Canlı Sohbetler (6 Nisan 2018; 19:00)

814

KARTAL GÖKTAN: İyi geceler değerli izleyicilerimiz. Canlı Sohbetler yayınımıza hoş geldiniz. Adnan Bey hoş geldiniz.

ADNAN OKTAR: Evet, dinliyorum.

AHMET BÜRKE: Hakkari Çukurca’da bugün öğle saatlerinde bölgede operasyonda olan askerlerin geçişi sırasında teröristler tarafından döşenen el yapımı patlayıcı infilak etti. Astsubay Üstçavuş Tolga Pehlivan ile Uzman Çavuş Anıl Yalap şehit olurken bir uzman erbaş da yaralandı. Yaralı uzman erbaş askeri helikopterle Hakkari’ye sevk edilirken bölgede geniş çapta operasyon başlatıldı. Şehidimiz Uzman Çavuş Anıl Yalap’ın geçen yıl PKK saldırısında yaralandığı ve gönüllü olarak yeniden bölgeye gittiği ortay çıktı. Şehit Anıl Yalap.

ADNAN OKTAR: Anıl, yiğitlik elinden yüzünden akıyor kabadayılık, aslanlık, bakışların aslana benziyor. Bu dünyada hiç kimse kalmayacak zaten yani burada kalacak kimse yok. Süratle herkes gidecek ama sen şanlı şerefli gitmişsin tebrik ediyoruz seni. Doğrudan cennete gitmişsin. Yedi ceddine rahmet olsun ne mutlu sana. Tekrar tekrar tebrik ediyoruz Allah mübarek etsin. Şehadetini kutluyoruz. Zaten her halinden belli kabadayı olduğun. Böyle aslanı andırıyorsun aslanı, maşaAllah.

KARTAL GÖKTAN: Diğer şehidimiz de Tolga Pehlivan.

ADNAN OKTAR: Tolga yakışıklılar yakışıklısı ağabeyinin aslanı, ağabeyinin güzel yüzlüsü. Herkes gidecek ama o da şanlı şerefli gitmiş, maşaAllah. Ne güzel müjde, ne güzel nimet. Allah bizlere de nasip etsin. Şimdi o cennette bütün akrabalarıyla beraber, cennet boyutu öyle oluyor. Gittiğinde akrabaları da oluyor zaman olmadığı için, zaman boyutu olmadığı için. Allah mübarek etsin tekrar. Ve her iki aslanımızın da ailelerine, sevenlerine Cenab-ı Allah’tan sabr-ı cemil, hayırlı bereketli uzun ömür diliyoruz.

KARTAL GÖKTAN: Hakkari Derecik Beldesi kırsalında terör örgütü PKK’ya yönelik operasyondan dönen güvenlik korucularını taşıyan askeri araç devrildi. Kazada 1’i ağır 17 güvenlik korucusu yaralandı. Yaralı güvenlik korucuları Şemdinli Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Ancak kazanın nasıl meydana geldiğiyle ilgili henüz bir bilgi paylaşılmadı.

ADNAN OKTAR: Yol bozuk mu acaba nasıl ki? Yolların çok düzgün hale getirilmesi gerekiyor. Sebebini bilmiyoruz tabii sebebine bir bakalım. Her sebebi tespit ettiğimizde ona göre Türkiye çapında tedbir almamız lazım. Mesela virajda bilmem ne, ona göre tedbir. Mesela yol darlığı, ona göre tedbir. Bir daha oluşunu engelleyecek ne varsa gereken hepsini yapalım.

Evet.

VTR: Lise yıllarında sevgiliniz var mıydı?

ADNAN OKTAR: Bu yakışıklılar artık olayın rengini bambaşka bir hale getirdiler. Bir bakayım sana yakından yakışıklılığına. El-yüz okka gibi çok yakışıklı güzelsin, çok düzgün elin yüzün, maşaAllah. Saç tıraşın da şahane olmuş bayağı güzel, temiz bakımlı kaliteli bir delikanlısın. Şimdi lise yıllarına bir gelelim. Kursta vardı, sınıfta vardı platonik. Hatta onu sevdiğimi bir şekilde anladılar, o sınıfta olan bir çocukla anlaştı beni kıskandırmak için artık beraber yapışık geziyorlar falan böyle. Yanımdan geçiyorlar böyle anormal hareketler falan. Başka arkadaş sordu “niye böyle yapıyorsun?” diye. Beni kıskandırmak için olduğunu söylemişler sonra onlara. Böyle bir taktik benim üniversitede de rastladığım bir olaydı. İki hanım arkadaşımız aynı taktiği yapıyordu. Lise yıllarında yine çok güzel siyah gözlü bir kız arkadaşım vardı akıl almaz güzeldi. Öyle nadir oluyor, gözünün beyazı bembeyaz gözü simsiyah genç kız çok nadir rastlanıyor ona. Bir kere Ankara’da Cebeci’de rastlamıştım hiç unutmam, biri de o. Cebeci’de köşeden geçerken o 2. Nolu Askeri Dikim Evi’nin karşısında köşe başında. Orada yeri falan çok iyi aklımda. Çok şahane bir kızdı yani bir on saniye falan bakmıştım. Simsiyah gözleri böyle bayağı güzel. Bir de o arkadaşım çok güzeldi küçük kalkık burunluydu. Bir de bizim İngilizce öğretmenimiz vardı o da öyleydi, simsiyah gözlü küçük kalkık burunlu. Yani çok nadir rastlanıyor böyle bu tarz kadınlara. İngilizce hocamıza, hocam ne yapayım yani çok beğeniyordum ama ne yapılabilir ne denebilir yani. Sadece acısını çekeceksin. Sadece gözlerimle sevgimi ifade ediyordum. O arkadaşımı itiraf edeyim bir kere takip ettim, dedi ki “evimize geldik” dedi dönüp. “Tamam, peki o zaman” dedim artık takip etmeyi bırakmıştım. Tamam doğru bir şey demiyorum yanlış bir şey ama işte gençlik insan hata yapıyor yani. Sonra bir yıl sonra mezun olunca yine onunla fırının köşesinde karşılaştım, merhabalaştım ben geçecektim baktım bırakmıyor. Bayağı lafa tutmaya başladı işte “Ben şurada çalışıyorum, bunu yapıyorum. Sen ne yapıyorsun?” Anladım ki sevgisi devam ediyor çünkü normal değildi. Ben çünkü sürekli bitirmek istedikçe o bir türlü bitirmek istemedi. Ama evlenseydim hayatım biterdi yani. İyi yaptım evlenmemekle. Ama çok güzel kızdı bayağı güzeldi. İnsan, tabii hep bütün güzel kadınlarda aklım kalıyor. Cennet kurtarır beni benim başka türlü kurtarırım yok, inşaAllah.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ben Sakarya’dan Ensar. Kişilik olarak utangaç bir yapıya sahibim. Arkadaş ortamına girdiğim zaman genelde ilişki durumunu karşı taraftan bekliyorum. Bunun yanlış olduğunu kendim açısından düşünüyorum. Değilse de bunu nasıl düzeltebilirim?

ADNAN OKTAR: Canımın içi sen çok güzelsin, bayağı güzelsin, harikulade güzelsin. Sakalların çok yakışmış tam Adnan ağabeyi. Bütün gençlerde bu Adnancı sakal, Adnancı saç tıraşı. Berber yazmış “Adnan Hoca tıraşı yapılır” diyor. “Saç-sakal Adnan Hoca tıraşı yapılır” diyor. Ama çok çok güzelsin. Allah senin güzelliğini daha da artırsın, seni cennetiyle sarsın. Cennette dost, kardeş oluruz inşaAllah. Güzel yüzlüm utangaç olmak çok daha güzel onda bir şey yok. Şöyle yap; yani Allah’tan çok korktuğunu iyi vurgula, egoist bencil olmadığını çok iyi vurgula, mazlumluğunu iyi vurgula kızlar seni sever o zaman çok severler. Bak, Allah’a kendini adadığını Allah’ı çok sevdiğini vurgula ama modern tabii Kuran Müslümanı olduğunu vurgula. Yoksa bağnaz falan görüntü verirsen kızlar çok itici bulurlar onu çok anormal bir hareket olur o. Haklılar da yani. Ama Allah için onu sevdiğini, onu koruyup-kollayacağını, iffetine, şerefine, namusuna, aklına, imanına kefil olduğunu, o yönde onu destekleyeceğini, Allah’ın tecellisi olarak gördüğünü eğer söylersen bayağı güzel delikanlısın çok güzelsin seni bayağı seven olur. Baksana çok çok güzelsin, bir de çok terbiyeli, efendisin de. Utangaçlığın aleyhine olmaz senin avantaj olur. Ama gururlu olma, tabii bir genç kız o da gururlu olur o zaman olmaz. Gurur yapmaman lazım mütevazi olman lazım. Gururunu kırman şart. O genç kıza dersin ki mesela “ben senin adeta hizmetçinim” gibi bir görüntü verirsin. Ne istersen yaparım, ben seni Allah için seviyorum, saygı duyuyorum, değer veriyorum de. Ama tabii o da senin gibi temiz efendi bir kızsa, aklı başında bir kızsa. Bazı kızlar çok yaman oluyorlar. Çok ezici davranabilirler sana karşı çünkü sen utangaç, terbiyelisin. Yani öyle güngörmüş kızlar olur bazen yırtıcı davranabilirler yani seni kontrol altına almaya kalkabilirler. Ondan kaçın tabii bu çok riskli olur. Sen daima imanla hareket et. Bak iffetine çok titiz olursan kızlar seni çok severler ona çok özen göster. Çünkü en korktukları şey o. Genç kızlarda hep kirlenme korkusu vardır, dedikodu korkusu, kirlenme, iftira korkusu olur. Sen onu garantilersen gönlü son derece rahat olur, ne güzel bir dost. Bir de çok güzelsin de seninle dost olmak, seni sevmek kızlar için çok arayacakları bir şey olur. Canımın içi, işte çok şefkatli olursan, sevecen yaklaşırsan hiçbir sorun olmaz seni çok fazla seven olur. Ama tabii genç kızlar çok hassastırlar çok zekice, çok akıllı davranman lazım. Ufak bir falsoda hemen küsüp-darılabilirler. Bazen çok duygusal oluyorlar, bazen de zayıf oluyor ruhu. Zaten her şeye üzülüyor, sokaktaki olaylara falan da üzülüyor. Sende herhangi bir kendince terslik olarak gördüğü bir durum olursa darılabilir. Onda da hemen böyle affettirici, şefkatli, gönlünü alan bir üslup içinde olursan ilişkini devam ettirebilirsin. Yani orada bir anda alabora olma yani sana küsüp-darılabilir, yanlış anlayabilir falan orada anlayışlı davranıp, anlayışlı davranmanın da dışında şefkatli bir yaklaşımla dostluğunu devam ettirebilirsin. Yani biraz özen gerektiriyor o, özen ve sabır gerektirir. Çünkü kutsal varlıklardır kadınlar, zarar gelmemesine çok özen göstermek gerekir. Sağlığına sıhhatine, dinine, imanına, iffetine, haysiyetine zarar gelmemesi. O zaman son derece rahat olurlar candan severler seni. Çok güzel insansın, Allah seni cennette arkadaş etsin inşaAllah dost etsin, maşaAllah. Bir de spor yap biraz, kendini ağırlıkla daha güçlü hale getir daha iyi olur. Çok ağır çalışma ama spor yaparsan daha iyi olur. Çünkü evde eşya taşınması gerekir, bir de Allah vermesin bir durum olur mesela başkasını koruman gerekir, kendini koruman gerekir, biraz kuvvetli olman iyi olur. Tabii kanuna hukuka uygun olarak. Çünkü genç kızlar kendini korumakta daha dezavantajlılar ama sen güçlü-kuvvetli olursan onun güveni daha çok gelir. Faydalı olacağına daha çok inanır iyi olur yani. Kendini sakatlamadan spor yapman da iyi olur.

Evet, dinliyorum.

AHMET BÜRKE: Cumhurbaşkanı Erdoğan isim vermeden Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in “Türkiye sıkıntıda” açıklamalarını eleştirmiş ve “Ekonomi bu kadar iyi giderken bir insan kendi ayağına kurşun sıkabilir mi?” demişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu eleştirilere devam etti ve yurtdışına gittiğinde kendi arakasından iş çevrildiğini söyledi. “Yurtdışına gitmeden önce faizlerle ilgili bir toplantı yaptık, düşürülmesinden bahsettik. Sonra ben yurtdışındayken merkez bankası faizi artırdı. Böyle bir şey olabilir mi? Bağımsızmış. İyi de onların aldığı kararın bedelini biz ödüyoruz. Bir de tek adamlık derler, bu nasıl tek adamlıksa. Karar alıyoruz uygulamıyorlar. Benim arkamdan iş çevirdiler. Ekonomi konusunda bazı arkadaşlarımızın açıklamaları çok yanlış. Ekonomik göstergelere bakıyorsunuz en az elli gösterge olumlu yönde gelişiyor. Ama onlar sıkıntılı olan bir-iki başlık üzerinde konuşuyorlar. Bu büyük terbiyesizlik. Ben sürekli faizlerin aşağı çekilmesi konusunda uyarıyorum. Toplantılarda ‘tamam’ diyorlar ama aksi yönde faiz düzenlemesi yapıyorlar. Böyle saygısızlık olur mu?” dedi.

ADNAN OKTAR: Kardeşim, Tayyip Hoca’ya Türk milleti toptan çok iyi sahip çıksın. Oyun büyük, adamlardaki cesaret de çok acayip. Bir ara büyük bir miting yapalım Tayyip Hoca da gelsin 2-3 milyon kişilik falan. Bu abuk-sabuk adamlar titrerler. Belirli bir kişiyi kastetmiyorum. Ama İngiliz derin devletinin etkisinde olan adamlar var daha hala, devletin her yerine yayılmış vaziyetteler bunlar ayağını denk alırlar. Gayet güzel şeyler yapıyor. Mesela askeri kıyafet giyiyor çakı gibi gayet güzel yakışmış, ona laf ediyorlar. Gayet güzel çok güzel bir jest. Askere yapılmış güzel bir destek, manevi bir destek ne var bunda? Sanki çirkin bir kıyafet giymiş gibi yanlış bir şey gibi. Askeri kıyafet giymesi cumhurbaşkanının ne kadar güzel, insanların çok hoşuna gider. Askere maneviyat ve moral. Yakışmış da aslan gibi delikanlı Tayyip Hoca. Çok ayıp bu yaptıkları. Yanında olduğumuzu, destek verdiğimizi her yerde ve her zaman gösterelim. Olayın çapı daha genişletilsin. Adamlarda garip bir cesaret var. Nereden geldiği belli olmayan bir cesaret. Milletçe desteklediğimizi gösterelim. En az yüzde 70 desteği var Tayyip Hocamız’ın. Münasebetsizlik üstüne münasebetsizlik gelişiyor. Mesela sanatçılar, ne kadar güzel bir jest. Bir meydan muharebesi kazanılmış, bir savaş kazanılmış yani. Bir yiğitlik, bir muzaffer ruh gösterilmiş. Bunun kutlanmasından doğal ne olur? Kutlanmaması anormaldir kutlanması normal olandır. Dolayısıyla Tayyip Hocamız’ın sonuna kadar yanındayız. Çok modern, yiğit bir delikanlı. Hem sporcuları desteklesin hem sanatçıları desteklesin. Bu İngiliz etkisinde olan adamlar daha hala yakışıksız bir cesaret gösteriyorlar. Çok ayıp yapıyorlar. Tayyip Hocam olmadan bu adamların hiçbir önemi yok sıfırlar yani. Ben bazı tipler için söylüyorum, hiçbir önemleri yok. Tayyip Hocamız’ın adıyla bunlar bir yerlere geliyorlar. Ondan sonra da oralarda şişip garip şekillere giriyorlar. Bunu kabul etmiyoruz.

Tayyip Hocamız’a gençler ve bütün milletimiz tamamen destek vermeye devam etsinler. Sayın Bahçeli’den de Allah razı olsun o tehlikeyi gördü bayağı aklı başında tam devlet adamı politikasıyla güzel bir destek veriyor. Takdir ediyoruz, tebrik ediyoruz. Ama seyretmek olmaz ne gerekiyorsa yapalım. Suni olarak ekonomik kriz çıkartmaya kalkıyorlar. Kardeşim biz güçlü bir ülkeyiz. Kalkınma hızımız çok yüksek. Kimseye de ihtiyacımız yok. Kendi ihtiyacını kendi karşılayan bir ülkeyiz biz. Bize oyun hazırlamaya kalkmaları boş ve anlamsız. Hiç kimseye ihtiyacımız yok. Gerekirse doları da tedavülden kaldırırız dert değil yani.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Türkiye 70’li yıllarda ekonomik olarak çok kötü durumdaydı. Ülkemiz o yıllardan bu yana Sayın Erdoğan’ın iktidar olduğu dönemde ekonomik olarak çok büyük bir atılım gerçekleştirdi. BBC’nin 1979 yılında Türkiye’nin nasıl bir ekonomik çöküntü içinde olduğunu anlattığı bir haberi var. Haberi izleyebiliriz.

ADNAN OKTAR: Aynı kafaya getirmeye kalkıyorlar. Ecevit İngiltere’nin çok geniş çapta etkisi altındaydı. İngiltere’de eğitim almıştı. Dolayısıyla o zaman İngiliz politikası Türkiye’ye de hakimdi. Şimdi Tayyip Hoca’nın delikanlı kabadayı olmasına bir türlü alışamadılar ama alıştıracağız, alışacaklar. O konuda emin olabilirler. Yalnız, seyretme olmaz.

Bir sakallı gazeteci var böyle konuşuyorlar iki kişi ne ismi onun? Bir sakallı arkadaş daha var AK Parti’yi savunan bir şahıs başı açık. Hikmet Genç. O bayağı akıllı bir tipe benziyor, onu Tayyip Hocam bakan falan yapsa ya. Hakikaten çok uyanık bir şeye benziyor. O nasıl birisi sen tanıyor musun onu?

SERAL İBRAHİM KÖPRÜLÜ: Genelde AK Parti’yi hep destekliyor. Yani Tayyip Bey’i hep destekledi.

ADNAN OKTAR: Bakan olacak şeyi yok mu onun?

SERAL İBRAHİM KÖPRÜLÜ: Onu tam bilmiyorum.

ADNAN OKTAR: Acayip uyanık bir şeye benziyor, çok seri konuşuyor falan. Onun okuma tahsil durumuna falan baksana sen. Tayyip Hoca onu bir yere getirsin. Bayağı akıllı bir şeye benziyor. Evet bu. Gayretli, şevkli de, Tayyip Hoca’ya bağlılığı da iyi. Hiçbir lafın altında kalmıyor. Tayyip Hoca’ya bir şey söylendi mi çok ağrına gidiyor. Hangi televizyonda A Haber mi?

SERAL İBRAHİM KÖPRÜLÜ: TV 24’te bir ara çıkıyordu.

ADNAN OKTAR: Kanal 24 mü? Her neyse de yani. Bakan olmak için üniversite mezunu mu olmak gerekiyor nedir?

SEDAT ALTAN: Allahualem 2019’dan sonra değişiyor Hocam.

ADNAN OKTAR: Üniversite mezunu olmasına gerek kalmıyor.

SEDAT ALTAN: Onu değiştirecekler mi bilmiyorum ama istediğini bakan atayabiliyor, illa vekil olması gerekmiyor.

ADNAN OKTAR: Böyle yetenekli tipleri kişileri yani kanunu değiştirsinler de adam lise mezunu da olabilir de çok yetenekli yaman yani, bakanlık falan her şeyi yapabilir. Bayağı uyanık, sadakati de iyi. Böyle kıyıda köşede kalmış insanlar var onları da iyi değerlendirmek lazım. Yiğit Bulut da mesela çok yaman bir delikanlı o. Onu da Tayyip Hocam bilmiyorum bakan olarak düşünmez mi?

SEDAT ALTAN: Ekonomide Hocam, Yiğit Bulut’la Mehmet Şimşek arasında bir gerginlik ve rekabet olduğu söyleniyor hep. Yiğit Bulut daha milliyetçi politikaları malumunuz.

ADNAN OKTAR: Tamam, Yiğit Bulut’u getirsin Tayyip Hocam, alsın onu Yiğit Bulut’u getirsin. Halis milli delikanlı, çok iyi olur. Yalnız Yiğit Bulut kilo almasın çok tehlikeli olur o. Rejim yapsın, şeker ekmek falan yemesin. Et, sebze istediği kadar yesin ama şeker, unlu şeyler falan yemesin.

Ama mezun değil herhalde, “Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde eğitimini sürdürdü” diyor. Bu, üniversite mezunu şartını kaldırsınlar. Cumhurbaşkanlığı için de kaldırsınlar öyle şey olur mu ne alaka? Diplomayla mı bu işler? Cumhurbaşkanlığı için de kaldırsınlar o şartı, bakanlık için de kaldırsınlar, değil mi? Adam kendini yetiştirdiyse tamamdır.

Yiğit Bulut’u bence ekonominin başına getirsin Tayyip Hocam, tabii. Maliyenin başına getirsin. Kendisi daha iyi takdir eder ama bayağı yetenekli iyi, Tayyip Hoca’ya bağlılığı da iyi. Bu Hikmet Genç de, danışman yani iyi bir insan gibi Hoca. İmam Hatipli değil mi? Çok modern görünüşü falan. Hem Osmanlı paşası havası var, değil mi böyle? Fesli mesli düşünüyorum da müthiş olur bayağı iyi olur. Hamiyeti İslamiyesi çok iyi. Tayyip Hoca’ya düşkünlüğü çok iyi. Gıcık oluyor aleyhinde bir şey konuşuldu mu takır takır saydırıyor bayağı iyi. Akşama kadar savunuyor, maşaAllah bayağı şevkli. Vicdanı güzel bir insan, temiz bir insan.

SEDAT ALTAN: Yiğit Bulut’tan İngilizler pek hazzetmiyor Hocam. O, Chatham House’u ve İngiliz politikalarını çok eleştirmişti malumunuz.

ADNAN OKTAR: İşte çok iyi, çok iyi, çok iyi.

Yani oluyorsa Hikmet Genç’i onu Tayyip Hocam bakan yapsın. Yiğit Bulut’u da bakan yapsın. Var öyle çok şevkli tipler. Hikmet Genç’in en iyi görevi bu mu yani şimdi sizce?

SEDAT ALTAN: Basın danışmanı olabilir Cumhurbaşkanımızın.

ADNAN OKTAR: Danışma zaten telefon açar söyler canım. Onun için özel resmi bir şeye gerek yok. Ama bakanlıkta sakinleşir bence böyle iyi. Her yere gereken atağı yapıyor, değil mi? Bakan olduğunda sakin olması gerekir yapamaz yani. Gezi olaylarında da çok kabadayıydı oradan da takdir ediyoruz.  

Bir de merkez bankası falan bilmem ne, ne alaka? Devletin başı bir şey diyor, merkez bankası hayır diyor. Öyle devlet idaresi olur mu? Devletin başı bir şey diyecek merkez bankası da uyacak. Böyle bir idare olur mu? O zaman devletin başının anlamı ne? Şimdi devletin başı bir şey diyor “hayır ben yapmıyorum” diyor. O zaman bu nedir bu? Böyle şey olmaz. Devletin başı bir şey dedi mi her müessese ona uymakla mükellef. Öyle şey olmaz. Kanunsa kanun değiştirilsin ne gerekiyorsa yapılsın. Bunda bir gariplik var.

Yiğit Bulut orta eğitimini Galatasaray Lisesi’nde tamamlamış.

SEDAT ALTAN: Bizim okul arkadaşımız.

ADNAN OKTAR: Okul arkadaşın iyi.

SEDAT ALTAN: Tarkan’ın da, daha küçüğümüz Hocam birkaç yaş.

ADNAN OKTAR: Galatasaray’dan. Bilkent Üniversitesi Bankacılık ve Finans bölümünden mezun olmuş. Yüksek lisansını Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’nde yapmış. Tamam, bakan olabilecek durumda Yiğit Bulut. Şimdi danışman mı Tayyip Hocam’ın yanında mı?

SEDAT ALTAN: Aslında yetkin Hocam “varlık fonu” diye bir devlet oluşum yaptı. Onunla yetkin birkaç da ekonomist arkadaşı var, Kerem Alkim, Emre Alkim galiba bir ekipler ama tamamen ekonomiyi devralma yönünde de bir isteği olduğu biliniyor. Öyle dillendiriliyor, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Tamam, maliyenin başına getirsin Tayyip Hocam. Bayağı dürüst delikanlı, sadakati de iyi. Alsın onu, getirsin Yiğit Hoca’yı. Tabii Tayyip Hocam daha iyi bilir de. Ama Tayyip Hoca alamıyor mu nedir başbakan mı alıyor?

SEDAT ALTAN: Yakın bir zamanda küçük çaplı bir kabine değişikliği yapılacağı söyleniyor Hocam ama ne zaman olacak, ne şekilde olacak onu...

ADNAN OKTAR: Hikmet Genç bu olaylarda hep ortalardaydı değil mi? Aferin. Çerkez mi o? Abhaz kökenli diyorlar herhalde Çerkez. Kabadayılığı da belki oradan geliyor olabilir. Çerkezlerde de kabadayılık sıkıdır. Karadeniz de ünlüdür, İç Anadolu da, Keskin, Kaman, Ankara Karaşar, Bala kabadayı okuludur.

Böyle iyi insanlar var, değerli insanlar kıyıda köşede. Şimdi bu insanlar “beni bakan yap” falan diyecek hali yok. Ama biz Tayyip Hoca’ya bilgi verelim de o ne yapıyorsa yapar takdir onun. Çünkü onun da bir bildiği oluyor. Bazen bizim bilmediğimiz şeyler oluyor tabii.

Evet, dinliyorum.

AHMET BÜRKE: Dünyanın en büyük futbol takımlarından olan Liverpool’lu futbolcu Muhammed Sala Kuran-ı Kerim’i yanından hiç ayırmamasıyla tanınıyor. Müslüman futbolcunun Kuran’ı yanında taşırken çekilmiş iki fotoğrafı var.

SEDAT ALTAN: Hocam bu futbolcu çok dindar aynı zamanda. Kuran’dan dersler de yapıyor. Şu an Avrupa’da bu sene en iyi futbolcu. Bir de Mısır seçimlerinde aday olmamasına rağmen 1 milyon oy çıktı, inşaAllah. Sisi biraz tepkili buna Hocam. Ama halk çok sevdiği için açık bir tavır da gösteremiyor.

ADNAN OKTAR: Ama Sisi ayıp yapıyor. Ne yapmış ki çocuk ona? Daha ne istiyorsun?

Evet, dinliyorum.

VTR: Sokakta başıboş gezen köpeklere neden sahip çıkmıyorlar?

ADNAN OKTAR: Severim senin merhametini, severim senin güzel yüzünü. Aferin sana canımın içi. Yazık tabii onlara, çok gariban bayağı tatlılar. Ne yapılabilir onlara? Ama onların en ziyade yiyeceğe ihtiyacı var, su ve yiyecek. Bir de çok soğukta yatacakları yere ihtiyaçları var. Onlar özgür olmak istiyor zaten. Mahallede bir tur atıyor. Onların caddeden karşıdan karşıya geçme saatleri var. O saatte geçecek. Halkla beraber geçiyorlar. O kırmızı ışıkların olduğu yere geliyorlar böyle. Trafik ışıklarında bir sağa bakıyor bir sola bakıyor tekrar sağa bakıyor sonra gayet emin adımlarla ilerliyor. Köpeği bence eve hapsetmek doğru değil bahçeye falan, sokakta gezsin. Arabaların dikkatli olması gerekiyor, bir yiyeceğine dikkat etmemiz gerekir o kadar. Başka bir şeye ihtiyaç yok.

Evet dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Uçan bir köpek var.

ADNAN OKTAR: Stres yaşatmak tehlikeli köpeğe. Kediye de öyle. Kediyle köpeği karşılaştırmak falan doğru değil. Hayvanın her tarafı kabarıyor, hastalanır yani korkar. Kulaklarını arkaya yatırıyor, korkacağı her şeyden kaçındırmak lazım.

Evet, dinliyorum.

VTR: Şeytanın etkisine giren insan nasıl olur?

ADNAN OKTAR: Ah benim canımın içi ne güzel insansın sen ne güzelsin. Bir de tarzın şahane olmuş seni çok hoş hale getirmiş. Hatların çok güzel bütünlük içerisinde. Çok güzel görünüyorsun. Çok etkileyici kendine has bir tarzın var. Bir de kendine has bir güzelliğin var. Böyle dolu dolu çok hoş bir kızsın. Allah sana uzun ömür versin. Cennette de seni bana dost, arkadaş etsin inşaAllah. Canımın içi, bir kere efektte donukluk derler tıpta da vardır. Yüzde bir donukluk oluşur. Konuşmada ağırlık meydana gelir, konuşmayı rahat yapamaz şahıs, ağlama eğilimi vardır konuşmasında. Dengesiz ve tutarsız konuşmalar yapar. Yani hangi inançta olduğu, neyi düşündüğü anlaşılmaz dalgalanmalar vardır. Ani fevri böyle delice kararlar alır, esaslı şekilde savrulmalar vardır. Dine muhalif ataklar başlar şeytanın etkisiyle. Önce Müslümanlardan uzaklaşır, sonra Kuran’dan uzaklaşır, namazdan uzaklaşır küfrün içine dalmaya başlar. Küfrün içinde de sıkıldığı için yeniden dalgalanmalar başlar Allah vermesin çoğu zaman intiharla sonuçlanır veyahut cinayetle sonuçlanır veyahut delirme veyahut psikolojik çökmeyle sonuçlanır bu tip vakalar. Genellikle münafıklarda olur bu yapı. Şeytan çok sarsar böyle tipleri çok bunaltır. Kısmen direnebilirler ama genellikle iradesiz oldukları için direnemezler o savrulmalarla ömürleri geçer. Ama o savrulmalarda en belirgin vasıf efektte donukluk yani yüz ifadesinde donukluk, konuşma ağırlığı, konuşmada çelişkili konuşma yani zırvalama tabir edilen konuşma, karakter dengesizliği başlar, şahsiyet dengesizliği başlar. Saldırganlaşır şahıs, buradan şeytanın etkisine girdiğini anlayabiliriz. Ama en ziyade yüzündeki ifadeden anlaşılır.

Evet.

VTR: “Düşünüyorum öyleyse varım” felsefesi sizce yeterli mi?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım şahane tarzın, sakal müthiş yakışmış, saçların da çok güzel olmuş. Tarzın da çok iyi, çok karizmatik şahane bir delikanlı olmuşsun. Seni de evlendirilecekler listesine alıyorum. Seni evlendireceğiz inşaAllah. Allah sana cennet nasip etsin, uzun ömür nasip etsin. Yüzün çok güzel çok yakışıklısın maşaAllah. Cennette inşaAllah dost, arkadaş oluruz. Şöyle deseydi olurdu; düşünebilen bir varlık olduğuma göre bu düşünmeyi bir yaratan var, etrafımdaki bu görüntüleri bir yaratan var, bir fevkaladelik var; buradan genişletebilirdi. Ama daha adam var olup olmadığından haberi yok “ha düşünüyorum o zaman demek ki varım” diyor. Yemek yemesinden anlamamış, yürümekten anlamamış, konuşmaktan anlamamış ama düşündüğünde anlamış ki varmış. Daha önce var olup olmadığını da bilmiyor, ilk defa var olduğunu anlıyor. Dolayısıyla ‘laf söyledi’ derler böyle tiplere. Mahcup etmek istemezdim ama hakikaten boş yani o diyen felsefeci kimse. Fıçının içine giriyor birisi, işte ‘gölge etme’ bilmem ne falan. Daha ne istiyorsun işte sen pejmürde yaşıyorsun fıçının içinde rezalet. Seni çıkartıp adam gibi yaşamanı istiyor adam. Fıçının içinde şarap içip yan gelip yatıyorsun berbat bir hayat yaşıyorsun. Sana güzel bir hayat sunmak istiyor adam. Oturup ona hayran oluyor ‘ben de bir fıçıda yaşasam’ diyor. Fıçıda yaşanır mı?

Evet, dinliyorum.

VTR: Ergenlik çağına girmiş kız ve erkek çocuklar ailelerinden çok fazla uzaklaşıyorlar. Bu durumda aileler nasıl bir tavır sergilemeli?

ADNAN OKTAR: Canımın içi bir kere sevinebilirsin çok çok güzelsin. Çok güzel kızsın Allah daha da güzelleştirsin, sana uzun ömür sağlık sıhhat versin. Bir de akıllı bir kızsın, düşünen bir kızsın. Cennette inşaAllah arkadaş oluruz, dost oluruz. Daha ziyade sokak etkiliyor. Ergenlik çağına girmek güçlü ailelerde, iyi ailelerde, güzel eğitim veren şefkatli ailelerde çocuklara hiçbir etki olmuyor. Ama aileler orijinalse, sokak da orijinalse çocuklar onun etkisinde kalıyorlar evet. Okuldaki arkadaşlarının etkisi altında kalıyorlar. Mesela biraz ergenleşmiş genç kızlar kadın moduna giriyor mesela makyaj yapıyor. Ha yapmaları kötü bir şey değil de olabilir. Ellerine sigara alıyorlar falan, saldırganlaşıyor, sert konuşmalar yani ummadık garip hareketlere başlıyorlar. O sevgisiz ortamın meydana getirdiği acı bir tablo. O genç kızlar sevgiyi, merhameti, imanı, dürüstlüğü, arkadaşlığı tam yaşamış olsa öyle bir çılgınlığın içine girmek istemez. Ama iman yok, sevgi yok, dostluk yok adeta kendilerini bir kabus içinde görüyorlar, o zaman kabusa kabusla cevap veriyorlar. Böyle çılgınlıkla, delilikle, saldırganlıkla, psikopatlıkla karşılık veriyorlar. Buna karşı en güzel çözüm; Allah’ın varlığının akılcı olarak o gençlere ilka edilmesi anlatılmasıdır, onun hissettirilmesidir. Bu elde edildiğinde, Allah’ın büyüklüğünü anladığında bir insan gayet aklı başında oturaklı olur, dengeli olur. Öbür türlü şuursuzlaşır.

GÖRKEM ERDOĞAN: 1930’lu yıllarda apartmanda yaşayan ailelerin çocuklarının hava alması için buldukları bir çözüm var. Kafesler kuruyorlarmış, apartmanlara. Minik balkonlar oluşturuyorlar.

ADNAN OKTAR:  İyi yapmışlar. Bayağı sağlam metot. Çok fazla düşen çocuk oluyor.

GÖRKEM ERDOĞAN: Diğer resim de Audrey Hepburn’ün evcil geyiği.

ADNAN OKTAR: Çok şeker.

GÖRKEM ERDOĞAN: Bu geyiğin adı İp.

ADNAN OKTAR: İp? Bayağı tatlı bir şey.

GÖRKEM ERDOĞAN: Bu resim de 1958 yılında çekilmiş.

ADNAN OKTAR: Çok güzel kadındı o maşaAllah. Çok asildi o devrin kadınları, tavırları falan. Filmlerde gördüğümüz hali ile çok asildi. Asalet esastı o filmlerdeki kadınlarda basitlik görmezsin. Basit hiçbir hareket olmaz. Bütün hareketleri asildir. Kadın asilliği vurgulanır o filmlerde. O devrin bütün filmlerinde bu hakimdir. Kusursuz mükemmellik, böyle basitliğe tenezzül etmemek. Diğergam olmak, fedakar olmak, egoist bencil olmamak. Mesela filmlerde hiçbir kadın egoist bencil değildir. Küçük şeylere hiçbiri tenezzül etmez. Paraya pula hiçbir şeye tamah etmezler. Sadece sevgiyi, sadakati, vefayı aralar. Bu şahane bir şey. O yüzden insanlar bilinçaltında o kadınlara hep hayran olmuşlardır. Ama dışarda tabii bunu bulmakta zorlanıyorlar böyle yüksek ahlakı.

Evet, dinliyorum.

HÜSNA KARAKUŞ: Suudi Arabistan Katar’ın yalnızlaştırılması politikasına hız verdi. Suudi medyası sınır boyunca yeni bir kanal kazılarak Katar’ın ana karadan tamamen ayrılacağını duyurdu. Bir yıl içerisinde uygulamaya sokulması beklenen projenin detayları da belli oldu. Kanal, 60 kilometre uzunluğunda, 200 yüz metre genişliğinde ve 20 metre derinliğinde olacak. Ve Katar’ı ana karada ayırarak ufak bir ada haline getirecek. Bazı basın organları bu fikrin çılgınca bir fikir olduğunu belirterek ‘bu neyin nefreti?’ diye sordular. Kanal projesini haritada görüyoruz.

ADNAN OKTAR: Bunu bir araştıralım tabii. Yani aslında Ortadoğu’daki ülkelerin hepsi modernliği esas alsa böyle Avrupai, canlı, cıvıl cıvıl bir dünya görüşünü esas alsa, demokrasi de rahatça pekişmiş olsa hiçbir sorun kalmaz. Böyle IŞİD kafasına, Taliban, Kaide kafasına karşı bir eğilim var Ortadoğu ülkelerinin birçoğunda. Bilinçaltında onu istiyorlar aslında. Dolayısıyla bu kafanın en baştan kapatılması gerekiyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Örümcekler doğar doğmaz ağ yapmasını nasıl bilirler?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım o işte insanın aklını durduruyor. Yani Allah’ın varlığının net delili. Kardeşim öyle az boz ağ yapma değil. Yani mühendis gibi. İnsan asla yapamaz asla. Yüz insanı bir araya getirsen yüzü de yapamaz. Alenen mucize.

GÖRKEM ERDOĞAN: Kısa bir video var.

ADNAN OKTAR: Baksana şu tekniğe.

GÜLEN BATURALP: Evet, hem simetrik hem düzenli.

ADNAN OKTAR: Bu nasıl açıklanabilir? Şu paralelliğe, şu düzgünlüğe bak. Cetvelle çizilmiş gibi. Ne kadar da efendi ve kuyruğundan daha çıktığında kullanılacak durumda oluyor. Bir evvelinde tam kuyruğunun dibinde sıvı. Bu sıvıysa o anda kopması lazım değil mi? Sıvı olduğuna göre kopması lazım. Çıkar çıkmaz bir anda sertleşiyor. Mesela yukarıdan aşağıya kadar iniyor. Canı inmek istemezse o ağı yiyerek yukarıya çıkıyor. Ama yeme suratı inanılmaz. Yani koşma süratinde yiyor. Bir anda yukarıya çıkıyor. Yine inmek istiyor yine aşağıya doğru iniyor. Yine öyle muazzam bir yeme hızı ile yiyerek yukarı tırmanıyor. Hiçbir açıklaması yok.

GÖRKEM ERDOĞAN: Kısa bir video daha var.

ADNAN OKTAR: Baksana bir de dükkanı kuruyor, ortasına gidip oturuyor. Sabır ile bekliyor. Yani yanlışlıkla biri düştü mü bitti.

Evet, dinliyorum.

GÖRKEM ERDOĞAN: Fransız TV’sinde bir programa katılan yazar Patrice Franceschi yaptığı konuşmada “Eğer biz engel olmazsak Erdoğan, Irak’a kadar Suriye’nin tüm kuzeyini alacak” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye’ye saldırıp bütün hak hukuku ihlal ettiğini öne sürdü. “Türkler ve Suriyeli cihatçılar tarafından şu anda Afrin topraklarında etnik temizlik gerçekleştiriliyor ki bu korkunç bir şey, dehşet verici bir şey. Türkler boşalan topraklara IŞİD’i yerleştirecekler” dedi.

ADNAN OKTAR: Öyle bir çirkin yalan ki. Bir kere IŞİD, Tayyip Hoca için idam fermanı vermiş bir örgüt. Nefret ediyor Tayyip Hoca’dan. Ve dergilerinde sürekli nefretlerini ifade ediyorlar. Tayyip Hoca da fikren onlardan çok uzak bir insan. Modern İslam anlayışını, Kuran Müslümanlığını savunan bir insan. Ne alaka IŞİD? Laf olsun torba dolsun.

Evet, dinliyorum.

VTR: Sevgi kendiliğinden oluşur mu?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım oluşmaz tabii kendiliğinden. Mutlaka insanın kendini yetiştirmiş olması lazım. Sevgiye aç olması lazım. Sevgiyi arar olması lazım. Sevgiyi Allah sevgisine dayandırması lazım. Egoist bencil olmaması lazım. Egoist bencil olduğunda ne sevgisi? Adam sadece çıkarını düşünür. Onun sevgisi çıkarıdır, egoist bencil adamın. Öldürmüştür kendini.

“Mehdi ahir zamanda geldiğinde” Hz. Ali (kv) şöyle diyor. “Mehdi, dedesinin” Peygamber (sav)’in “ilim Çin’de bile olsa alınız dediği yere” yani Çin’e “öğrencilerini gönderir.” Çin’e de öğrencilerini gönderir diyor, bu çok büyük mucize. (Kitabü’l Cifr, İmamı Ali sayfa 351)

Hz. Ali (kv) canımın içi dedem çok iyi niyetli temiz bir insan herkese güvendiği için rahat rahat evinden çıkıyor camiye namaz kılmaya gidiyor. Kahpe adam zehirli hançer ile onu şehit ediyor. Yani hiçbir zaman için insanlara tam anlamı ile güvenmemek lazım. Tedbiri elden bırakmamak gerekiyor. Orada halbuki korumaları olması gerekirdi. 

Sevgi bir sanattır yani herkese verilmez. Bir kere ruh sahiplerine verilen bir nimettir. Ruh sahibi olmayan hiç kimse böyle bir nimeti alamaz. Yani Ruhu’l Kudüs ile desteklenen kutsanmış insanlar, Allah’ın ruhunu taşıyan varlıklar sevgiyi bilirler. Onlara has bir nimet ve güzelliktir. Sonsuza kadar Allah’ı sevecek şekilde yaratılıyor onlar. Dolayısıyla doğal olarak oluşmaz.

Evet.

GÖRKEM ERDOĞAN: Çocuk hayvan sevgisini anlatan resimler.

ADNAN OKTAR: Çocukla bütünlüğü çok güzel oluyor. Kadınlarla görünüşü çok güzel oluyor özellikle.  Kız çocuğu ile çok güzel bir bütünlük meydana getiriyor.

Evet, dinliyorum.

HÜSNA KARAKUŞ: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Rusya’nın talebi üzerine İngiltere’nin Rusya’ya yönelttiği suçlamaları görüşmek üzere toplandı. Toplantıda İngiliz ve Rus temsilciler karşı karşıya getirildi. Rus Büyükelçi İngiltere’nin Rusya’nın dünya devletleri ile ilişkilerini bozmak için sahte bir hikaye ortaya attığını ancak ortaya attığı sahte hikayenin de çok acemice olduğunu söyledi. “Ateş ile oynuyorsunuz üzüleceksiniz” dedi. İngiltere’nin Temsilcisi Karen Pierce ise Rusya’yı devlet destekli suikastlar düzenlemekle suçladı. “İngiltere’nin gizleyecek hiçbir şeyi yok. Kimyasal silah kullanımı soruşturmalarını engelleyen bir ülkeden ders alacak değilim” diye karşılık verdi.

ADNAN OKTAR: Karen abla o yengesi ile bir görüşsün o yengesi biliyor bu konuyu. Şimdi ben yengenin açıklamasını bekliyorum. Açıklamazsa ben açıklayacağım. Lafı uzatmasınlar Rusya’yı suçlamayı da bıraksınlar. Yani yavuz hırsız ev sahibi bastırır derler. Ne kadar rahatlar ya hayret insanın yüzü kızarır yani. Yapan İngiliz derin devleti, suçladıkları Rusya.

VTR: Allah’ın kullarına karşı şefkatini ve merhametini anlatır mısınız?

ADNAN OKTAR: Klasik anlamda çok çok güzelsin. Bayağı da yakışıklısın maşaAllah. Evlendirilecekler listesine seni de alıyorum. Bayağı güzel olur bunun çocukları çok çok güzel olur. Aslan gibi maşaAllah. Allah kullarını aşk ile sever. Yani Kendi ruhunda olan mesela Mehdi (as)’a sevgisi, Peygamber (sav)’e direkt “Habibim” diyor. Aşk ile seviyor. Çok coşkulu ile sever Allah. Normal bir sevgi değildir Allah’ın sevgisi. Ama Kendisine de o tarz bir sevgi istiyor Allah. Mesela İbrahim (as)’e sevgisi de öyle “Halilim” diyor bayağı seviyor. O yüzden Allah kullarını ama ruh sahibi olan kullarını, ruh sahibi olan sevmek için yarattığı kullarını çok sever. Ondan gerisi ölü oldukları için ahirette onları Allah cehennemde yok hükmünde yaşatıyor. Yani yok hükmündedir.

Dinliyorum.

VTR: Evde köpek beslemek hijyen bakımından doğru mudur?

ADNAN OKTAR: Canımın içi sen çok güzelsin. Ne kadar güzel yüzün senin. Çok aydınlık yüzün bayağı nurlusun sen. Bebek gibisin. Nur gibisin. Allah sana çok uzun ömür versin. Sağlık sıhhat versin. İnşaAllah cennet kardeşi oluruz. İnşaAllah cennette birlikte oluruz. Çok yakışmış gözlüğün. Saçların çok kaliteli bayağı güzel. Rengi de çok iyi. Ama yüzün muhteşem çok çok güzelsin. İyi eğitilirse bir şey olmaz güzel yüzlüm. Ama büyük köpek beslememek lazım. Hayvan çok zorlanır. Çünkü küçük ufak mesafeler onun için uzun olmuş oluyor. Küçük köpek beslenebilir. Ama koskoca köpek evin içinde hayvan ne yapsın? İleri geri beş adımda evi bitiriyor yani olmaz. Küçük köpeğin bakımı daha kolaydır. Temizlik iyi öğretilirse, aşıları da yapıldıysa, bütün aşıların yapılmış olması lazım, hiçbir şey olmaz hijyen açısından. Ama bütün evi gezmesi şeklinde olmaması lazım. Ve çok iyi eğitilmesi lazım. Temizlik konusunda tam terbiye edilmiş olması gerekiyor. Evin bir kısmını ona ayırmak gerekiyor. Belki dışarıda öbür taraflara da çıkarılabilir ama takip edilmesi gerekir. Göz ile takip edilmesi gerekiyor. Ama kedide öyle bir şey yok. Kedi çok daha titiz, çok temiz bir hayvan. O özen gösterir. Onu takip etmeye bile gerek yok. Ama Allah esirgesin onun da çiğnenme yahut kapı arasına sıkışma falan tehlikesi oluyor. Onlara da çok dikkat etmek gerekiyor. Özellikle merdivenlerde falan, çünkü bilmez o hayvan sevdirmek için bacakların arasına dolanır. Yahut hiç ummadığın bir yerde yatıyor olabilir. Çok dikkatli olmak gerekir.

Evet, dinliyorum.

HÜSNA KARAKUŞ: Şaşı bir Ankara kedisi vardı.

ADNAN OKTAR: Canım, bir tanem, ne oldu sana böyle yerim ben seni. Bayağı şeker. Çok nazik varlıklar Ankara kedileri bir yavru doğuruyor genellikle. Çok hassas oluyor. Biz Ankara’da bakmıştık bayağı zor bakımı.

Evet, dinliyorum.

GÖRKEM ERDOĞAN: Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün şehirdeki vakıflarla düzenlediği Gençlik ve İnanç konulu çalıştayda gençlerin homoseksüelliğe bakışındaki değişiklik konusu gündeme gelmişti. “Eşcinsellik pek çok lise öğrencisinde normal hatta sempatik görülebilmekte ve bir sapkınlık olarak değil cinsel bir tercih olarak nitelendirilmektedir. Öğrenciler eşcinselliği özgürlük bağlamında anlamakta, özgürlüğün ne olduğu öğrenciye yeterince anlatılamamaktadır” denilmişti.

HÜSNA KARAKUŞ: Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yaptığı araştırmanın devamında; Öğrencilerin anlatılan dini bilgilerdeki tutarsızlıklar nedeniyle deizme kaydığı, din dersi öğretmeninin öğrencisine uygun rol model olamadığı, çocukların sorularının ya yanıtsız kaldığı ya da bastırıldığı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ders materyallerinin çocuklara değil yetişkinlere uygun ve yetersiz olduğu sonucuna ulaşıldı.

ADNAN OKTAR: Bu bütün Anadolu çapında, Türkiye çapında böyle, bunun tespiti çok hayati bir konu. Devlet bu konuyu milli güvenlik meselesi olarak, çok ciddi olarak ele alması lazım. Tedbiri de açık açık ifade etmesi gerekir. Ama ben açıkça söyleyeyim bizim anlattığımız din modelinin dışında hiçbir şekilde anlatılan modeller olacak gibi değil. Hiçbir şekilde olmuyor. Hepsi felakete götürücü oluyor. Hepsinde homoseksüelliğin kapısı açık, hepsinde deizme ateizme kayma ihtimali oluyor. Mesela bak bizim arkadaş grubunda öyle bir şey imkansız. Mümkün değil. Çok güçlü bir iman üzerine oturuyor. Nerede anlatsak, kime anlatsak her yerde çok güçlü bir iman oturuşu oluyor. Dolayısıyla bizim anlattığımız modelin çok iyi kavranıp çok iyi uygulanması gerektiği kanaatindeyiz. Ama başka bir model var da biz bilmiyorsak bize söylesinler biz ona uyalım.  Ama şu an bu modelin üzerine model görünmüyor.

GÖRKEM ERDOĞAN: Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yaptığı çalışmanın devamında öğrencilerin kafalarını karıştıran, onları dinden uzaklaştıran ve yanıtlayamadıkları sorular tespit edildi. Hem öğretmelerin açıklamada yetersiz kaldığı hem de öğrencilerin yanıtlarını bulamadıkları sorular şöyle: “Allah’ın yeryüzünde kötülere neden müdahale etmediği ve sessiz kaldığı” sorusu. Kader konusu. Allah’ın varlığı ve Allah’ın varlığının tasavvuru ve sabır, tevekkül gibi konuların anlaşılamaması.

ADNAN OKTAR: Ya işte bak bunların cevabını net veren biziz ve tam doyurucu açıklayan da biziz. Her yerde yuvarlak laflar ile geçiştiriyorlar. Bizim anlatımımızda gayet net, açık, sarih ve bilimle de tam müttefik ittifak halinde bir anlatım oluyor.

VTR: Çoğu insan neden gücün peşinde, oysa mutluluk daha güzel ve kolay değil mi?

ADNAN OKTAR: Yüzündeki ifadeden çok sıcak, müspet, sevgi dolu bir kız olduğu anlaşılıyor. Gözlük şahane yakışmış. Yüzü de kendine has bir etki gücüne sahip. Çok hoş güzel bir kız maşaAllah. Allah sana çok uzun sağlıklı, sevinç ve neşe içinde ömür versin. Cennette, Allah arkadaş etsin, dost etsin. Seni bol bol görebileyim. Canımın içi güç mutluluğu sağlıyorsa mutluluğu sağlayan bir şey olarak gücü arayabilir insan. Mesela Türkiye güçlü olursa deccaliyeti tepeler. Bir insan güçlüyse ekonomik yönden, diğer yönlerden güçlüyse sevdiklerine her türlü imkanı sağlayabiliyor. Ama tabii senin kastettiğin o değil. Senin kastettiğin adamın derdi günü güç. Sadece güç elde etmek istiyor. Mutluluk, sevgi, merhamet, muhabbet, iman onun için önemli olmuyor. Ama güzel yüzlüm onların zaten ruhu yok. Ölüler özel yaratılmışlar. Zaten onlar başarısız olurlar. Perişan olurlar. Her seferinde kaybeder onlar. Onları hiç kafaya takmaya gerek yok. Onların gücü olmaz. Mesela münafık da özel yaratılır. Çok zavallı bir güçtür. Ama Müslümanların motive olması için gereken bir müteharrik vesiledir. Yani hareket ettiren, canlandıran bir vesiledir. Hiç kaale alınacak yönleri olmaz.

VTR: Dünyada neden insanlar birbirlerini öldürmeye ihtiyaç duyuyorlar?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm o işte şeytanın ilkası ile oluyor. Şeytanın ele geçirdiği ölü bedenlerde diğer insanları öldürme eğilimi şeytanın emriyle oluşuyor. Zaten öldüren de ölü oluyor. Öldürmek isteyen de ölü olmuş oluyor. Ölü olduğu için öldürmeye karşı şeytan onu kışkırttığında rahatça onu yapacak halde oluyor. Diri olan bir insan adam öldüremez. Yani Allah'ın ruhunu taşıyan bir insan adam öldüremez. Hz. Musa (as), yanlışlıkla adam öldürdü kahroldu. Yani ömrü boyunca onun acısını çekti. Halbuki hiçbir şekilde dahli yok. Tamamen bir tevafuk ve iyi niyetle ölümü durdurmak için yaparken istemediği halde bir ölüme sebep oldu. Ama ömrü boyunca en büyük acıyı çektiği konu odur. Çok ızdırap çekti ondan dolayı. Ahirette unutturulacak o Hz. Musa (as)'ya. Biz de hatırlamayız. Yani konu olarak tabii hatırlamayız. Halbuki meşhur bir konu, normalde hatırlamamız lazım. Kimsenin aklına gelmez. Onun da aklına gelmez. Bilmiyor. Hepsini hatırlar. Onu hatırlamaz.

VTR: Merhaba ben Sakarya'dan Öznur. Okullar niçin çok erken saatte başlıyor?

ADNAN OKTAR: Öznur, adı gibi hakikaten nurlu bir kız. Çok efendi bir kız. Canımın içi olay nerde düzgün ki. Hadi diyelim öğlen başladı. Düşünüyorum bizim okulu Cebeci Ortaokulu. Baktığında gri bir okuldu dışarıdan baktın mı. Böyle askeri istihkam gibiydi. Askeri okullarda bile öyle bir şey olmaz. Demir kapılar açılırdı. Her yer dikenli teldi, paslı dikenli tellerle çevriliydi. Okuldan dışarı çıkmak mümkün değildi o dikenli tellerden aşıp. O çok ürkütücü dikenli telleriyle. İçeri girerdik. Her sınıf ayrı bir bölük oluştururdu. Yan yana, yan yana, yan yana. Okula girişimiz bir dert, çıkışımız bir dertti. Sınıfa girerdik tahta sıralar, gri duvarlar, parlak gri duvar. Bir tek Atatürk'ün resmi vardı lüks olarak, resim olarak. Başka hiçbir resim yok. Ne çiçek var ne bir şey hiçbir şey yok bomboş. Yani çok ürkütücü bir durum. Hocanın kürsüsü var. İşte kürsünün altında da hocanın çantasını koyabileceği bir tane lüks olan diyelim imkan o var. Uyduruk bir sandalye. Demirden bir sandalye. Oturacağı yer de böyle sert.

AYLİN KOCAMAN: Kaloriferler çalışmıyor.

ADNAN OKTAR: Kaloriferler çalışmaz. Havasız bir ortam. Akıl almaz havasız. Çok küçük bir yerde 60 kişi yaşıyor. Bir ev düşünün, 60 kişi yaşıyor bir odada. Nerde görülmüş böyle bir şey? Basına yansır 60 kişi bir evde yaşıyor desen. Değil mi? Bir evde, bir odada 60 kişi yaşıyor desen, basına yansır bu yani. Sabahtan akşama kadar orada oturuyorlar o sıralarda. Ve konuşmayacaksın. Sağa sola dönmek de yok. Hiçbir yere dönmeyeceksin diyor. Bir hoca geliyor öbürü gidiyor. Zıır zil çok ürkütücü bir ses. Yine zıır diye bir zil çalıyor yeniden, içeriye diğer öğretmen geliyor. Hep beraber ayağa kalkılıyor falan. Hoca şöyle bir gözden geçiriyor falan. Yoklama yapılıyor. Yamukluk yapan var mı? Kaçan var mı? Esir kampı mı bu? Ne oluyor? Kaçan olmadığı anlaşıldıktan sonra…

EBRU ALTAN: Çoğunlukla da çok sıkıcı bir anlatım vardı.

ADNAN OKTAR: Tabii. Ne anlatılırdı artık bütün gücüyle akşam olurdu gece karanlığı daha hala konuşuyor hoca. XY bilmem XX bilmem Y falan. Kabus gibi. Akşam zil çalardı. Okul bitti derlerdi. Akıl almaz rahatlardık yani. Çantaları kitapları alırdık, evin yolunu tutardık. Ama eve gidince de ders çalışma mecburiyeti vardı. Yani Allah korudu bizi. Hiçbir lüksümüz yoktu. İlkokulda da öyle. Siyah gömlek. Niye siyah kardeşim? Yakana da kolalı yaka. Tahta gibi bir şey beyaz. Onu böyle ümüğüne kadar bağlayacaksın. Akıl almaz yani. Huriye hanım vardı. İlkokulda hocamız. O giderken biz onun peşine takılırdık. Böyle o dişi arılar gibi önde giderdi. Çocuklar onun arkasından giderlerdi. Bir kısmı onun çantasını taşırdı. Bir şeyler yapardı. Beslenme saatinde biz yumurtanın sarısını götürür öğretmene verirdik. O büyük bir iştahla yerdi. Büyük bir bardağı vardı onun. Ona çay dökerdi. Yani ikram olarak veriyorduk. Veriyorlardı. Portakal falan götürürdük. Yani çok facia bir ortam. Beslenme saati diye, plastik beslenme çantası. Birleşmiş Milletler’in yardımı süt gelirdi. Süt tozundan yapılmış akıl almaz iğrenç bir şey. Kokusu da çok iğrenç. Dehşetti. Mecburduk içmeye. İçmiyorum yok. Müdür geliyordu. Müdür de tepemize geliyordu. Hadi bakalım için diyordu. Yani boğazımın böyle damarları kasılıyordu. Facia dehşetti böyle. Yani korku filmi gibi. Ayran dağıtıyorlardı. O da dehşet verici o da süt tozundan yapılmış. Onda da mecburdun içmiyorum yok. İçeceksin diyorlardı. Çektiğimi bir Allah bilir bir ben bilirim. Mesela ortaokuldayken de durduk yere şimdi hadi sözlü yapıyorum derlerdi. Bir telaş alırdı bütün milleti. Sanki böyle kemiklerimizi kıracaklar. Akıl almaz tedirgin olurdu herkes. Bizim Ruhi Sel vardı Türkçe Hocası. Bir esmer çocuk kalktı. Çocuk verilen ödevi yapmamış. Ruhi Sel Hocamız böyle Avrupalı falan gibi böyle. Beyaz saçlı falan birisiydi. Mosmor oldu. Kızardı çok feci kızardı. Çocuğu feci şekilde dövmeye başladı. Bayağı dövdü feci şekilde. Biz artık kanımız iliğimiz çekildi, böyle oturduk. Ama çok seri dövdü ve bıraktı onun arkasından benim numaramı söyledi, “sözlüye kalk” dedi. La Havle Vela Kuvvete İlla  Billahil’Aliyyil’Azıym. Artık bütün irademi topladım, artık Allah'a emanet dedik. Hiç unutmam dedi ki; “Kışı anlatan başka bir kelime söyle” dedi. Ben “zemheri” dedim. Hayret etti yani “nerden biliyorsun sen zemheriyi?” dedi. “Cümle içinde kullan” dedi. Cümle içinde de kullandım, acayip hoşuna gitmişti. Normalde aramızda kalsın da kimseye söylemeyin de Türkçeden beş alacaktım ben, kanaat notu olarak altı vermişti. Kendisi söyledi, dedi ki; “Bak ben kanaat notu veriyorum” dedi, “altı veriyorum” dedi. Benim politikam öyleydi yani altıyı aşma beşten şaşma. Ama lisedeyken neredeyse teşekküre geçecektim yani Allah'ın hikmeti. Ne oldu bana son sınıfta anlamadım. Not ortalamam 6.7'ydi yani yediyi tuttursam teşekküre geçecektim. Bayağı yükselmiş not ortalaması ama Ruhi Sel Hoca’yla da yine iyi yaşadık yani Allah korudu.

Evet dinliyorum.

GÖRKEM ERDOĞAN: Fosiller göstermek istiyoruz, kavak yaprağı. Kavak yaprağı fosili 50 milyon yıllık, Eosen Dönemi’ne ait. Colorado Amerika'dan çıkarılmış.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah.

GÖRKEM ERDOĞAN: Diğer fosilimiz kaplumbağa fosili. 65 milyon yıllık, Kretase Dönemi’ne ait, Çin'den çıkarılmış. 

ADNAN OKTAR: İstanbul Boğazı fay çöküntüsü olan bir vadiymiş. Fay çöküntüsü olan bir vadi normalde. Karadeniz ise buzul çağında etrafı tarım alanlarıyla kaplı bir tatlı su gölü. Karadeniz diye bir deniz yok o zamanlar. M.Ö. 8000 ile 7000 arasında Akdeniz'in suları ilk halinden yaklaşık yüz elli metre daha yukarı çıkmış. İstanbul Boğazı'nın güneyindeki engeli aşan sular Niagara Şelalesi’nin iki yüz katı hızla o zamanlar bir vadi olan boğazdan geçerek hızla Karadeniz’e akmış. İşte o şey bu bence, tufan bu, evet. Deniz seviyesindeki bu büyük ölçekte artış nedeniyle Akdeniz'in suları Marmara Denizi’ni basmış. Marmara Denizi’nden sonra da devam eden yükselmeler sonucunda Karadeniz ile birleşiyor. Tuzlu deniz suyu ile birleşmeye başlayan Karadeniz gölü günde on beş santim yükselmiş. Bu yükselme bin gün yani yaklaşık üç yıl sürmüş. Boğazın derinliğinden kuzeyden güneye azalma gösteriyormuş yapı. Kuzeydeki yükseltiler Marmara'nın sularına karşı bir set görevi görmüş ve deniz seviyesinden yükselme ile aşılmış. Kalıntılardan falan bu şekilde olduğu anlaşılıyormuş. Muhtemelen buralarda yaşıyorlardı, vadi içerisinde yaşıyorlardı, yağmur suları çok fazla yağınca bir taşma meydana geliyor anladığım. Baksana Niagara Şelalesi’nin iki yüz katı hızla bir vadi olan boğazdan geçerek hızla Karadeniz’e akıyor. Bu bölgede muazzam bir tufan oluşmuş.

Evet dinliyorum.

GÖRKEM ERDOĞAN: Hayrettin Karaman dinlerin gün geçtikçe deizme doğru kaydığını ve bunun en önemli sebeplerinden birinin de günümüzde dinin gençlerin kalplerine hitap edecek bir şekilde anlatılmaması ve eğitimin de buna uygun olmaması olduğunu söyledi. Yazısı şöyle; “Gençlerin dinden uzaklaştıkları ve yerine de deizmi, ateizmi seçtiklerine dair bir tespit var. Bunun sebeplerinden biri, din dilinin gençlerin kalplerini açamaması, kafaları ile de uyuşamaması, eğitim çevremizin ve genel olarak Milli Eğitim politikasının amaca uygun olmaması, dindar ailelerin çocuklarından ölçüsüz ve dengesiz beklentilerinin olması ve bu yüzden onlara fazla yüklenmeleri sonucunda hâsıl olan din yorgunluğu” dedi.

ADNAN OKTAR: Doğru söylüyor, Hayrettin Karaman. Yani kendi stillerinin battığını görüyorlar. Mahvoldu yani bu stil. Bizim anlatımımızın, yöntemimizin dışında hiçbir anlatım yönteminde din ayakta duramıyor, hiçbir yerde. Aslında İsrail'de de çöküyordu, orada da yoğun gayretlerden sonra, bizim gayretlerimizden sonra İsrail’i de dengeleyebildik.

HÜSNA KARAKUŞ: Yavru panterlerin temizliği ile ilgili bilgi vermek istiyorum. Panterler kendi temizliklerinin yanı sıra yavrularının temizliği konusunda da oldukça titizler. Anne panterlerin çengel gibi çıkıntılı olan dilleri tıpkı bizim para kâğıdı gibi işlev görüyor. Panterlerin dili normal şartlarda yavrularına çok zarar verebilecek bir güçte. Ancak yavrularını temizlerken yumuşak darbelerle hareket eden bir fırça haline dönüşüyorlar ve bu şeklinde yavrularını temizleyebiliyorlar.

ADNAN OKTAR: Bu herifler sert fırçayla temizlense, baksana anneye ancak temizleniyorlardır. Bayağı da pırıl pırıl parlıyorlar.

VTR: İnsanlar neden fakirlikten korkar?

ADNAN OKTAR: Canımın içi fakirlikte sağlık bir kere tehlikeye giriyor en başta. Yani adam evinde ısınacak bir şey bulamıyor, protein alamıyor, hastaneye gitse tedavi olamıyor. Haklı olarak çekinir, rahatsız olabilir ama velayet sistemi olsa korkacağı bir şey olmaz. Yani İslam yaşanırsa Müslümanlar herkes birbirini koruduğu için çekineceği bir şey olmaz ama tek başına olduğunda tabii çok zor bir duruma düşüyor. Hatta sokakta falan yatıyorlar, facia her yeri sarmış oluyor. 

GÜLEN BATURALP: Ultra Ortodoks Haredi Yahudisi Ben Tziyon Margilit, İsrail'in dindar Yahudilere ve Filistinlilere zulmettiğini söyleyerek Yahudilerin en güzel günlerini Osmanlı döneminde yaşadığını belirtti. Türkiye’nin Filistin’e geri dönmesi ve kendilerine yardım etmesi çağrısında bulunan Margilit; “Biz Türkiye'nin İsrail kurulmadan önce egemen olduğu gibi yeniden buraya egemen olmasını istiyoruz. Çünkü bu bizim için en iyisidir. İsrail devleti seküler, laik bir devlet olmak istiyor. Tevrat’a bağlı, dini vecibeleri yerine getiren Yahudi bir devlet olmak istemiyor.” şeklinde konuştu.

ADNAN OKTAR: Hayret yani ilginç ama herhalde çok değildir böyle düşünenlerin sayısı. Var mıdır öyle? İsrail'i Moşiyah kurtaracak.

Evet.

GÖRKEM ERDOĞAN: Norveç’ten güzel resimler.

ADNAN OKTAR: Norveçli kızlar çok güzel oluyorlar, bayağı güzeller hepsi. Başka yerde mesela bir Ortadoğu ülkesinde olsa bu yer bura akıl almaz korkunç olur ve yaşanmayacak bir yer olur ama bak onların elinde bu kadar tabiat şartlarının hiç müsait olmayacağı bir ortamda cennet gibi bir hayat ve cennet gibi bir ortam meydana getiriyorlar ve çok da zengin bir ülke.

VTR: Bir insan nasıl daha güzel hale gelebilir?

ADNAN OKTAR: Ağabeyinin aslanı, sakallar Adnan Ağabeyinin sakalı, saçlar Adnan Ağabeyinin saç modeli. Benim yakışıklım güzel zaten, çok güzel bir insansın. Yakışıklım tertemizsin, bayağı güzel yani fiziğin çok düzgün. Aslan gibisin, kusursuz güzelsin maşaAllah. Kişilik artık bunun üstüne yani çünkü bedenen çok güzel bir insansın. Egoist, bencil bir yapıyı tamamen ruhundan at. Eğer varsa ki zannetmiyorum olacağını. En hayati nokta odur ve çok samimi ol. Allah'ın büyüklüğünü biraz düşünerek anla. Yani biraz okuyarak, biraz düşünerek anlayabilirsin. Onu hisset yani onu hissedinceye kadar ona devam et. Allah’a dua et seni güzelleştirmesi için ama güzel bir insansın. Allah cennette arkadaş, dost etsin. 

VTR: Hz. Nuh (as) gemiyi yaparken kimden yardım almıştı?

ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzelliğini, sen çok güzelsin, çok yakışıklısın sen maşaAllah. Allah seni nuruyla sarsın, cenneti ile ödüllendirsin. İnşaAllah cennet gençlerinden olursun, cennette de inşaAllah arkadaşım, dostum olursun inşaAllah. Gemi, yaptığı gemi büyük aslında. Benim kanaatim buralarda bir yerde yapmış yani bu İstanbul'da buralarda bir yerde yapmış. Yani sel suyuyla geldiğinde ayaklanmış gemi, öyle görünüyor. Biraz yolculuk yapmış gibi görünüyor yani yol almış. Herhalde biraz malı mülkü vardı anladığım kadarıyla. Yani burada yaşadığına göre hayvanları varsa işçi tutmuştur, işçilerle yapmıştır. Çünkü biraz marangozluk gerekiyor, ahşap falan onların hepsine para gerekiyor. Parayla yaptırmıştır yani ahşabı getirttirmiştir, onları monte ettiriyor. Onlara bir de katranla, kıtran aradan su sızmasını engellemek için katranla kaplanıyor. Ahşap iyice yediriliyor. Seven müminler vardır ama sayıları az benim anladığım kanaatim. Herhalde beş-on kişi falan bir şey, çok az. Bir kişi daha var, bir yaşlı daha var ama onu tanıyamadı. Ona yardım eden, gemide olan. Yani bilmedi onu. Parayla yaptırmıştır yani çok çok da büyük bir gemi olduğunu zannetmiyorum. Yani bir çift öküz veya sığır, inek işte koyun, davar böyle yani kullanılacak hayvanlardan. Kümes hayvanları yani toplam 10-15 çeşit hayvan koymuştur, o kadar. Hindi, kaz işte ördek, tavuk, koyun, keçi, sığır belki manda o kadar başka bir şey yok. Yani onları üretebilmesi için onlara ihtiyacı var. Bütün hayvan çeşitleri değil. Muhtemelen işte ne kadardır? Bu salonun genişliğinde falan bir ana yapısı vardır. Bu salonun iki parçasını düşünün. Hayvanları böyle bir kısma koyduysa insanlar için de ikinci kısım yapılmıştır. Bir ilave daha bir de suyu yaracak kısım. Teknik bir özelliği olduğunu zannetmiyorum. Yani öyle metal falan kullanıldığını zannetmiyorum. Doğrudan ahşaptan yapılmış ve su da nereye götürse oraya gidecek gibi. Bir de suda dengede durabilmesi için dörtgen motifte olduğunu düşünüyorum. Dörtgen özellikte olduğunu düşünüyorum. Yani kutu gibi oradan oraya, oradan oraya gitmiştir ve çok uzun da sürdüğünü zannetmiyorum tufanın. Görevini yaptıktan sonra tufan sular çekildi. Çünkü çok süratle doluyor zaten deniz, süratle dolmuştur. Sonra da bir kenarda herhalde bir dağa bir yere gemi yanaşıp yani normal sürüklenmesi için de yanaşıp orada artık karaya oturdu anladığım kadarıyla orada inmişler. Yani yağmur da durduğu için orada inmişler. Benim kanaatim buralarda bir yerde de çıkabilir. Yani İstanbul’da bir yerde çıkabilir. Yer altında bir yerde gömülmüş olabilir, toprak altında. Yani biraz tabii büyük bir hafriyat yapılması gerekiyor ama yapılır yani bu. Nihayet bir bina temeli kadar bir şey kazılması gerekiyor, üstü de örtüldüyse. Çünkü çok fazla çıktı gemi toprak altında. Burada kazılarda çıktı. Bizans döneminden kalma falan gemiler çıktı. Bayağı da duruyor yani bozulmamış. O gemi de yani tabii o kadar sağlam olarak değil de ama çürümüş, dağılmış olarak bulunabilir. Yani öyle çok karmaşık bir gemi olduğunu zannetmiyorum.

Evet, dinliyorum.

HÜSNA KARAKUŞ: Mehmet Şevket Eygi Hocamız, kendi sanat anlayışına hitap eden hayalindeki güzel salonu şöyle tarif etti. “Duvarlarda orijinal hüsn-i hat levhaları. Mutlaka güzel bir Hilye-i şerif. Ciltli antika kitaplarla dolu bir kütüphane. Yerde, kök boyalı el dokuması halılar. İçinde güzel antika porselen objelerin bulunduğu bir vitrin. Ahşap bir tavan göbeği. Çok zarif bir kanepe, koltuklar, sandalyeler, sehpalar, çay masaları. Bir köşede pirinçten damgalı bir Rus semaveri. Eskiden kalma Osmanlı işlemesi örtüler. Sandal, hakikî gül yağı gibi güzel koku şişeleri” dedi.

ADNAN OKTAR: Ne şeker insan, çok güzel insan maşaAllah. Tabii anlattığı tam Osmanlı döneminin son dönemlerine ait Abdülhamid Dönemi’nin sanat anlayışını anlatıyor. Modern sanattan da Hoca hoşlanır ama o bağıran çağıranlar olur diye onu konuşmuyordur. Yoksa her türlü sanatı sever. Ama onda bir ferahlık bir güzellik meydana getirir ruhunda. Hakikaten de o tarz bir süsleme yani Osmanlı evi olmak şartıyla Hocamız o şartı belirtmiş mi belirtmemiş mi bilmiyorum da yani doğrudan Osmanlı evi olması lazım kafesli, sundurmalı falan. Osmanlı evi onun içi o şekilde süslenirse çok güzel olur. Bu saraydaki yemekte iftarda Hocamız, -herkes dağıldı gitti- Hocamız bizi bırakmadı. İftar bitti ama biz gidemiyoruz şimdi ben çok sevdiğim için tabii gidelim falan da demiyorum. “Efendim” diyor hep “efendim”li konuşuyor. “Ben kendimi ödüllendirmek istediğimde” diyor kendine bulgur pilavı yapıyormuş ama et suyundan, o müthiş sevdiği bir yiyecekmiş. Et suyundan sadece başka hiçbir şey katmıyormuş. Et suyu ve bulgur pilavı. Bir de tepsisi varmış bakır. Böyle işlemeli bakır tepsisi sahanla onun üstüne koyuyormuş. “En iyi ziyafetim bu benim” diyor. Hafif yemekler yiyor, iyi maşaAllah. Kolesterolü de yükseldi mi de elma sirkesi alıyormuş. “Yükselmişti kolesterolüm biraz elma sirkesi yedim hiçbir şey kalmadı” diyor. Psikolojik etki ediyor herhalde. MaşaAllah. Çok şeker öyle suni şeylerden falan yemiyor. İyi oluyor o yüzden de. Sağlığı sıhhati iyi maşaAllah. Ama bence hükümetin Hocamızla ilgilenmesi lazım bakanların falan. Çok değerli ve önemli bir insan. O siyasetle falan ilgilenmez. Gayet normal yani ne yapsın? Gitsin şu parti, bu parti demez yani. Ama genellikle sağ partileri destekler, her zaman öyle olmuştur. Yani mesela Adalet Partisi döneminde Adalet Partisi’ni destekledi. Büyük kitle partilerini destekler her zaman. Yani küçük partileri desteklemez. Mesela Saadet Partisi’ni falan hiç desteklemez. Eskiden de öyleydi. Ama çok kibar bir insandır. Fransızcası mükemmeldir. Arapça çok iyi bilir. Çok görgülü, nezih akıl almaz kibar bir insan çok hürmetli. Sürekli “efendim”li konuşur ve sakin. Genel kültürü muazzamdır. Yani ehl-i sünnet bilgisi muazzam. Osmanlı tarihi bilgisi de çok müthiştir ki tasavvuf ehli de. Yani çok önemli bir insan. Ben anlayamıyorum yani neden kıymeti o kadar bilinmiyor? Ve sağlığı sıhhati yerindeyken değeri bilinsin. Televizyon kanalları falan bomboş adamları çıkartıp iki saat konuşturuyorlar. Mehmet Şevketi Eygi Hocamız’dan çok istifade edebiliriler. Onu yormadan gerekli tabii nezaketi, saygıyı göstererek çok istifade edebilirler. Görüşleri, düşünceleri falan çok mükemmeldir, makuldür.

Evet, dinliyorum.

HÜSNA KARAKUŞ: Sevimli bir yavru kedi.

ADNAN OKTAR: Bunlar bir tek annesinde çok mutlu oluyorlar. Annelerini acayip seviyorlar. Bir de anneleri olarak bildiği birisi olursa ona çok sevgi gösteriyorlar. Yani onu koruyan kollayan birisi olursa. Ama seviyorum diye hırpalamamak lazım tabii, üzerine de çok düşmemek lazım. Kedileri özgür bırakmak lazım. Çok bunaltıyorlar öpmeler, elden ele gezmeler. Evlerde özellikle öyle yapmamak lazım, özgür bırakmak lazım. Bir kişi bakması lazım o bir kişi ki bayan olması gerekiyor o da. Bayanlar çok daha iyi olur. Onu annesi gibi görecek. O kadar rahat edecek. Kedi özgür güzel olur. Baskı altında hayvan yani çok acı onun o halini görmek güzel bir şey değil. Köpekte de öyle. Mesela köpek terbiye etmek çok büyük bir zulüm. Hayvan ayağa kalkıyor ellerini öne bağlıyor falan köşede duruyor. O eğlendirici değil ki belli ki canını yakarak elde etmişsin sen onu. Ben ondan niye haz duyayım yani?

Evet, dinliyorum.

VTR: Size göre en uygun ev tipi nedir?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım bence bana bıraksalar Kastamonu’da falan var ya Manisa’da Osmanlı evler böyle dolaplı, iç dolaplı falan. Geniş salonlu, yüksek tavanlı, tavan göbeği olan ahşap süslemeyle. Tamamı ahşap olacak ev, şahane. İyi de bir manzarası olacak böyle. Yani ırmak manzarası olur, göl manzarası da olur. Deniz de olur fark etmez yani inşaAllah. Ama güzel komşular gerekiyor tabii. İt kopuk olursa falan olmaz. Geçenlerde bir İtalya’da bir yeri gösteriyorlar. Adam mesela pembe şort giymiş pencere açıyor ‘kahrolma sen’ falan diyor. Yani orada ne yapılır? Tek çözüm kaçmak oradan. Yapacak bir şey yok ki.

Evet, dinliyorum.

HÜSNA KARAKUŞ: Minik bir denizanası var. Dünyanın en zehirli canlılarından biri. Bu canlı bir kobra yılanından yüz kat, tarantuladan ise bin kat daha güçlü bir zehre sahip.

ADNAN OKTAR: Hayret. Ne olacak denizde bununla karşılaşırsak? Yani yapacak bir şey yok herhalde.

EBRU ALTAN: Kızdırmamak gerekiyor herhalde.

ADNAN OKTAR: Evet. Deniz yani bilmiyorum da her yeri güvenli olmuyor. Ama böyle çok şeffaf, temiz deniz güzel görünüyor. Irmak da çok hoş bir şey ırmağı niye tercih etmiyorlar ben anlamıyorum.

Evet, dinliyorum.

HÜSNA KARAKUŞ: İnternet Haber’den Osman Diyadin, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun sanatçılara yönelik öfkesine bir anlam veremediğine dair bir yazı yazdı. “Kemal Bey, bu ne şiddet ne celal. Sanatçılar ne yapmışlar? Mehmetçikle buluşmuşlar. ‘Biz varız’ mesajı vermişler. Kemal Bey anlıyoruz senin asıl derdin sanatçılar değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlü varlığının daha da artarak sürmesi. İşte bunun üzerinde yarattığı psikolojik tramvayı sanatçılara saldırarak atmaya çalışıyorsun. Bir de “Sözlerimin arkasındayım. Az bile söyledim” demiş. Sürekli mağlup olduğu için artık rüyalarına girdiğine inandığım Erdoğan kompleksinden kurtulamamanın hıncını sanatçılardan alan bir Kemal Kılıçdaroğlu gerçeği var. Ah Kemal Bey ah” dedi.

ADNAN OKTAR: Bir kere Tayyip Hoca güzel bir atılım yapmış takdir et. Bak oradaki hanımların hepsi dekolte ve hepsi sanatçı. Bir kere “müziğe ben açığım” diyor. “Müziğe açığım ve müzik dinlemekten zevk alıyorum.” Mesela gelenekçilere meydan okuyor orada. “Sazlara taraftarım” diyor. Orada bir meydan okuyor. Dekolte hanımlarla iç içe onlarla tokalaşıyor. Yan yana beraber resim çektiriyor. “Dekolte hanımlara karşı benim bir muhalifliğim yok. Onların hürriyetinden, özgürlüğünden yanayım” diyor. Çok güzel bir mesaj veriyor. Takdir etsene. Demediğini bırakmıyor. İnanılır gibi değil. Bir de askeri kıyafet de çok yakışmış. Aslan gibi delikanlı. Yani yakışmıyor diyen bir kişi çıkmaz. Gayet de düzgün çok da güzel olmuş. Çok güzel bir jest, askerlerle iç içe. Bak mesela onları kendi evladı gibi seviyor. Böyle candan, mütevazi bir ortam, enaniyet yapmıyor, büyüklük yapmıyor. Yazık günah. Hayır Tayyip Hoca’nın süksesini durdurmak mümkün değil ki zaten sükse yapar. İstediği yerde yapar. Baksana ne kadar güzel yani şu. İbrahim Tatlıses’e laf söylüyor. İbrahim Tatlıses çok değerli bir sanatçı. Saygılı bir insan, sevgi dolu bir insan. Nerden nerelere bağlantı kurup nasıl bir nefret politikası izliyorlar? Ben anlayamıyorum. O hanımefendi hadi bir hata yapmış. Cezasını çekmiş. Ayıp günah o kadını, o güzel insanı niye mahcup ediyorsun? Tekrar tekrar hatırlatılacak bir şey mi o? Artık onu unutacaksın. Cezasını çekmiş, bitmiş o. Hatırlatmak çok ayıp ve çok çirkin. Özetle Tayyip Hoca burada çok puan kazandı. Hiç aleyhine bir şey yok gayet de güzel. Kemal Hoca’ya ben yakıştıramadım. Yani mantıklı değil buradaki hareket.

Evet, dinliyorum.

VTR: Namazdan sonra nasıl dua etmeliyiz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi kendini Allah’a teslim et, bırak. Samimi, candan en çok istediğin şeyler neyse onları söyle. Hiç kurala falan sokma. Bak yani neye ihtiyacın var mesela. En çok ihtiyacın nedir? Allah ile bağlantının yoğun olması, imanının çok güçlü olması, Allah’ı çok sevmen. Allah korkusunun gerçek anlamda sende tecelli etmesi. Yani sevgiyi artıran bir Allah korkusu istemen. Egoistlikten, bencillikten seni koruması. Şirkten seni koruması, belirli şeyler. Yani bunları istediğinde yapar Allah. Bak şimdi söylüyorum ama bu pek anlaşılmıyor bazen. Mesela diyor ki bazen insanlar söyler, “Allah ne istersen verir” derler. Ama hiç adam da inanmaz. “Olur mu canım?” der işte “ben şunu istiyorum.” Hakikaten de Allah vermez. Mesela ev istiyor vermiyor Allah. Araba istiyor vermiyor. Kendine istiyorsun. Tabii ki vermez Allah. Allah için istemek ayrı onu akıl edemiyor. Allah’ın sevgisini kazanmak için, egoistlikten, bencillikten uzak olarak saf ve samimi olarak Allah için istersen istediğin her şeyin tamamı olur bak söyleyeyim. Ben hayatımdan örnek vereyim. Binlerce örnek verebilirim. Hepsi oldu. Benim isteyip de olmayan hiçbir şey yok. Bir tane, iki tane, on tane, yüz tane değil. Ne istiyorsam oluyor. Örnek işte delil.

Evet, dinliyorum.

HÜSNA KARAKUŞ: Babasıyla uyuyan kedi yavrusu.

ADNAN OKTAR: Babasıyla uyuyor.

HÜSNA KARAKUŞ: Evet.

ADNAN OKTAR: Babası bunu nasıl biliyor acaba babası olduğunu? İşte şu olay çok müthiş bir şey yani şu manzarayı seyretmek olay bu yani konu bu. Benim anlayamadığım erkek kedi biliyor yavrularını. Bu nasıl oluyor?

EBRU ALTAN: Herhalde aynı evde yaşayınca. Sokakta olmayınca.

ADNAN OKTAR: Yine de garip bilmesi. Çok acayip yani aynı annesi gibi koruyor o da.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ben çok kıskanç bir insanım, bu huyumdan rahatsız oluyorum. Acaba bunu nasıl yenebilirim? Nasıl kurtulabilirim? Sevmediğim bir huyum. Bunu düzeltmek için neler yapmam gerekir?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm çok çok güzel bir insansın sen. Bir kere o çok dikkat çekiyor. Harikulade güzelsin. Bir de yüzün çok temiz. Yani nur gibi elin, yüzün. Melek gibisin çok güzel bir insansın ve çok yakışıklısın maşaAllah. Yani kusursuz, şahane delikanlısın. Bir kere seni de evlendireceğim bir, onu aklıma koydum. Hakikaten tam evlendirilecek tip acayip güzelsin. Kıskançlık, kızları mı kıskanıyor acaba?

AYLİN KOCAMAN: Herhalde genel olarak.

ADNAN OKTAR: Ama güzel yüzlüm yani şimdi mesela birisinin elbisesini kıskanırsın, ayakkabısını kıskanırsın o anlamda mı diyor acaba?

AYLİN KOCAMAN: O evet. Arabası, her şeyi.

ADNAN OKTAR: Her şeyi.

EBRU ALTAN: Sevgili anlamında. Kız arkadaş, sevgi anlamında.

ADNAN OKTAR: Bir daha bakayım. Bir daha konuştur ben anlarım.

VTR: Ben çok kıskanç bir insanım, bu huyumdan rahatsız oluyorum. Acaba bunu nasıl yenebilirim? Nasıl kurtulabilirim? Sevmediğim bir huyum. Bunu düzeltmek için neler yapmam gerekir?

ADNAN OKTAR: Muhtemelen herhalde bir kız arkadaşı var. Kıza çok baskı yapıyor herhalde. Kıskanıyor ondan üzülüyor herhalde tedirgin oluyor. Yani kızı da üzüyordur. O vicdan azabı çekiyor herhalde ondan. Evet, yakışıklım güven kız arkadaşına. Onu çok dindar yetiştir. Allah’tan korkan bir karakter gelişmesi için özen göster. İkiniz de egoistlikten, bencillikten kurtulmak için birbirinizi eğitin. Şiddetli Allah korkusunu karşılıklı geliştirin. Helali, haramı çok önemli görün. Kuran’daki Allah’ın hükümlerine çok titiz olun. O zaman güvenirsin kız arkadaşına. Rahat edersin. Değil mi? Ne yaparsa yapsın. Çünkü Allah’tan korkuyor. Allah’a teslim, mümin muttaki bir genç kız gönlün çok rahat olur. Herhalde dışarı falan çıktığında ızdırap çekiyordur, tahmin ediyorum. En iyisi o işte çok dindar yetiştirmen arkadaşını. Allah’tan çok korkar yetiştirirsen o zaman acı çekmezsin. Güvenirsin, o da sana güvenir. Çok rahat eder. Ama o da biraz tabii kız arkadaşın da anlayışlı olup sana o güveni vermesi lazım. Konuşarak ikna etmesi lazım, değil mi? Hani öyle uygunsuz bir durum olmayacağını helale, harama titiz olduğunu, Allah’tan korktuğunu söylerse için rahatlar. Daha iyi olursun. Ama ben zannetmiyorum araba, ev falan kıskanacağını. Öyle birisine benzemiyorsun sen. Evet, çok çok güzelsin çünkü. Çok güzel insansın. Acı çekiyor herhalde öyle bir şeyden tedirgin oluyordur. Bir de kız arkadaşın seni çok sever dünyalar güzelisin sen. Ne yapsın başkasını? Öyle bir dert olmaz. Gönlün rahat olsun kendine güven. Allah’a da güven. Helal, haram konusunu çok titiz anlatmak yani helale, harama titizliğin önemini iyi anlatmak, iyice pekiştirmek. Senin de kız arkadaşının da bu konuda tam yetiştiğinize kani olmak yeterli olur. İçiniz rahatlar yani.

Mehmet Şevket Eygi bizim çocuklarla bir resmi vardı göstersene. Görüyor musun duvarları falan? Çok iyi bakıyor kendisine maşaAllah. Akıllı bir insan. Ama hükümet arada kontrol etsin bence. Bakanlıktan birkaç kişi görevli olsun. “Hocam bir ihtiyacınız var mı? Bir sorun var mı?” Kısaca hal hatır sorabilirler. Ne olur ne olmaz yaşlı başlı insan tek başına yaşıyor. O bir güvenlik olur. Yalnız Tayyip Hocam’dan benim ricam bu sanatçıların tamamına beş bin lira maaş bağlasın hepsine. İki yüz tane sanatçı diyelim beş bin lira nedir ya? Çok değerli sanatçılar var, ses sanatçıları var, hanım sanatçılar var. Bir de onlara söylenen sözlere hiç aldırmasınlar, kadınlar tabii ki bakımlı olacaklar. Yok silikon, botoks bilmem ne falan diyerekten. Olsa ne olur yani? Münasebetsizlik. Güzel olmak için bir şey yaptıysa o bize olan saygısındandır o hanımefendilerin. İnsanlara olan sevgisindendir, hürmetindendir. Daha saygımız artar, daha sevgimiz artar suç değil ki o. O onların nezaketini, kibarlığını gösterir. Ne kadar sevgisizler bunlar. Facia bunların durumu.

Evet, dinliyorum.

GÖRKEM ERDOĞAN: Birkaç güzel resim.

ADNAN OKTAR: Kedisinin dövmesini yaptırmış. Ne kadar sevildiğini gösteriyor onun.

GÖRKEM ERDOĞAN: Bu da son olarak Luna’nın tavşan mı yoksa kedi mi olduğuna dair ikilimde bırakan bir resim.

ADNAN OKTAR: Çok asil hayvan bayağı güzel. Çok anlamlı ve güzel bakıyor. Bence yarışmaya girse Luna çok rahat derece alır yani. Hakikaten dünya çapında güzel.

Sorulara devam edelim. Sosyal konular ayrı inceleriz.

VTR: Kuran’a göre insan hangi konularda aklını kullanmalıdır?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm çok masum yüzün, çok çok masum, çok efendi. Ne kadar temiz bakışların senin öyle. Yüzünde benim gördüğüm kusursuz güzelsin sen. Çok çok güzelsin. Allah sana hayırlı, bereketli, sağlıklı, sevinçli, neşeli, uzun ömür nasip etsin. Cennette de inşaAllah yakın dost oluruz inşaAllah kardeş oluruz. Görüyor musun bak kaderde onun koşması hiç şaşmaz. O saat, o dakika belli. Benim canım da o soruyu soracak. Halbuki soruyu soran Allah. Allah sorduruyor. Akıl tabii her konuda kullanılması gerekiyor. Mesela şu an burada duruyoruz. Yukarıya da çıkabiliriz, gidebiliriz. Mesela ben vakti azami kullanmayı düşünüyorum. Bu bir imanla elde edilecek bilgidir. Mesela sizin rahatlığınızı da düşünüyorum. Dinlenme aralıklarını da düşünüyorum. Mesela buna da bir akıl gerekir. Aklın kullanılmadığı hiçbir an olamaz. Yani aklın kullanılmadığı anda zaten Allah’la bağlantı kopar. Dolayısıyla her dakika, her saniye aklı kullanmamız gerekiyor. Yalnız “aklım yoruldu, akıl kullanamıyorum” öyle bir şey yok. Aklı zaten Allah akıtır insana. Kaderde zaten sürekli akıyor o. Sadece o akışın kapısını açık bırakacaksın o kadar. Yoksa biz akıl meydana getirmiyoruz. Öyle bir şey olmaz. Beynin kapasitesini falan anlatıyorlar da yani bir avuç yağ kitlesinin öyle kapasitesi olmaz. Öyle bir şey olmaz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Zayıf kişilikten nasıl kurtulabilir insan?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım bir kere şu saç sakal modeli tam olmuş. Ağabeyinin modelinden şaşmıyor kimse maşaAllah. Allah insanın zayıf yaratıldığını söylüyor. Yani kişiliği insanın zayıftır. Aklı da zayıftır, bedeni de zayıftır. Zayıf bir varlıktır. Allah’a kendini bıraktığında güç kazanıyor. Allah'la tam bağlantıda güç kazanır. Allah’la bağlantı kesildiğinde beden zaten zor bela ayakta durur. Başa bela olur. Ölmek ister hemen beden. Ölmeye de çok hazırdır beden. Yani akıl almaz güçsüz bir beden vardır insanda. Her yerinde bir arıza çıkmaya hazırdır. Kulak, göz, burun, bademcikler. Her yerin için. Arıza her yere hazırdır. Allah'ın lütfuyla insan normal ayakta kalır. Bir kere bir günde defalarca kanser olması gerekir insanın.  Çünkü sürekli kanser hücresi oluşuyor. Vücut onu sürekli yok ediyor. Kesintisiz milyonlarca kere oluşuyor kanser hücresi. Ve her seferinde tek tek yakalıyor onu sistem. Mesela geliyor “a” diyor “bu ne ya?” diyor “hücre bozuk olmuş burada” diyor. “Parça yanlış yerleştirilmiş” diyor. Hemen ayırttırıyor. Arkadaşlar iki taraftan ayırıyorlar kromozomu çekiyorlar. Yanlış parçayı alıp oradan söküp çıkarıyorlar. Parçalara ayırıyorlar. “Doğru parçayı gönderin” diyor. Doğru parça yola çıkıyor. Özel onu getirecek sistem var. Ray sistemine bindirip alıp getiriyorlar. Oraya takıyor. Açı, şimdi açı çok önemli mesela sağa, sola, yukarıya, aşağıya. Aşağıya mesela güney kırk beş derece ve dışa dönük olacak. Tam o açıda oturtulması gerekiyor. Öyle oturduğunda kanser hücresi oluşmuyor. O temizliyor bitiyor. Bir tane de “abov” diyor “burada da var bir tane daha.” Yine kanserojen. Bak her yakaladığı kanserojen. Onu da söküyor, onu da engelliyor. Akşama kadar onunla uğraşıyor. O hücrelerin hepsi insanı öldürmeye matuftur aslında. Bıraksa kısa sürede öldürür. Hepsini tek tek insanı öldürecek hücreleri her gün öldürür o sistem. Yani bunu biz nasıl durduralım? Allah durduruyor. Rahatça kan hücum eder beyin kanaması olur ölürsün. Tansiyonun sistemi var. Çok ince hassas ayarlı bir sistem. O basıncı özel ayarlıyor insan vücudunda. Bir ayarı bozulsa tansiyonu bir basar yirmi dörde çıkartır, beynini parçalar rahatça. Yapmıyor Allah. Her şey Allah'a bağlıdır. Onun için Allah'a teslimiyetin dışında insanın yapacağı hiçbir şey yoktur.

EBRU ALTAN: Biraz fazla güneş yanığı olduğunda insan cildinin soyulması da aslında hücrelerin kanserojen olduğu için kendini intihar etmesi.

ADNAN OKTAR: Tabii. Yoksa zaten yamulmuş oluyor güneşten dolayı. Onların tamamı öldürülüp kansere karşı önlem alınıyor. Dursa bela çıkacak.

Evet, dinliyorum.

HÜSNA KARAKUŞ: Arkadaşımızın kedisi Tipitip.

ADNAN OKTAR: Tipitip demeyelim alınır o şimdi. Başka bir şey diyelim. Ama çok şeker. Hayret tatlılığı. Bayağı güzel. Çok huzur verici yüzü. Allah ne kadar huzurlarını sağlayacak şekilde yaratıyor. Mesela genç kızlar genellikle bunların dostu oluyor. Temizliğe dikkat ediyor. Allah bak her şeylerini veriyor. Yiyecek, rızkı, uyuyacağı yer en ince detayına kadar hazırlanmış oluyor. Ve bayağı da tatlılar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba ben Sakarya’dan Seren. Çağımızın gençlerinin çok kötü tuzaklara düşmesi konusunda bir soru sormak istiyorum. Uyuşturucu bağımlısı ve bunun gibi daha kötü alışkanlıklardan nasıl kurtulabilirler?  Aileleri çocukların bu tuzaklara düşmemesi için nasıl tedbirler alabilirler?

ADNAN OKTAR: Seren çok güzel kız. Yüzündeki anlam çok güzel canımın içi bayağı güzelsin. Bir kere fizik olarak çok güzel kızsın, kusursuz güzelsin. Yüzündeki anlam çok güzel. Uyuşturucu liselerde falan çok yaygın değil mi?

GÜLEN BATURALP: Evet.

ADNAN OKTAR: Bu nasıl oluyor ben anlamıyorum. Bir de korkmuyorlar da. Hadi diyelim canı çekti yahut denemek istiyor falan ama tehlikeli bir şey. Yakalanması da öyle, hayatı kayar. Sabıka alacak. Bu cesareti nereden buluyorlar ben bunu anlayamıyorum. Bayağı açık alenen esrar içiyorlar. O da bir ayrı çılgınlık yani yasak olduğu halde yapmaları. Ama asıl esrar değil herhalde tehlike olan. Esrardan mı şikayetçiler daha çok?

GÜLEN BATURALP: Hem ondan hem diğer sentetik uyuşturuculardan. Hepsinden.

ADNAN OKTAR: İnsan sağlığı zaten zor ayakta duran bir şey insan. Sentetik; para vereceksin zehir alacaksın kendini zehirleyeceksin inanılır gibi değil. Mucize başka açıklaması yok. Tabii ki asıl kök eğitim Allah'ı sevmek, Allah'ın büyüklüğünü anlatmak anlaması, kendi varlığını fark etmesi, büyüklüğünü fark etmesi, Allah'ın ruhunu taşıdığını görmesi. Öyle bir şey olduğunda bir asalet gelir üstüne. Ve basit olan, kötü olan her şeyden kaçınır. Allah'ın ruhu olan bir varlık çok yücedir yani çok mukaddestir. Kendinin değerli olduğunu hisseder, bilir. Allah korkusu başka çözüm yok. Allah’ı sevmek, Allah'ın büyüklüğünü bilmek. Bunun için de iman hakikatleri, Kuran mucizelerinin anlatılması lazım. Bunun dışında bir yöntem hiçbir şekilde olmaz. Mesela program yapıyorlar emniyet müdürleri geliyor. “Çocuklar sakın esrar içmeyin, uyuşturucu içmeyin, zararlı” adam daha fazla içer. Daha teşvik olur. Yasak olması onu daha da heyecanlandırabilir. Belki de ondan da yapıyor olabilir. Yasak olduğu için. Yasağı deldiği için, isyan ettiği için belki de hoşuna gidiyor. Zararları anlatılabilir ama asıl benim bildiğim Allah korkusudur, Allah sevgisi ve derin iman. Allah'ın ruhu olduğunu bilen bir insan onun asaletini, onun derinliğini çok iyi yaşar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Gösteriş için infak etmek nasıl olur?

ADNAN OKTAR: Olur yakışıklım niye olmasın? Mesela diyor ki “Hacı bilmem kim cami yaptırdı” yazıyla da yazıyor. Yazsın, teşvik oluyor işte başkası da yapar gayet güzel. Ve o insana karşı sevgimiz de artar. “Helal olsun” deriz adama. Yani “hayırsevermiş” deriz. Mesela on kamyon pirinç getirttiriyor adam. “Hacı Necmi Efendi dağıtacak” diyorlar mesela. Ne güzel adama sevgimiz artar. Hayır olan bir şeyi biz görelim. Mesela namazı bütün milletin gözü önünde kılıyor sevgimiz artar daha güzel. Hayrı gizlemenin bir alemi yok. Ama şöyle olabilir mesela fakir bir aile çok onurludur. Veyahut herkes gibi onurludur. Ona şimdi göstere göstere “al sana para” denmez. Gizlice sezdirmeden olur. Mesela evine gidersin hal hatır sorarsın. Zarfla uygun bir yere nezaketiyle kulağına fısıldayıp bırakırsın. “Allah rızası için bunu kabul edin lütfen” dersin. “Ben bu sevaptan istifade etmek istiyorum. Beni bu sevaptan mahrum etme” diye rica edersin. Bu şekilde hallolur.

Evet, dinliyorum.

VTR: Allah’ın rızasını kazanmak sizce bir sorumluluk mu?

ADNAN OKTAR: Aferin benim canıma, aferin benim güzelime. Canımın içi Allah'ın rızası yanlış anlaşılıyor. Rızası kazanılır böyle içi boş bir şey gibi biliyorlar. Rızası yani Allah hani “iyi yaptın” der “güzel olmuş, iyi yapmışsın” öyle anlaşılıyor. Allah'ın rızasını kazanmak demek Allah'ın aşkını kazanmak demektir, sevgisini kazanmak demektir. Allah'ın rızası bu. Allah'ın Kendi ruhunu sevmesidir. Bu yani. Çünkü rıza deyince anlaşılmıyor. Gelenekçi kafayla baktınız mı çünkü Müslüman deyince işte çember sakallı, eli tespihli, kilolu, kafası takkeli bir dede akla geliyor. Hacı dedin mi Hacı emmi falan dedin mi yine o tarz adamlar akla geliyor. Mümin dedin miydi badem bıyıklı adamlar akla geliyor. Garip bir şey oluştu insanların kafasında istifham oluştu. Allah'ın rızası deyince de o da belli olmayan bir şey. Allah'ın kulundan razı olması demek Allah'ın kulunu sevmesi demektir. Yani candan sevme. Karşılıklı mümin Allah'ı seviyor. Allah da mümin kulunu seviyor bu kadar.

Evet.

HÜSNA KARAKUŞ: Enerjik bir yavru kedi.

ADNAN OKTAR: Böyle bir deli kedi bulsak hakikaten varımı yoğumu veririm yani. Yeter ki ben böyle deli kedi bulayım. Adamın deliliğine bak ne şeker. Bir daha göster bakayım. Çıkarttığı sesler, bak minicik canıyla gayrete bak sen.

Evet, dinliyorum.

HÜSNA KARAKUŞ: Siz Sayın Devlet Bahçeli'nin devletin bekasını düşünerek hareket ettiği için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı desteklediğini ve bu terbiyenin bir devlet terbiyesi olduğunu söylüyorsunuz. Nitekim Rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş, Merhum Nevzat Yalçıntaş Hocamızın da bulunduğu bir programda MHP'nin bu anlayışına dikkat çeken bir konuşma yapıyor. MHP olarak hiçbir zaman sırf muhalefet yapmak için muhalefet yapmadıklarını ve Türkiye'nin istikrarını düşünerek hareket ettiklerini anlatıyor. Konuşmasını dinleyebiliriz.

ADNAN OKTAR: Şahane ama Rahmetli bambaşkaydı. Yeri doldurulacak gibi değil maşaAllah.

VTR: Hz. Meryem'in karakteri nasıldı?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım benim gördüğüm kadarıyla dindarsın sen, modern dindarsın ayrıca anladığım kadarıyla. Hem de okuyan araştıran bir delikanlıya benziyorsun. Aklı başında öyle samimi bir görünümün var. Allah sana uzun ömür versin, hidayet versin, cennetiyle seni süslesin. Hz. Meryem'in en iyi yönü gönülden Allah'ı seviyor, gönülden içten. Allah o yönünü övüyor Kuran'da. “Gönülden Rabbine teslim olanlardandı” diyor “bağlı olanlardandı” diyor. Aslında ana özelliği imanlı olması. Yani samimi iman ediyor o kadar. Yani Allah'ı çok seviyor ve samimi iman ediyor öyle karmaşık bir şey yok. Ama yüksek bir iman, çok zeki bir kadın, akıllı. Oğlu da öyle İsa Mesih de öyle süper zeki, yani çok akıllı. Hz. Meryem de öyle süper zeki ve çok akıllı. Tevrat’ı çok iyi biliyor, Tevrat'a hakim, derin düşünüyor ve samimi iman ediyor. Çok candan iman eden bir insan.

Evet, dinliyorum.

VTR: İnsanların bizim hakkımızdaki düşüncelerine dikkat etmeli miyiz?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm her halükarda Allah duyuruyor. Doğruysa zaten gereğini yaparız. Yanlışsa da böyle olduğunu düşünürüz, olabileceğini düşünürüz ona göre daha iyi oluruz. Mesela adam diyor ki “bu cimridir” diyor ama çok cömertsin. “Ya” dersin “görülmemiş şekilde cömert olayım” dersin. Makul bir cömertlikten çıkarsın. Görülmemiş şekilde cömert olursun o faydası olur. Eleştiri eleştiridir, söz sözdür. Hepsini Allah yarattığı için hepsinde hayır, güzellik vardır. Mutlaka faydası olur. Mesela Firavun bile Hazreti İbrahim (as)’le konuşan Nemrut da onlarla her konuşmasında hepsinde hayır olmuş oluyor. Mesela Firavun diyor ki “Senin Rabbin kimdir?” diyor o anda Hz. Musa (as) da kendine tebliğ yapmış oluyor. “Her şeye hakim olan, her şeyi bilen, geçmişteki olayları da bilen Allah'tır” diyor. Mesela o kendine bir tebliğ olmuş oluyor. Onu açan, onu neşelendiren bir şey hep hayır olur.

Evet, dinliyorum.

VTR: Neden bazı insanların yüzü hep ağlamalı gibi?

ADNAN OKTAR: Canımın içi çok sıkılıyorlar. Deccalin baskısından bunalıyorlar. Sevgi yok, merhamet yok, şefkat yok, her yerde terslik aksilik var. Kadınlara baskı yapılıyor. Dünyanın her tarafı öyle karmakarışık, hercümerç. Ateistlik yayılıyor, deistlik yayılıyor. Onlar da zayıf veya duygusal olduklarında iradelerini kaybediyorlar. Ağlama eğilimi içinde oluyorlar. Yani biraz konuşsan ağlar o zaten. Hazır, ağlamaya hazır ondan oluyor. Tabii tehlikeli bir durum.

VTR: Tembellik bir telkin midir?

ADNAN OKTAR: Tekindir tabii aferin benim yakışıklıma. Canlılık da telkindir, tembellik de telkindir. Telkinle çok canlı olabilirsin. Telkinle çok tembel olabilirsin. Telkinle uyuyor insan zaten. Mesela akşam yatağa yatıyor normalde uyuyamaz insan “çok uykum geldi şimdi uyuyacağım” diyor. Telkin aslında kendine oto-hipnoz yapıyor o hipnoz sonucunda uyuyor. “Biraz sonra uyuyacağım, biraz sonra uyuyacağım, uyuyorsun” diyor. Hop bakıyorsun uyumuş. “Şimdi uyandım” diyor. “Çakı gibisin, kalk elini yüzünü yıka, spor yap.” Halbuki normalde pestil gibi kalkacak hali yoktur. Ama o telkinle cıva gibi oluyor. Evet çok doğru söylemiş delikanlımız.

Evet, dinliyorum.

VTR: Sizi sevenlere ne tavsiye edersiniz?

ADNAN OKTAR: Ah benim canımın içi, benim güzel yüzlüm benim. İnşaAllah cennet kızı olursun, cennet güzellerinden olursun. Beni sevenlere sevgiyi tavsiye ederim. Sevgi yani dünyanın tek amacı. Hayret insanlar hiç onu bilmiyorlar. “Savaş” diyor. Bak vatan sevgisi, tek amacı sevgidir. Millet sevgisi, amaç sevgidir. Bayrak sevgisi, amaç sevgidir. Hepsinde Allah sevgisidir amaç. Her şey yollar, asfaltlar. Mesela yollar sevgiliye gider. Sevdiğine kavuşmaya. Araba sevdiğine götürür. Hepsinin amacı sevgidir.

HÜSNA KARAKUŞ: Almanya'da son zamanlarda PKK'ya polis müdahaleleri arttı. Son olarak Alman polisi Almanya demokratik Kürt toplum merkezinin Hannover şubesine baskın düzenledi. Burası PKK'nın çatı örgütü olarak bilinen bir yer. “Lüneburg Başsavcılığı Dernekler Kanununa aykırı davranmaktan birçok kişi hakkında soruşturma yürütüyoruz” ifadesini kullandı. Ayrıca söz konusu kişiler hakkında bölücü terör örgütü PKK'nın Almanya'daki illegal yapılanmasına destek olmak ve gençleri PKK'nın silahlı eylemlerine yönlendirmek suçlamasıyla soruşturma yürütüldüğünü de söyledi.

ADNAN OKTAR: Yani bir ilginçlik var ama hayırdır. Normalde PKK'yı bütün gücüyle destekleyen bir yapı. Nereden icap etti onu da anlayabilmiş değilim. Bir gariplik var ama.

Evet, dinliyorum.

GÖRKEM ERDOĞAN: Kraliyet antilobu adı verilen bir sevimli var. Videosunu görebiliriz. Bu, dünyadaki en küçük antilop türü. Yerden sırt yüksekliği yirmi beş, otuz santim kadar. Üç buçuk kilo. Bunların yavruları avuç içine sığacak kadar küçük.

ADNAN OKTAR: Ee biz sevemeyecek miyiz bunları?

GÖRKEM ERDOĞAN: Çok iyi olur. Çekingen bir yapıları varmış ve küçük boylarına rağmen iki buçuk metre kadar zıplayabiliyorlar.

ADNAN OKTAR: Ya ne şeker şey bu böyle. Kulakları da kaptırmış. Ah severim ben seni, tatlılığını severim ben senin. O dilini yerim ben burnunu falan. Gözlerin şekerliğine bak sen.

Evet, dinliyorum.

VTR: Dünyadaki canlı cansız her şeyin bir kaderi var mı?

ADNAN OKTAR: Canımın içi hepsi blok. Mesela bir film çekildiğinde bir sette orada bir kedi koşar, rüzgar eser. Mesela ağacın dalı sallanır. Filmde hepsi görülür. Kader de öyle blok bir filmdir. Olduğu gibi bir filmdir. Bütün detaylar topluca kaderin içinde olur, hepsi. Yani hiçbiri kaderin dışında olmaz.

VTR: Sokakta hayvanlara konulan yiyecek, içecek ve benzeri şeylerin dökülmesinden rahatsız oluyorum. Biz bu konuda halk olarak neler yapabiliriz? Teşekkürler.

ADNAN OKTAR: Benim canlarımın hayvanları o kadar şiddetli sevgileri var ki. En çok canları yandığı konu o. Kedilere, köpeklere bir şey olması, onların aç kalması, üşümesi çok canlarını yakıyor.  Kedilerin kaplarını dökenler mi oluyor? Onu mu kastediyor? Yoksa yiyecek israf edilen yiyecekler onlara verilsin anlamına mı geliyor?

EBRU ALTAN: Verirken yiyeceklerinin dökülmesini herhalde.

GÖRKEM ERDOĞAN: Bazen kaldırım kenarlarına koyuyorlar.

ADNAN OKTAR: Kirli şekilde o kötü tabii, çok kötü. Ona özel bir teknik uygulamaları lazım. Yiyeceklerin konulacağı beton bir bölüm olması lazım. Izgaralı, bayağı bildiğin ızgaralı. Günde, belediyenin onu iki kere yıkaması lazım. Yiyecek dökülebilir, bir şey olmaz. Hayvan gelir, yer. Yani birçok kedi, köpek, kuş herkes gelir yer. Yedikten sonra 12 saat içerisinde, 12 saat sonra hepsinin yıkanması lazım. Basınçlı suyla yıkayıp o kalan kısmın suyla gitmesini sağlamak lazım. En iyi çözüm bu olur. Doğru söylüyor yani çünkü o zaman hayvanları hastalandıracak bir görüntü de oluyor, mikrop da oluyor, her şey oluyor, çok kötü görüntüsü zaten kötü.

Evet, dinliyorum.

HÜSNA KARAKUŞ: CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, kalp krizi şüphesiyle hastaneye kaldırıldı. Tanrıkulu'nun hayati tehlikesinin olmadığı bildirildi.

ADNAN OKTAR: Sezgin Babaya geçmiş olsun. Sigara içiyor mu acaba? Sigara içiyorsa sigarayı bıraksın. Kolesterolü yüksekse kolesterolünü düşüren ilaç kullansın, sıkılıyorsa kendini sıkılmaya bırakmasın, ağır yiyecekler yemesin; yani tereyağı, yumurta falan. Bir de hareket. Tekrar geçmiş olsun, Allah şifa versin.

Evet, dinliyorum.

GÖRKEM ERDOĞAN: Hatay'a askerimize destek için giden sanatçılara, tepkiler devam ediyor. İbrahim Tatlıses ve diğer sanatçılara, “Madem o kadar vatan sevginiz var, o zaman çocuklarınızı askere gönderin de görelim. Askerde sizin çocuklarınızı göremiyoruz” diyenler olmuştu. İbrahim Tatlıses, bu iddialara oğlu Ahmet'in askerlik fotoğrafını paylaşarak cevap verdi. Fotoğrafın yanına da “Mevzu vatan aşkıysa benim oğlum Ahmet, askerliğini uzun dönem olarak Sarıkamış'ta yaptı. Başarısından ötürü 3 tane madalya aldı. O dönemde Reha Muhtar’da ana habere bile çıktı. Araştırın bulun” diye yazdı.

ADNAN OKTAR: İbrahim Tatlıses çok değerli bir sanatçıdır, çok kıymetli bir sanatçıdır. Onu eleştirenler, İbrahim Tatlıses'in binde biri bile etmezler boş yere konuşuyorlar. İbrahim Tatlıses, sevgi dolu, sevecen, sanat gücü çok yüksek, yorumu mükemmel olan, neşeyi, sevinci çok güzel vurgulayan, dost canlısı, mütevazi, halkını, milletini seven, merhametli, tutarlı, güzel bir insan ve kabadayı zihniyetlidir. Zihniyetinde kabadayılık vardır, güzel ahlaka sahip bir insandır. İstedikleri kadar eleştirsinler. Bak, altın derler yere düşmekle kıymetini kaybetmez. “Sakıt olmaz kadri kıymetten altın yere düşmeyinen” Bu Osmanlı atasözüdür. Orada adı geçen bütün sanatçıları asla bu laflar küçük düşürmez. Onlara söylenen sözler zaten havaya çıkar, göğe çıkar. Böyle bir tavır hangi sanatçıyı küçük düşürür, niye mahcup etsin? Kem söz, sahibine aittir derler, onda kalır. Kem söz çıktığında sahibinde kalır, şahsa ulaşmaz. Dolayısıyla biz sanatçılarımıza bu sözlerin ulaştığına inanmıyoruz olmaz çünkü öyle bir şey olmaz. Dolayısıyla bunun bizi rahatsız eden de bir yönünü göremiyoruz. Öyle bir şey de yok, kafamızı takacağımız bir şey de yok. Sanatçılarımız, sanatlarını icra etmeye devam etsinler. Hepsini çok seviyoruz, hepsine çok saygı duyuyoruz, çok değer veriyoruz. Tayyip Hocam da hepsine beşer bin lira maaş bağlasın sanatçıların. Devlet övünç madalyası da versin, altın madalya. Zaten bir avuç sanatçımız var güzel taltif edelim. Ona vesile olsun, hiç bekletmesin Tayyip Hocam hiç. 24 ayar altından kocaman madalya takalım. Devlet övünç madalyası, sanatçılara. 5 bin lira da karşılıksız maaş. Vefat edinceye kadar. Allah ömürlerini uzun etsin. Hayatlarında garantileri olur, rahat ederler, o kadar.

HÜSNA KARAKUŞ: Renkli sinek resimleri göstermek istiyorum.

ADNAN OKTAR: Ne yakışıklı adamlar bunlar. Normalde adam, millet gıcık oluyor ama yakından artist gibiler.

HÜSNA KARAKUŞ: Saniyede 500 kere kanat çırpabiliyorlar.

ADNAN OKTAR: Yani adam der, madem beni beğenmiyorsan gel sen de 500 kere kanat çırp dese ne diyeceğiz? Hiçbir şey diyemeyiz.

EBRU ALTAN: Bir insanın kolunu saniyede 500 kere çırpması mümkün değil ama özel bir protein yaratmış Allah, “Resilin” proteini, o vesileyle kanatlarını o hızla çırpabiliyor.

ADNAN OKTAR: Sinek mucizesi maşaAllah. Tabii sineği, sivrisineği, örümceği, örümcek mucizesini çok detaylı incelemek lazım. Allah'ın aklını görmek açısından bunlar çok önemli. Atom, efendim örümcek ve arı bunları incelediklerinde Allah'ın büyüklüğünü net anlarlar. Örümcek, arı ki o Masonlukta da semboldür. Bu konularda benim kitaplar mükemmel. Bayağı iyi, çok detaylı. Oradan istifade edebilir kardeşlerimiz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Allah için yaşamak bu dünyada kayıp, diğer dünyada kazanç mı?

ADNAN OKTAR: Allah için yaşadığında bu dünyada olabilecek en yüksek kazancı elde etmiş olursun. Yani bir insanın elde edebileceği en yüksek zenginliği elde edersin, en büyük refahı ve en güzel hayat şartlarını elde edersin ama Allah için yaşarsan. Ahirette de sonsuza kadar cennette en mükemmel hayatı yaşarsın. Allah için yaşayan hem dünyayı, hem ahireti, tam anlamıyla kazanır. Hz. Süleyman (as)’a ne oldu? Hem dünyayı en mükemmel kazandı, hem ahireti en mükemmel kazandı. Resulullah (sav) nasıldı? Hem dünyayı, hem ahireti en mükemmel kazandı. Resulullah (sav), ağırlarına gidiyor anlatamıyorlar ama çok zengin güzel yaşadı. Akıl almaz zengindi Peygamberimiz (sav). Ucu bucağı yoktu zenginliğinin ama harcıyordu. Hanımları, sevdikleri çok fazla. Söyleyemiyorlar, ağırlarına gidiyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Hanımlara hangi araba yakışır?

ADNAN OKTAR: Canımın içi sen çok güzelsin, sesin de muhteşem güzel. Yüzün, nur gibi. Kapalı olman zaten çok hoşuma gitti, bütün arkadaşlarını o yönden çok seviyorum; kapalı olmanız sizi ayrıca sevmeme neden oluyor. Çünkü ahir zamandayız, güzel kızsın, çarşaf olarak Allah'ın hükmünü içtihat olarak uyguluyorsun, çok fazla sevap alıyorsun. Yüzün de harikulade güzel. Allah güzelliğini kat kat arttırsın. E bu kadar sevdiğime göre cennette de beraber olmak isterim tabii, inşaAllah Allah cennette beraber etsin, dost etsin. Benim kanaatim güzel yüzlüm, beyaz Jaguar. Beyaz Jaguar, yazın açık üstü açık Jaguar. Ufak Jaguar da değil yani küçük de değil, büyük kasalı Jaguar ve beyaz. Veyahut metalik, bordo da gider. Jaguar, benim birinci tercihim Jaguar. Ama Jaguarı çok bozdu firması çok ayıp yapıyorlar. Eski klasik güzelliğini muhafaza etsenize. Ne, alüminyumdan araba mı olur? Alüminyum niye kullanıyorsun? Benzin gider diyor. Ya gitsin Allah Allah, sana ne, benzini koyacak olan sahibi, sen derdine düşme. Tüy gibi ya, tıngır tıngır at arabası gibi gidiyor yazık, Jaguar’ın asaletine yazık. Yapma, etme, yine de Allah'a şükür ki iyisini, kalitelisini de yapıyorlar ayrıca oradan kurtarıyor. Efendim bir de Chevrolet güzeldir, Cadillac çok güzeldir. Ama eski Cadillac olursa çok güzel olur tabii. Onun modern dizaynı olsa eski Cadillac’ların çok çok güzel olur. Ama tek cevap vermemi istiyorsanız belli; Jaguar. Benim güzel yüzlümü çok beğendim, bir daha göreyim.

ADNAN OKTAR: Benim canıma inşaAllah Allah, çok güzel bir araba nasip etsin. Ama beyaz Jaguar. Çok da yakışır, çünkü çok kaliteli güzel kızsın. İnşaAllah seni o beyaz Jaguar’da göreceğim. İnşaAllah cennette de arkadaş oluruz, cennet arabalarına bineriz inşaAllah.

Evet, dinliyorum.

HÜSNA KARAKUŞ: Arap Ülkelerle Dostluk ve İşbirliği Cemiyeti Başkanı Matuzov, Kürtlere, “Amerikalılar yerine Suriye hükümeti ile ilişki kurmanız gerekir. Çünkü yarın öbür gün Amerikalılar sizi satarlar” açıklaması yaptı. “Sayın Kürtler, ya Suriye devletinin egemenliğini ve ülkenin tüm toprakları üzerindeki hakimiyetini kabul edersiniz, ya da Suriye topraklarında bağımsız Kürt devleti Rojava’nın kurulmasına doğru ilerlersiniz. Eğer milli özlemlerinizin hayata geçirilmesi, kendi devletinizin kurulması konusunda Amerikalıların desteğine güveniyorsanız çok büyük hata yapıyorsunuz. Son anda dönüp baktığınızda arkanızda Amerikalıları göremeyeceksiniz” dedi.  

ADNAN OKTAR: Yani tabii iyi niyetle söylemiş ama bölgede olacak olaylar, kaderdeki olaylardır. Büyük olaylar devam edecek, Kuran'ın açıklamaları bu şekilde. Ben, ilgili ayetleri okuyayım insanlar ne anlıyorlarsa anlasınlar. Yarın okuyup anlatacağım.

Evet.

VTR: Sevilmek neden bu kadar zevkli?

ADNAN OKTAR: Ay benim canımın içi, benim güzelim. Allah, tek amaç olarak onu yarattığı için ve en güçlü içgüdü olarak yarattığı için, en büyük zevki sevilmenin içine koymuş, ondan gerisini hepsini boş hale getirmiştir Allah. Bir tek sevmeyi ve sevilmeyi güzel yaratmıştır Allah. Canımın içi mesela bak gayet güzel görünümün, çok hoş, sevilecek bir insansın. Allah güzelliğini daha da arttırsın. Tabii, seni dünyada sevmek çok kısa bir süre olur, Allah sonsuza kadar seni sevmeyi nasip etsin. İnşaAllah cennette yakın dost oluruz, senin güzelliğini uzun uzun görürüm. Çok yakışmış stilin, bir daha göreyim. Evet, bayağı güzel olmuş tarzı. Saç modeli de güzel, makyajı, bakımı da güzel. Gözlük de çok yakışmış. Her şeyi sevmek; mesela gözlük yapıyor firmalar, tek amaç sevilmedir. Bütün makyaj malzemelerinin amacı sevilmedir. Bütün elbiselerin amacı sevilmedir, ayakkabılarda kullanılan renkler falan hepsinin amacı sevilmedir. Her şey sevmeyi amaçlayacak şekilde Allah tarafından yaratılır ve dünyanın tek amacının sevgi olması da muhteşem bir şey. En yüksek zevk, en büyük amaç halinde yaratılmış. Ne kadar güzel.

VTR: Batıl dinin kuralları nelerdir?

ADNAN OKTAR: Bak hep modernler ve hepsi Kuran Müslümanı, konu bitmiş. Bak herkes, bütün Türk gençliği çok zinde, aklı başında, sevgi dolu, berrak akıllı, makul ve tutarlılar. Kuran aklıyla çok mükemmel düşünen düzgün, güzel insanlar. Batıl dinin kuralları insanı dinden soğutacak ne varsa her şey. Mesela namazı kılınmayacak hale getirir, abdesti alınmayacak hale getirir, sevmeyi imkansız hale getirir, kadını nimet olmaktan çıkartır. Namazı öyle zorlaştırıyor ki yani bine yakın madde var namazı kılınmayacak şekle getirmek için. Abdesti alamamak için yüzlerce madde var. Her şeyi içinden çıkılmaz hale getirmişler. Kadın sevgisini yok etmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlar, yüzlerce madde. Yani şeytanın ilkasıyla olmuş bu. Tabii, bâtılla uğraşmak insanın midesini bulandırır. Yani çok da bunlardan anlatmak. Ana hatlarıyla anlatmak lazım, o yeterli. Onun dışında zaten onlarla hiç muhatap olmayacağız. Gelenekçi kafada bilim yok, bilim yok. Ne var? İlim diyor, yani hurafe hadisler, hurafe hadislere, ilim diyor. Kuran okumak yasak, okusan da anlamazsın zaten diyor. Düşünmeyin diyor, düşünmeyin ve okumayın yani tahsiliniz de olmasın. Tahsilli olmak, insanı saptırır diyor. Heykele tükürüyor, resme tükürüyor yani rezalet paçadan akıyor. Kadın, yarım zaten insan olarak görmüyor kadını.

HÜSNA KARAKUŞ: Kore'de aynı cephede savaşan ancak farklı ilçelerde yaşadıkları için yıllardır birbirini göremeyen Manisalı Gaziler İzzet Bayram ile Mustafa Koçyiğit dedelerimiz, yıllar sonra buluştu. Mustafa Koçyiğit dedemiz, huzurevinde yaşıyormuş. İzzet Bayram dedemiz, kaymakamdan kendisini eski askerlik arkadaşı ile buluşturmasını isteyince bu görüşme gerçekleşmiş. İzzet Bayram, “1950 Kore Savaşı’nda, Gazi Mustafa Koçyiğit ile omuz omuza düşmana karşı savaştık, yıllar olmuştu birbirimizi görmedik. Çok şükür ölmeden kendisini görmek nasip oldu” dedi.

ADNAN OKTAR: Kabadayılara bak sen maşaAllah. İyi olmuş, güzel olmuş.

VTR: Her gün yeni bir başlangıç mı?

ADNAN OKTAR: Yani Allah onu öyle sıkıntı olmasın insanlara, monotonluk olmasın diye yapıyor. Mevsimler yapıyor mesela her seferinde bahar geliyor çok güzel. Kış oluyor, yaz oluyor, ilkbahar, sonbahar, zevkli tabii. Gece oluyor, gündüz oluyor, haftalar oluyor, hafta sonu oluyor. İnsanlar sıkılmasın diye Allah'ın yarattığı bir sistem.

 Evet, dinliyorum.

 VTR: Vicdan sahibi bir insan mutlaka iman eder mi?

ADNAN OKTAR: Benim canımın içi son derece güzel. Bir de çok zeki bakışları, çok akıllı ve güzel yüzlü. Allah nuruyla seni sarsın, cennette de seni bana mutlaka dost etsin. Şahane bir insansın, cilbabın da çok yakışmış maşaAllah diyorum.

Evet, dinliyorum.

VTR: Vicdan sahibi bir insan mutlaka iman eder mi?

ADNAN OKTAR: Vicdan demek güzel yüzlüm biliyorsun Allah'ın insanlara vahyi. Allah'ın vahyinin adı, zaten ruh sahibi demektir, açık bilinç anlamına geliyor bu. An an vahyi alıp onu dinleyen insan anlamına geliyor. Zaten vahyi alan bir insanın, müminin vahyi reddetmesi mümkün değildir. Yani bilinci açıksa vahyi mutlaka kabul eder. Vicdan da vahiy olduğu için ve bunu kabul ettiği için mümin doğru yoldadır. Yani mutlaka da cennete gider Allah'ın izniyle tabii ama iman ve küfür arasındaki mücadelede tabii taraf olduğu için mümin tarafında olduğu için azimli ve gayretlidir, şevklidir. Ama bunu yaparken ben kesin cennetlik olacağım demez. Ümit ve korku arasındadır ama galibane cennete gideceğini düşünür. Yani böyle ciddi bir cehennem ihtimalinden ziyade, cennet ihtimali üzerindedir yani cehenneme de gidebilirim diye düşünür. Yoksa şuuru, bilinci açıksa, müminse tabii ki umudu cennetten yanadır.

Evet.

GÖRKEM ERDOĞAN: Skripal’in yeğeni yaptığı açıklamada amcasının evindeki iki kedi ve iki Gine domuzunun canlı olduğunu, bu nedenle İngiliz polisinin, amcasının evinin kapısına sinir gazı sürülerek zehirlendiği iddiasının tutarsız olduğunu söylemişti. İngilizler ise evdeki hayvanların susuzluktan öldüğünü, kedinin ise inceleme için laboratuvara götürüldüğünü ama çok acı çektiği için uyutulduğunu söyledi. Rusya Sözcüsü Zaharova, bunun üzerine bu hayvanların olayı çözecek tanıklar konumunda olduğunu ancak araştırılmadan İngilizler tarafından ortadan kaldırıldığını söyledi. “Olayın tek görgü tanıklarını da ortadan kaldırdılar” dedi.

ADNAN OKTAR: Hayvanların cesedini eğer kaldırmadılarsa onlardan da yine fethi meyyit yapılarak tespit yapılabilir. Yani Adli Tıp'a alınır hayvanlar. Ama İngiliz parmağı tabii çok açık görülüyor, İngiliz derin devletinin. Tam onların klasik yöntemleri. En başından söyledim, İngiliz derin devleti yaptı bunu dedim ve ilgili bayanı da söyledim. Gitsin sorsunlar dedim, net ve açık.

Kısa bir ara verelim.

GÖRKEM ERDOĞAN: Yayınımıza kısa bir ara veriyoruz.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER