi kullanarak kendisini sevdirmeye ve sempatik göstermeye çalışacaktır. Bu çabaları sonucunda, insanlar onu nefsen sevecekleri için, ahlaken sevmeye gerek duymayacaklardır.
 
Deccal insanları etkisi altına alabilmek için çeşitli ikna ve telkin metodları kullanacaktır. Bediüzzaman bir sözünde Deccal’in birtakım hipnoz yöntemleri kullanarak çevresindeki insanları etkisi altına alacağını belirtmiştir:
... Onların başına geçen en büyükleri, ispritizma ve manyetizmanın hadisatı nev'inden (hipnoz ve ruhlarla bağlantı tarzındaki istidracıyla) müthiş harikalara mazhar olan (sahip olan) Deccal ise, daha ileri gidip, cebbarane suri hükumetini (zor ve baskıya dayalı, aslı olmayan hakimiyetini) bir nevi rububiyet tasavvur edip (Rab gibi düşünüp) uluhiyetini (ilahlığını) ilan eder... (Mektubat, sf. 55)
Deccal çeşitli ikna metodlarıyla ve sürekli tekrarlayacağı telkinlerle insanlar üzerinde adeta bir hipnoz etkisi oluşturacaktır.
 
Bu hipnoz etkisini elde edebilmek için ise çok çeşitli yöntemlere başvuracak; farklı hipnoz türlerini kullanacaktır. İnsanların nefislerine hoş gelen ortamlardan yararlanacak ve bu telkinleri insanlara kolaylıkla kabul ettirebilmek için her türlü aracı kullanacaktır. Televizyon, film, resim, sanat, estetik ya da büyük konserlerdeki müzik ve ritm gücü gibi araçları kullanarak insanlar üzerinde bu hipnoz etkisini oluşturmaya çalışacaktır. Bu gibi ortamların nefislerine hoş gelmesi, insanların Deccal’in fitnesini görmelerini engelleyecek ve onun telkinlerini kolaylıkla kabullenmelerini sağlayacaktır. Üzerlerinde oluşan hipnoz etkisi nedeniyle, nefislerini memnun eden bu ortamlarda din aleyhinde yapılan konuşmaları son derece makul karşılayacak, Deccal'in sürekli tekrarlama yoluyla verdiği teklinleri sorgusuzca kabulleneceklerdir.
 
Deccal ayrıca insanları içki, fuhuş, cinsi sapkınlık gibi her türlü dejenerasyonu yaşamaya özendirecek ve çağırdığı bu sapkınlıklara eğilimli insanları birarada toplayarak çevresinde adeta geniş bir kitle klübü oluşturacaktır. Deccal’in çağırdığı sapkınlıklara müptela olan insanların biraraya gelmesi sonucunda ise mecburi bir ittifak oluşacak ve bu geniş ittifakı oluşturan kişiler birbirlerini koruyup kollayan ve kendilerinden olmayana karşı bir güç birliği ile karşı koyan nefsani bir yapıya dönüşecektir. Deccal de nefsani çıkarlar üzerine kurulan bu kitleyi kendi kötü amaçları doğrultusunda istediği gibi kullanıp yönlendirebilecektir.
 
Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin tanınmamalarında ve geniş kitlelerin onların karşısında olmasında Deccal’in bu yöntemlerinin büyük etkisi olacaktır. Deccal’in etkisi altına giren bu insanlar, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin üstün özelliklerini açıkça görecekleri halde onları fark edemeyecek ya da Deccal’in kendilerine sunduğu çıkar ortamına zarar gelmesinden korkarak, bilerek onlardan uzak duracaklardır.
 
Hz. İsa ilk geldiği zamanlarda çok az sayıda kişi tarafından tanınabilecektir
 
Deccal'in bu olumsuz faaliyetleri ve propaganda taktikleri sonucunda, yeryüzüne döndüğü ilk yıllarda Hz. İsa'yı tanıyabilecek insanların sayısının çok az olacağını Bediüzzaman da sözlerinde haber vermiştir:
Hazret-i Îsâ Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî Îsâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı (derin imanlı yakın talebeleri), nur-u iman (imanın ışığı) ile onu tanır. Yoksa bedahet derecesinde (birdenbire ve açıkça) herkes onu tanımayacaktır. (Mektubat, sf. 60)
Said Nursi bir başka sözünde ise Hz. İsa'nın toplumun büyük kesimi tarafından tanınamayacağını şöyle açıklamıştır:
"Hatta Hazret-i İsa Aleyhisselam'ın nuzulü (inişi) dahi ve kendisi İsa Aleyhisselam olduğu, nur-u imanın (iman ışığının) dikkatiyle bilinir; herkes bilemez." (Şualar, s.487)
Bediüzzaman’ın bu sözüne göre, Hz. Isa yeryüzüne ilk geldiği zaman, kendisi de Hz. İsa olduğunu bilmeyecek, ancak daha sonra farkına varacaktır. Talebeleri de onu ancak imanın nuru ile tanıyabileceklerdir. Ancak toplumun geneli açıkça O'nun Hz. İsa (a.s.) olduğunu bilmeyecektir.
 
Hz. İsa’nın cemaatinin sayısı çok az olacaktır
 
İlk zamanlarda Hz. İsa'ya inanıp destekleyenlerin sayısı da çok az olacaktır. Bediüzzaman, Hz. İsa'nın ahir zamanda yeryüzüne ikinci kez gelişinde yaşanacak bu durumu şöyle haber vermiştir:
... "Deccal'ın fevkalâde büyük ve minareden daha yüksek bir azamet-i heykelde ve Hazret-i İsa Aleyhisselâm ona nisbeten çok küçük bulunduğunu" gösterir.
 
Bunun bir tevili şu olmak gerektir ki: İsa Aleyhisselâm'ı nur-u îman (imanın ışığı) ile tanıyan ve tâbi' olan cemaat-ı ruhaniye-i mücahidînin (ruhani mücahidler cemaatinin) kemmiyeti (sayısı), Deccal'ın mektebce ve askerce ilmî ve maddî ordularına nisbeten çok az ve küçük olmasına işaret ve kinayedir (maksadındadır). (5. Şua, sf. 464) (Şualar, sf. 495)
Bir başka sözünde ise Bediüzzaman Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde işaret edilen bu durumu şöyle açıklamıştır:
Hazret-i İsa (A.S.) Deccal ile mücadelesi zamanında, on arşın yukarıya atlayıp sonra kılıncı onun dizine yetiştirebilir derecesinde, vücudca o derece Deccal'in heykeli Hazret-i İsa'dan büyüktür, diye meâlinde rivayet var. Demek Deccal, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'dan on, belki yirmi misli yüksek kametli (boylu) olmak lâzım gelir...
 
Birinci Cihet: Din-i İsevî'nin hakikîsini (Hıristiyanlığın gerçeğini) esas tutan İsevî ruhanîlerin cemaati ve onlara karşı dinsizliği tervice (kabul ettirip geçerli kılmaya) başlayan cemaat tecessüm etseler (maddeleşip cisim haline gelseler), bir minare yüksekliğinde bir insan?n yan?nda bir çocuk kadar da olamaz. (Kastomonu Lahikası, sf. 75)
Bediüzzaman, bu sözlerinde Deccal'in elinde bulunduracağı maddi ve manevi güç gibi, çevresindeki insanların sayısının da çok fazla olacağını, Hz. İsa'nın cemaatinin ise Deccal'inkine kıyasla çok az sayıda kişiden oluşacağını belirtmiştir. Hz. İsa'nın toplumun büyük bir kesimi tarafından tanınamamasında, Deccal'in elinde bulundurduğu bu geniş kitle ve imkanlarla yürüteceği olumsuz propagandanın büyük etkisi olacaktır (en doğrusunu Allah bilir).
 
Hz. Mehdi'nin üstün ahlakı ve faaliyetlerinin benzersizliği çok açık olacağı halde onu destekleyen çok az kişi olacaktır
 
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Hz. Mehdi'nin, Allah korkusu çok güçlü olan, çok üstün ahlaklı bir kimse olacağı bildirilmektedir:
Ahlakı benim ahlakım olan bir evladım çıkacak. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 21)
 
Hz. Mehdi Allah'a karşı son derece boyun eğicidir. Ahlak bakımından Peygambere benzer. (Kıyamet Alametleri, sf.163)
 
Ben Hz. Mehdi'yi Peygamberlerin suhufunda (sahifelerinde) şöyle bulurum: "Hz. Mehdi'nin amelinde ne zulüm ne de ayıp yoktur." (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 21)
Hadislerde verilen bu bilgilerden Hz. Mehdi'nin, çevresinde Allah’a olan bağlılığı, ihlası ve üstün ahlakıyla dikkat çeken bir kimse olacağı anlaşılmaktadır. Peygamberimiz (sav) Hz. Mehdi’nin, dinin ve Müslümanların hayrına yönelik olarak çok fazla hizmet eden, çok önemli faaliyetler yürüten bir kimse olacağını bildirmiştir. Normal şartlarda ahlakı Peygamberimiz (sav)'e benzetilen, yalnızca Allah’ın rızasına uyan, tüm insanların dünyada ve ahiretteki kurtuluşu için samimi çaba harcayan, dünyaya huzur, barış, bolluk, bereket getirecek böyle hayırlı ve kıymetli bir insanın etrafında çok sayıda insan toplanmış olması gerekir. Onun bu ahlakını ve yaptığı hayırlı faaliyetleri açıkça gören her Müslümanın bu kimsenin yanında olmayı ve Hz. Mehdi ile birlikte davranan hak topluluğa destek vermeyi istemesi; ve onlara yardımcı olabilmek için büyük bir şevk ve heyecan içinde birbirleriyle yarışmaları gerekir. Ancak buna rağmen hadislerde, Müslümanlar arasında da Hz. Mehdi'yi destekleyen insanların sayılarının son derece az olacağına işaret edilmiştir. Bu durum son derece şaşırtıcı ve düşündürücüdür. Demek ki Hz. Mehdi’nin yaşadığı toplumdaki insanlar onun sahip olduğu üstün özellikleri, yürüttüğü hayırlı faaliyetleri açıkça gördükleri halde, yine de Hz. Mehdi ve cemaatini tam olarak fark edemeyeceklerdir.
 
Hz. Mehdi'nin bu durumu Hz. Yusuf’un hayatıyla büyük benzerlik göstermektedir. Kuran’ın “(Kuraklık başlayınca) Yusuf'un kardeşleri gelip yanına girdiler, onu tanımadıkları halde kendisi onları hemen tanıdı.” (Yusuf Suresi, 58) ayetiyle, Hz. Yusuf’un kardeşlerinin onu tanıyamadığı, ancak onun kardeşlerini tanıdığı haber verilmiştir. İşte hadislerin işaretine göre, Hz. Mehdi de, aynı Hz. Yusuf gibi olacak; o insanları görecek ama insanlar onu fark edemeyeceklerdir.
 
Hatta kimileri de tam tersi bir düşünceye kapılacak, ona destek olmaktan kaçınacak, hatta garip görüp uzak duracak ve ona karşı olumsuz bir faaliyet içerisine gireceklerdir. Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde “halkın büyük kısmının Hz. Mehdi'ye yardımcı olmaktan kaçınacağı” şöyle haber verilmiştir:
Benim ümmetimden, daima Allah tarafından desteklenen ve onlara yardımcı olmayan halkın zarar veremeyeceği bir cemaat kıyamet kopuncaya kadar hiç eksik olmayacak. Ümmetim içinde daima böyle bir taife (topluluk) bulunacaktır. (Sünen-i İbni Mace, cilt 1, sf. 16)
 
Kıyamet ancak, ümmetimden bir taife, insanlara galip olduğu halde kopacaktır. Bu taife ne kendilerine yardımcı olmayanlara ne de yardımcı olanlara bakmayacaklar. (onların davranışlarına, ehemmiyet vermeyeceklerdir.) (Sünen-i İbni Mace, cilt 1, sf. 19)
Kuşkusuz bu Allah’ın bir mucizesidir. Peygamberimiz (sav)'in bundan on dört asır önce söylemiş olduğu sözlerinin tam olarak gerçekleşmesi oldukça önemlidir. Hz. Mehdi ve cemaati, tüm dünya insanlarının geleceği için çok önemli ve çok faydalı oldukları halde ilk dönemlerde Müslümanlar arasında bilinmeyecekler ve halktan onlara yardımcı olan olmayacaktır.
 
Ancak elbetteki bu insanların bir kısmı vicdanlarıyla bu mübarek şahısların üstünlüklerini kavrayacaklardır. Fakat haklarındaki tüm delilleri görmelerine rağmen, kişisel çıkar kaygılarıyla onları tanımazlıktan gelecek, destek olmayacak, uzak durmaya çalışacak ve diğer insanlardan da bu gerçekleri saklayacaklardır. Toplumun genelinin yardımcı olmaması, onların da Hz. İsa ve Hz. Mehdi'yi desteklemekten kaçınmalarına neden olacak, aksinde maddi manevi kayba uğramaktan korkacaklardır.
 
Hz. Mehdi'nin yardımcılarının sayısı 300 civarında olacaktır
 
Hz. Mehdi cemaatinin sayılarının 300 kişi civarında olması da yine toplumun büyük bir bölümü tarafından tanınamadıklarını göstermektedir. İnsanları Allah'a iman etmeye davet eden, dine çok büyük hizmetler veren bu kadar değerli bir insana inananların sayısının bu kadar az olması çok şaşırtıcıdır. Hadislerde Hz. Mehdi'ye çok az kişinin tabi olacağı şöyle bildirilmektedir:
 
Muhammed b.Hanefi (r.a)'dan rivayet edildi ki:
Sayıları Bedir Ashabı (313) kadardır. Evvelkiler onları geçmediği gibi, sonrakiler de onlara yetişemezler. Onların sayıları TALUD ile nehri geçenler kadardır. (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-i Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 57)
 
Bedir savaşındaki askerler gibi 313 kişinin kumandasını elinde tutarak etrafa meydan okuyacak. Çünkü bu 313 kişi gece abid (çok ibadet eden kimse) gündüz kahraman niteliğini taşımaktadırlar. (Kıyamet Alametleri, sf. 169)
 
Aralarında kadınların da bulunduğu 314 kişilik bir grup oluştururlar. Onlar her zalime galip gelirler. Onların kalpleri demir gibidir ve onlar gündüz arslan, gece de abiddirler. Ne evvelkiler, ne de sonrakiler fedakarlıkta onlara yetişemez. (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 57-68)
 
Hz. Mehdi'ye aralarında kadınların da bulunduğu 314 kişi biat edecektir. (El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, sf. 25)
Bediüzzaman Said Nursi de sözlerinde bu gerçeği hatırlatmış; ancak sayıları ne kadar az olsa da, Hz. Mehdi cemaatindeki kimselerin her birinin manen çok güçlü olacaklarını belirtmiştir:
Bu vazifenin istinad ettiği (dayandığı) kuvvet ve manevi ordusu yalnız ihlas, sadakat ve tesanüd (dayanışma) sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirdlerdir (talebelerdir). Ne kadar az olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar. (Emirdağ Lahikası, sf. 259)
Tarih boyunca peygamberlere iman edenlerin sayısı hep çok az olmuştur
 
Bu durum, tarih boyunca yaşamış olan tüm mümin topluluklarında da hep aynı olmuştur. Kuran’da peygamberlerin de çevrelerinde samimi olarak iman eden kişilerin hep çok az olduğuna dair bilgiler verilmiştir. Örneğin Hz. Musa’ya yalnızca yaşadığı toplumun gençlerinden oluşan çok az sayıda kimse iman etmiştir:
 
Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı... (Yunus Suresi, 83)
 
Bir ayette Hz. Musa’ya inananların çok az sayıda olduklarını, dönemin Firavun’unun şöyle dile getirdiği haber verilmiştir:
 
... "Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur" (Şuara Suresi, 54)
 
Aynı durum Hz. İsa’nın ilk geldiği dönemdeki yardımcıları için de geçerlidir. Rivayetlerden Hz. İsa’ya da az sayıdaki havarilerin iman ettikleri ve bunun dışında halktan ona inanan kimsenin olmadığı haber verilmiştir. Kuran’da Hz. İsa'ya inananların durumu şöyle bildirilmektedir:
 
Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun: Meryem oğlu İsa'nın havarilere: "Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?" demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: "Allah'ın yardımcıları bizleriz." Böylece İsrailoğulları'ndan bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da inkar etmişti... (Saff Suresi, 14)
 
Kuran’da, Ashab-ı Kehf adlı topluluğun da sayılarının çok az olduğu bildirilmiştir:
 
(Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: "Üç'tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve: "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki: "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez." ... (Kehf Suresi, 22)
 
Bir başka ayette ise Hz. Nuh’a uyan kimselerin sayısının da çok az olduğu şöyle haber verilmiştir:
 
... Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti. (Hud Suresi, 40)


Hz. Mehdi'nin cemaatinden ayrılanlar da olacaktır

 
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, sayıca çok az olacak olan Hz. Mehdi cemaatinden ayrılanlar olacağı da bildirilmiştir. Bu da yine Allah’ın büyük bir mucizesidir. Bu kimseler Hz. Mehdi'yi çok yakından tanıdıkları, onun hadislerde bildirilen özelliklere sahip olduğuna ve yalnızca Hz. Mehdi'nin yapabileceği bildirilen faaliyetleri gerçekleştirdiğine yakından şahit oldukları halde onun yanından ayrılacaklardır. Demek ki halkın büyük çoğunluğu gibi, bu kadar yakından tanıma fırsatı elde eden bazı insanlar da Hz. Mehdi'yi fark edemeyeceklerdir.
 
Hadislerde Hz. Mehdi’nin cemaatinden ayrılanlar olacağı şöyle bildirilmektedir:
Hz. Mehdi'nin ordusu zaman zaman darbeler yiyecek, zaman zaman o çetin görevi üstlenememek rahatl?k meyli; can, mal, mevki korkusu gibi çeşitli sebeplerle kendisinden ayrılanlar olacaktır... (Ramuzü'l Ehadis, sf. 476) (İbni Mace'den)
"Ayrılanlar da, muhalifler de ona zarar veremeyecek. O kendisinden ayrılanlara rağmen muzaffer olarak yoluna devam edecektir." (Ramazü'l-Ehadis, sf. 487) (Taberani'nin Kebir'inden)
Hz. Muaviye b. Kirra (r.a)'dan rivayet edilmistir:
Ümmetimden bir taife (topluluk) kıyamet kopuncaya kadar yardım görmekte devam eder. Kendilerini terk edenlerin ayrılmaları da onlara bir zarar vermez. (Ramuz El-Ehadis, sf. 472) (Hz. Muaviye İbni Kırra r.a)
 
Ümmetimden bir taife, Allah'ın emri ile hareket etmekte devam eder. Onlar hak üzerinde oldukları halde, kıyamet kopana kadar kendilerini terk eden ve muhalefet eden kimsenin onlara bir zararı dokunmaz... (Hz. Muaviye, Ramuz-el Ehadis, sf. 472)
Ancak Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde, bu ayrılan kişilerin Hz. Mehdi cemaati için çok büyük bir hayır ve güzellik olduğu da bildirilmektedir. Bu hak topluluk arasında gizlenen samimiyetsiz kişilerin ortaya çıkmasıyla, Allah’ın izniyle Hz. Mehdi cemaatinin birbirlerine bağlılığı daha da artacak, kötülerin ayrılması onları daha da kuvvetlendirecektir.
 
Ahir zaman ortamının zorluğu, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin tanınmalarını engelleyecektir
 
Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin tanınmalarına engel olan bir diğer konu da, ahir zamanda güvenilmez bir ortam oluşması ve toplumun bozulmasıdır. Böyle bir ortam içerisinde yaşıyor olmaları, insanların bu mübarek şahısları ve cemaatlerini tanımada güçlük çekmelerine neden olacaktır.
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, Hz. Mehdi ve cemaatinin yoğun bir karalama ve iftira kampanyası ile mücadele etmek zorunda kalacaklarına işaret edilmektedir. Ve dönem ahir zaman olduğu için, insanların büyük kısmında hakim olan derin şüphecilik, güvensizlik, sabırsızlık ve sadakatsizlik, çoğu kimsenin bu iftiralara kulak vermelerine, samimi Müslümanlara ise itimat etmemelerine neden olacaktır.
Bediüzzaman Said Nursi, bu dönemi bir sözünde şöyle tarif etmektedir:
... Hem yirmi seneden beri tahribkarane (yıkıcı şekilde) çok dehşetli zulüm altında o derece ahlak bozulmuş ve sabır ve sadakat kaybolmuş ki, ondan belki de yirmiden birisine itimad edilmez (güvenilmez)… (Kastamonu Lahikası, sf. 86)
Said Nursi’nin de belirttiği gibi, ahir zamandaki ahlaki bozulma nedeniyle insanlar Hz. İsa ve Hz. Mehdi’ye şüpheyle yaklaşacaklar, onların din ahlakını yaymak amacıyla yaptıkları faaliyetlerin değerini anlamayacak, hatta bu kıymetli insanların hizmetlerini engellemeye çalışacaklardır. Bediüzzaman'a göre, bu nedenle tüm İslam dünyasının heyecanla beklediği Büyük Müceddid (her yüzyıl başında gönderilen büyük İslam alimi) uzun yıllar boyunca insanlar arasında Hz. Mehdi sıfatıyla tanınmayacaktır. Tam aksine toplumun önemli bir kesimi onu –tarihteki tüm Müslümanlara karşı olduğu gibi- dinlerini dejenere etmekle, sapkınlıkla, yalancılıkla ve daha birçok asılsız iftiralarla suçlayacaklardır. Ancak, hadislerde işaret edildiği üzere, Hz. Mehdi ve cemaati tüm bu karalama ve iftiralara çok üstün bir sabır ve tevekkülle karşılık verecek, Allah'ın dinini yaşamadaki kararlılıklarından taviz vermeyeceklerdir.
 
Hz. İsa ve Hz. Mehdi, gelişlerinden ümidin kesildiği bir dönemde ortaya çıkacaklardır
 
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde ahir zaman alametlerinden birinin de, insanların "Hz. Mehdi'nin gelmeyeceği yönünde bir ümitsizliğe kapılmaları” olduğu bildirilmiştir. Hadislerdeki işaretlere göre, ahir zamanda savaşlarla, yoklukla, açlıkla, adaletsizliklerle, ahlaki çöküşle ve çeşitli salgın hastalıklarla iç içe yaşayan kimi insanlar, tüm bu olumsuzlukların ortadan kalkabileceğine dair inançlarını yitireceklerdir.
 
Müslümanlar arasında da pek çok kişi, Altınçağ'ın başlayıp, Kuran ahlakının dünya üzerinde hakim olacağı yönündeki beklentilerini kaybedecek ve fitnelerin artarak devam edeceğine inanacaktır. Hadislerde, insanların bu bakış açısıyla Hz. Mehdi'nin gelmeyeceğini öne sürecekleri şöyle haber verilmiştir:
 
İnsanların ümitsiz olduğu ve "Hiç Hz. Mehdi falan yokmuş" dediği bir sırada AllaHz. Mehdi'yi gönderir... (Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 55)
 
...Hz. Mehdi, Resulullah'ın bayrağı ile, insanların başlarına bela üzerine bela yağdığı ve çıkışından ümit kesildiği bir sırada çıkar... (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 55)
 
Masum insanlar katloluncaya kadar Hz. Mehdi çıkmayacak ve katliamlara yerde ve göktekiler, artık tahammül edemez bir hale geldiğinde zuhur edecektir... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, sf. 37)
 
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde işaret edildiği gibi, günümüzde de birçok kişi Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelmeyeceğini düşünmektedirler. Oysa bu düşünce de ahir zaman alametlerinden biridir. Nitekim bunun tam tersine, her iki kutlu şahıs da Allah’ın izniyle bu olumsuz ruh halinin insanlar arasında yaygınlaştığı ve gelişlerinden ümitlerin kesildiği bir zamanda ortaya çıkacaklardır.
 
Ancak tüm bunların yanında şunu da belirtmek gerekir ki, bu hayırlı insanların ortaya çıkışlarının ilk dönemlerinde tanınmamalarında elbetteki pek çok hayır ve hikmet vardır. Bu gizlilik, Allah’ın izniyle, Hz. İsa ve Hz. Mehdi’ye pek çok konuda kolaylık sağlayacak ve aynı şekilde onların pek çok kötülükten korunmalarına da vesile olacak olabilir (en doğrusunu Allah bilir). Fakat şu unutulmamalıdır ki yaşadıkları tüm zorluklara; sayılarının çok az olmasına, kendilerine yardımcı olunmamasına ve hatta onlara karşı olumsuz faaliyetler yürütülmesine rağmen, Allah’ın izniyle Hz. İsa ve Hz. Mehdi Kuran ahlakını dünyaya hakim kılacaklardır.
PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER