Tapınakçılar, Kilise'yle beraber, onun denetimindeki şövalye tarikatlarının da gücünü ve etkisini kaybettiğini görmüşlerdi. Bu aşamada, tarikatın dindar görünümü olmayan ama aynı işlevi gören bir ikizini oluşturmayı kararlaştırdılar. Böylece, tarikat yoluyla elde ettikleri iş gücü imkanlarını ve siyasi-ticari bağlantıları, soyluların kontrolündeki bu yeni örgüt üzerinden sürdürebilecek ve ideolojilerini daha rahat yayma fırsatı bulacaklardı.
Tapınakçılar, Fransa'daki olaylardan sonra faaliyetlerini iki merkezde odaklandırdılar. Bunların başında Portekiz gelmektedir. Masonluğun anavatanı olan İskoçya ana üs gibi gözükse de, Tapınakçıların ticari merkezi, para kaynağı ve yönetim makamı Portekiz olmuştur.
Portekiz, bir bakıma Tapınakçılar tarafından kurulmuş bir ülkedir. 1128 yılından itibaren bu ülkede yerleşmeye başlayan ve etkin hale gelen tarikat, aynı zamanda ülkenin askeri ve ticari gücünü de kontrol etmeye başladı. 1128'de Portekizli Teresa, Fonte Arcada bölgesini kendilerine hibe ederek şövalyelere her türlü kolaylığı sağladı. Buna karşılık Tapınakçılar da, verdikleri destekle güçsüz ülkenin topraklarını genişletmesinde ona yardımcı oldular. Hatta, genişleme dönemi boyunca işgal edilen toprakların belirli bir kısmı da tarikata bırakıldı. 1160 yılında inşa edilen ve günümüze kadar gelen Tomar Kalesi tarikatın Portekiz'deki merkeziydi.
PORTEKİZ'DE HAÇLI KRALLIĞI
(Portekiz Kralı Alfonso yalnız Tapınakçılara değil, Sistersiyan tarikatına da özel bir ilgi göstermiştir. Aziz Bernard'la yazışmış ve ülkesinin kapılarını tarikata açmıştır. Büyük manastırlar ve kiliseler inşa ettirmiş, geniş topraklarla birlikte tüm bunları Sistersiyanlar'ın kontrolüne vermiştir. Sistersiyan tarikatı önceki bölümlerde de gördüğümüz gibi, dönemin dini konulardaki en güçlü kişiliklerinden birisi olan Aziz Bernard'ın bağlı olduğu bir tarikattır. Çok katı fakirlik ve münzevilik kuralları olan bu tarikat, bozulmuş Kilise kurumları içinde, dürüst ve doğru bir tarikat olarak ünlenmiş ve birçok soylu bu tarikata katılmıştır. Dönemin papalarından bir kısmı da bu tarikatta yetişmiştir.
1294 yılında, Tapınakçıların girişimiyle, Portekiz ve İngiltere arasında, iki ülkeye de büyük ticari ve askeri güç kazandıracak olan Windsor Anlaşması imzalandı. Fransa'da başlayan Tapınakçı karşıtı olaylar, Portekiz'de o kadar etkili olmamıştı. Kastilya'da ve Kral Dinis'in yönetimindeki Portekiz'de tarikat suçsuz bulunmuş, böylece İberya'da varlıklarını sürdürmeye devam edebilmişlerdi. Bu arada tarikata yönelik baskı ve muhalefet de varlığını sürdürüyordu. Bu yüzden şövalyeler, kendilerini bu baskı ve takipten kurtaracak bir plan üzerinde Kral Denis'le anlaştılar. Ortak plana göre, tarikat görünürde ortadan kaldırılacak fakat başka bir isim altında Portekiz kralına bağlı olarak yeniden kurulacaktı. Böylece Tapınakçıların sahip oldukları mülkler de Kilise'nin kontrolüne geçmeden şövalyelerin elinde kalabilecekti. Yine bu plan sayesinde, tarikatın Kilise'nin değil kralın buyruğuna uyması sağlanacaktı. Portekiz'deki Tapınakçılar, bu tarihten itibaren adlarını "İsa Tarikatı" olarak değiştirdiler. Artık, kanunsuz faaliyetlerini kralın güvencesi altında yürütebileceklerdi.
Kralın kontrolü altında olmak, şövalyeler açısından daha karlıydı. Çünkü bu sayede eskisi gibi Kilise'nin dini kurallarına uymak zorunda da kalmayacaklar, daha serbest davranabileceklerdi. Nitekim kısa bir süre sonra eski tarikat kurallarını yavaş yavaş terk etmeye başlamışlardı. Ayrıca eskiden elde edilen gelirden Kilise'ye aktarılan büyük pay da, Tapınakçılara kalıyordu. Böylece kralın koruması altında daha serbest, daha zengin ve daha sapkın bir cemiyet oluşmuştur:
"Tapınakçılar tarikatı, Fransa'da Kral IV. Philippe tarafından feshedildikten, malları kamulaştırıldıktan ve üyeleri Papa V. Clement'in tasdik ve otoritesiyle takibata uğrayıp sürüldükten sonra, "İsa Şövalyeleri" adı altında geliştiği Portekiz'de yeniden eski gücünü kazanmıştır." (The Knights Templars and the Complete History of Masonic Knighthood, C.G. Addison, Robert Macoy, 1874, s. 535.)
Fransa'da kendilerine karşı büyük baskı olmasına rağmen, İspanya ve Portekiz'de rahat bir ortam bulan, yeni isim ve yeni yönetim altında rahatlayan Tapınakçılar bu imkanları genişletmeye başladılar. Bu uygun koşullarda, Tapınakçıları yeniden kazanmayı isteyen Papa XII. John 1319'da, İsa Tarikatı'nı onayladı. Böylece tarikatın İspanya, İtalya, Almanya ve eski yuvaları olan Fransa'ya yayılması için gerekli zemin oluşmuştu. Büyük bir askeri, mali ve lojistik güç olan Tapınakçıları elinden kaçırmak istemeyen Kilise, aynı zamanda İspanya'da Müslümanlara karşı savaşacak bir silah kazanıyordu. Basit bir pişmanlık töreni Tapınakçıların geri dönmeleri için yeterli olmuştu.
Şövalyelerin, Tomar'daki dahil, bütün malları İsa Tarikatı'na devrolunmuş; üstadlığa da, Avis bölgesinin eski Tapınakçı üstadı Gil Martins getirilmişti. Tapınakçılar, bu tarihten itibaren güçlerini giderek artırıp yeni kaynak arayışına yöneldiler. Denizcilik bilgisi ve yüzyıllardır kurdukları bağlantılar sayesinde Portekiz'i büyük bir deniz gücü haline getiren şövalyeler, sömürgecilik faaliyetlerine başlamak için gerekli alt yapıyı oluşturdular. Denizcilik faaliyetleri "Denizci" lakaplı Kral Henry zamanında büyük bir hız kazandı. Kendisi de bir Tapınakçı ve tarikat yöneticisi olan Henry, Portekiz krallarının Tapınakçı üstad olmalarını gelenek haline getirdi.
Yeni kurulmuş küçük bir krallık olan Portekiz, bu tarihten başlayarak, Tapınak Şövalyelerinin yönettiği, dönemin en güçlü ülkelerinden biri oldu. Sömürge faaliyetleri sayesinde, Afrika'dan Hindistan'a, Çin'den Malezya'ya, Kanarya Adaları'ndan Brezilya'ya kadar uzanan büyük bir sömürge imparatorluğu kuruldu. Vasco De Gama gibi Tapınakçı kaşiflerin öncülüğünde, yeni topraklar ve yeni ticaret yolları keşfedildi. Şövalyeler de, bu arada, büyük bir zenginliğe kavuştular.
HALKI KÖLELEŞTİREREK ZENGİN OLDULAR
Söz konusu para, tarikatın alışık olduğu kara paraydı. Tapınakçılar, masum, korumasız yerel halkı ya öldürüyor ya da köle yapıyor, sonra da bu bölgelerin bütün zenginliklerini gasp edip Avrupa'da pazarlayarak para kazanıyorlardı. Uyuşturucu ticareti yapmaktan da çekinmeyen şövalyeler, bu organizasyon sayesinde örneğine günümüzde bile zor rastlanacak uluslararası bir suç karteli oluşturmuşlardı. Yine aynı dönemde rüşvet karşılığında, evlenme ve mal edinme hakkına kavuşan Tapınakçılar, istedikleri düzenin temellerini atmış, çatısını kurmuşlardı:
Bu yurt dışı seferleri tarikatın askeri tabiatını canlı tutarken, ahlaki disiplini azaltmaktadır. 1492'de Papa VI. Alexander, şövalyeler arasında metres ilişkisinin yaygınlığından şikayetle, kanuni evliliğin çok daha iyi olduğunu öne sürerek bekarlık yeminini evlilik saflığıyla değiştirmiştir. Tarikat daha az dindar fakat daha çok seküler bir hale gelmiş ve gittikçe bir kraliyet kurumu görünümü almıştır... Lizbon'lu birader Antonius, bir reform olarak, tarikata bağlı şövalyeler arasında dinsel hayatın tamamen ortadan kaldırılmasını sağlamıştır.
Tarikat, yeni reformlarla birlikte, girme serbestisinin yalnız zenginlere ve soylulara tanındığı; amacı, ticari ve siyasi başarı sağlamak ve Kilise'nin kanunlarını kapitalizme uygun olarak yeniden düzenlemek olan bir örgüt haline geldi. (Temelleri yüzyıllar önce Kutsal Topraklarda atılan bu fikirler, masonluğun genel fikri çerçevesini de belirlemiştir.)
Tapınakçılar, Portekiz'deki büyük deneyimleri üzerinden kapitalist hayata geçerek güçlerinin doruğuna ulaştılar. Aynı dönemde, özellikle Reform hareketlerinden sonra Kilise'nin güç kaybettiğini bilen ve bu süreçte etkin rol oynayan şövalyeler, kraliyet kurumlarıyla kurdukları ilişkilere de ağırlık verdiler.
Tapınakçılar, Kilise'yle beraber, onun denetimindeki şövalye tarikatlarının da gücünü ve etkisini kaybettiğini görmüşlerdi. Bu aşamada, tarikatın dindar görünümü olmayan ama aynı işlevi gören bir ikizini oluşturmayı kararlaştırdılar. Böylece, tarikat yoluyla elde ettikleri iş gücü imkanlarını ve siyasi-ticari bağlantıları, soyluların kontrolündeki bu yeni örgüt üzerinden sürdürebilecek ve ideolojilerini daha rahat yayma fırsatı bulacaklardı.
Temelleri İngiltere'de atılan bu örgüt, taşıdığı sembolik anlam nedeniyle 'masonluk' adını almış, günümüze kadar gelen en etkin ve en tehlikeli güçlerden birisi olmuştur.