Türkiye, tarihinde, cumhurbaşkanı ve başbakan arasında yaşanan anlaşmazlıklar nedeniyle ciddi krizlere maruz kalmış bir ülke. Askeri vesayetlerin etkisi altındaki devlet başkanları, daima derin, gizli ve halktan uzak bir sistemin temsilciliğini yaptılar. Şu anki derin sessizliğin en önemli nedenlerinden biri bu. Geçmişte derinden ve gizliden yapılan bu değerlendirme, şu an halkın tekelinde. İlk defa apaçık ve şeffaf. İşte bu nedenle halk, kendisini yönetecek lideri doğru şekilde tespit etmek adına dikkatli ve gözlemci.
Bu kuşkusuz Türkiye için bir dönüm noktası. Fakat şu önemli noktayı hatırlatmak gerekir: Kim seçilirse seçilsin, halkın %50 veya 40’ının oyunu almamış bir cumhurbaşkanı olacaktır. Dolayısıyla kendisini seçmeyenlerin de gönlünü kazanmalı, onların da cumhurbaşkanı olabilmelidir. Özellikle 2013’de kutuplaşmaların yaşandığı bu stratejik ülkede cumhurbaşkanına düşen görev bir hayli fazladır.
Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanı uzlaştırıcı bir sevgi toplumu meydana getirmelidir. Protesto ve kalkışmaları unutturacak bir birlik dili kullanmalıdır. İsyan ve huzursuzlukların tek sebebinin toplumdaki sevgi eksikliği olduğunu unutmamalıdır. Sevgi inşa etmeden, ne ekonomik ne de siyasi manevraların bir etki oluşturamayacağını daima dikkate almalıdır.
Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanı sevgi unsurunu dış politikada da hakim etmelidir. Bu, Ortadoğu’nun böyle bir politikaya en fazla ihtiyaç duyduğu zamandır. Tarafgir değil uzlaştırıcı davranmalı, çatışan ülkelerde çatışmaları körükleyen değil, barıştırıcı olmalıdır. Türkiye’nin demokrasisi, stratejik konumu ve Osmanlı tecrübesi arabulucu bir ağabey olmasını gerektirir. Barış ve uzlaşıya çağırmak, her şeyden önce Yüce dinimizin bize emrettiği bir yükümlülüktür.
Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanı dindar olmalı, tüm dinlere, hatta dinsizlere saygı ve koruyuculuk kanatlarını germeli, fakat bağnazlığa şiddetle karşı olmalıdır. Radikal örgütlerin asla yanaşamayacakları bir zihniyetin temsilcisi olmalıdır. Bu zihniyetin Ortadoğu’da yaygınlaşmasına önayak olmalı, bunun için baskıcılık, kısıtlayıcılık, ayırımcılık gibi unsurlardan şiddetle kaçınmalıdır. Demokrasinin, özgürlüklerin savunucusu olmalıdır.
Bağnazlıkla mücadelenin en kilit noktası kadınlardır. Bir toplumun kadınları mutlu ve refah içindeyse o toplum refah, huzur ve medeniyet toplumu halini alır. Kadınların korunması, özgürlüklerine değer verilmesi ve her alanda söz sahibi olmaları o toplumun ilerleyişinin bir simgesidir. Kadınların üstün tutulduğu böyle toplumlara bağnazlığın ilişmesi mümkün değildir.
Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanı, Ortadoğu’daki ağabey rolünü unutmamalı ve mültecilerin, mazlumların daima sahibi ve koruyucusu olma sıfatını elden bırakmamalıdır. Özellikle ülkemizdeki mülteciler bizlere emanet edilmiş Allah’ın misafiridirler. Yeni cumhurbaşkanının, onların koruyuculuğunu tüm gücüyle devam ettireceğine dair garantisi elzemdir.
Türkiye’nin şu an en büyük sorunlarından bir tanesi siyaset dilinin aldığı olumsuz haldir. Yeni cumhurbaşkanı, siyaset dilini bir uzlaşma dili haline dönüştürmekle sorumlu olmalıdır. Siyaset, saygın insanların rahatça birbirlerine hakaret edebildikleri bir dil olmaktan çıkarılmalıdır. Ortadoğu’nun geçmişten kalan kavgaya dayalı kirli gelenekleri yerine, tüm siyasilerin bir sevgi ve uzlaşı dilini kullandıkları medeni bir sistem hayata geçirilmelidir.
Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanının en büyük sorumluluklarından biri Türkiye’yi bölmeye kalkan PKK destekçilerine bir set olmasıdır. Bölünmeye zemin sağlayacak atılım, eylem ya da söylemlerden şiddetle kaçınacak, bölünme taraftarlarına asla taviz vermeyecek kararlı bir zihniyet hakim olmalıdır.
Türkiye, Ortadoğu açısından sorumlulukları fazla olan önemli bir ülkedir. İç politikasındaki güç ve istikrar, daima Türkiye’den beklenti içinde olan kardeş ülkelere sirayet etmiştir. Somali’de, Myanmar’da, Suriye’de, Gazze’deki mazlumun korunması için mutlaka Türkiye’nin güçlü ve etkili kalması şarttır. Bu güç ve istikrar Türkiye’de dindarlık ve maneviyatın, aynı zamanda laiklik ve demokrasinin korunması ile mümkündür. Hem dine hem de demokrasiye en fazla zarar veren unsurun bağnazlık olduğu unutulmamalıdır. İşte bu nedenle Türkiye, bağnazlıktan şiddetle kaçınan, dış politikada uzlaştırıcı ve çözümlerin siyaset değil sevgiyle mümkün olduğuna inanan bir ülke olmak zorundadır. Bu sorumlulukları üstlenebilmek için ise önce sevgiyi kendi içinde inşa etmelidir.
Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanı işte bu yüzden mutlaka ve mutlaka sevgi insanı olmalıdır. Daha fazla bomba, daha fazla silahla çözülmeye çalışılan Ortadoğu sorunlarını, hiç denenmemiş tek doğru yöntemle, “sevgi”yle çözebilecek bir lider olmalıdır. Sevginin inşası kuşkusuz ki kolay değildir. Fakat Allah’ın emri olan sevgiyi oluşturmak için çabalayan, en azından bunun için adım atan birilerinin olması şarttır. Bunun için, pek çok mazlumun umut ışığı olan Türkiye öncü olmak zorundadır.
Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi: