2015 yılının ilk haftası, Paris’te gerçekleştirilen kanlı terör saldırısı ve ardından Belçika’da yapılan terörle mücadele operasyonlarıyla tarihe damgasını vurdu. Avrupa’yı hazırlıksız yakalayan bu terörist eylemler, terörizmin artık dünyanın sadece belirli bir bölgesiyle sınırlı bir sorun olmadığını bir kez daha ortaya koydu.
Bu olayların ardından 28 BM üyesi Dışişleri Bakanı, kendi ülkelerinde konuyla ilgili stratejiler geliştirmek ve giderek büyüyen terör tehdidine karşı koyabilmek amacıyla Brüksel’de bir araya geldiler.
Ancak söz konusu Brüksel görüşmelerinde, daha önce örneğine rastlanmamış, yeni bir gelişme yaşandı. BM Dışişleri Bakanları tarihte ilk kez, İslam dinini istismar ederek yapılan teröre karşı mücadelede, İslam ülkelerine bir ittifak çağrısında bulundular.
Bu girişim, BM’in hem kendi içindeki ülkelerle hem de Müslüman ülkelerle daha fazla işbirliği yapılması gerektiğini söyleyen BM Dışişleri Politika Başkanı Federica Mogherini tarafından dile getirildi.
Mogherini’nin sözleri şöyleydi: “Bu, sadece Paris’te karşı karşıya kaldığımız bir tehdit değil; başta Müslüman ülkeler olmak üzere, giderek dünyanın pek çok bölgesinde yayılmakta olan bir tehdit. Bu nedenle öncelikle Arap ülkeleriyle ve sonrasında da birbirimizle olan işbirliği yöntemlerimizi geliştirmemiz gerekiyor. Daha fazla bilgi paylaşmalı, daha fazla işbirliği yapmalıyız.”
Terörizmle mücadelede uygun bir strateji geliştirebilmek için, özellikle de Müslümanlar olmak üzere, tüm taraflarla istihbarat paylaşımı ve işbirliği yapmak gerekli bir yöntemdir. Ancak olması gereken bir insanın öldürülmesi için değil, ölümlere sebep olabilecek olayların engellenmesi için bir işbirliğidir. Öldürmek veya tahrip etmek için yapılacak bir işbirliğinin tasvip edilecek hiçbir yönü yoktur. Ayrıca, şu sorunun cevabı da göz önünde bulundurulmalıdır: Terörle mücadele ederken, İslami çevreler içerisinde, Batılı ülkelerin gerçekten güvenip ittifak yapabilecekleri taraflar kimler olmalıdır?
Sözde İslam’dan kaynaklandığı ileri sürülen pek çok problem, aslında büyük ölçüde, Müslüman olduklarını söyledikleri halde, gerçekte İslam hakkında doğru bilgi sahibi olmayan kişilerin bağnazlık ve cahilliğinden kaynaklanmaktadır.
Dolayısıyla eğer terörle mücadelede Batı dünyasına yardım edebilecek birileri varsa, onlar ancak İslam’ı, Kuran’da anlatıldığı şekilde yaşayan samimi Müslümanlar olacaklardır. Kuran’ın en doğru şekilde anlatılması, insanların zihinlerini, İslami olmayan her türlü yanlış görüşten, batıl inançlardan ve sapkın düşüncelerden kaynaklanan kirlerden temizleyecektir.
Dolayısıyla bugün Batı dünyasının karşı karşıya kaldığı terörle mücadelede, yardım talep edebileceği, güvenilir ve akıllı işbirlikçileri, ancak akılla, sevgi ve şefkat ruhuyla Kuran ahlakını en doğru şekilde yaşayan kimseler olabilir.
Dünyaya terörün kaynağının İslam olmadığını ve hatta tam tersine, terörün tek kalıcı çözümünün İslam olduğunu göstermenin tek yolu, cehaletin gerçek Kuran ahlakına dayalı eğitimle düzeltilmesidir.
Terörle mücadelede, diğer hayati bir unsur da, çözüme ulaşabilmek için ‘en doğru yöntemin uygulanması’dır. Zira konu terörizmle mücadele olduğunda, kimi Batılı ülkeler sorunu çözmenin en etkili yolunun, ‘askeri ittifaklar kurmak olduğuna’ inanırlar. Bu nedenle de öncelikle ve çoğunlukla, kendilerince zekice tasarlanmış askeri taktikler ve ağır silahlara dayalı savaş stratejileriyle ortaya çıkarlar.
İşte IŞİD, Kuzey ve Batı Irak’ın büyük bölümünü ele geçirdikten sonra, Amerika’nın, hava saldırılarının IŞİD üzerinde yıkıcı bir etki oluşturacağını düşünerek, Irak ve Suriye’de top yekun hava saldırılarını başlatmış olması da, bunun örneklerinden biridir. Oysa IŞİD’in şiddetinin ortadan kalkmasının tek yolu vardır: Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde çıkışı haber verilen IŞİD’in nasıl son bulacağı da bildirilmiştir. IŞİD şiddetine son verecek olan Mehdiyet’tir. IŞİD sonunda Mehdi (as)’a tabi olarak, İslam’ı yanlış yorumlamaktan vazgeçecek ve şiddeti bırakacaktır.
Ayrıca bir tarihi gerçek daha vardır ki, Amerikan tarihi, askeri operasyonlar açısından başarısızlıklarla doludur; Vietnam’da komünizme ve Afganistan’da Taliban tehdidine karşı yürütülen silahlı mücadeleler, Amerika’ya hiçbir kazanç sağlamamıştır.
Soruna yol açan sebep cehalet ve bağnazlık olduğu için, çözüm de askeri girişimlerde değil, ‘eğitim’de ve Mehdiyet’te aranmalıdır. IŞİD’in yaptıkları başta olmak üzere bölgede şiddetin son bulmasını isteyenler, Mehdi (as)’ı aramalıdırlar. Zihinleri gerçek dışı inançlarla gölgelenmiş insanların doğru bir eğitim kampanyası ile eğitilmeleri, yanlış ideolojilerini dayandırdıkları fikri temeli ortadan kaldırmanın tek yoludur.
Bağnazlık ve cehalete karşı böyle bir entelektüel seferberlik yürütüldüğü takdirde, Batı dünyasının artık terörle mücadelede silaha yöntem arayışlarına gitmesine veya askeri ittifaklar kurmaya ihtiyacı olmayacaktır.
Yanlış olan ideolojinin eğitimle ortadan kaldırılması, terörden kaynaklanan tüm sorunları, her biriyle teker teker uğraşmak zorunda kalmadan, tek seferde kökten çözüme kavuşturacaktır.
Entelektüel bir mücadele, toplumları hiç beklenmedik bir zamanda vurabilecek terörizmin yeniden ortaya çıkmasını önlemek için de bir araç olacaktır. Fikri mücadele, radikal zihniyeti ve bundan kaynaklanan terörizmi yenmenin tek ve kesin yoludur.
Adnan Oktar'ın The Malaysian Insider'da yayınlanan makalesi: