Yirminci Yüzyıl Tarihinin Çirkin Yüzü: Ermeni Meselesi
ucgen

Yirminci Yüzyıl Tarihinin Çirkin Yüzü: Ermeni Meselesi

56700

Birinci Dünya Savaşı. Dünyanın şahit olduğu en galiz trajedilerden biri. Sadece savaşa müdahil olanlar değil tüm dünya birçok olumsuzluğa çığır açan bu savaşın sonuçlarına katlanmak zorunda kaldı. Bir zamanlar dünyanın en güçlü devleti olan Osmanlı İmparatorluğu o dönemde ciddi bir gerileme süreci içindeydi. İmparatorluk 1912 Balkan Savaşı’nda önemli bir yenilgiye uğratılmıştı ve bu beklenmedik yenilgi Osmanlı için bir dönüm noktası oldu.

Birinci Dünya Savaşının olumsuz etkileri dünya çapında halen hissediliyor. Örneğin bu yıl Osmanlı’nın ve Ermenilerin yaşadığı acı verici olayın 100. yıldönümü. Bu iki güzel millet 850 yıldan fazla bir süredir uyum içinde yaşıyordu. Ne var ki Türk ve Ermeni ilişkileri yaşadıkları bir seri trajik olay nedeniyle bozuldu. Ermeniler Anadolu’ya ilk kez 1071’deki Malazgirt zaferinden sonra, Bizans zulmünden kaçarak geldiler. Osmanlı Ermenilere kucak açtı ve Osmanlı vatandaşı olarak eşit şartlarda yaşamalarına izin verdi. Bu durum Osmanlı’nın farklı inançlara mensup insanlara yönelik hoşgörüsünün önemli bir göstergesiydi ki o dönemde Avrupa’da dini hoşgörüden söz etmek bile mümkün değildi.

Ermenilerin ve Türklerin kültürleri ortaktır örneğin bazı Ermeniler Türkçeyi Ermeniceden çok daha iyi konuşurlar. İki millet arasındaki güçlü bağ ilk kez 1878’deki Osmanlı-Rus Savaşı ile bozulmaya başlamıştır. Bu zamana kadar Ermeniler ülke içinde çok yüksek resmi makamlarda görevlendirilmişlerdi. Aslında bu özel bir ayrıcalık değildi çünkü Ermeniler bir azınlık değil, Osmanlı’yı oluşturan önemi topluluklardan biriydi. İmparatorluğa sadık, güvenilir ve dürüst insanlar olarak biliniyorlardı ve hatta bu nedenle de “Millet-i Sadıka” (Sadık Millet) unvanını almışlardı.

Peki uzun yıllar boyunca bir aile gibi, huzur içinde yaşanırken ne oldu da bu birliktelik bozuldu?

Aslında Ermeni sorunu ilk olarak 1914 yılında ortaya çıktı. Fransız Devrimi’ni takiben, Osmanlı İmparatorluğu’nda farklı milliyetçi unsurlar gündeme geldi. Sırplar, Bulgarlar ve Yunanlılar Balkan Savaşları boyunca Osmanlı’dan ayrıldı; bulundukları bölge itibariyle Osmanlı’da sadece Ermeniler kaldı.

Ermeniler sırasıyla 1881 ve 1889 yıllarında Hınçak ve Taşnaksütyun adlı iki ulusal komite kurdular. Bunların ve benzer organizasyonların temel amacı devrim yoluyla bağımsızlıklarını kazanmaktı. Sonrasında Osmanlı 1914’te başlayan Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yanında savaşa girerken, bu milliyetçi hareketlerden etkilenen Ermeniler ise, Rusya, İngiltere ve Fransa ile işbirliği yapmaya başladılar. 23 farklı eyalette ayaklanma çıkarttılar. Bu ayaklanmalarda binlerce Türk hayatını kaybetti ve İmparatorluk çapında çok ciddi bir kargaşa meydana geldi.

Osmanlı o dönemde, özellikle 1912’de Balkanları kaybetmesinin ardından, birçok ciddi tehditle karşı karşıya gelmişti: Bulgaristan ve Kafkaslarda büyük katliamlar ve sürgünler yaşandı. 1914 yılında bir milyondan fazla Türk, Erivan ve Tiflis’ten göç etmeye zorlandı ve sadece 702,000 kişi evlerine sağ salim dönebildi. Aynı anda birçok Ermeni ayaklanması yaşandı ki bu ayaklanmalar Fransız arşivlerinde de yer almaktadır.

24 Nisan 1915 tarihinde Osmanlı bu Ermeni yapılanmalarının 253 lideri hakkında tutuklama kararı çıkarttı. Bunlardan 180’i çeşitli hapishanelere gönderildi ki bu tarih Ermeniler tarafından sözde Ermeni soykırımının başladığı gün olarak kabul ediliyor. Bunu takiben Osmanlı, Ermeni nüfusunun Türklerin terk etmeye zorlandığı bölgelere sürgün edilmelerine karar verdi. Bütün bir Ermeni nüfusunun sürgün edilmesi kararının ulusal güvenlik açısından uygun olup olmadığı tartışılabilir ancak savaş zamanında tüm taraflar bazen panik bazen de karşılık vermek amacıyla bu gibi davranışlarda bulunabilmektedirler. Değişmeyen gerçek ise, her zamanki gibi en çok zarar görenin sivil halk olmasıdır. Birçok kadın, yaşlı ve çocuk düzgün gıda, temiz su ve ilaç olmadan uzun yollar kat ettiler ve tabi ki kimileri salgın hastalıklar ve açlık nedeniyle, kimileri de çete saldırıları sonucu yaşamlarını yitirdiler.

Bu olaylar sırasında her iki taraftan da ciddi kayıplar yaşandı elbette ki ancak Osmanlı İmparatorluğu sürgün sırasında Ermeni kökenli sivillere son derece koruyucu da davranmıştı: Örneğin Ermeni konvoylarına saldıran 1,673 kişi Osmanlı tarafından askeri mahkemede yargılandı. 67 mahkum asıldı ve diğerleri farklı cezalara çarptırıldılar.

Birinci Dünya Savaşı, milyonlarca insanın ölümü ve acı çekmesi ile sonuçlanan diğer tüm savaşlar gibi, dünya tarihinin çirkin yüzüydü. Tamamen yanlış bir düşünce şekli olmasına rağmen, savaş psikolojisinde, taraflar kendi insanlarını korumak için her şeyi yapar ve hedefe giden her yolu kendilerince mubah görürler. Savaş akıl sahibi, mantıklı insanları akılsız hale getirebilir ve zafer hırsı ya da kendi insanlarını tehlikeden kurtarmak adına, zalimce politikalar izlemelerine neden olabilir. İşte Ermeniler ve Türkler de bu hataya düşerek birbirlerini öldürdüler.

Üzerinden 100 yıl geçmiş olmasına rağmen bu olay halen uluslararası camianın gündeminde. Hala bazı çevreler bu acı olayı politik bir araç olarak kullanıyor; birçok devlet politik nedenlerden ötürü sözde Ermeni Soykırımını tanımış durumda. Önemle hatırlatmak gerekir ki bu konuda karar verecek olanlar tarihçilerdir, siyasetçiler değil. Dünya tarihinde benzer şekilde “soykırım” olarak kabul edilebilecek birçok katliam vardır ne var ki bunlar soykırım olarak adlandırılmamaktadır. Bu da “Ermenilere soykırım uygulandığı” iddiasının, tarihin sayfaları arasında kalan masum bir araştırma değil, politik bir oyun olduğunu bize göstermektedir.

Kimse bu durumun yarattığı tahribatı, bu içler acısı durumu yaşayan Ermeniler ve Türkler kadar iyi anlayamaz. Her iki taraf da çok büyük kayıplar verdi; toplu mezarlardaki kemikler halen savaş meydanlarında duruyor. Bu iki yakın millet nefretin körüklenmesi ve politik gündemler nedeniyle ayrı düşmemeli. Ermeni kardeşlerimizin unutmaması gereken bir gerçek var: Onlar Türklerin “soykırım”ı kabul etmelerini istiyorlarsa, o zaman Türkler de kendileri için aynı şeyi talep edebilirler ancak bu mutluluk değil sadece acı getirecektir.

Bu sorun Birinci Dünya Savaşının acılarını yaşamamış, kendi çıkarları peşinde koşan şahsiyetlerin girişimleri ile çözülemez; bunu sadece Türkiye ve Ermenistan birlikte başarabilirler. Bu trajik olayın yaşanmıştır ve iki tarafı da ciddi şekilde etkilemiştir. Bundan sonrası için atılacak en iyi adım savaşın acılarını arkamızda bırakarak, dostluk ve kardeşlik bağı ile yaralarımızı birlikte sarmak olabilir. İki ülke dünyaya bir örnek teşkil etmek için birleşebilir, sınırlarını, vize ve pasaport zorunluluğunu kaldırabilir. Bu sorun ancak bu şekilde tamamen çözülebilir.
 
Adnan Oktar'ın Tehran Times'da yayınlanan makalesi:
 
 
PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo