Suriyeli Kardeşlerimize Vatandaşlık Vicdanın Gereğidir
ucgen

Suriyeli Kardeşlerimize Vatandaşlık Vicdanın Gereğidir

28437

Suriyeli mazlumların dramını anlatan bir grafik çizim geçtiğimiz günlerde sosyal medyada ön plana çıktı. “Suriyeli çocukların seçenekleri” başlıklı resimde iki çocuk görseli yer alıyordu. Bunlar, Suriye topraklarında altı yıldır devam eden kanlı savaşın sembolü olan çocuklardan sadece ikisi, artık tüm dünya tarafından tanınan Ümran ve Aylan’dı.

Savaşa rağmen vatan topraklarını terk etmeyen Suriyelileri Ümran temsil ediyordu. 5 yaşındaki dünya tatlısı Ümran, bir bombardımanın ardından enkaz altından çıkarılmıştı, baştan aşağı toz içindeydi, yüzü kanlı halde sessizce ambulans koltuğunda oturuyordu. Yaşadığı şokun etkisiyle adeta donup kalmıştı, ne ağlıyor ne konuşuyordu. Doğduğu topraklardan ayrılmamasının bedeli, şiddet, ölüm, bombalar, açlık ve acılarla iç içe bir hayat olmuştu.

Diğeri ise, ailesi ile birlikte bindiği lastik botun denizde batması sonucu hayatını kaybeden, cansız bedeni tüm masumluğuyla sahilde uzanan küçük Aylan’dı. Vatanlarından ayrılarak, huzur ve güvenlik içinde yaşayabilecekleri ülkelere ulaşmaya çalışırken, bedelini hayatlarıyla ödeyen Suriyelileri sembolize ediyordu.

Bu iki masum çocuğun resmedildiği çizim, Suriye halkının çıkmazını tam olarak özetliyor. Şu an bombardıman altındaki Suriyelilerin büyük bölümü ne yapacağını bilmiyor, çaresizlik ve çözümsüzlük içine düşmüş durumdalar. Elbette, insanların, savaş durumundaki yıkılmış yurtlarını terk ederek başka ülkelere sığınması doğru ve makul bir tercih. Yanlış olan ve anlaşılamayan ise, bir kısım ülkelerin, onların mağduriyetine duyarsız kalmaları ve çocuk, kadın, yaşlı demeden masum insanları ölüme terk etmeleri.

Türkiye Devleti yaklaşık 3 milyon Suriyeli mazluma bakıyor, onlara kendi evlatları gibi sahip çıkmaya çalışıyor. Bu üstün yaklaşım kuşkusuz herkesçe takdir ediliyor. Ancak Türkiye gelişmekte olan, kaynakları sınırlı bir ülke. Sınırlı kaynaklarına rağmen Türkiye Cumhuriyeti, bugüne kadar mülteciler için yaklaşık 10 milyar dolar harcamış durumda. Fakat elbette mültecilerin bütün sorunlarını çözmek ve yaşam standartlarını yükseltmeye yönelik projelerde hazırlamak, sınırlı imkanlara sahip böyle bir ülke için her zaman mümkün değil.

Bu konuyu değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Temmuz ayı başında mültecilerin durumlarını iyileştirmeye yönelik yeni bir plan açıkladı. Buna göre, Suriyeli kardeşlerimizin içinde Türkiye vatandaşı olmak isteyenlere vatandaşlık hakkı verilecekti. Cumhurbaşkanının açıklaması kamuoyunda ve sosyal medyada gecikmeksizin farklı tepkilere neden oldu.

Bu, oldukça güzel ve faydalı bir karar. Bunun gerekliliğini, Suriyeli kardeşlerimizin ülkemize gelmeye başladığı yıllarda ısrarla üzerinde durmuş ve şunları söylemiştik: “Ülkemizde kendilerine yeni bir yaşam kurmak zorunda kalmış mülteci kardeşlerimize artık misafir gözüyle bakmamalı; onlara Allah'tan bir hediye gözüyle bakmalı ve ülkemizin birer vatandaşı olmalarını sağlamalıyız.”

Suriyeli kardeşlerimize verilecek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, onların Türk toplumuyla kaynaşmasını kuşkusuz hızlandıracaktır. Ayrıca kardeşlerimizin temel ihtiyaçlarını karşılamalarını, çalışma hayatlarındaki zorlukları aşmalarını, kapsamlı sağlık hizmetlerine ve çağdaş eğitim imkanlarına erişimlerini kolaylaştıracaktır. Bu girişim kardeşlerimizin gelecekle ilgili tedirginliklerini, hayatlarına dair belirsizliklerini ortadan kaldırmaya yardımcı olacaktır. Kısacası, başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere hepsinin yaşam koşullarını iyileştirecek bir şefkat hamlesidir.

Doğal olarak böyle bir sevgi projesine herkesin destek vermesi beklenir. Fakat elbette her toplumda olduğu gibi, Türk toplumunda da sayıları az olmakla birlikte, sevgisiz insanlar bulunmaktadır. Bunlar, genellikle kendi rahatını düşünen ve hayatındaki hemen her şeyden nefret eden özellikleriyle öne çıkarlar. Dolayısıyla böyle insanların, yapılan bir iyiliği veya fedakarlığı desteklemeleri zor bir ihtimaldir.

Bir kısım nefret insanlarının Suriyeli kardeşlerimizin varlığına karşı çıkmalarında öne sürdükleri sebep, onları potansiyel suçlu gibi kabul etmeleridir. Oysa istatistikler Suriyeliler arasında, düşünülenin aksine, adli olaylara karışma ve suç oranının oldukça düşük olduğunu ortaya koymuştur. Durum böyle iken, gerçekle ilgisi olmayan bir algı oluşturma çabası, ayrımcı ve ırkçı bir yaklaşım olur.

Göçmenlerin toplumsal uyuşmazlığa yol açabileceği ise başka bir temelsiz kanaattir. Öncelikle, Suriyeliler “yabancı” değil. Aynı Allah’a, aynı dine, aynı Kitap’a, aynı peygamberlere inandığımız, benzer tarihsel süreçler ve kültürü paylaştığımız, ortak değerlere sahip olduğumuz insanlar. Bin senelik bir birlikteliğimiz, ortak geçmişimiz var. 15 Temmuz’da sokaklara çıkıp darbeye direnenler ve 7 Ağustos mitinginde milyonlar ile birlikte demokrasiyi sahiplenenler arasında Suriyeli kardeşlerimizin de bulunması işte bu nedenledir. Bir farkımız olmadığına göre, vatandaşlık verilmesinden tedirgin olmak için geçerli bir neden bulunmuyor.

Farklı görüşler elbette olabilir. Ama Suriyeli mülteci kardeşlerimize yönelik şefkat içermeyen üsluplar kesinlikle yanlıştır; bizim toplumumuza yakışmamaktadır. Bize düşen, bu güzel, saygılı, nezaketli, mazlum insanlara büyük bir sevgi göstermek ve kendilerini vatanlarında hissetmelerini sağlamaktır. Türkiye’ye yakışan, çıkarlara göre değil sevgiye, fedakarlığa ve güzel ahlaka dayalı hareket etmek; bu ezilmiş insanları Türkiye nüfusuna kaydederek güzel bir jest yapmaktır.

Önemli olan vicdanlı insanların doğru düşünmesi ve güzel olan bu girişime destek vermeleridir. Suriyeli kardeşlerimizin zaten tedirgin oldukları dikkate alınmalıdır. Onların korku ve endişelerini dindirmek üzerimize bir vazifedir. Merhamet merhamet getirir, sevgisizlik ve merhametsizlik ise felaketlerin kapısını açar.

Adnan Oktar'ın Arab News & Jefferson Corner'da yayınlanan makalesi:

http://www.arabnews.com/node/976061/columns

http://www.jeffersoncorner.com/granting-syrians-citizenship/

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER