Hiçbir eşyanız, paranız, yiyeceğiniz hatta kimlik kartınız bile olmadan, soğuk bir kış gününde yollara düşmeyi hiç aklınızdan geçirdiniz mi? Hatta bu zorlu durumda yanınızda çocuklarınızın da olduğunu ve onları da koruyacak ve ısıtacak hiç bir şeyiniz olmadığını düşünebiliyor musunuz? 6 milyon Suriye’li de bunları hiç düşünmemişti ama bugün hepsi evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Mülteci durumuna düşen bu insanlar için asıl sorun da bundan sonra başlıyor. Parçalanmış aileler, sağılıksız ve kötü yaşam koşulları. Binlercesi ise yollarda yaşamını yitiriyor.
Suriye’de yıllardır devam eden çetin iç savaştan etkilenen yine masum Suriye halkı oldu. Fakat Suriye’de bulunan ve iç savaştan önce bile zaten çok zor koşullar altında yaşayan insanlar da olduğunu acaba kaç kişi biliyor?
İç savaştan önce de Suriye en çok mülteci barındıran ülkelerden biriydi. Toplam 2 milyon mülteciye kamplarında ev sahipliği yapan Suriye’de bugün en zor durumda olanların bir kısmı belki de burada zaten mülteci olarak bulunan Filistinliler. 1957'de İsrail'in zulmünden kaçan Filistinli mülteciler için oluşturulan Yermuk Mülteci Kampı, zamanla artan göçlerle 600 bin nüfusa ulaşmıştı. İç savaşın devam etmesiyle kamptan göçler olduysa da, kamp hala kalabalık bir mülteci nüfusuna sahip. Esed güçlerinin önce saldırıyla sindirmeye çalıştığı, ancak daha sonra da abluka altına alarak gıda ve ilaç girişine izin vermediği kampta hayat her geçen gün zorlaştı. Öyle ki geçtiğimiz yıl insanlar gıda bulamadığı için ağaç yapraklarıyla beslenmek zorunda kalınca, Suriyeli alimler, "kedi köpek eti yenebilir" fetvası bile vermişlerdi. Bu bilgi bile buradaki insanların hangi şartlarda hayatta kalma mücadelesi içinde olduğunu göstermek için yeterli. Yermük Kampı’ndaki mültecilerin acil yardıma ihtiyacı var.
Bu elbette en acil görünen durumlardan yalnız biri. Fakat “mülteci” kelimesi artık herkes için hemen hemen aynı zorluğu temsil ediyor. Sadece Suriye’den ayrılmak zorunda kalan mülteciler değil, özellikle Orta Doğu başta olmak üzere, tüm mültecilerin yaşamında bir iyileşme gözlenmiyor. Dünyada her yıl giderek daha çok insan, yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalıyor. Bunların bir kısmı, ülke içinde bir yerlere göç ederken geri kalanı da dış göç olarak sınır dışına çıkıyor. Yüzde 95’i Pakistan ve İran gibi komşu ülkelere sığınan Afganistanlı mülteciler dünyadaki en büyük kesimi oluşturuyorlar. Dünyadaki her dört mülteciden biri Afganlı. Afganistan’ı Somali ve Irak izliyor. Lübnan’da BM’de kayıtlı 450,000 mülteci yaşıyor. Toplama kampına benzer 12 yerleşkede yaşayan bu mülteciler yoksulluk içinde varlığını sürdürmeye çalışıyor. Temel hakları reddedilmiş ve sembolik bir siyasi haktan bile yoksunlar. Mültecilerin çoğu, daha sonra İsrail ordusuna dönüşen milislerce 1947-48 yılları arasında Filistin’den sürülmüştü. Yani geçtiğimiz 66 yıldan bu yana bu insanlar, hala vatandaşlık hakkına sahip değil ve mülteci olarak yaşıyorlar. Yeni kuşaklar mülteci kampında doğup büyüyor.
Peki dünyadaki bu mülteci sorunu nasıl çözülür? Bulundukları yerlerdeki zorluklardan dolayı yer değiştirmek zorunda kalan insanların ilk ihtiyacı, rahat edebilecekleri ülkelere serbest giriş ve serbest dolaşım hakkıdır. Bu şekilde uzun yolculuklardan sonra bir de sınır kapılarında beklemek zorunda kalmayacaklar ve en azından yolculuklarının ilk adımı kolaylaşacaktır. Bu sorunu çözmek ve Orta Doğu’da giderek büyüyen mülteci sorununa bir çözüm olması amacıyla öncelikle Müslüman devletlerin Avrupa Birliği’ni andıran bir birlik kurması acildir. Birbirlerine Avrupa Birliği’ndeki gibi serbest dolaşım hakkı tanıyacak olan ülkelerin vatandaşları bu şekilde zor bir durum oluştuğunda kolay bir çıkış yolu ve bir insani koridor bulabileceklerdir. Bu durumda eş vatandaşlık hakkı, vizesiz çalışma hakkı gibi mültecileri kısıtlayan ve hayatlarına insani koşullarda devam etmelerine engel olan koşullar da aynı anda ortadan kalkacak ve vicdanı sahibi herkesin rahatsızlıkla seyrettiği bu duruma bir yönüyle çözüm sunulabilecektir.
Sadece mültecilerin yaşam şekillerinin iyileştirilerek daha insani bir aşamaya getirilmesi için bile baktığımızda, Orta Doğu’nun kendi birliğine muhtaç olduğunu görüyoruz. Uzun politik ve bürokratik yolların dışına çıkılıp bu acil durumun hızlı çözümü için, inançlı veya inançsız her insanın; özgürlük ve eşitlik ilkelerini savunan her bireyin birlik çağrısı yapmasını diliyorum.
Harun Yahya’nın Kuwait Times gazetesinde yayınlanan bu makalesine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: