
Kuran’da belirtilen ve kendilerine tebliğ ulaşan toplulukların inkarcı önde gelenleri her kavimde farklı özellikleri ile ön planda olmuşlardır. Hz. Semud (as)'ın kavmi’nin inkarcıları, tartıyı ve ölçüyü eksik tutan menfaatçi ve sahtekar insanlardan oluşurken, Hz. Lut (as)’ın kavminin inkarcıları, cinsel sapkınlığı, eşcinselliği hayasızca yaşayan bir topluluktur. Hz. Musa (a.s.)’ın tebliğini dinlerken Firavun, askeri ve sosyal yönden en güçlü olduğuna inanmış ve enaniyet ve büyüklük hissi onu ve ona uyanları inkara sürüklemiştir. Hz. İbrahim (a.s.), kendisini dinlemeyen inkarcı ve putperest kavmi tarafından ateşe atılmıştır. Yüce Allah, bütün Peygamberlere imtihanları gereği bu zorlu ortamları yaşatmış, pek çok Peygamber iftiraya uğramış, haksız yere yurtlarından sürülmüş, tutuklanmış, hatta bazıları şehit edilmiştir. Ancak Allah Katında üstün olanlar her zaman Peygamberler ve onlara tabi olan salih müminler olmuştur. Peygamberler aleyhinde akılsızca tuzaklar kuranlar ise hem dünyada hem ahirette acı bir azapla karşılık görmüşlerdir.
Fitnelerin artışı Hz. Mehdi (a.s.)' nin geliş alametlerindendir
Adnan Oktar'ın 29 Eylül 2008 tarihli IRIB (İran Televizyonu) röportajından

Fakat Allah, dünyanın Kıyamete yakın dönemini, yani ahir zamanı, diğer dönemlerden farklı yaratmıştır. Kuran ayetleri ve sahih hadislerle bildirildiği gibi bu dönem, inkarcıların tarihte hiç olmadıkları kadar azgınlaştıkları, Allah’ı açıkça inkar ettikleri, her türlü sapkınlık ve ahlaksızlığı en uç noktalara kadar yaşadıkları dünya tarihinin en sapkın dönemidir. Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)’ın birlikte İslam ahlakını tüm dünyaya hakim etmelerine kadar iman edenler sayıca az olacak ve inkarcıların Yüce Rabbimiz’e karşı akılsızca ve cahilce başkaldırıları tüm dünya çapında yaşanacaktır. Bu başkaldırı, sapkınlık ve azgınlık öylesine yaygın, kapsamlı ve pervasızca uygulanacaktır ki, Allah’ın açıkça inkar edilmesi, her türlü ahlaksızlığın açıkça uygulanması garip karşılanmayacaktır.
Ahir zamanın bu büyük çöküntüsü içinde Yüce Allah insanları, kurtarıcı olarak, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’la müjdelemiştir. Tüm dünya çapında oldukça geniş kapsamlı bir ahlaki çöküşün yaşandığı ahir zamanda, sapkınlıkların tümü çok daha şiddetli şekli ile aynı anda yaşandığından ve adeta bir yaşam şekli haline geldiğinden, Yüce Allah, bu şiddetli ahlaksızlık ve azgınlığı dünya çapında yıkıma uğratacak ve ortadan kaldıracak olan Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ı gönderecektir. Ahir zamanın bu iki kutlu şahsı, Allah’ın izniyle dünya çapında tüm batıl sistemleri ve düşünceleri ortadan kaldıracak, Allah’ın yüce dini İslam’ın yeryüzünde hakim olmasına vesile olacaklardır. Rabbimiz ayetinde, Hz. İsa (a.s.)’ın tekrar yeryüzüne gönderilişi ile birlikte, dünya üzerinde ona inanmayacak tek bir kişi dahi kalmayacağını bildirmiştir:
Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır. (Nisa Suresi, 159)
İşte bu vakit gelene kadar, Yüce Allah, Hz. Mehdi (a.s.)’ı yeryüzünde oldukça zorlu bir ortam ile imtihan edecektir. Hz. Mehdi (a.s.)’ın mücadele ortamı, geçmişteki Peygamberlerden bu yönüyle farklı olacaktır. Hz. Mehdi (as), tek bir topluma değil, tüm dünyaya imam olarak gönderilmiştir. Dünya, onun zamanında, geçmişte olmadığı kadar karışık ve dejenere durumda olacaktır. Peygamberlerden her birinin karşılaştıkları tüm zorluklar, Hz. Mehdi (a.s.)’ın karşısına toplu olarak çıkacaktır. Hz. Mehdi (a.s.), toplumun tek bir sapkın yönü ile değil, tüm fikri bozuklukları, dejenerasyonu, ahlaksızlıkları, azgınlıkları, inançsızlıkları ile fikri mücadele halinde olacaktır. Onun dönemi, sapkınlığı kendisine hayat biçimi, hatta ideoloji edinmiş olan oldukça geniş bir nüfusun, bu mübarek zata tüm askeri, fikri ve maddi güçleri ile karşı oldukları bir dönemdir. Bu zorlu ortam, ahir zamanın kutlu şahısları için özel olarak yaratılmış özel bir ortamdır.
Peygamberimiz (s.a.v.)'in getirdiği sevgi sistemini kaldırıp, fitne fücur sistemini getirmeye çalışan süfyan komitesi, Hz. Mehdi (a.s.) cemaatinin manevi kılıncı ile dağıtılacak.
Adnan Oktar`ın 18 Eylül 2010 tarihli Maraş Aksu Tv röportajından

Şu an içinde bulunduğumuz dönem, Allah’ın Peygamberimiz (sav)’den rivayet edilen hadislerle bizlere haber verdiği ve tüm detaylarıyla tarif ettiği ahir zamandır. İçinde bulunduğumuz dönemin zorlu şartlarına bakarak, ahir zamandaki imtihan ortamının ne kadar şiddetli ve kapsamlı olduğunu anlayabilmek mümkün olmaktadır.
Bu dönem, insanların büyük bir çoğunluğunun iyi, doğru, dürüst, bağışlayıcı, adaletli, merhametli, namuslu olmak gibi ahlaki erdemleri tümüyle terk ettikleri bir dönemdir. İçinde bulunduğumuz dönemde insanlar, açgözlülük, acımasızlık, umursamazlık gibi hastalıkları adeta hayat şekli haline getirmişlerdir. Açgözlü veya acımasız olmayanın bu dünyada yaşayamayacağı yalanına inanmış ve çevrelerindeki insanları da buna inandırmışlardır.
Elbette bu ahlak dışı hayat felsefesinin temeli Darwinizm’e dayanmaktadır. Darwinizm, ilk olarak geçmiş dönemlerde eski Mısır ve Sümerlerde ortaya çıkmış ve yaygınlaşmış olan bir inançtır. Firavun’un Hz. Musa (a.s.)’a olan akılsızca başkaldırısı, içinde bulunduğu Darwinist zihniyetten kaynaklanmaktadır. Canlılığın Nil’in çamurlarından tesadüfen oluştuğunu iddia eden, yalnızca maddenin mutlak varlığına inanan, dolayısıyla kendisine Allah’ın vermiş olduğu güç ve hakimiyeti üstünlük zanneden Firavun, Hz. Musa (a.s.)’ın karşısına, dönemin en azgın inkarcısı olarak çıkmıştır. Firavun, kendisini Hz. Musa (a.s.)’ın canına kastedecek kadar azgın bir inkarcı haline getiren sapkın dinini yaşamı boyunca terk etmemiş, yalnızca ölüm anında Allah’ın üstün kudretini kavradığında, iman ettiğini söylemiştir. Yüce Rabbimiz ayetlerinde şöyle belirtir:
Biz, İsrailoğulları'nı denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrailoğulları'nın kendisine inandığı (İlah'tan) başka İlah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım" dedi.Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın.Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). Gerçekten insanlardan çoğu, Bizim ayetlerimizden habersizdirler. (Yunus Suresi, 90-92)
Firavun, ölüm anında iman ettiğini söyleyerek kurtuluşa ereceğini zannetmiştir. Yüce Allah ise onu, tek ve mutlak varlık olarak görüp inandığı maddesel varlığı ile yani bedeniyle kurtarmıştır. Asla yok olmayacağını zanneden, içinde bulunduğu büyüklük hissinden dolayı Allah’ı yüce ve üstün Varlığını takdir edemeyen, tesadüfleri sahte ilah edinen Firavun, tam olarak kendi inancına uygun olarak, maddi
varlığı yani bedeniyle sonraki kavimlere birer ibret vesilesi olarak kalmıştır. Bu, Yüce Allah’ın çok büyük bir mucizesidir.

Firavun’un inanıp yegane güç olarak gördüğü Darwinizm, bugün bütün dünyaya yayılmış ve bütün dünyayı hakimiyeti altına almış bir beladır. İnsanlar, dünyanın pek çok ülkesinde devlet kanunlarıyla çocuk yaşlarından itibaren, tüm canlılığın tesadüfen var olduğuna dair bir eğitim alarak yetişmektedirler. Gittikleri her yerde maymundan insana doğru giden sahte bir hayat ağacının telkini ile büyümekte, televizyonlarda, okul sıralarında, gazetelerde, sinemalarda, çizgi romanlarda, reklamlarda bu aldatmacanın sürekli olarak telkinini almaktadırlar. Büyüyüp üniversiteye gittiklerinde, bir kariyer edindiklerinde ve Darwinizm safsatasını içyüzünü anladıklarında ise, Darwinizm’i inkar edemeyecekleri şekilde bir sindirme politikası başlar. Darwinizm’i inkar, söz konusu devletlerin kanunlarıyla yasaklanmıştır. Kişi eğer bunu yaparsa, hemen işinden olur, maddi olanakları elinden gider, toplumdan soyutlanır, yakın çevresini, sosyal statüsünü, hatta dost zannettiği insanları da bir anda kaybeder. İşte bu, dünyayı şaşırtıcı şekilde sarıp sarmalamış olan Darwinist diktatörlüğün sahte hakimiyetini göstermektedir.
Bu sahte hakimiyet, ahir zamandaki tüm belaların en büyük kaynağıdır. İşte bu sebeple kıymetli İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi, Hz. Mehdi (a.s.)’ın üç büyük görevinden birincisinin Darwinizm ve materyalizmi fikren tam anlamıyla yıkmak olduğunu haber vermiştir:
Ve ONUN ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAK. Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutiyle (tesiriyle) ve maddiyun ve tabiiyyun taunu (materyalizm, Darwinizm ve ateizm salgını), beşer içine intiçar etmesiyle (insanların içine yayılmasıyla), her şeyden evvel FELSEFEYİ VE MADDİYUN (MATERYALİZM, DARWİNİZM) FİKRİNİ TAM SUSTURACAK BİR TARZDA İMANI KURTARMAKTIR. Ehl-i imanı dalâletten muhafaza etmek (iman edenleri sapkınlıktan korumak)... (Emirdağ Lahikası, sf. 259)
