Bazı tarihçilere göre 20. yüzyıl iletişim çağıydı. İçinde bulunduğumuz yüzyıl ise bilişim çağı olarak niteleniyor. Ne var ki, 11 Eylül 2001 saldırıları ile başlayan ve giderek yayılan şimdilerde ise IŞİD ile zirveye ulaşan terör dalgası, terörün uluslararası alanda daha da ilerleme göstermesi nedeniyle insanları endişelendiriyor.
Uluslararası terör olaylarının sayısı 1968’den 1980’lerin sonuna kadar tırmanmış bu yıldan sonra düşmeye başlamıştır. Ancak olaylarda ölen kişi sayısında - özellikle seksenlerden bugüne- büyük artış görülmektedir. Sözgelimi 1968'de uluslararası terör olaylarında ölenlerin sayısı 34 iken bu sayı 2001'de 3250'ye yükselmiştir (1). Arap baharı sonrasında yaşananlar dikkate alınırsa bu sayının bugün çok fazla arttığını söylemek mümkün.
Bu duruma bakıldığında terör artık bir bölgeye özgü güvenlik sorunu olmaktan çıkmıştır. Yayılma etkisi artık bölgesel değil, uluslararası boyutta. Terör eylemleri artık daha öldürücü boyutta ve daha yaygın. Terör eylemleri artık bölgesel bir güvenlik sorunu olmaktan öte, tüm dünyayı etkileyen uluslararası bir sorun niteliği kazanmış durumda.
Savaşların ülkeler ekonomisine ve sosyal hayata etkisini inceleyen pek çok araştırma mevcut. Ancak terörün etkisi üzerinde pek durulmamış. Terör olaylarının artması ile birlikte yapılan incelemeler de terörün insanların ölümü, binaların ve ulaşımın tahribatı gibi doğrudan zararlarının yanında başka dolaylı pek çok tahribatın olduğunu ortaya çıkardı. Üstelik terör eylemleri düzensiz eylem olduğundan önceden tahmin edilememekte bu yüzden ekonomik etkilerine karşı tedbir almak neredeyse imkânsız.
Terör eylemleri artık borsaları ve petrol piyasalarını anında etkileyebiliyor. Seyahat alışkanlıklarını ve güvenlik anlayışının değişmesine neden olabiliyor. Terör ekonomik ve sosyal sonuçları nedeniyle uluslararası mali sistemin işleyişine ve ulusların ekonomilerine büyük zararlar veriyor.
Terörün kronik hale geldiği ülkelerde yatırımlar azalıyor, turizm duruyor, ülkeye dışarıdan yabancı sermaye girişi yavaşlıyor. Terörizm tüketici davranışlarını bile etkiliyor. İnsanlar gıda stokluyor. Daha az tüketim yapıyor. Ülkelerde üretim ve dış ticaret yavaşlıyor. Devlet bütçesinden terörle mücadele ve ulusal güvenlik için büyük paralar ayrılıyor. Bu da açıkları oluşturarak vatandaşların hayat pahalılığı yaşamasına neden oluyor. Ticari hayat durgunlaştığı için ekonomi küçülüyor, işsizlik yükseliyor.
Ülkeler, giderek yaygınlaşması ve artan zararları nedeniyle terörle mücadeleye eskisine göre daha çok önem veriyorlar. Terör örgütlerinin silahlı eylemlerine karşı çeşitli stratejiler geliştirilirken bunlar genellikle yine silahla karşılık vermek üzerine kurulu oluyor.
Terör örgütleri uğradıkları silahlı saldırıları bile ustalıkla propagandaya dönüştürebiliyorlar. Kendilerine karşı düzenlenen saldırıları yandaşlarına haklılıklarının bir delili olarak sunabiliyorlar. Bu nedenle örgütler ya daha da güçleniyorlar ya da yer altına geçerek faaliyetlerine devam ediyorlar. Bu kendilerine karşı kullanılan silahlı mücadele yöntemlerini daha etkisiz kılıyor.
Ülkeler örgütlerin basit, maliyeti düşük yöntemlerine karşı son derece pahalı yöntemlerle, gerçekçi olmayan çözümlerle ve silahlarla mücadele ediyorlar. Mesela tarlada, mağarada gizlenen eylemciler insansız hava araçları ile aranıyor ama terör örgütlerinin en çok neden çekindiği konusunda ciddi bir araştırma yapılmıyor. Ülkeler konuya maddi çözümler geliştirmeye çalışırken en etkin yöntemi tespit etmek ile uğraşmıyorlar.
İster Boko Haram gibi bağnazlıktan türemiş örgütler olsun, isterse PKK gibi komünist ideolojideki örgütler olsun hepsi eğitim kurumlarını kendilerine hedef olarak seçiyorlar. Örgütler okulları yakıyor, öğretmenleri öldürüp öğrencileri kaçırıyor. Bu tarz eylemler aslında terörizme karşı uygulanacak mücadele yöntemi hakkında kuvvetli bir ipucu da veriyor. Terör grupları devletin polisinden ve askerinden daha çok eğitim kurumlarından ve öğretmenlerden çekiniyor. Çünkü eğitim bu örgütlerin varlık nedenlerini ortadan kaldırabilecek en önemli unsur.
Terörist örgütlerin ideolojileri çürük temeller üzerine kurulmuştur. İster İslam ahlakının adını kullanarak ortaya çıksın, ister Marksist, isterse etnik milliyetçi olsun, hepsinin ideolojik dayanaklarına karşı uygulanabilecek en etkili mücadele yöntemi eğitimdir.
Marksist, Leninist, Stalinist ve ırkçı örgütlerin “insanların birer hayvan olduğu, yaşamında kıyasıya bir mücadele alanı olduğu ve bu mücadelede sadece güçlülerin ayakta kaldığına” dair ideolojilerine karşı gençler okullarda eğitimle bilinçlendirilmelidir. Gençlere okullarda Darwinizm ve materyalizm hatta komünizm, faşizm ve tüm akımlar öğretilmeli ancak bununla birlikte mutlaka bilime dayalı cevaplar gençlere anlatılmalıdır.
İslam’ın adını kullanarak ortaya çıkan örgütlere karşı başvurulacak en iyi yöntem de eğitimdir. Eğitim yoluyla IŞİD, Boko Haram ya da El Kaide gibi örgütlere karşı alınabilecek en iyi tedbir düşüncelerindeki çarpıklığı güçlü bir biçimde dile getirmektir. Bu göreve öncelikle Müslümanların talip olması gerekir. Çünkü İslam ahlakını en iyi Müslümanlar anlatabilir. Müslümanlar zayıf itirazlar ya da çözümsüz konuşmalar yerine İslam dinine göre suçsuz bir insanı öldürmenin çok büyük bir günah olduğu, Kuran’a göre her durumda adaletli davranmanın şart olduğu, Müslümanların insanları İslam ahlakına baskı ve zor kullanarak değil, sadece güzel söz ile davet etmesi gerektiği, İslam’da inanç özgürlüğü olduğu anlatmalıdır.
Dünyanın her yerinde karşılaştığımız acımasız terör eylemlerini, ancak kökeni ne olursa olsun tüm terör örgütlerine karşı yürütecek bilinçli bir eğitim seferberliği engelleyebilir.
* Frey, B., Luechinger, S., Stutzer, A. (2007). Calculating Tragedy: Assessing the Costs of Terrorism, Journal of Economic Surveys..
Adnan Oktar'ın Daily Mail ve New Era'daki makalesi:
http://www.dailymailnews.com/2014/10/17/columns-articles/1.php