Afganistan’dan ardı ardına gelen haberler yeni bir yol ayrımına işaret ediyor. Ne var ki bu gelişmeler, özlemle beklenen müzakereler ve nihai barış anlaşması yönünde değil. Tam aksine çözümsüzlüğü daha da derinleştiren bir boyuta taşıyor.
Bahar ayları Afganistan için terör ve şiddetin tırmanışa geçtiği, çatışmaların ülke geneline yayıldığı bir dönem oldu. Taliban’ın başlattığı “Bahar Harekatı”, Afgan güvenlik güçlerinin operasyonları ve ABD’nin hava saldırıları nedeniyle binlerce insan hayatını kaybetti. Taliban güçlü, kararlı ve etkili bir şekilde saldırmaya ve kaybettiği bölgeleri birer birer kontrol altına almaya başladı. 15 yıldır devam eden savaş yeniden kanlı bir sürece girdi.
Dikkat çekici diğer bir gelişme de Taliban lideri Molla Mansur’un öldürülmesiydi. Bazı medya çevreleri ABD’nin insansız hava aracıyla düzenlediği bu operasyonu sevinçle duyurdular. ABD Başkanı Obama Molla Mansur’un ölümünün, Afganistan’a barış ve refah getirmek için uzun süredir devam eden çabalarında, önemli bir dönüm noktası olduğunu ifade etti; bu gelişmenin, uzun yıllara dayanan anlaşmazlıktan sonra, Afgan insanları ve bölgeye farklı ve daha iyi bir gelecek için yeni bir imkan sağladığını açıkladı.
Obama ve onun gibi düşünenler böyle bir mücadele yöntemin etkili olacağına inanıyor olabilirler. Ne var ki kesinlikle yanılıyorlar. Hafızalarımızdaki vakalar bunun çözüme yönelik sonuç vermediğinin apaçık delilleri. Yakın geçmiş öldürülen onlarca radikal örgüt lideri ile dolu; bu örgütler ise yeni liderler ile kan dökmeye halen devam ediyorlar. Terör örgütlerinin liderlerini öldürmek barış ve refah değil, daha çok kan ve şiddet getiriyor.
Öyle ki bu sefer de değişen bir şey olmadı. Taliban vakit kaybetmeden Molla Haybatullah Akundzade’yi yeni liderleri olarak duyurdu. El-Kaide ve diğer küçük radikal gruplar da yeni lidere bağlılık yemini ettiler. Kimilerinin beklentileri yerini hayal kırıklığına bıraktı; örgüt içinde bölünme ve parçalanma gerçekleşmedi veya örgüt çaresizliğe düşüp silahları susturmaya yönelmedi. Tam tersine Taliban tek vücut olarak barış müzakerelerine katılmayacağını ve Molla Mansur’un intikamını alacağını açıkladı; geniş çaplı saldırılarıyla da tehditlerinin sözde kalmadığını gösterdi.
Terörle mücadelede şiddete karşı şiddet asla bir çözüm değil. Taliban ve benzeri radikal örgütlerin de istediği, ülkeyi terör bataklığına sürüklemek ve gayri nizami savaşı alevlendirmek zaten. Bu, onların tuzağına düşmek olur. Öldürülen liderlerin veya militanların yerini her zaman yenileri alır ve onlar da kin ve intikam hisleri ile savaşa devam ederler. Bu yöntemle onları korkutmak veya vazgeçirmek mümkün değil. Çünkü Taliban’ın sıkı sıkıya sarıldığı radikal ve yanlış bir ideolojisi var. İşte bu ideolojinin hafife alınması kabul edilemez bir yanılgı. Gerçek çözüm için ise, lideri değil, onun sapkın ideolojisini ortadan kaldırmak gerekiyor.
Afganistan’ın problemi sadece Taliban ile sınırlı değil elbet. IŞİD ve irili ufaklı bazı radikal gruplar çeşitli bölgelerde gittikçe daha da güçleniyorlar. Üstelik mali kaynakları, silahları, imkanları ve terör yöntemleri Taliban’dan daha da üstün. Bunlar ülkeyi bekleyen ürkütücü geleceğin alarm sinyalleri adeta.
Elbette savaş ve istikrarsızlık nedeniyle yoksul ve gariban Afgan halkı büyük acı çekiyor. İşsizlik ve ekonomik sorunlar yaşamlarını daha da güçleştiriyor. Çoğu beslenme, barınma, sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçlarını gereği gibi karşılayamıyor. Bugün 1.2 milyon Afganlı evlerini terk ederek ülke içinde başka bölgelere göç etmiş durumda. Yine milyonlarcası başka ülkelerde mülteci konumunda zor şartlarda hayata tutunuyor.
Yaklaşık iki yıl önce büyük ümitlerle kurulan Afganistan Ulusal Birlik Hükümeti de zorlukla ayakta duruyor. Devlet Başkanı Eşref Gani’nin vaat ettiği dönüşüm, barış, huzur ve refaha yönelik ciddi reformlar henüz yapılamadı. Afgan hükümetini oluşturan gruplar arasındaki ayrılık ve çekişmeler devam ettiği sürece başarı hayalden öteye geçmez. Hükümetin ülkenin içinde bulunduğu kötü gidişe dayanabilmesi de siyasi, askeri ve ekonomik olarak mümkün görünmüyor.
Batılı devletler ve İslam ülkeleri ise Afganistan’daki sefaleti Afganistan’ın sorunu olarak görüyor; geniş olanaklarına rağmen gereken yardım ve desteği vermekten kaçınıyorlar. Gerek Afgan devletinin gerekse halkının ihtiyacı; sevgi, saygı, tevazu ve kardeşliği temel alan bir destek, ekonomik, siyasi, kültürel, ticari, teknolojik en önemlisi de manevi destek. Gelişmiş silahlar, akıllı bombalar ve yabancı askerler sanıldığı gibi destek olmaz, var olan durumu daha da karmaşık hale getirir sadece. Bu gerçeklerin önemle göz önünde bulundurulması gerekiyor: Özellikle de konuya taraf olan ve barış sürecini başlatmak için çaba harcayan ABD ve Pakistan ve son dönemlerde müdahil olmaya çalışan Rusya ve İran tarafından.
Peki söz konusu ülkeler geçmişteki hatalarında ısrar ederse, askeri operasyonlara ve bombardımana devam ederse ne olur? Afganistan’ın yakın tarihini düşünerek bu sorunun cevabını verebiliriz: Askeri mücadele ile belki geçici başarılar elde edilebilir ama asla nihai bir sonuç alınmaz. Olsa olsa, daha önce Suriye ikinci Afganistan olmuştu şimdi ise Afganistan ikinci Suriye olur.
Afganistan’ın ve tüm bölgenin huzuru, istikrarı, güvenliği ve refahı için tek bir yol var: Radikal ideolojiye karşı fikri mücadele. Taliban İslam adına ortaya çıksa da aslında hurafelere, uydurma hadislere, Kuran dışı inançlara göre hareket ediyor. Kendi sapkın ideoloji ve sistemi dışında hiçbir görüşe hayat hakkı tanımıyor, zulüm ve baskı uyguluyor. İşte yaşanan acıların, terör ve savaşın nedeni de bu ideoloji: Bağnazlığın radikal ideolojisi. Bu radikalizmin tek ilacı ise Kuran’dır. Radikal örgütler silahla, bombayla değil, sadece Kuran ile doğru çizgiye çekilebilir ve Afgan halkı sadece bu şekilde barışa, huzura ve refaha kavuşabilir.
Adnan Oktar'ın Gulf Times'da yayınlanan makalesi:
http://www.gulf-times.com/story/502188/Afghan-developments-may-deepen-deadlock