Dünyanın pek çok bölgesinde özellikle de Asya ve Afrika kıtalarında terör, anarşi, iç savaş, yoksulluk gibi insanın vicdanını sızlatan önemli problemler bulunmaktadır. Filistin`de hala kalıcı bir çözümün üretilememesi, komşumuz Irak`ta var olan kargaşa ortamı, Ortadoğu`da tırmanan gerginlikler ve gündeme pek getirilmeyen ancak sistemli ve kapsamlı olarak Doğu Türkistan halkına karşı şiddet kullanılarak yürütülen asimilasyon politikası bunlardan sadece birkaçıdır.
Söz konusu problemlerin çözüme kavuşturulamamasının en önemli nedenleri, Orta Asya ve Ortadoğu`da ortak bir tarihi geçmişe sahip ülkelerin birlik ve beraberlik içinde hareket etmemeleridir. Bu nedenle, gerek Orta Asya ve Türki Cumhuriyetleri, gerekse Ön Asya ve Ortadoğu`nun Müslüman Devletleri`ni bir şemsiye altında toplayarak bu topraklarda huzur ve istikrar sağlayacak bir birliğe ihtiyaç vardır. Bu birlik, kapsadığı coğrafyadaki insanların güvenini ve rızasını tam olarak kazanabilecek adilane ve hoşgörülü bir yapıya sahip olmalıdır. Bahsettiğimiz bu birlik, soydaşların ve dindaşların kardeşliğinden ve dostluğundan kaynaklanan manevi bir oluşum ve birliktelik olacaktır. Her ülkenin kendi yönetimini sürdürdüğü ancak bölge sorunlarında ortak karar aldıkları bu birlik, coğrafi bir zorunluluktan ziyade, dostluk, kardeşlik ve sevgi bağının oluşturduğu bir beraberlik olacaktır.
20. yy`a kadar bu birliği sağlayan güç Osmanlı Devleti`ydi. Osmanlı İmparatorluğu`nun barış ve adalet getirdiği bu topraklarda, bugün aynı istikrarın daha da geliştirilerek yeniden meydana getirilmesi gerekli ve acildir. Peki bu istikrarı yeniden sağlayacak olan Türk-İslam Birliği`nin oluşması için öncülük görevini kim üstlenecektir?
Açık olan bir gerçek vardır ki, Türkiye Cumhuriyeti, söz konusu coğrafyaya tarih boyunca "nizam" getirmiş olan yegane gücün mirasçısıdır. Sahip olduğu adalet anlayışı ve hoşgörülü yönetim şekli ile de yüzyıllarca barış ve huzuru temin eden bir imparatorluğun temsilcisidir. Ayrıca, bu bölgelerle olan tarihi bağlarından ötürü geniş bir potansiyel nüfuza sahiptir. Her ne kadar Orta Asya toprakları Osmanlı Devleti`nin hakimiyet alanına dahil olmamışsa da, Osmanlı İmparatorluğu, Orta Asya Türkleri ile olan tarihi ve kültürel bağlarını hiçbir zaman koparmamıştır. Tarihi kaynaklar göstermektedir ki, Osmanlı İmparatorluğu başta Kafkasya Türkleri olmak üzere, pek çok kez bölge Türklerinin koruyuculuğunu üstlenmiştir.
Bu düşünce ışığında, Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Nazarbayev`in Orta Asya Devletlerini bir çatı altında toplamaya yönelik çabaları oldukça yerindedir ve desteklenmesi gereken bir girişimdir. Bu birliğin başarılı bir şekilde kurulması için, engin bir devlet idare tecrübesine sahip olan Türkiye`nin öncülüğü gereklidir. Nitekim, geçtiğimiz günlerde Kazakistan Büyükelçisi de, Türkiye`nin bu tarihi deneyiminden istifade etmek istediklerini belirtmiştir. Tarih boyunca pek çok devlet kurmuş olan Türk Milleti`nin devlet yönetimindeki engin deneyimi, ayrım gözetmeksizin gösterdiği hoşgörü ve adalet anlayışı, bu yeni birliğin kurulması için gerekli olan bilgi birikimini ve beceriyi içermektedir.
Türkiye, kurulacak Türk-İslam Birliği`nin öncüsü olmanın verdiği güç ile Ortadoğu topraklarında bugün var olan kargaşanın ve çatışmanın giderilmesinde büyük rol oynayacaktır. Ortadoğu`daki Müslüman halklar, bir zamanlar huzur içinde yaşadıkları Osmanlı yönetimine karşı hala büyük bir sevgi ve bağlılık duymaktadırlar. Bu bakımdan Türkiye`nin bir Türk-İslam Birliği kurma girişimi, bu coğrafyadaki devletler tarafından da büyük destek görecektir. Çünkü onlar adil ve merhametli Osmanlı`nın özlemini çekmektedirler.
Türk Milleti olarak taşıdığımız bu önemli sorumluluk ve sahip olduğumuz medeniyet mirası, bizi öncülük yapmaya zorunlu kılmaktadır. Türk Milleti bu görevi üstünlük kurma ya da hüküm sürme arzusuyla değil, hizmet ve adalet aşkıyla yapacaktır. Allah`ın izniyle Türk-İslam Birliği, Türk Milleti`nin üstün ahlakının temelleri üzerinde yükselecek ve tüm dünya için de örnek bir model olacaktır.