15 Eylül tarihi, bu yıl 6 Ocak’ta ilki yapılan Astana Görüşmelerinin 6. turunda Türkiye, İran ve Rusya arasında önemli bir anlaşmaya sahne oldu. Taraflar, Astana görüşmelerinin Mayıs toplantısında altı aylık bir dönem için anlaşmaya vardıkları çatışmasızlık bölgelerine dördüncü bir bölge eklemeye karar verdiler. Astana’da hedef, Türkiye’nin uzun süredir talep ettiği gibi çatışmasızlık bölgeleri oluşturarak sivillere güvenlik sağlanmasıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre bu çatışmasızlık bölgeleri önceki güvenli bölge önerisiyle aynı şey değil, “yeni bir kavram”.
Taraf devletlerin yardımıyla üzerinde anlaşılan ilk üç bölgede düşmanlıklar ciddi şekilde azaldığından bu karar amaca hizmet etti. Üç garantör ülke ateşkesi desteklemek ve ihlalleri izlemek için her bir bölgeye 500 gözlemci göndermeye karar verdiler. Dışişleri Bakanı bu bölgelerin oluşturulmasıyla ilgili yazılı bir demeçte bulunarak gözlemcilerin görevinin Suriye rejimi ile muhalif güçler arasındaki çatışmaları ve ateşkes ihlallerini önlemek olduğunu söyledi.
Bir uzlaşmaya varılması, şüphesiz Suriye’de uzun süredir devam eden çatışma için olumlu bir gelişme. Bu durum, El-Kaide ve IŞİD gibi radikal gruplara karşı bir birleşme olarak kabul ediliyor. Dördüncü bir çatışmasızlık bölgesinin oluşturulması taraf ülkeler açısından çeşitli faktörler nedeniyle özellikle önem arz ediyor. Her şeyden önce, İdlib’in Türkiye ile bir sınırı bulunuyor ve Hatay şehrine yakın. İdlib’e Halep’ten nakledilenler dahil silahlı radikal gruplar hakim olduğu için Türkiye orada çatışmalarda bir tırmanma ihtimaline karşı bu grupların bir akını olmasından endişeliydi. Ancak Astana görüşmeleri neticesinde silahlı radikal gruplar Türkiye sınırına ilerlemelerini önleyecek şekilde İdlib’in ortasındaki bir bölgeye geri çekiliyor.
İdlib aynı zamanda YPG için de önemli çünkü Akdeniz’e ulaşmaları için hedef bir şehir. Terörist grubunu bunu Mayıs ayındaki Astana görüşmelerinde çatışmasızlık bölgelerine ilişkin anlaşma sonrası duyurması oldukça ilginçtir. Ancak bu nihai karar ile Afrin üç yandan kuşatılmış ve böylece YPG güçleri Güney’e doğru ilerleyememiştir. Fırat Kalkanı Operasyonu sayesinde Türkiye aradaki bölgenin kontrolünü ele geçirerek YPG’nin Afrin ve Kobani kantonlarıyla birleşmesini durdurmuştur. İdlib’in Türkiye, Rusya ve İranlı gözlemcilerin yetkisi altına alınması, bu terörist grup için kesinlikle büyük bir darbedir. ABD’nin İdlib’i ciddiye almasının başlıca nedeni, bölgenin El-Kaide’nin Batı’ya en yakın noktası olmasıdır. Dahası ABD, El-Kaide’nin varlığını geçici olmaktan ziyade uzun vadeli bir mücadele olarak görmektedir. Bunun yanı sıra İdlib çatışmalar sırasında onlarla birlikte hareket eden bazı ABD destekli muhalif gruplara ev sahipliği yapmaktadır.
Tarafların önemi göz önünde bulundurulduğunda, Astana anlaşması neticelenmeden önce İdlib’de Türkiye, ABD veya Rusya tarafından bazı operasyonların yapılacağına dair söylentiler vardı. Hatta Türkiye’den analistler Türkiye’nin İdlib ve Afrin’e eş zamanlı operasyonlar başlatmasının ülke yararına olacağını düşünüyorlardı. Ancak bu son gelişme farklı adımların atılmasına yol açtı. Bölgede istikrarın sağlanması için Rus ordusu ve Çeçen lider Kadirov’un polis güçleri İdlib’in doğu kısmında konuşlanacak, Türk birlikleri batı kesimlerinde yerleşecektir. Anlaşma “hızlı, güvenli ve engelsiz insani erişim” öngördüğünden, uluslararası insani yardım Türkiye’nin Cilvegözü sınırından dört çatışmasızlık bölgesinde yaşayan 2,5 milyon insana ulaştırılmaya devam edecektir. Ayrıca aynı memorandumda taraflar esirlerin ve ölülerin mübadelesi yanı sıra kayıp kişilerin teşhisi gibi güven arttırıcı tedbirlerin alınmasına yönelik karara vardılar.
Bu olumlu gelişmeler meydana gelirken, Irak’ın toprak bütünlüğünü tehlikeye atacak yeni bir proje devreye girdi. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi İran ve Türkiye dahil bölge ülkelerinin şiddetli itirazlarına rağmen 25 Eylül’de bir bağımsızlık referandumu yapılmasında ısrar ediyor. Bölgedeki mevcut durum dikkate alındığında, başka bir ülkenin parçalanması istenilen son şey olacaktır. Bundan hoşnut olmayan Irak Yüksek Mahkemesi, referandumun durdurulması için gelen talepler doğrultusunda referandum hazırlıklarının durdurulmasına yönelik karar aldı. Bu bölgenin refahı için kesinlikle doğru bir karar zira PKK ve yandaşlarının Türkiye, İran ve Suriye’deki Kürt azınlıklardan oluşan bir komünist devlet kurma nihai planı nedeniyle bu tip parçalanmalar yeni çatışmalar yaratacaktır.
Orta Doğu’da bölgesel güvenliği sadece bölge oyuncuları sağlayabilir. Duruma dışarıdan müdahale eden güçler kendi çıkarlarına öncelik verecektirler. Dolayısıyla, üç garantör devletin mümkün olduğunca fikir birliği ve uyum içinde olması hayatidir. Bölgede istikrar da kendi gücümüz sayesinde sağlanabilir ve bölge devletlerinin üniter yapıları büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle garantör devletlerin “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğünü” koruma kararlılığı ile başlayan Astana görüşmelerinde son memorandum dikkate değerdir. PKK Kuzey Suriye’nin Türk sınırında bir “otonom Kürt devleti” kurmaya çalışarak ateşle oymaktadır. Bununla birlikte, Türkiye, İran ve Rusya, Suriye’de planlanan oyunları bozarak ve barışı sağlama yolunda somut adımlar atarak bölgenin parçalanmasına hiçbir şekilde izin vermeyeceklerdir.
Adnan Oktar'ın Tehran Times'da (İran) & Jefferson Corner (Amerika) yayınlanan makalesi:
http://www.tehrantimes.com/news/417055/Is-the-Syrian-war-about-to-end
http://www.jeffersoncorner.com/is-the-syrian-war-about-to-end/