Günümüzde terörizmle mücadelede çeşitli yöntemler kullanılmaktadır: Bunlar devletin güvenliğini güçlendirmek, terörist örgütler üzerinde askeri bir baskı oluşturmak terör örgütlerinin finans kaynaklarını kurutmak ve terör örgütleri ile siyasi anlaşmalar yapmaktır. Ülkeler çoğunlukla ilk 3 yöntemi birlikte uzun yıllar kullanmakta, bunlar işe yaramadığında da terör örgütü ile anlaşma yoluna gitmektedirler.
Devleti güçlendirme adına finans hareketleri sıkı bir şekilde denetlenmekte, kitle iletişim sistemleri takip altına alınmakta, alarm durumlarında seyahat özgürlüklerine kısıtlamalar bile uygulanmaktadır.
Havaalanlarında ve sınır kapılarında gümrük kontrolleri ve güvenlik görevlisi sayıları arttırılır, daha güçlü ve daha pahalı detektörler ile güvenlik kontrolleri daha sık yapılır. Tüm bunlar, sadece maliyetleri arttırmakla kalmaz, aynı zamanda işlemleri de yavaşlatarak ekonomiye fazladan bir yük daha getirir. Yapılan bir araştırmaya göre 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’de uygulanan önlemler nedeniyle uluslararası işlem maliyetleri % 0,5 ila % 3 arasında artış göstermiştir. İşlem maliyetlerindeki bu artışın iç ticareti olumsuz etkilediği açıktır.
Teröre karşı güvenliği artırmak için alınan tedbirler halk tarafından olması gerekenden daha büyük bir tehdit algılamasına yol açabilir. Daha fazla güvensizliğe yol açabilecek bu tedbirler sonucunda sermaye başka bölgelere doğru kayar, yatırımlar ertelenir, tüketiciler de alışverişlerini geciktirirler.
Alınan tedbirlerde çoğu zaman sınırlamalar da yetinilmemekte, doğrudan özgürlüklerin iptali yoluna başvurulmaktadır. Örneğin İngiltere'de terörizmle mücadele tedbirleri çerçevesinde, terör şüphelilerinin herhangi bir suç isnadı olmaksızın 28 gün alıkonmasına izin verilmiştir. 2001 yılında ABD'de Vatandaşlık Yasası ile göçmenlerin süresiz olarak alıkonmasına müsaade edilmiştir.
Terörizmi önleme adına atılan tüm bu adımlar kişisel özgürlüklerin kısıtlanarak devletin takip ve tahakküm alanını giderek genişletmektedir. Hatta yasal yolların dışına çıkılmakta, terörizm gerekçesi ile “hukuk devleti” olma ilkesi bile göz ardı edilebilmektedir. Küba’daki Guantanamo Üssü’ndeki şüphelilerin Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin yargı yetkisinin dışında tutulması bunun en bilinen örneklerinden biridir. Üstelik şüpheliler birçok yasal haklarından yararlandırılmadığı gibi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre işkence olarak kabul edilen pek çok muameleye de maruz kalmıştır.
Terörizmle mücadele adına devleti güçlendirmeye yönelik olarak atılan adımlar yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere liberal-demokratik özgürlükleri tehlikeye atmaktadır. Birçok demokratik ülkede terörizmle mücadele yöntemleri nedeniyle özgürlük ve güvenlik arasında korunması gereken denge devlet tarafından bozulmaktadır.
Devleti güçlendirme adına alınan kararlar ve uygulamalar terörü azaltmak etki sahasını daraltmak yerine tam tersi sonuçlar doğurmaktadır. Tedbirlerin uygulamaya konduğu bölgede yaşayanların hoşnutsuzlukları artmakta, hatta bazı zamanlar terör faaliyetlerini desteklemekte ve bazı kişiler bu faaliyetlere katılmaktadır.
Terör örgütlerinin eylemlerindeki asıl hedefleri halkta bir panik havası yaratarak devletleri, düşüncesiz ve bazen abartılı tepkiler vermeye yöneltmektir. Bu nedenle terörizmle mücadele adına alınan tedbirler çoklukla teröristlerin hedeflerine daha kolay ulaşmalarını sağlamaktadır.
Terörizme karşı mücadele yöntemi olarak en sık başvurulan yol askeri müdahaledir. Bu yöntemin işe yaradığını söylemek imkânsızdır. ABD 1998 yılında Afganistan’daki hedeflere yoğun saldırılar düzenlenmiş, Taliban bu saldırılardan olumsuz olarak etkilenmişse de Pakistan sınırına çekilerek burada eskisinden daha etkin hala gelmiştir. El Kaide kendisine karşı yapılan onca operasyona karşın bugün Afrika’da ve Ortadoğu’da yaygın olarak eylem yapabilme kapasitesine sahiptir.
Terörizme karşı gerçekleştirilen askeri harekâtlarda sivil – terörist ayrımı yapılamamakta bu da çok sayıda can kaybına neden olmaktadır. Bu da operasyonların arzulananın tam aksi sonuçlar doğurmasına neden olmuştur. ABD’nin Irak’ta, Afganistan’da ve Yemen’de yaptığı operasyonlarda sivillerin ölümüne neden olması, bu ülkelerdeki Amerikan karşıtlığını hat safhalara çıkarmıştır.
Terörizme karşı kullanılan son yöntem terörist gruplarla siyasi anlaşma yoluna gitmektir. Devletin, terör gruplarıyla müzakereye oturması, tehdit ve şiddet karşısında ahlaki bir geri çekilme ve kendi inançlarına bağlı kalmaması olarak görülmektedir. Terör örgütlerini siyasi olarak muhatap almak, bu örgütlerin izlemiş oldukları davayı meşrulaştırmakta ve onları güçlendirmektedir.
Siyasi çözüm olarak isimlendirilen yöntemde devletler, egemenliğin örgütlerle paylaşımını hatta devrini bile göze almaktadır. Bu durum, tüm dünyada devletlerin parçalanma sürecine tabi olmasına açık bir kapı bırakmaktadır.
Yapılan her müzakere, dünyanın başka bir yerindeki terörist grubu yüreklendirmekte ve terörizmin yaygınlaşmasına vesile olmaktadır.
Kaldı ki, El Kaide ya da IŞİD gibi bağnaz din anlayışına dayanan terörist hareketleri siyasî çözüm yöntemiyle durdurmak imkânsızdır. Liberal demokratik kurumları ve ilkeleri kaldırmayı amaçlayan terörizm türlerini durduracak siyasi bir çözüm modeli mevcut değildir. Bu örgütler, IRA ya da ETA gibi bir bölgeye özgü siyasi taleplerde bulunmamaktadır. Top yekûn olarak bağnaz bir hayat anlayışına dayanan bir model sunmakta, demokrasiyi ve Batı tipi özgürlüklere dayanan yaşam tarzını yok etmeyi hedeflemektedir. Dolayısıyla taviz vererek ikna edilmelerini sağlayacak bir müzakere süreci gerçekleştirmek teknik olarak mümkün değildir.
Başta ABD olmak üzere birçok ülke, başarısız oldukları görülen yöntemleri kullanarak terörizm ile mücadele etmeye çalışmaktadır. Bu durum dünyayı şiddete dayanmayan daha akılcı bir mücadele yöntemi bulunmasına daha çok muhtaç hale getirmektedir. Bu yöntem de karşı ideolojinin anlatıldığı eğitimle gerçekleşir.
Adnan Oktar'ın Gulf Times'da yayınlanan makalesi:
http://www.gulf-times.com/story/481776/Why-insist-on-ineffective-anti-terrorism-methods