Medya, yaptığı haberin sansasyonel olmasını ister; fakat medyaya reyting kazandıracak sansasyonel bir haber, kimi zaman bir terör örgütünün hedeflediği propaganda yöntemidir. Örgüt, çoğu zaman yaptığı eylem ile değil yaptığı eylemin oluşturduğu etkiyle korku yaratmak ister. Kimi zaman bunu kanlı eylemlerle, kimi zaman ise eylemlerinin propagandasıyla yapar.
Günümüzde sosyal medya, kontrolsüz olması itibariyle terör propagandası için yoğun kullanılan ve dezenformasyonun pervasızca yaygınlaştırıldığı bir alan haline gelmiştir. Özellikle savaş ortamları veya terörün yaygın olduğu bölgelerde bir cep telefonu yardımıyla yaygınlaştırılan fotoğraflar, uluslararası toplumun yargısını bir anda yönlendirebilmektedir. Söz konusu paylaşımlar, o bölgede neler olduğuna dair bir farkındalık yaratmak adına faydalı olsa da, bunun yalan haberle yapılması müthiş bir zarara yol açmaktadır. Paylaşılan fotoğrafın bir süre sonra geçmişte yaşanmış bir olaydan alıntı olduğu ortaya çıkmakta, fakat bu gerçek ortaya çıkana kadar toplum içinde istenen algı rahatça oluşturulmaktadır.
Suriye’de, Irak savaşında, İsrail-Filistin çatışmalarında çokça karşımıza çıkan söz konusu dezenformasyon, terörün son günlerde yaygınlaştığı Türkiye’de de kendini göstermektedir. PKK terör örgütü tarafından abluka altına alınan Cizre ilçesinde 8 günlük sokağa çıkma yasağı uygulanmış ve bu sırada güvenlik güçleri kapsamlı bir operasyon gerçekleştirmişlerdir. Fakat sokağa çıkma yasağı süresi boyunca “Cizre’de katliam var” etiketiyle yapılan provokasyon, ardından yayınlanan vahşet fotoğrafları hem Türkiye’de hem de uluslararası medyada kısa süreli bir paniğe sebep olmuştur. Kısa süre içinde, buzlukta bekletilen bebek cesedi fotoğrafının Filistin’den alıntı olduğu, yaygınlaştırılan katliam haberlerinin PKK provokasyonu olduğu anlaşılmıştır. Ama bu gerçeğe ulaşamayan veya ulaşmak istemeyen bir kısım uluslararası medya, kendi istediği şekilde algı mühendisliğine devam ediyor. Yine sosyal medyanın etkisiyle Türkiye, Kürt vatandaşlarını katleden zalim bir devlet olarak lanse edilebiliyor; yine PKK, pek çok medya tarafından “kahraman savaşçılar” olarak tanıtılıyor. Türkiye’de PKK tarafından ezilen Kürtlerin seslerini ise kimse duymuyor; çünkü ne acıdır ki sosyal medya bu mazlum insanların tekelinde değil.
Terörist sesini propaganda ile duyurduğu için, terörizmin yoğun olduğu ülkelerde, sosyal medya yoluyla yapılan dezenformasyonun ve kirli propagandanın çabuk teşhis edilmesi ve doğru bilginin hemen yaygın olarak paylaşılması gerekmektedir. Teröristlerin oluşturmak istediği korku toplumuna mahal vermemek için, dezenformasyonun hızla engellenmesi şarttır.
Söz konusu toplumlarda ana akım medyaya ise özel bir görev düşmektedir. Yine Türkiye’den örnek vermek gerekirse, son dönemde PKK tarafından gerçekleştirilen eylemler ve şehit edilen askerlerimiz, pek çok yayın organında hüzünlü bir havada sunulmuş; olaylar, hazin VTR tanıtımları ile dramatize edilmiş; spikerler özel ses tonları ve vurgularla adeta “mahvolduk” görünümü vermeye yönelmişlerdir. Şehit cenaze törenleri, ölüm marşları ve tabutlara sarılarak ağlayan insanların görüntüleri ile verilmiştir. Ölüm marşının toplumda ne kadar büyük olumsuz bir psikolojik etki bıraktığı ve bu etkinin terör gruplarını ne kadar sevindirdiği malumdur. Durum böyle olunca, komünist bölücü terör örgütü PKK, son dönemlerde yaptığı eylemlerden çok, bir kısım medya tarafından bilinçsizce yapılan bu propaganda neticesinde kirli bir avantaj kazanmıştır. Şehit cenazelerinin bu görüntülerle verilmesi, PKK’nın askere silah doğrultma azmini daha da artırmış, eylemlerinin başarılı olduğu izlenimini oluşturmuştur.
Oysa dinimize göre şehit bir güzelliktir. Allah şehitlerin “ölü olarak sayılmamasını” ister ve onların Allah Katında sevinç içinde olduklarını belirtir. Şu durumda şehit, ağıtlarla ve cenaze marşlarıyla değil, binlerce kişinin katılımıyla, tekbirlerle uğurlanmalıdır. Sokak sokak, ilçe ilçe, köy köy dolaştırılmalı; yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya kalkışanlara karşı durmuş bir şehidin şanı yüceltilmelidir. İman gücüyle bir araya gelen bu topluluk PKK gibi fitne gruplarını ciddi şekilde ürkütecektir. Artık söz konusu teröristler için askere silah doğrultmak büyük ölçüde anlamsızlaşacaktır. Çünkü propaganda malzemeleri ellerinden gitmiştir.
Şu unutulmamalıdır: Eğer teröristler, terör eylemlerinin yaygınlaşması, ses getirmesi ve taraftar bulması için medyayı ve sosyal medyayı etkili olarak kullanabiliyor ve bu konuda başarılı olabiliyorlarsa, medyanın doğru kullanılmasıyla terörün sona erdirilmesi de mümkündür. Medya bu konuda duyarlı davranmalı, terör ile ilgili haberlerde reyting ve rekabet anlayışını bir kenara bırakmalıdır. Terör örgütlerini güçlü ve etkili gibi gösterecek ima ve görüntülerden kaçınmalı, tam aksine, eylemin toplum içinde etkisiz kaldığı, hatta toplumu birliğe sevk ettiği imajını yaygınlaştırmalıdır. Teröristin beklediği korkunun, toplumda kabul bulmadığını hissettirmelidir. Şu gerçek sürekli hafızada tutulmalıdır: Terör korku ile beslenir. Toplum eğer korku içinde değilse, terör eylemi hiçbir anlam bulmayacaktır.
Medya, terörün kaynağının daima bir ideolojik felsefe olduğunu hatırlamak zorundadır. Bir teröristin hayatı zordur; belli ki o, parayla, daha iyi bir yaşamla, ya da geleceğe dair vaatlerle kandırılmamıştır. Onun beynini yıkayan şey daima ideolojilerdir. Dolayısıyla medya teröre etkili bir savaş açacaksa, bunu teröristin ideolojisini vurarak yapmalıdır. Bir insanın ideolojisi eğer onu insanları öldürmeye teşvik ediyorsa, bu ideolojinin sapkın olduğu açıktır ve bu sapkın ideoloji bilimsel anlamda kolayca yıkılabilecektir. Medya bu avantajı kullanmalı, çeşitli vesilelerle teröristin yanlış ideolojisini düzeltecek, onun beynini yıkayan fikri darmadağın edecek bir bilimsel haber yöntemi kullanmalıdır.
Elimizde medya gibi önemli bir imkan var. Eğer insanlığın kurtulmasını ve terörün yıkılmasını gerçekten istiyorsak, bu önemli imkanı bozguncuların eline bırakmamalıyız.
Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi: