Geçen Çarşamba günü rejime ait savaş uçakları Suriye'nin Halep kentinde bir çocuk hastanesi ve etrafındaki yerleşim birimlerini bombaladı ve 50'yi aşkın kişi hayatını kaybetti. Görüntüler öylesine dehşet vericiydi ki CNN, saldırı sonrasındaki yıkım ve katliam görüntülerini korku filmleri öncesinde izleyicilere yapılanlara benzer bir uyarıdan sonra yayınladı.
'Sınır Tanımayan Doktorlar' ve 'Uluslararası Kızıl Haç Komitesi'nin gönüllü hizmet verdiği Al Quds hastanesindeki sivil kayıplar arasında çok sayıda çocuk, hasta, doktor ve sağlık personeli vardı. Saldırıda şehirde görev yapan son çocuk doktoru Dr. Vasim Muaz da hayatını kaybetti.
Suriye'deki Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) ekibinin başındaki Muskilda Zancada, "MSF, Suriye'deki bir başka medikal tesisin daha gözü dönmüş biçimde hedef alınmasını kesin bir biçimde kınıyor. Bu saldırı Halep'te hayati bir hastaneyi ve bölgedeki ana çocuk bakım merkezini yerle bir etti.” sözleriyle duyurdu.
Aslında Suriye’deki durumun ne kadar dehşet verici olduğunun herkes farkında:
Örneğin Uluslararası Kızıl Haç Komitesi Suriye sorumlusu Marianne Gasser bunun, hayat kurtaran tıbbi tesislere yapılan ilk saldırı olmadığının altını çiziyor.
BM de, son hava saldırısından sonra Halep'teki durumun "facia"ya dönüştüğünü açıklıyor.
Felaketi yaşayan görgü tanıkları, hava saldırılarında çok sayıda varil bombasının kullanıldığını belirtiyorlar. MSF Ortadoğu operasyon müdürü Pablo Marco, “iki varil bombasının hastanenin yanındaki binaları vurduğunu” söylüyor. Yaralıların ve yakınlarının hastaneye akın etmesiyle birlikte 3. bir varil bombasının da hastanenin girişine düştüğünü, kayıpların büyük çoğunluğuna bu bombanın neden olduğunu anlatıyor.
Yalnızca son bir haftadaki bombardımanlarda Halep'te 38'i çocuk 232 sivil yaşamını kaybetti. Hava saldırılarının hedefleri hep hastane, okul, çocuk parkı, pazar yeri gibi sivil noktalardı.
Halep'e düzenlenen bu saldırılar milyonlarca Suriyeli'ye ulaştırılmaya çalışılan insani yardımları da büyük ölçüde sekteye uğratıyor. Diğer yandan Halep'in tek bağlantı yolu üzerinden şehre yardım taşıyan kamyonlar da sürekli olarak bölgedeki PKK/PYD güçleri tarafından vuruluyor. Tüm bunlar şehirde ciddi yiyecek sıkıntısına yol açıyor.
BM’in de bu facialar karşısında felaketleri aktarma ve istatistik verme dışında hiçbir fonksiyonu yok gibi görünüyor. Geçtiğimiz günlerde, BM Suriye özel temsilcisi Stefan de Mistura, son 48 saat içinde Suriye'de ortalama her 25 dakikada bir sivilin öldürüldüğü ve her 13 dakikada birinin yaralandığı bilgisini verdi.
De Mistura, aylardır yılan hikayesine dönen ve hiçbir sonuç alınamayan Cenevre görüşmelerinin de neredeyse sıfırı tükettiğini bildirdi ki bunun sebebi çok açık: Görüşmelerin seyrini BM üyelerinin ortak iradesi belirlemiyor hatta kurum, çatışmaları, sivil katliamlarını durdurmak bir yana, bölgeye insani yardım ulaştırmaktan bile aciz konumda görünüyor.
Öyle ki, Avrupa Parlamentosu üyeleri, The Guardian'a gönderdikleri bir mektupta, “BM yardım sağlamayı başaramıyorsa, koalisyon birliği ülkelerinin bölgede bulunan uçakları vasıtasıyla havadan yardım indirmeye hazır olduğunu” yazdılar.
BM bünyesinde olup da zulme karşı durmaya çalışan insanlar biri olan De Mistura'nın ABD ve Rusya'ya yaptığı acil müdahale ve müzakereleri tekrar canlandırma çağrısı da hayati önem kazanmı şdurumda. Gerçekten de bölgedeki insanlık dramına son vermede en büyük görev şu anda bu iki önemli aktöre düşüyor.
Bunlardan ABD Başkanı Obama’dan tüm dünyanın beklentisi açık: Aldığı barış ödülünün hakkını tam verip, cesur bir adım daha atarak, Putin ve Esad’ı da masaya davet etmesi ve bu felakete son vermesi.
Rusya Devlet Başkanı Putin'in de Esat ve Suriye rejimi üzerindeki etkisi tartışılmaz. Bu nedenle kendisine de bu katliamların sona erdirilmesinde insanlık adına çok önemli bir görev düşüyor. Müzakere süreci uzasa dahi ateşkesin kesin olarak sağlanmasında, bölgeye gereken insani yardımların ulaştırılmasında Putin’in çok etkin olacağı bir gerçek.
Suriye'deki felaket ayıplama, uyarma ya da kınamayla giderilecek boyutları çoktan aşmış durumda. Çok daha somut girişim ve yaptırımlar gerekiyor. Ve bu girişimlerin daha fazla felaket ve can kaybı yaşanmadan çok acil ve sonuç alıcı biçimde uygulanması şart.
Suriye’de ölümcül kimyasal bombalar kullanıldı hiç kimseden ses çıkmadı, pazar yeri vuruldu, kadınlar-çocuklar öldü yine kimsede ses yoktu, çocuk hastaneleri vuruldu yine etkili bir ses çıkmadı. Dünya adeta Suriye’deki sivil kayıplara alışmış durumda. Kimileri bunun sebebi olarak “dünya politikaları” dediler kimileri ise “reel politik”… Elbette ki bu açıklamaların hiçbiri geçerli değil, politik gerçekler her ne kadar acımasız olursa olsun insanların vicdanı körelmemeli, hiçbir çıkar için zulme, mazlumların zarar görmesine boyun eğilmemeli.
Tüm dünyanın vicdanını yaralayan bu zulme en kısa zamanda son verilmesi buna şahit olan herkesin üzerine vazife olan büyük bir insanlık borcudur. Unutulmamalıdır ki zulme rıza göstermek, sessiz ve kayıtsız kalmak, elinde imkan olduğu halde müdahale etmemek de zulmedenlerle aynı suça ortak olmayı getirir.
Adnan Oktar'ın The New Straits Times'da yayınlanan makalesi:
http://www.nst.com.my/news/2016/05/144923/spark-hope-syria