Türkiye Cumhuriyeti 80 yaşında - 2
ucgen

Türkiye Cumhuriyeti 80 yaşında - 2

40861
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Nitelikleri

Anayasamız'da Türkiye Cumhuriyeti'nin temel nitelikleri sayılır. Bu değiştirilemez nitelikler, Türkiye Cumhuriyeti'nin laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu hükme bağlar. Bunlar son derece önemli niteliklerdir ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, Türk Milleti'nin menfaatlerini en iyi şekilde gözetecek bir yapıya sahip olduğunun göstergesidir.

Yazı dizimizin daha önceki bölümlerinde açıkladığımız noktalar, bir milletin neden güçlü bir devlete ihtiyaç duyduğu sorusunun cevabıydı. Ancak elbette devlet sisteminin güçlü olması gerektiğini belirtmek yeterli değildir, bunun kadar önemli bir başka konu ise devletin nitelikleridir.

Çünkü dünyada farklı devlet sistemleri vardır. Milletine güvenlik, huzur ve refah sağlayan devletler olduğu gibi, milletlerini ezen, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini açıkça ihlal eden devletler de vardır.

Bu ikinci grup devletler, siyaset biliminde "otoriter rejim", ya da daha da ileri aşamada "totaliter rejim" olarak bilinen rejimlere sahiptir. Totaliter devletler, topluma ve bireylere hemen hiçbir özgürlük tanımaz, tüm toplumu belirli bir ideoloji doğrultusunda yönlendirir, kullanır ve bunun için de baskıcı yöntemler devreye sokar. Totaliter rejimlerin 20. yüzyıldaki en açık iki örneği, Nazi Almanyası ve Sovyetler Birliği'dir. Her iki ülkede de devlet, belirli bir ideoloji (Nazi Almanyası'nda ırkçılık, Sovyetler Birliği'nde ise komünizm) adına, toplum üzerinde büyük bir baskı uygulamıştır. Muhalifler acımasızca ortadan kaldırılmış, tüm toplum adeta bir "korku rejimi" ile yönetilmiştir. Sovyetler Birliği'nde sadece Stalin döneminde 20 milyon insanın devletin izlediği politikalar sonucu öldürüldüğü hesaplanmaktadır.

Otoriter rejimler ise, "beyin yıkama" güçleri daha zayıf olan, ancak yine baskı ve şiddet yöntemleri uygulayarak toplumu dize getirmeye çalışan despot rejimlerdir. Başta Afrika olmak üzere Üçüncü Dünya'daki küçük diktatörlükler ya da Soğuk Savaş dönemindeki Doğu Bloku ülkeleri otoriter rejimlerin birer örneğidir. Bu ülkelerde geçerli olan sistem, milletin taleplerinin hiçe sayıldığı, bütün siyasi gücün bir partiye ya da diktatöre devredildiği bir sistemdir.

Siyasi gücün millete ait olduğu sistemler ise demokrasilerdir.

Demokrasi "halk yönetimi" anlamına gelir ve siyasi iradenin temel olarak halka ait olduğu bir siyasi sistemi ifade eder. Demokrasilerde ülkeyi yönetme ve yasa yapma yetkisi bir partiye, zümreye ya da diktatöre değil, halkın tümüne aittir. Halk bu yetkisini serbest seçimler yoluyla başa getirdiği siyasetçiler eliyle kullanır. Ülkeyi yönetenler ve yasaları yapanlar, halkın onayını almak zorundadır. Halk onay verdiğinde iş başına gelirler. İş başından uzaklaştırılmaları da yine halkın iradesiyle, yani bu iradenin temsil edildiği serbest seçimlerle olur.

Demokratik ülkelerde devlet, milletin güvenlik, huzur ve refahını sağlama amacını güder. Devletin yönetimi bir zümreye, mezhebe ya da kişiye ipoteklenmiş olmadığı için, devlet tüm milletin genel menfaatlerini gözetir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, işte bu sıfatlara haiz bir demokratik devlettir.

Anayasamız'da Türkiye Cumhuriyeti'nin temel nitelikleri sayılır. Bu değiştirilemez nitelikler, Türkiye Cumhuriyeti'nin laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu hükme bağlar. Bunlar son derece önemli niteliklerdir ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, Türk Milleti'nin menfaatlerini en iyi şekilde gözetecek bir yapıya sahip olduğunun göstergesidir. Şimdi bunları sırasıyla ele alalım.

Devletimiz'in Değişmez Üniter Yapısı

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, üniter bir devlettir; yani kendi bünyesinde farklı kanunların geçerli olduğu farklı yönetim bölgeleri yoktur. "Federatif" yapılar yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yetkisi tüm Türkiye topraklarını kapsar ve her Türk vatandaşı bu topraklar üzerinde eşit muamele görür. Söz kousu üniter devlet yapısı, Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünün ve iç huzurunun en büyük teminatıdır.

Üniter devlet yapımızın temelinde, Anayasamız'da yer alan milliyetçilik ilkesi vardır. Cumhuriyetimiz'i kuran Büyük Önder Atatürk'ün tanımladığı ve bu nedenle de "Atatürk milliyetçiliği" olarak anılan bu milliyetçilik anlayışının en önemli özelliği, kültür temeline dayanmasıdır. Etnik kökeni, dini, dili her ne olursa olsun, kendisini "Türk" olarak tanımlayan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşı sayılır. Türk kültürünü paylaşan, kendisini Türk Milleti'nin bir ferdi addeden herkes, kökeni ne olursa olsun, Türk'tür ve Türkiye vatandaşıdır.

Atatürk'ün ünlü "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözüyle özetlediği bu milliyetçilik tanımı, son derece akılcı ve isabetli bir tanımdır. Çünkü bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti, farklı etnik grupların birarada yaşadıkları Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı olarak kuruldu. Osmanlı'nın asli unsuru her zaman için Türkler olmuştu, hatta bu nedenle Avrupalılar "Osmanlı" demektense "Türk" demeyi tercih etmişlerdi. Ancak bu İmparatorluk içinde, Arap, Boşnak, Arnavut, Çerkez, Kürt, Rum, Ermeni, Yahudi gibi farklı etnik gruplar da yaşıyordu. İmparatorluğun son dönemlerinde önce gayri-müslim azınlıklar, sonra da Araplar Osmanlı'dan ayrılarak kendi yollarını çizdiler. Türkiye, Misak-ı Milli sınırları içinde kalan ve başta Türkler olmak üzere diğer bazı Müslüman etnik gruplardan oluşan bir ülke olarak kuruldu. Atatürk, yeni bölünme ve parçalanmalara imkan tanımamak için, bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin Türk Milleti'nin bir parçası olduğunu, hiç kimsenin azınlık ya da "ikinci sınıf vatandaş" sayılamayacağını kabul ve ilan etti.

Türkiye'nin üniter devlet yapısı, işte bu milli temel üzerine kuruludur. Türkiye sınırları içinde, ana dili Türkçe olmayan, farklı bir etnik kökenden gelen gruplar bulunabilir, ancak bu vatandaşlarımız da Türk Milleti'nin birer parçasıdırlar. Türkiye'nin her yerinde ve herkes için geçerli olan kanunlar onlar için de geçerlidir. Türkiye'nin her yerinde ve herkes için geçerli olan temel hak ve özgürlüklere onlar da sahiptir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısına sahip çıkmak, bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin menfaatinedir ve bu yüzden de milli bir görevdir. Üniter yapıyı hedef alan cereyanlar, bilerek ya da bilmeyerek, Türkiye'yi zayıflatmak isteyen dış güçlere hizmet etmiş olurlar.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo