31 Aralık 2016 günü Türkiye’nin gündeminde ana konu yeni yıl heyecanıydı. O gün milyonlarca sosyal medya hesabında 2016’da yaşanan terör ve şiddet olaylarının 2017’de yaşanmamasını dileyen mesajlar yayınlandı.
Fakat yeni yıl, yine terörle başlamıştı. Yeni yılın henüz ilk saati dolduğunda, İstanbul’un tanınmış bir gece kulübünde silahlı saldırı gerçekleştiği haberleri yayıldı. İstanbul’un merkezinde, makinalı tüfekli bir saldırgan gece kulübünün içine girmiş ve 7 dakika içinde 39 kişiyi katletmiş, 65 kişiyi de yaralamıştı.
Türkiye, tarihi boyunca terör olaylarına aşinadır. Son zamanlarda terör eylemlerinin artması ise, Türk insanı için beklenmedik bir durum değildir. Suriye’deki çatışma ortamı, terör örgütlerini çeşitli şekillerde beslemiş ve bu elbette Türk topraklarına da sirayet etmiştir. Bilindiği gibi çatışma ortamları, terör örgütlerinin yaşayacak ve gelişecek alan, güçlenecek imkan ve silah bulabilecekleri, kendilerine taraftar toplayabilecekleri başıbozuk ortamlardır. Dünyada çatışma ve iç savaşlar ne kadar fazla olursa, terör örgütlerinin sayısı ve eylemleri de o kadar çoğalacaktır. Çünkü şiddet daima şiddeti doğurur.
Dolayısıyla terör örgütlerinin derin devletler ve mafya yapılanmaları tarafından beslenmesini engellemek için yapılması gereken temel şeylerden biri, çatışan coğrafyalardaki ateşi dindirmektir. Bu, başta o ülkenin kendi halkları için gereken bir şeydir. Son dönemde Suriye’de gerçekleşen ateşkes ve ardından gerçekleşmesi umulan barış görüşmeleri bu konuda umut ışığı olmuştur.
Terörün gücünü kırabilmenin temel yollarından biri ise teröre ve teröriste istediğini vermemektir. Unutulmamalıdır ki, her terör eyleminin amacı halkta yılgınlık oluşturmak ve insanların kalbine korku salmaktır. Terör, asıl olarak neşeye, sevince, mutluluğa, güzelliğe, birlik ve beraberliğe saldırır. Terörü stratejik bir yöntem olarak kullananlar, toplumları zayıf ve korkak görme eğilimindedirler. Bu sayede bombalama benzeri büyük eylemlerle toplumları yönlendirebileceklerine inanır, mücadele stratejilerini bu kalleşlik üzerine kurarlar.
İşte bu nedenle, insanlar umutsuzluğa düştüklerinde, neşelerini kaybettiklerinde, teröristi güçlü, kendilerini ise aciz görmeye başladıklarında terör mesafe kaydetmiş ve istediğini almış olur. Terörün tüm çirkinliğine, yıldırıcı ve ürkütücü görünümüne rağmen teröre istediğini vermeyen toplumlar, şiddeti kendi güçleri ve azimleriyle yenebilen güçlü toplumlardır. Bu toplumlar, başlarına ne gelirse gelsin ülkeleri üzerinde oynanacak oyunlara izin vermeyeceklerini ispat etmiş toplumlardır.
Türkiye, zorlu bir dönem yaşamaktadır; fakat teröre istediğini vermemektedir. Teröristler, tüm eylemlerine rağmen arzu ettikleri yeis ortamına bir türlü varamamaktadırlar. Teröristin beklentisi isyankar, kavgalı toplumlar oluşturmaktır. Fakat Türkiye’de artarda gerçekleşen son eylemler, teröristlerin beklentisinin aksine, toplumu birbirine kenetlemiştir. Sosyal medya, korku ve matem provokasyonlarının merkezi olmaktan çıkmış, teröre karşı birlik mesajlarının ana merkezi haline gelmiştir.
Teröre istediğini vermeyen toplumlarda saldırılar savunmasız masumlara karşı gerçekleştirilen kalleş birer eylemden öteye gidememektedir. Unutulmamalıdır ki toplumlar arasındaki tesanüt, teröristin can damarını koparan büyük bir silahtır. İnsanların neşelerini koruması, günlük hayatlarına devam etmesi teröristin mücadele şevkini mutlaka kıracaktır. Dolayısıyla, terörle yüzleşen toplumların asıl yapması gereken, korku, ayrılık ve matem havasını oluşturmamak; toplumun daha da güçlendiğini hissettirmektir. Bu, bir toplumun birlikte gerçekleştirebileceği oldukça başarılı bir terörle mücadele yöntemidir.
Türkiye’de birbirine ideolojik olarak düşman konumundaki grupların koordineli terör eylemleri yapmaları, özel olarak oluşturulmuş bir durumdur. Böylelikle, halk üzerinde yıldırma politikası çok yönlü gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Söz konusu örgütlerin destekçisi olan derin devletler, Türkiye için öngördükleri siyasi planı dayatabilmek için bu saldırıları kullanmaktadırlar. Fakat halkın dirayeti neticesinde planları ters tepmiştir. Terörizmin; kararlılık, inanç ve milli şuurun karşısında güç iddia etmesi imkansızdır.
Teröristleri ve terör örgütlerini müstakil karar merkezleri olarak görmek büyük bir yanılgıdır. Terör grupları, lojistik ve ideolojik destek almadan güçlenemezler. Terörizmi yaygınlaştıran ve terör örgütlerini güçlü kılan bu destektir. Fakat şunu sürekli akılda tutmak gerekmektedir: Teröristleri bir arada kılan şey, ortak ideolojileridir. Derin güçler, genellikle şiddet gruplarını bir fikir üzerine bir araya getirir ve bu fikir üzerine yapılandırırlar. Dolayısıyla terör gruplarını destekleyen gizli güçler ne kadar yenilmez görünürlerse görünsünler, teröristin fikrini hedef almak terörü yenmeyi kesin olarak sağlayacaktır.
Şiddeti doğuran fikir sistemlerinin tümünün batıl olduğu unutulmamalıdır. Batıl bir fikir sistemini bilimsel olarak çökertmek ise oldukça kolaydır. Buradan hareketle, terörle mücadelenin iki ayağı olduğunu söylemek mümkündür. Bunlardan birincisi toplumsal mücadele, diğeri ise ideolojik mücadeledir. Toplumsal mücadele terörün gücünü kıracak, ideolojik mücadele ise terörün tüm fikir sistemini yok edecektir.
Teröre bu yollarla kalkan olduktan sonra, teröristin ardına saklanan asıl gücün deşifre edilmesi hayatidir. Liderlerin ve toplumların yapması gereken, kamuoyuna sunulan sahte görsellere takılmayıp, sahne arkasında saklananları ışığa çıkartmaktır. Gizli güçlerin deşifre edilmesi, terörün en büyük dayanağını da ortadan kaldıracaktır. Ancak unutulmamalıdır; bu mücadeleyi verirken bize düşen asıl görev, sevgi birliğimizi sürekli ayakta tutmak, hatta güçlendirmektir. Allah kainatı sevgi üzerine yaratmıştır. Nefret ve şiddet isteyenlerin planları mutlaka bozguna uğrayacak, iyilerin ittifakı daima başarılı olacaktır.
Adnan Oktar'ın The Daily Star & Jefferson Corner'da yayınlanan makalesi:
http://www.jeffersoncorner.com/turkey-will-not-be-defeated-by-terror/