IŞİD tehdidi Suriye’nin ardından Irak’a yöneldi ve Batı devletlerinden zayıf da olsa bazı sesler yükselmeye başladı. 3 yılı aşkın süredir devam eden Suriye iç savaşına hiç bir müdahalede bulunmayan Batı’nın bu tutumu PKK’yı desteklemesi bakımından oldukça dikkat çekici. Üstelik bunun için her türlü çaba da harcanıyor. Örneğin hemen Batı toplumunun desteğini kazanmak amaçlı görünen bir “Şengal Operasyonu” düzenlendi.
IŞİD’den kaçan Ezidilerin Şengal Dağlarına sığınması ile birlikte önce Amerikan Hava kuvvetleri Ezidilere acil yardım malzemelerini havadan ulaştırdı, sonra da yoğun bombalama ile Ezidilerin Türkiye’de ulaşabilecekleri bir koridor açıldı. Bu esnada karada Ezidilere yol gösteren PKK/PYD birlikleri, sanki bu koridoru açan “kahraman savaşçılarmış” gibi gösterildi ve Ezidilere “sizi Abdullah Öcalan kurtardı” telkini yapıldı. Güvenliğe ulaşan Ezidiler dünya medyasına röportaj verirken kendilerini kurtaranın Abdullah Öcalan ve PKK olduğu şeklinde bilgi verdiler.
Bir adada hapis durumda olan ve hiç bir operasyon imkanı olmayan Abdullah Öcalan ile birlikte hareket eden Marxist-Leninist komünist terör örgütü PKK ‘halkların dostu’ gibi lanse edildi. Aslında yeni plan belli olmuştu. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleri PKK’yı planları dışında ortaya çıkan IŞİD’e karşı kullanacakları yeni piyonlar olarak belirlemişlerdi.
Eğer Batı IŞİD’e karşı PKK’yı silahlandırmaya kalkar, bu durumda PKK’nın büyük bir hezimete uğrayacağı çok açıktı. Çünkü PKK gibi dağlarda kalleş terör eylemleriyle hareket eden bir örgüt olarak düzenli ordulara ancak vur-kaç tekniği ile zarar verebilir, hedefindeki orduyu yorabilir ve kayba neden olabilir. Fakat bu sefer karşısındaki hedef yine bir gerilla birliğiydi ve gerilla savaşının temel itici gücü olan ideoloji anlamında kendilerinden kat kat güçlüydü. Elinde Irak ve ABD ordusuna ait çok gelişmiş silahlar vardı. Sonunda Kobani’de PKK daha önce hiç görmediği bir yenilgi aldı ve çok yüksek sayıda teröristin ölümüyle gücünü önemli anlamda yitirdi. Bu şekilde Amerika’nın daha önce Afganistan’da, İran’da ve Güney Amerika’da yaptığı gibi ‘terör örgütleri destekleyerek bölge kontrolü’ politikasının bir kez daha çöktüğünü görmüş olduk.
Türkiye olarak hemen yanıbaşımızda Suriye iç savaşı 3.5 yıldır devam ediyor ve yüz binlerce masum insan Esad’ın bombaları ve rejim birliklerinin saldırılarıyla hayatını kaybetti, sayısı 6 milyonu aşan mülteci ortaya çıktı. Fakat bütün Suriye’nin tamamı için Kobani’deki PYD/PKK savaşçılarını kurtarmak için yapılan propagandanın küçük bir bölümü bile yapılmadı. Aynı şekilde, IŞİD uzun süredir Rakka’da varlığını sürdürüyor. Birçok Suriye bölgesini ele geçirip Irak’a geçti ve hem Irak’ta hem Suriye’de Kürtlerin yoğunlaştığı onlarca köyü kontrolü altına aldı. Ama Kobani’de yaşanan panik diğer bölgelerin hiçbirinde yaşanmadı. Peki Kobani’yi bu kadar önemli kılan ne?
Kobani’de gerçek anlamda Batı’yı ilgilendiren hiçbir şey yok aslında. Kobani’deki halkın ezici çoğunluğu, yani 182.000 sivil, Türkiye’nin uyarısı ile IŞİD henüz kantona gelmeden Türkiye’ye geçti ve şu an güvenlikteler. Kobani’de sadece YPG’nin canlı kalkan olarak kullanmak istediği, bu nedenle de Türkiye’ye gitmelerine izin vermediği çok çok az sayıda sivil var. Kobani’de petrol yok ve stratejik açıdan Komünist Kürdistan hayalinin yıkılması dışında Batı’yı ilgilendiren hiçbir şey de yok. Bu durumda diğer bölgelerde IŞİD’in öldürdüğü Kürtler, binlerce Şii Arap Irak askeri, Suriyeli Arap direnişçiler konusunda niçin Batıdan bir ses çıkmadığı elbette merak konusu.
Batı devletleri, PKK’nın artık terörü desteklemeyeceği, PKK’nın demokrasi yanlısı olduğu, bir Kürdistan kurulursa bunun İsrail dostu olacağı, PKK’nın kadınlara değer verdiği gibi Maocu propaganda taktiklerinin tamamına inanmış durumdalar. Oysa bölgede PKK’nın kontrolünde bir Komünist Kürdistan kurulduğu takdirde bu devlet sadece İsrail’in değil kapitalist Batının da baş düşmanı olacaktır. PKK gibi bir terör örgütünün silah bırakması asla mümkün değildir, bu onların tüm ideolojik altyapılarına, varoluş amaçlarına aykırıdır. Marksist, Leninist bir terör örgütü olan PKK’nin gerçek yüzü geçtiğimiz hafta Türkiye’de gerçekleştidikleri ve 40’a yakın insanın vahşice katletilmesi, devlet mallarının, dükkanların, araçların yakılması, yıkılması ve yağmalanmasıyla sonuçlanan kanlı eylemlerden de açıkça anlaşılmaktadır. PKK şiddeti tek yol olarak gören, kalleş bir terör örgütüdür, Batı’ya sempatik gözükmek için yaptıkları propagandanın ise hiçbir gerçek yönü yoktur.
IŞİD elbette bir tehlikedir, fakat PKK tüm dünya için IŞİD’den daha büyük ve daha yakın, her Batı ülkesinde yapılanmış bir tehlikedir. Batı devletlerinin PKK’nın kendisini masum gösteren propagandasına kanmaması gerekmektedir. Bu grubun hemen her ülkede terör örgütü listesine alınmasına neden olan gerçekler bugün de geçerlidir. Stratejik gerçekler de bunu kanıtlamaktadır. IŞİD sorunu PKK gibi kanlı bir terör örgütünün ortaklığıyla, bombalarla, silahlarla değil ancak fikri bir mücadeleyle çözülebilir. Aksi, yani şiddet sadece daha fazla şiddet getirecektir.
Adnan Oktar'ın Urdu Times Gazetesinde yayınlanan makalesi