Rusya, Almanya, Ukrayna ve Fransa liderleri arasında gerçekleşen Minsk zirvesinden ateşkes kararının çıkması şu ana kadar 5000’den fazla sivilin hayatını yitirdiği Ukrayna krizinin çözülebileceği yönünde küçük de olsa bir umut ışığı doğurdu. Ancak yine de tarafların yaklaşımları göz önüne alındığında çözüm o kadar kolay gözükmüyor. Peki bu krizin kazanan ve kaybedenleri kimler?
Ukrayna krizinin gelişimi ve Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılıp Rusya’ya dahil olmasıyla beraber Amerika Birleşik Devletleri’nin inisiyatifiyle Avrupa Birliği üyesi devletleri ve ABD Rusya’ya yönelik yaptırımlar uygulamaya başladı. Fakat soğuk savaş döneminden beri dünyada değişen çok şey olmuştu ve yeni bir çift kutuplu dünya modelinin sanıldığı gibi kolay oluşamayacağı ortaya çıktı. Rusya’ya yönelik yaptırımlar konusunda Batı bloğunda çatlaklar gittikçe derinleşti.
Gümrük Birliği’ne dahil olmak yolunda olan Ukrayna’nın bir anda protestolarla yankılanması, ardından gelen bölünme ve 5000’den fazla kişinin hayatını kaybetmesiyle devam eden savaş hali geçtiğimiz yılın en önemli siyasi olaylarından biriydi. Kırım’ın Rusya’ya bağlanması ise ABD’nin dünya çapında Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlar başlatılması için pimi çekmesine sebep oldu. Yaptırımlar elbette Rusya’ya hasar verdi, ama şunu kabul etmeliyiz ki ABD’yi destekleyen bazı AB devletleri bu yaptırımlardan en az Rusya kadar zarar gördü. Ekonomik yaptırımları, yine ABD inisiyatifi dahilinde dünya çapında petrol fiyatlarındaki ani düşüş izledi. Petrol fiyatlarındaki düşüş de yine sadece Rusya’ya değil dünya çapında petrol üreticisi tüm devletlere etki etti ve daha küresel ekonomik krizin etkilerinden yeni kurtulmaya çalışan AB yine faiz ve enflasyon oranlarının dengelerin dışına çıkması ile zarar gördü, hatta krizin geri gelme riski ile karşı karşıya kaldı[i]. Yaptırımların bumerang etkisi AB’yi ciddi şekilde sarstı.
Öte yandan Rusya da bu sürede boş durmadı ve kendi kartlarını masaya serdi. Önce AB devletlerinin ABD’ye karşı olan sadakatlerini komşuluk bağlarına tercih etmelerine karşılık Çin ile 30 yıllık bir doğalgaz anlaşması yaptı. Bu, Rus gazına neredeyse bağımlı olan AB ekonomileri için yeni ve pahalı bir sorun anlamına geliyordu. Özellikle endüstri devi Almanya, karbon zengini Rusya ile iletişim kanallarını açık tutmak için elinden geleni yaptı, yapmaya da devam ediyor. Deutsche Bank verilerine göre yaptırımların devamı halinde Alman ekonomisi bu yıl sonunda % 0,5 küçülecek ve Alman endüstrisi 25.000 iş kaybı[ii] yaşayacak. Zaten sarsıntı halindeki AB ekonomisi için ise bu hiç iyi bir haber değil.
Rus işadamlarının Avrupa’da serbest dolaşım hakkının engellenmesi ve banka transferlerine sınırlama getirilmesi konusunda da yine zarar gören tek taraf Rusya olmadı. Bu durum Avrupa Bankacılık sektörünü de derinden etkiledi. Bunun yanında Rusya’ya yıllık ihracat miktarı 2 milyar € civarında olan Alman üretici Siemens’in Rusya ile yaptığı rüzgar türbini anlaşmasının da ertelenmesi, karbon temelli enerji sektörünün yanı sıra alternatif enerji sektörüne de sıçrayan bir çöküş grafiği ortaya koydu. Bunun üzerine Siemens tek taraflı olarak yaptırımları tanımama[iii] kararı almak zorunda kaldı. Rusya, SouthStream doğalgaz boru hattı inşaatının başlangıç tarihini defalarca geciktiren Bulgaristan ile anlaşmasını iptal edip boru hattını Türkiye üzerinden geçirmeye karar verdi. Bu kararın ciddiyetini sorgulayan taraflar Gazprom yetkilileri Türkiye’den geçecek boru hattının rotasını belirlediğinde[iv] Rus tarafının şaka yapmadığını anladılar.
Öte yandan Hollanda ve Polonya başta olmak üzere Avrupalı sebze yetiştiricileri belki de yaptırımlardan en çok zarar görenler oldu. Rusya’ya yıllık ihracatı 16 Milyar $ [v] olan Avrupalı çiftçiler bir anda ihracat yasağı ile karşılaşınca ciddi bir zarara uğradılar. Gıda ürünleri ihracatındaki zararı yıllık 4.5 milyon € peyniri Rusya’ya ihraç eden İrlanda izledi. Rusya bu ürünleri Türkiye başta olmak üzere farklı ülkelerden temin edebilirken satıcıların zararı henüz karşılanamıyor.
Rus turistlerin Avrupa ziyaretleri iptal edildi ve otelcilik sektörü de değeri düşen Ruble ile beraber zarar gördü. Özellikle ekonomisi Rus oligarkların banka transferleri ile turizm faaliyetlerine dayalı olan Güney Kıbrıs Rum Kesimi, zor durumda kaldı. Yaptığı açıklamada "Biz[vi] Rusya ve Avrupa Birliği'nin ilişkilerinin daha fazla bozulmasından kaçınmak istiyoruz" ifadelerini kullanan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Nikos Anastasiadis aslında Almanya, Fransa, Yunanistan, Hollanda gibi bir çok Avrupa Birliği üyesi ülkelerin söylemek isteyip de söylemediklerini dile getiriyordu. Her ne kadar Fransa Başkanı Hollande yaptırımlardan geri adım atmaya yönelik işaretler vermiş olsa da, Fransa’nın kaybını muhalefet partisi lideri eski Başkan Sarkozy kadar dile getirememişti. Sarkozy bu sefer Avrupa halklarının gerçek fikirlerini ortaya koyuyordu: “Avrupa Devletleri Rusya ile yeni bir soğuk savaş istemiyor.[vii]”
Bu durumda reel politik, hayalimizdeki değil önümüzde duran tabloyu dikkate alma konusunda ABD’yi zorlayacak gibi görünüyor. ABD, başarısız Irak, Afganistan ve Libya müdahalelerinden sonra özellikle Avrupa ve Orta Doğu devletlerinde ciddi bir güven kaybı yaşıyor. Bu durumda yine dünyanın çift kutuplu bir hale gelerek iki lidere mecbur kalmasının kendi liderlik kariyerini yenileyeceğini uman bazı Amerikalı yetkililer, bir neo-soğuk savaş peşinde olabilir. . Birçok kez ifade ettiğim gibi, eğer AB ve ABD tek taraflı olarak pozitif bir adım atar ve Rusya’yı çevreleme politikasına bir son verirlerse, Putin liderliğindeki Rusya’nın da çok geçmeden pozitif bir adım atacağını hep beraber göreceğiz. Bunun yanında İran, Kuzey Kore ve Çin örneklerinden de görebileceğimiz gibi ekonomik yaptırımlar bir ülkenin ideolojik yapısını değiştirmek bir yana, çoğu zaman daha da katılaşmasına sebep olur. Geçmişten gelen yalnızlaştırılma ve köşeye sıkıştırılma tedirginliği yaşayan Rusya’nın üzerinde kurulan baskılar artık tamamen küreselleşen sistemlerin toplu olarak zarar görmesine ve Batı Bloğunda da bir ekonomik çöküşe sebep olacaktır. Rusya’yı yalnızlaştırma politikasını kabul eden Başkan Obama, bu sürecin sonunda ABD’nin yalnızlaşabilme riskini de görmelidir. Dolayısıyla çözüm öncelikli olarak Batı bloğundan gelecek olan adımlara bağlıdır.
[i] http://www.washingtontimes.com/news/2014/sep/15/russia-sanctions-risk-return-to-recession-for-euro/?page=all
[ii] http://www.spiegel.de/international/business/german-economy-hit-by-us-eu-sanctions-on-russia-a-982075.html
[iii] http://www.powerengineeringint.com/articles/2014/03/siemens-committed-to-russian-power-business-despite-sanction-threat.html
[iv] http://www.interfax.com/newsinf.asp?id=570227
[v] http://rt.com/business/178888-russia-trade-ban-who-hurts/
[vi] http://uk.businessinsider.com/russia-military-agreement-in-cyprus-2015-2?r=US
[vii] http://rt.com/news/230283-sarkozy-crimea-russia-blamed/
Adnan Oktar'ın English Pravda'da yayınlanan makalesi:
http://english.pravda.ru/world/europe/16-02-2015/129832-eu_russia_ukraine_crisis-0/
http://www.mbctimes.com/english/is-the-eu-stepping-back-from-russian-sanctions