Terör bir ülkenin topraklarına uğradığında, terörün gerçek yüzüyle yüzleşenler o ülkenin insanları, belasıyla uğraşan ise o ülkenin devleti olur. Hiçbir komşu devlet, müttefik devlet, dost devlet sizin gerçekte ne ile mücadele ettiğinizin gerçek anlamda farkında değildir. Ne yazıktır ki dünya üzerinde siyasiler, materyalizmin çatışma ve bencilliğe dayanan tehlikeli Medeniyetler Çatışması fikrini kendi çıkarları adına kabul etmişlerdir. Dünyada yaşanan insanlık vahşetine seyirci kalınmasının temelindeki sorun budur.
Son dönemlerde Türkiye’de neler olduğunu yabancı kaynaklardan izleyen bir kişi, ilgili gazetenin menşeine göre olayları değerlendirecektir. Kimileri PKK ile ateşkesi Türkiye hükümetinin sonlandırdığını, kimileri Türkiye devletinin “Kürt savaşçılara” bir kıyım uyguladığını zannedecektir. Türk halkının nasıl bir terör belasıyla boğuştuğunu anlamayacak, umursamayacaklardır bile.
Biraz izah edelim: Geçtiğimiz hafta, PKK’nın hain pusuları sonucunda Güneydoğu’da bir günde 16 askerimiz, ikinci gün ise 13 polisimiz şehit oldu. Türkiye devleti ile PKK arasındaki ateşkesin bitiminden beri son iki aylık süreçte terörist PKK tarafından 100’den fazla asker ve polis şehit edildi. Yollar kesildi, hastalar kaçırıldı, hastaneler basıldı, ambulanslara ateş açıldı, evler ateşe verildi, tırlar yakıldı, binlerce çocuk PKK terör örgütü üyesi yapılmak adına evlerinden kaçırıldı. Türkiye’nin Güneydoğu’sunda pek çok bölgede günlerdir sokağa çıkma yasakları sürüyor. Şehrin içindeki evlere ve camilere PKK’nın yaptığı silah yığınaklarının ise izini sürmek kolay değil; çünkü PKK bölgede çoktan alan hakimiyeti kazanmış durumda.
Okuyucular hatırlayacaklardır, Türkiye’deki ateşkes sürecinin başından beri bunun olacağını söylemiştik. Şu uyarıyı yapmıştık: PKK Türkiye’den toprak almayı hedefleyen bir Leninist örgüttür, bu hedefine ulaşana kadar terörden vazgeçmeyecektir. Dolayısıyla asla silah bırakmayacaktır. Barışçıl görünüp, şehrin içlerine girecek, alan hakimiyeti sağlayacak, mafya bir devlet sistemi kuracak ve içten ve derinden bölgeyi ele geçirmeye çalışacaktır. Bu arada belli yollara ve bölgelere, sonradan patlatılmak üzere bombalar döşeyecektir. Ardından nihai hedefe ulaşabilmek için kahpe saldırılarına kaldığı yerden devam edecektir. Ateşkes, sadece daha yeni silahlarla silahlanmak, biraz soluk almak ve yeni savaşçılar edinmek için bir moladır. Çünkü komünist bir terör örgütü, toprak edinip komünist devlet kurma hedefine ulaşana kadar asla terörden vazgeçmez.
Her ne kadar böyle olmasını istemesek de, zaman, bu tespitlerimizi haklı çıkardı. Çözüm isteniyorsa bunun sadece komünizmi bilimsel anlamda ortadan kaldıran bir eğitim seferberliği ile mümkün olabileceğini de çok uzun zamandır dile getiriyoruz. Umarız yıllardır tek denenmemiş yöntem olan bu metodun uygulanması için yine bu kadar zaman geçmesi gerekmez.
Bir kısım yurt dışı basını olayı “özgürlük savaşçılarının mücadelesine” indirgerken, Türkiye’yi garip bir şekilde suçlama politikası devam ederken, şu sorular ister istemez akla geliyor: Bir başka NATO mensubu ülke, bu derece büyük bir terör saldırısının hedefinde olsaydı buna tepki nasıl olurdu? Söz konusu terör örgütü, süper güçlerden herhangi birinin sınırına devlet kurmuş olsa, ne olurdu? Acaba NATO’nun tek Müslüman ve tek Ortadoğu ülkesi olan Türkiye söz konusu olduğunda işler daha mı farklı işliyor? Acaba Türkiye için, bu kayıtsızlığa tepki verme zamanı geldi mi?
Koalisyon güçleri, bombalarıyla YPG’nin Suriye’de, Türkiye sınırında bir devlet kurmasına yardım ederken yine şu uyarıyı yapmıştık: YPG, PKK’nın kolu olan bir terör örgütüdür. Aynı merkezden yönetilir, aynı lidere bağlıdır, aynı ideolojiyi savunur ve bu ideoloji, söz konusu koalisyon ülkelerinin varlık politikalarıyla tümüyle zıttır. Fakat bu uyarılar dikkate alınmadığı için, şu an Türkiye’de korkunç terör saldırılarıyla askerimizi, polisimizi hedef alan PKK’lılar, bütün altyapı ve imkanlarını Suriye topraklarındaki bu YPG alanından sağlıyor, bütün silahlarını bu bölgeden temin ediyorlar. Söz konusu silahların koalisyon güçlerinin YPG’ye IŞİD ile savaşmak için vermiş olduğu silahlar olduğunu ise söylemeye gerek yok sanırız. Dolayısıyla PKK, şu anda Türkiye topraklarındaki terörü, koalisyon silahlarıyla gerçekleştiriyor. NATO silahları, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde, bir NATO ülkesine yöneltilmiş durumda.
Peki Türkiye ne yapmalı? Türkiye’nin içinde bulunduğu şu anki durum bir savaş durumudur. Dolayısıyla acilen seferberlik ilan edilmelidir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde mevcut asker sayısı 700 bini bulmaktadır. Seferberlik durumunda ise 72 saat içinde 4 milyon asker toplanabilecektir. Kan akıtılması elbette istediğimiz bir şey değildir, fakat caydırıcılık içinde bulunduğumuz fitne durumunda şarttır. Yüzbinlerce askerin Güneydoğu’daki riskli bölgelere konuşlandırılması caydırıcılık açısından gerekli ve acildir. Bunun, PKK’nın çocukları, doktorları, halkı, polisi ve askeri hedef alan hain pusularına sekte vuracağı ve alan hakimiyetini kıracağı açıktır.
Suriye sınırında, sınır güvenliği açısından Türk tanklarının beklemekte olduğu biliniyor. YPG kontrolündeki Suriye bölgesinden Türkiye’ye PKK’lı geçişinin tümüyle engellenmesi için, koalisyon güçlerinin tepkilerine rağmen, sınırdaki asker ve mühimmat sayısı genişletilmelidir.
Bu aşamada, terör karşısında hiçbir şekilde NATO koruması altına alınmamış olan Türkiye’nin, eğer gerekirse, teröre taviz vermemizi isteyen NATO üye ülkelerinin önerilerini dikkate alma zorunluluğu kalmamış bulunmaktadır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğü söz konusudur ve bu, Türk halkının en hassas olduğu konudur. Şu an Türkiye sokaklarındaki manzara, Türk halkının teröre karşı galeyana gelmiş olduğunu göstermektedir. Tarih boyunca Türkiye’de halkın bu kararlılığını hiçbir terör örgütü, hiçbir süper güç aşabilmiş değildir. Bunu tekrar denemeye kalkmak, sadece abesle iştigal olacaktır.
Şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum.
Adnan Oktar'ın Arab News & Pakistan Observer'da yayınlanan makalesi: