Tapınakçıların Genel Yapısı
ucgen

Tapınakçıların Genel Yapısı

16539

Tapınakçılar istedikleri maddi gücü elde etmek için büyü gibi sapkın yöntemlerden yardım almaları gerektiğine inanıyorlardı. Bu nedenle binlerce yıldır her türlü büyü ritüelinin kaynağını oluşturan Kabala üzerinde çalışmalar yaptılar. Kabala'daki sapkın inançların bir sonucu olarak, Tapınakçılar Hıristiyan ahlakından tamamen uzaklaşmış, yalnızca dünyevi çıkarlarını gözeten karanlık bir örgüt haline gelmişlerdir.

Tapınakçılar`ın Hıristiyanlıktan tamamen farklı bir inanca ve felsefeye bağlanmalarına neden olan kaynak ``Kabala`` olmuştur. "Sözlü gelenek" anlamına gelen ve çeşitli kaynaklarda Yahudi dininin mistik, ezoterik (batıni) bir kolu olarak tarif edilen Kabala, Tevrat`ın ve diğer Yahudi dini kaynaklarının gizli manalarını araştıran bir öğretidir. Binlerce yıldır hemen her türlü büyü ritüelinin temel taşlarından birini oluşturmuştur. Yahudi olmayan pek çok insan da Kabala`nın gizeminden etkilenmiş, bu öğretiyi kullanarak büyü ile uğraşmıştır. Tapınakçılar da bunlardandır; "büyü gücüne sahip olmak" için Kabala üzerinde çalışmalar yapmışlardır. Dahası gerek Kudüs`te, gerekse Avrupa`da Kabalacılarla ilişkilerini sürdürmüşlerdir. Şövalyeler, istedikleri maddi gücü elde etmek için, büyü gibi sapkın yöntemlerden yardım almaları gerektiğine inanıyorlardı. Bu görüş, konuyu araştıran pek çok araştırmacı tarafından paylaşılmaktadır.

Tapınakçıların sapkınlıklarına kaynak olan bir başka öğreti ise İran kökenli Mani inancıyla başlayan ve Katarlarla Fransa`da doruk noktasına ulaşan sapkın dualist bir inançtır. Bu sapkın inanca göre dünya hakimiyetinin yolu şeytana hizmet etmekten geçmektedir. Anlaşılacağı üzere, Tapınakçılar bugünkü satanistlerinkine benzer şeytani bir telkinin etkisi altındaydılar.

Tüm bu sapkın inançların bir sonucu olarak, Tapınakçılar Hıristiyan ahlakından tamamen uzaklaşmış, yalnızca dünyevi çıkarlarını gözeten karanlık bir örgüt haline gelmişlerdir.

Tapınakçıların, bu zihniyet ve idealleri, daha sonradan dönüştükleri masonluk örgütüne miras kalacak ve yeryüzünün perde arkasındaki yöneticilerinin temel zihniyeti olarak günümüze kadar varlığını ve etkisini sürdürecektir. Halen dünya üzerinde yaygın olan, din ahlakına uygun olmayan yaşam felsefesinin mimarları ve uygulayıcıları da şeytanın sadık hizmetkarları olan bu sapkın tarikatın mirasçılarından başkaları değildir.

Hiçbir Neden Yokken Neden Gizliliğe Önem Verdiler?

Tapınakçılar`ın en dikkat çekici özelliği, gizliliğe son derece önem vermeleriydi. Kuruluş ile kapanış arasında geçen iki yüzyıl boyunca, bu ilkelerinden asla taviz vermediler. Bu ise akla ve mantığa ters bir durumdu. Çünkü böyle bir gizlilik için hiçbir neden yoktu. Eğer söyledikleri gibi Katolik Kilisesi`ne bağlılarsa, zaten o dönemlerde Avrupa tamamen Katolik Kilisesi`nin egemenliği altındaydı. Eğer Hıristiyanlığın gereklerini yerine getiriyorlarsa, saklanmak, gizlenmek için hiçbir gerekçe yoktu.

Tapınak Şövalyeleri`nin kendi içlerinde uyulması gereken ve başka hiçbir yerde olmayan sıkı disiplin kuralları vardı. Her şeyden önce çok katı bir emir komuta zincirine sahiptiler. ``Üstadlar``a ve ``Büyük Üstad``a itaat en önemli şartlardandı. Her şey tarikatın malıydı. Hiçbir Tapınakçı`nın kişisel mal varlığı yoktu. Atlar, gemiler, silahlar, çiftlikler, ürünler, kaleler ve her türlü mal varlığının tamamının sahibi tarikat idi.

Kıyafetleri de kendilerine özgüydü. Zırhlarının üzerine, kırmızı renkli büyük bir haç işlenmiş, uzun beyaz bir elbise giyerlerdi. Böylece gittikleri her yerde ayırt edilebiliyorlardı. Kişisel bakım ve temizlik yapmayı küçük düşürücü ve utanç verici olarak değerlendirirlerdi. Bu nedenle nadiren yıkanır, tozlu ve kirli kıyafetlerle, sıcağın ve zırhın etkisiyle terlemiş, kirli bir halde dolaşırlardı.

Bu tarihi örgütün dikkat çekici diğer bazı kuralları ise şunlardı: Evlenmek, aile sahibi olmak ve akrabalarla iletişim kurmak yasaktı. Kimsenin kendine özel bir hayatı olamazdı. Yemeklerini topluca yerlerdi. Tapınak Şövalyeleri`nin mühründe, aynı ata binmiş iki kişi olarak tasvir edildiği gibi ikili gruplar halinde dolaşırlardı. Bu iki şövalye her şeyi ortak kullanır, aynı kaptan yemek yerdi. Birbirlerine ``kardeşim`` şeklinde hitap ederlerdi. Her şövalyenin üç at ve bir hizmetçi bulundurma hakkı vardı. Kuralları çiğneyenler veya ihmali görülenler ağır şekilde cezalandırılırlardı.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo