Prof. Douglas Geivett Sevginin Nasıl Kalplere Hakim Olacağını Anlatıyor

49907

OMAR MOHSANI: Şimdi İncil'e dönmek istiyorum. İncil'de Allah’ın sevgi olduğunu öğrendik. Eninde sonunda sevgi dünyaya hakim olduğunda, savaşların ve terörün ve anarşinin sonuna ereceğine inanıyoruz. Hristiyanlar ve Müslümanlar ortaklaşa çaba gösterirken, inanlar insanların kalplerine sevgi aşılamak için medyayı, eğitimi, siyaseti ve hatta bilimi nasıl kullanabilirler?

Prof. DOUGLAS GEIVETT: Bildiğiniz üzere sevgi önündeki en büyük engellerden biri korkudur. Korkuya sebep olan şeylerden biri ise bilinmezliktir. İnsanlar birbirlerini anlamadığında, birbirlerinden korkma eğilimi gösterirler. Bu da dolayısıyla sevgiye dair her tür çabanın önünü bloke eder. Şimdi, haklısınız, Hristiyanlıkta temel ahlak sevgi üzerine kuruludur. Sevginin erdemi diğer tüm erdemlerin merkezindedir. Bu, örneğin Aziz Pavlus’un Korintlilere gönderdiği mektupta, Korintlilere Birinci Mektup’un 13. Bölümde de açıkça görülmektedir. Burada Hristiyanlığın temelinde yer alan çeşitli erdemler sıralanmış ve bunların en büyüğünün de sevgi olduğu belirtilmiştir. Hz. İsa, "Birinizi sevin, düşmanlarınızı sevin" buyurmuştur. Aslında sevmememiz gereken hiç kimse yok. Söz konusu iman eden bir kardeşin aksine, düşman olduğunda sevgi farklı görünür. Evet, farklı görünecektir. Ancak bizler sevgi yoluna çağrıldık ve bu konuda haklısınız. Bu tür sevgi nasıl görünmelidir ve nasıl kazanılır? Bu çok zordur. Ancak, yapmamız gereken şeylerden biri, aslında korku üreten bu engelleri yıkmanın yollarını bulmaktır. Dolayısıyla, bence Müslümanlar ve Hristiyanlar arasındaki diyalogun önemli noktalardan biri, birbirlerini daha iyi anlamaya çalışmaktır. Bu, kısmen Hristiyanlar kendi içinde inanç ve uygulamalarına göre farklılık gösterdiği için o kadar kolay değil. Tıpkı İslam'da olduğu gibi, Hristiyanlıkta da geniş bir inanç yelpazesi vardır. Programdan önce de bu yelpazenin kendi gerçek uç noktalarında ne kadar geniş olduğundan bahsetmiştik. Dolayısıyla insanların birbirlerini anlaması da daha zor oluyor, çünkü karşınızdaki kişiyi nereye konumlandıracağınızı tam bilemiyorsunuz. Kendi geleneğiniz dahilindeki kişilerleyken bile, onlara karşı yönünüzü bulmaya, nasıl davranmanız gerektiğini çözmeye çalışıyorsunuz. Bu çok fazla çaba isteyen bir şey. Bir başka zorluk ise, bizi diğer inançlardan ayıran şeylerle ilgili gerçekten derin ve kesin inançlarımız olması. Az önce bahsettiğiniz, dünyada barış ve merhamet gayeleri için bir araya gelme imkanlarından kaçmadan ve karşınızdaki kişiye saygısızlık yapmadan, kendi safınızı korumanın ve bu temellere inanmaya devam etmenin yollarını bulmanız gerekiyor. Dolayısıyla bence ilk buradan başlamalıyız. Önce, beraber çalışabileceğimiz alanlarda önümüzdeki engellerin ne olduğunu saptamalı ve sonra buralarda nasıl yeni sağlam temeller oluşturabileceğimizi bulmalıyız. Bu konuyu daha da açmak ister misiniz?

OMAR MOHSANI: Evet, biraz daha açmak istiyorum çünkü  farklı Hristiyan toplulukları  ile tanışmışlığımız var ve biliyoruz ki Hristiyanlar mükemmel bir ahlaka sahipler. Çok mütevazı, sevgi dolu insanlar ve çok güzel kişiliklere sahipler. Aslında Kur’an, Kitap Ehli olarak Hıristiyan ve Yahudi halkına çok övgüde bulunur. Bu hususlarda konuşabilmek için, birbirimize daha da yakınlaşmamız için neler yapabileceğimiz konusunu biraz daha detaylı ve somut bir şekilde açıklayabilir misiniz?

Prof. DOUGLAS GEIVETT: Pekala, aslında şu anda bizim yaptığımız da tam olarak bu, değil mi? Şu an bu konuşmayı yapıyoruz ve bundan öncesinde de konuşuyorduk. Bence, karşı taraftan gelen girişimlere karşı duyarlı olmalı, yanıt vermeli ve bizler de başkalarıyla bağlantıya geçme girişimlerinde bulunmalıyız. Sadece birbirimizi dinlemeli ve duymalıyız. Neye inanıyorsun? Neden bunlara inanıyorsun? İşte bu çok önemli. Neye inandığımızı ve buna inanmak için sebeplerimizin ne olduğunu düşünüyorsunuz? Bakın, bu da çok önemli çünkü sizin de bir Hristiyanlık algınız var, Hristiyanların da bir İslam algısı var.  Örneğin, bu algının ne olduğunu sizden öğrenmek bana yardımcı olurdu. Böylece sizle ortak bir görüşte buluşabilirim ve bunun karşılıklı anlayışın önüne geçen engelleri ortadan kaldıracağı kanaatindeyim. Bu konuyla ilgili zaten çok şey söyledim. Bence belirli konularda ortak gayeler bulabiliriz. Herhangi bir hususta ortak adımlar atma konusunda suskun kalacak Hristiyanlar ve Müslümanlar olacaktır. Fakat kendi inancımıza dair belirlenmiş kesin hatların dışında dostluk ruhuna sahip insanlar bulduğumuzda bunu yapabiliyor olmamız gerekiyor. Allah’ın varlığı, Allah’ın evreni yarattığı, bizlerin O’nun kulları olduğumuz, hepimizin varlığımızı Allah’ın Zatına borçlu olduğumuz ve var olmaya devam etmemizin, başarılı olup olmamızın O’na bağlı olduğu, mücadele etmemiz gereken kötülüğün dünyayı yozlaştırdığı ve bu mücadelenin de Allah’ın vahyettiği şekilde yapılması gerektiği, fakirlik, göç ve dış politika gibi alanlardaki sorunlarla ilgilenmemiz ve insanlığı ilgilendiren tüm konularda çalışmamız gerektiği gibi konularda ortak kanaate sahibiz. Savaşa gelince, Hz. İsa, savaşın ve savaş söylentilerinin olacağını söylemiştir. Bu noktada oldukça haklı olduğu kanıtlanmıştır. Demek istediğim, o Dünya’ya geldiğinden beri buna tanıklık ettik. Bizim Hristiyan görüşümüze göre, onun dönüşüne kadar bu böyle devam edecek. Barış için çalışmaya devam etmeli, sevgi toplumunu oluşturmalı, insanların hakikati keşfetmesine ve birbirleriyle barış içinde yaşamalarına yardım etmeye çalışmalıyız. Peki, gerçekten bu hedefe tek başımıza ulaşabilmeyi beklemeli miyiz? Bunun gerçekçi olmadığı ve ilahi bir yardıma ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim. Bunu başarabilmek için Allah’ın Ruhunun yardımına ihtiyacımız var. Ayrıca, kişisel ve bireysel olarak dönüşüm geçirmeliyiz.

OMAR MOHSANI: Harika. Bu cevabınız için teşekkür ederim.

 

 

 

 

 

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER