Türkiye`nin tarihten gelen büyük bir imparatorluk mirası vardır.
Bununla birlikte devlet ve yönetim tecrübesinin olması, Türk devletinin bölgesinde, eski sınırlarının içinde kalan ülkelerde hep bir hamilik üstlenmesi fikrini doğurmuştur.
Ancak her ne kadar Türkiye bahsedilen vasıflara sahip ise de, bunlardan daha önde gelen başka önemli bir vasıfa da sahiptir, o da hadimliktir. Yani yüzyıllar boyunca adaletli ve hoşgörülü bir şekilde Osmanlı`nın yönettiği coğrafyada yaşayan insanlara, toplumlara ve ülkelere hizmet etmek.
Türk Milleti bu anlayışla Türk-İslam Birliği`nin kurulmasına öncülük etmelidir.
Bu, Müslüman-Türk`ün karakterinde olan, yaratılışında olan bir vasıftır. Üstün ahlaka sahip Peygamber Efendimiz (sav)`i örnek alan Müslüman-Türk yöneticisi geçmişte bir dünya devleti olarak, insanların arsında bir sevgi ve saygı bağı kurarak, huzur ve güven ortamı oluşturup barışı tesis ederek tüm insanlığa hizmet etmiştir.
İslam ahlakından kaynaklanan karakteristik yapısıyla Türk insanı yönetmeyi hizmet etmekle eşdeğer görmüştür.
Türk-İslam Birliği, bir coğrafi gereklilik düşüncesinden çıkıp bir insani kaynaşma, komşuluk, kardeşlik sevgisi olarak düşünülmelidir. Doğal olan da budur ve eskiden de böyleydi. Şimdi eskiden tecrübeler ve dersler alıp ondan çok daha iyisini meydana getirmek hiç de zor değildir. Çünkü suni sosyal zorlamalarla tarih bu birliğe karşı zorlanmıştır. Hayatın doğal akışında ve sosyal, insani, coğrafi, akli, dini, medeni, kültürel vb. her alanda Müslüman-Türk halkların birbirinden ayrı hiçbir yönleri yoktur. Birbirine yüzyıllar boyunca kaynaşmış olan kardeşlik ruhunu canlandırmaları için hiçbir engel yoktur.
Bu ruhun, bu birliğin kurulmasını bölge halkı yürekten istemektedir.
Bu ülkenin yetişmiş nadide aydınları, bu fikre, bu gönül birliğinin oluşmasına yönelik, yazılarıyla, fikirleriyle tohumlar atıp öncülük etmelidir. Bu bundan sonra Allah`ın izniyle Türk-İslam Birliği meyvesi alana kadar hep birlikte bu tohumlar sürekli beslenerek büyütülmelidir.