Beslenme ve Avlanma

Her canlı, beslenme ihtiyacını gidermek için değişik metodlar kullanır. Bu bölümde, karıncaların yiyecek ararken uyguladıkları taktikleri, birbirleriyle haberleşmelerini, besini ele geçirmek için aralarında oluşan rekabeti okuyacaksınız. Bu denli küçük yaratılmış bir canlının, yiyeceğini elde etmek için denediği taktiklerin hepsi, kitabın şimdiye kadarki bölümlerinde olduğu gibi bize onları yaratan “Üstün Akıl Sahibi”nin büyüklüğünü, azametini, gücünü göstermektedir.

Yüzbinlerce Nüfuslu Bir “Aile” Nasıl Beslenir?

Karınca kolonilerinde, her karıncanın yerine getirmesi gereken bir takım sorumlulukları vardır. Ama koloninin devamlılığının sağlanması için en önemli işlerden biri, elbette ki beslenme sorununun çözümlenmesidir.

Karıncalar beslenme sorununun çözümünde, yaşantılarının tüm diğer konularında olduğu gibi çok sistemli bir çalışma yürütmektedirler. Yüzbinlerce nüfusa sahip (kimi zaman milyonları bulabilen) koloniye beslenme kaynakları bulabilmek için yaşlı işçi karıncalar, birer kaşif olarak yuvanın etrafındaki araziyi incelemek üzere gönderilirler. Kaşif karıncalar bir besin kaynağı ile karşılaştıklarında, bu kaynağın büyüklüğüne ve zenginliğine göre yuva arkadaşlarını besinin çevresine toplarlar. Kısacası beslenme konusunu da, çok iyi bir iletişim ağı ve asla “yalnızca ben” demeyen fedakarlıkları sayesinde hallederler.

Birbirlerini Besleyen Karıncalar

Değişik türlerdeki karıncalar besin ararken birbirlerinin yoluna çıkmamayı tercih ederler. Her biri besin kaynağına ulaşabilmek için kendine bir yol belirler. Eğer yiyecek ararken yanlışlıkla başka bir koloninin bölgesine girerlerse, bu bir tür savaş ilanı olur. Böyle bir durumda kaşif karıncalar hemen yuvaya dönerek yuvanın girişini kaparlar ve tehlikeye karşı kolonilerini savunmak için bütün koloni üyeleri biraraya gelirler.

Peki yuvaya yiyecek getirme imkanına sahip olmadıkları bu mücadele süresince karıncalar nasıl beslenirler?

İşte bu noktada, karıncaları pek çok açıdan diğer canlılardan ayıran bir özellikleri ortaya çıkar. Besin arama imkanı bulamadıkları bu süre boyunca tüm koloni üyeleri, genç işçilerin kursaklarında depo edilmiş olan besinleri kullanarak beslenme ihtiyaçlarını giderirler.

Aslında bu paylaşma metodu sadece özel zamanlarda değil, hayatlarının tüm dönemlerinde uyguladıkları bir metoddur. Karıncalar vücutlarında depo ettikleri besin damlalarını yalnızca taşımakla kalmaz, ağızdan ağıza geçirerek birbirlerini beslerler. Bir avcı sıvı besinle yüklü olarak yuvaya geldikten sonra, kısa bir süre yuva arkadaşlarının ilgisini çekmek için başını sağa sola sallayarak sabit durur ya da doğrudan arkadaşlarına giderek sonuna kadar açık çene kemiğindeki besin damlasını onlara sunar.84 Çok hızlı bir şekilde besinin koloniye dağıtılmasını sağlayan ve kursaktan geri çıkarmak suretiyle yapılan bu sıvı besin değişimi, gerçekten çok etkileyici bir paylaşma örneğidir.

Ayrıca yuvaya getirilen avlar ve tohumlar da ortak olarak tüketilir. Böylece tüm koloninin beslenme ihtiyacı hiç problem çıkmadan giderilmiş olur.

Bir tesadüfler zincirinin, böylesine kompleks ve fedakarane bir depolama sistemi oluşturamayacağı bir gerçektir. Üstelik her karınca dünyaya bu sistemi bilerek gelmektedir. Yani yiyeceğini paylaşması gerektiği kendisine doğduktan sonra değil, dünyaya gelişinden önce öğretilmiştir. Ayrıca sadece bu fedakarlık ilham edilmekle kalmamış, vücut yapısı da bu paylaşmaya olanak sağlayacak şekilde dizayn edilmiştir. Çünkü kursağında biriktirdiği bir besini sonradan geri çıkarıp başka karıncalara sunabilmesi için özel bir mekanizma gereklidir.

Karınca kolonileri içinde gerçekleşen bu paylaşma olayı, hem meydana getiriliş tarzı, hem de burada ortaya çıkan fedakarlık hissi açısından şüphesiz “tesadüf” kelimesini bir kez daha yetersiz hatta yersiz hale getirmektedir. Daha önce de bir çok kez vurguladığımız gibi, evrim teorisi, tüm canlılar arasında kıyasıya bir rekabet ve yaşam mücadelesinin var olduğunu öngörür. Bu yüzden de türler arasındaki fedakarlık örnekleri, açıklamakta en çok zorlanılan davranışlardır.

Karıncaların besinlerini paylaşmaya dayalı bir beslenme sistemi yaşıyor olmaları ise, evrim teorisinin öngördüğü biçimde hareket etmediklerinin kanıtıdır. Kesinlikle başıboş bir “yaşam mücadelesi” sürmemekte, aksine, her biri kendine verilen yani Allah'ın ilham ettiği görevi yerine getirmekte ve bu sayede de yüzbinlerce hatta milyonlarca üyeli kolonilerini gerçek birer uygarlığa dönüştürebilmektedirler.

Allah’ın hayvanlara verdiği ve onları belirli görevleri yerine getirmeye mecbur kılan sözkonusu “ilham”dan, Kuran’ın Nahl (Balarısı) adlı suresinde şöyle söz edilir:

Rabbin balarısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü - uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünebilen bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır. (Nahl Suresi, 68-69)

Balarısı Allah’ın ilhamıyla hareket eden ve özel görevler yüklenen hayvanlara verilen örneklerden biridir. Karıncaya baktığımızda ise, en az balarısı kadar mükemmel işler yapan, en az onun kadar "fedakar", "sosyal" ve görevine sadık olan bu küçük hayvanın da benzeri bir ilhamla hareket ettiğini görebiliriz.

Besin Taşımada Akılcı Teknikler

Bilinen yaklaşık 8000 karınca türünün ihtiyaç duydukları besin kaynaklarını keşfetmeleri ve bunları yuvalarına taşımaları çok değişik yollardan gerçekleşir. Bazı türlerde karıncalar tek başlarına avlanır ve tek başlarına besini yuvalarına taşırlar. Bazıları ise grup olarak avlanır, savunma yapar ve besinlerini topluca taşırlar.

Buldukları besin şayet kendi ölçülerine uygunsa, karıncalar genellikle bunu tek başlarına taşırlar. Eğer yiyecek, bir tek karıncanın taşıyamayacağı kadar iri veya küçük küçük kümeler halinde ve belirli bölgede ise, başkalarının yemeklerini almasını engellemek için bu bölgenin çevresine zehirli bir salgı yayarlar. Sonra gidip büyük ve küçük diğer işçileri besini taşımak için yardıma çağırırlar.

sürahi bitkis

Karıncaların tüm yaşamına hakim olan kusursuz işbölümü burada da kendini gösterir. Büyük karıncalar besini parçalar ve yabancılara karşı savunurlar, küçük olanları ise parçaları yuvaya taşımakla ilgilenirler. Bir işçi besini taşımak için çene kemiği ile kaldırır ve yuvasına dönerken onu önünde tutar. Grup olduklarında, taşıyabilecekleri madde daha büyük ölçülerde olur. Bir veya iki ayaklarını kullanarak besini kaldırırlar. Aynı zamanda çene kemiklerini açıp besini ısırırlar. İşçiler konumlarına ve gidiş yönlerine göre değişik yöntemler izlerler. Ön kısımdakiler besini çekerek geri geri yürürler. Arkadakiler ileri doğru yürüyerek besini iterlerken, yan taraflardaki karıncalar destek verirler. Bu yöntemle tek bir karıncanın taşıyacağı ağırlıktan kat kat fazlasını taşımak mümkündür. Hatta tek bir işçinin taşıyacağı ağırlığın 5000 katını taşıdıkları gözlenmiştir. 100 karınca, büyük bir solucanı yer seviyesinde saniyede 0.4 cm ilerleyerek taşıyabilmektedir.

Karıncalar ve Koku İzleri

İz iletişimi (koku izlerinin takibi), karıncalarda çok kullanılan bir metodtur. Konuyla ilgili pek çok ilginç örnek vardır:

Amerika çöllerinde yaşayan bir tür karınca, ölü bir böcek bulduğunda onu taşımak ya da sürüklemek isterken çok geniş ve ağır olduğunu fark ederse, havaya zehir kesesinde üretilmiş bir koku salgılar. Uzaktaki yuva arkadaşları kokuyu algılar ve kokunun kaynağına doğru gelmeye başlarlar. Kurbanın etrafında onu taşıyabilecek yeterli sayıda karınca birikince, onu hep beraber yuvaya doğru taşırlar.

koku izi bırakn karınca

Besin kaynağı bulan bir karınca vücudunun arka kısmında bulunan iğnesi ile zeminde kimyasal bir iz bırakır. Bu iz sayesinde yuva arkadaşları besin kaynağına ulaşabilirler.

Ateş karıncaları ise besin aramak amacıyla yuvalarını terk ettiklerinde, kısa bir süre koku izini takip ederler, sonra birbirlerinden ayrılır ve tek başlarına araştırma yaparlar. Besin kaynağını buldukları, karıncaların davranışlarından belli olur. Ateş karıncası besin keşfettiğinde yuvasına daha yavaş döner. Vücudu zemine iyice yakındır. Belirli aralıklarla iğnesini çıkarır ve iğnenin ucu, kalemin ince bir çizgi çizmesi gibi zemine değer. Böylece ardında besine doğru ilerleyen bir iz bırakmış olur.85

Pusula Görevi Gören Karıncalar

Yiyecek arayan karıncalar, açıklanması çok zor bir faaliyeti gerçekleştirirler. Yiyecek kaynağına kıvrımlı, büklümlü bir yoldan giderler, ancak yuvalarına kestirme ve düz bir yoldan geri dönerler. Peki sadece bir kaç santimetre ötelerini görebilecek durumda olan karıncalar, nasıl olup da böylesine düz bir yol oluşturabilmektedirler?

Richard Feynman adlı bir araştırmacı bu soruya yanıt bulabilmek için bir banyo tüpünün dibine şeker yerleştirdi ve bir karıncanın gelip bunu bulması için bekledi. Bir kaşif karınca bu şekeri bulup yuvasına ziyafet haberini vermek için döndüğünde, Feynman renkli bir kalemle karıncanın izlediği zigzaglı yolu takip etti. Daha sonra bu izleri takip eden her karıncanın geçtiği yeri de işaretledi. İlginç bir sonuca vardı: Karıncalar izleri takip ederek ilerlememişlerdi. Bundan daha iyisini yaparak izleri düz bir çizgi haline getirmişler ve bu düz çizginin üzerinde yürümüşlerdi.

Daha sonra bir bilgisayar bilimcisi Alfred Bruckstein, Feynman’dan esinlenerek, karıncaların zigzaglı bir yolu düz bir yola matematiksel olarak nasıl dönüştürdüklerini inceledi. Vardığı sonuç aynıydı: Belli sayıdaki karıncadan sonra, yolun uzunluğu en minimum değerine ulaşmakta, iki nokta arasında olabilecek en kısa mesafeye yani düz bir çizgiye dönüşmekteydi. Karınca biyologların kısa bir süredir gözlemledikleri bu durum, matematiksel olarak da ispatlandı.86

Yukarıda anlatılan, elbette büyük ustalık isteyen bir iştir. Çünkü bir insan, kendi boyutuna uyarlanmış böyle bir uzaklık için mutlaka pusula, saat ve hatta kimi zaman çok daha karmaşık aletler kullanmalı ve mükemmel bir matematik bilgisine sahip olmalıdır. Tek başına keşfe çıkan bir karıncanın ise rehberi güneş, pusulası da dalların ve diğer işaretlerin konumudur. Daha sonra bunların şekillerini karıncalar hatırlarlar ve bu sayede de yuvalarına giden en kısa yolu hiç tanımadıkları halde bulabilirler.

Bunu söylemesi kolaydır belki, ama açıklaması çok zordur! Bir beyne sahip olmayan, düşünme ve muhakeme yeteneğinden yoksun bu küçücük canlılar nasıl olup da böyle bir hesap yapabilmektedirler?...

Bir insanın tanımadığı bir ormana bırakıldığını düşünün. Gitmesi gereken yönü biliyor dahi olsa, yolunu bulmakta epey zorlanacaktır ve hatta büyük ihtimalle de kaybolacaktır. Bu arada etrafını dikkatle izleyerek hangi yöne gitmesinin daha uygun olacağını uzun uzun düşünmesi gerekecektir. Karıncalar ise, yol bulma konusunda adeta kodlanmış gibidirler. Sabah besin bulmak için izledikleri yolu, akşam her türlü şart değişmiş olsa bile rahatlıkla bulup izleyerek evlerine dönebilmektedirler.

Mükemmel Av Taktiği

karıncalar_kast sistemi

Bazı karınca türleri dişlerini, örümcek yumurtalarını, kırkayakları, böcekleri ve termitleri yemek için kullanırlar. Birçok karınca (örneğin Dacetine), özellikle kanatsız böcekler üzerinde uzmanlaşmıştır. Bu böcekler toprakta ve çürümüş yapraklar içinde sürüler halinde yaşarlar. Çok ihtiyatlı olan böceklerin vücutlarının altında, katlanmış çatal şeklinde uzantılar vardır. Sallanarak doğrulduklarında bu organ onları sanki minyatür bir kanguru gibi havaya ve ileri doğru sıçratır. Dacetine karıncaları ise, bu çok etkili manevrası karşısında çenelerini adeta bir hayvan yakalama tuzağı olarak kullanırlar. Yiyecek arayan karınca, antenleriyle bir böceğin kokusunu aldığında çenesini 180 derece açarak bekler. Çenesindeki küçük dişlerini, ağzının üst damağına geçirerek kilitler. Devamlı olarak antenlerini ileriye doğru atarak onlarla etrafını kolaçan eder. Karınca yavaş yavaş böceğe doğru yaklaşır. Antenleri ona dokunduğunda, artık küçük böcek alt çene dişlerinin ulaşabileceği mesafededir. Karınca damağını indirdiğinde, çenesi birden kapanır ve böcek bir kazığa saplanır gibi dişlerin arasına sıkışır.87

Sözkonusu karıncalar avlarını hemen hiç kaçırmazlar, çünkü dünyada refleksi en hızlı olan çeneye sahiptirler.

Gözümüzü kırpma hızımız, tuzakçı karıncanın ısırma süratinin yanında oldukça yavaş kalır. Gözkapağının, kapanması ve açılması saniyenin 1/3’i kadar bir süre alırken, bu karıncaların (Odontomachus bawi) çenesi bunun neredeyse 100 katı hızda çalışır. Gözlenen en hızlı vuruşları 0,33 milisaniyede gerçekleşir.88

tuzak çeneli karınca

Çenesini 180 derece açarak saldırıya geçen "tuzak çeneli" karınca.

Tuzakçı karıncaların çene yapıları yaklaşık 1.8 milimetre uzunluğundadır. İç kısımlarında soluk borusuna bağlı içi havayla dolu bir kese bulunur. Bu sistem, dişin çok hızlı hareket etmesini sağlar. Çeneleri minyatür bir fare kapanı gibi işler. Avlanırken, çene tamamen açıktır ve her an kapanmaya hazırdır. Isırma hızı, ısırma işleminin sonuna yakın yavaşlar: Dişlerin birbirine hızla çarpmasını önlemek için, özel kas sistemi ile çene hareketi yavaşlatılır.89

tuzak çeneli karınca

Aşağıdaki resimlerde, son derece hızlı hareket edebilen çenesiyle avını yakalayıp, yuvasına götüren bir karınca görülüyor.

karınca

Evrim yoluyla yani tesadüfler sonucunda, böyle kusursuz bir avlanma mekanizmasının gelişebilmesi ihtimal dışıdır.

Karıncaları tüm mucizevi özellikleri ve kusursuz yaşam biçimleriyle yaratan güç, tüm doğaya ve tüm evrene hakim olan Allah'tır. Bir ayette Allah Kendi yaratması hakkında şöyle buyurmaktadır:

Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah, herşeye güç yetirendir. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 189-191)

DİPNOTLAR

84 A.g.e., sf.292

85 A.g.e., sf.270-271

86 Discover, January 1994, sf.63

87 Bert Hölldobler-Edward O.Wilson, The Ants, Harvard University Press, 1990, sf.563

88 Science, Volume.262, 22/10/1993

89 Bert Hölldobler-Edward O.Wilson, The Ants, Harvard University Press, 1990, sf.565