Uzun yıllardır uluslararası camianın uzaktan izlediği bir konudur Rohinya Müslümanları. Kendi ülkelerinde mülteci konumunda olan, hiçbir sosyal hakkı bulunmayan ve zaman zaman şiddet eylemlerine maruz kalan zulüm içindeki insanlar. 2012 yılındaki dehşetli saldırılar ve yangınlar sırasında dünyanın biraz olsun tanımaya başladığı Müslüman azınlık Rohinyaların yaşadığı Myanmar’da değişen pek de bir şey yok.
Geçtiğimiz ay Myanmar hükümetinin Birleşmiş Milletler’e sunduğu plan, görünürde barış, huzur, adalet ve birlikteliği hedefliyordu. Myanmar Dışişleri Bakanı bu temennilerle planı BM’e sunmuş ve pek çok ülkenin de onayını kazanmıştı. Pek çok ülke, yıllar sonra Myanmar hükümetinin Müslüman azınlığa karşı yaptığı ayırımcılık politikasından geri adım attığını düşünmüştü.
Plana göre ülke içinde zulüm gören azınlık Rohinya Müslümanları iki seçenek ile baş başa bırakıldı. Birincisi ya Bangladeş vatandaşlığına geçecek, böylelikle vatandaşlık hakkı elde etmiş olacak ve 1982 vatandaşlık kanununa uygun düşecek belgeleri sağladıkları taktirde daha sonradan Myanmar vatandaşlığına geçebileceklerdi. İkinci seçenek ise bunu kabul etmemekti ki bunun anlamı korkunç şartlardaki kamplara sürülerek tutuklu konumunda yaşamaları ve nihayetinde ülkeden atılmalarıydı.
İlk bakışta birinci seçenek, Myanmar hükümetinin Rohinyalara verdiği bir vatandaşlık imkanı olarak değerlendirilebilir. Fakat buradaki gerçek amaç, 1982 yasası ile zaten ülke içinde tüm haklarını kaybetmiş olan Rohinyaların resmi olarak göçmen sıfatına dahil edilmeleri anlamına gelecektir. Kendi toprakları üzerinde tamamen yabancı statüsünde kalacak olan Rohinyaların büyük bir kısmının, tekrar Myanmar vatandaşı sayılabilmek için geçmişlerine dair belgeleri sunamayacakları bilinmektedir. Çünkü bu insanların geçmişlerine ait belgeler, sahip oldukları her şey ile birlikte 2012’de Rohinyaları hedef alan korkunç ayaklanmalar sırasında yanıp yok olmuştur. Dolayısıyla belgelerini sağlayamayanlar, kendi ülkelerinde Bengali vatandaşı yani bir göçmen statüsünde kalacaktır. Myanmar hükümeti ise bu kişileri kısa bir süre sonra, “yabancı” oldukları gerekçesiyle ya kamplara yollayacak ya da ülkeden atacaktır. Bengali vatandaşlığına geçmiş olan bu kişiler, Bangladeş tarafından da kabul edilmemektedir. Çünkü bu insanlar Bangladeş’te doğmamışlardır. Sonuç olarak bu yasa, Bangladeş’i bağlamamaktadır.
Bu arada Bengali vatandaşlığına geçmeyi kabul etmeyenler de yaşadıkları köy ve kasabalardan alınarak tutuklu damgası yiyecekleri mülteci kamplarına gönderileceklerdir. Uygulamaya geçirilecek yeni plan dahilinde, bu kişilerin kısa bir süre sonra ülkeden atılacakları ve Myanmar hükümetinin bu kişileri denizaşırı bölgelere mülteci olarak göndermek için BM’e başvurması söz konusu olacaktır. Sorun şu ki, BM, zulüm gören bu insanları mülteci olarak tanımamaktadır.
Söz konusu plan dahilinde bir milyon Rohinya, bu korkunç son ile karşı karşıya kalacaktır.
Human Rights Watch İnsan Hakları İzleme Örgütü Asya bölümünün genel müdür yardımcısı Phil Robertson Reuters’e şu açıklamayı yapmıştır:
“Bu plan oldukça tedirgin edicidir çünkü bu plan ile tüm Rohinya, bütün haklarından mahrum edilecek, keyfi bir süre boyunca tutuklu kalacakları kapalı kamplara sistematik olarak kilitlenecekler.”1
Uzun zamandır Myanmar üzerinden geçen enerji koridorları ve buna bağlı ticari ilişkilere zarar gelmemesi gerekçesiyle dünyanın süper güçleri ve ASEAN üyelerinin Rohinya Müslümanları konusunda Myanmar hükümetine herhangi bir yaptırım uygulamadıkları ve bu konuya sadece seyirci kaldıkları bilinmektedir. Dünyada insanlık suçlarının günümüzde çok geniş alanda ve oldukça vahşi şekilde işlenmekte olduğu doğrudur. Fakat Rohinya Müslümanları meselesi, dünya ülkelerinin rahatlıkla tedbir alacağı ve çözüm getirebileceği konuların başında gelmesine rağmen hakim olan bu sessizlik anlaşılabilir gibi değildir. Şimdi Myanmar hükümetinin sunduğu bu teklifin aldatıcı görüntüsünün bir kısım ülkeleri ve Birleşmiş Milletleri ikna etme ihtimali, durumu çok daha ürkütücü bir hale sokacaktır.
Reelpolitiğin insanlığın önüne geçtiği, siyasetin zalimlik gibi algılandığı, ülkelerin sevgi değil çıkar üzerine ittifak kurduğu şu günlerde, şiddetin, öfkenin ve savaşların yaygınlaşmasının bir sebebi var. O sebep, insanların ve ülkelerin sevgiyi çözüm olarak görmemeleridir. Bir ülke halkı, yıllardır bütün dünyanın gözlerinin önünde böylesine büyük bir soykırım ve zulüm altında yaşamakta, tüm dünya bunu bilmekte ama sesini çıkarmamaktadır. Demek ki buradaki sorun ispat sorunu değil, vicdan sorunudur.
Myanmar’da insanlık dramının çok uzun zamandır devam etmekte olduğu bir sır değildir. Bunun üstünü kapamak, zulme izin vermekte mahzur görmemek dünyayı saran felaketleri daha da güçlendirebilir. Dolayısıyla önce insanlık adına, sonra bu ürkütücü senaryoyu düşünerek dünya ülkelerinin çıkardan çok adalet ve sevgiye önem vermeleri şarttır. Bunun için dünya, sistematik olarak yıllardır ezilen Rohinya Müslümanlarına el uzatmalı, oyuna gelmemeli ve bu mazlum halk için bir çözüm bulmalıdır. Şu bir gerçek ki, dünyanın dört bir yanında toplantılar düzenleyen, doğalgaz, petrol anlaşmalarında imzası bulunan, birbirinden silah alıp birbirine füze satan her ülkenin bir avuç mazlumu korumaya da gücü yeter, bunun için Myanmar hükümetini ikna etmeye de. Bunun için ülkelerin reelpolitik hesaplardan uzaklaşıp vicdanlarını köreltmediklerini göstermeleri gerek. Bakalım buna hazır olan var mı?
1. http://www.reuters.com/article/2014/09/30/us-myanmar-rohingya-idUSKCN0HP15T20140930
Adnan Oktar'ın Arakan Rohingya National Organisation (ARNO) Arakan, Burma & Burma Times & Arab News'de yayınlanan makalesi:
http://www.arabnews.com/columns/news/649721
http://burmatimes.net/deafening-silence-over-rohingya-issue/