Peygamberimiz (s.a.v.)’in ahir zaman ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkış alametleri ile ilgili verdiği detaylı bilgiler tek tek zuhur etmektedir. Hadislerde belirtilen alametler arasında Müslüman ülkelerde yaşanacak toplumsal olaylardan da bahsedilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.)’den aktarılan rivayetlerden, Müslüman ülkelerin topraklarında yaşanan bu karışıklıkların, fitnelerin ve büyük olayların, Hz. Mehdi (a.s.) çıkıncaya kadar devam edeceği anlaşılmaktadır (Doğrusunu Allah bilir).
• Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen ve her biri tek tek gerçekleşen bu alametler nelerdir?
• Sayın Adnan Oktar bu olayların Müslüman ülkelerde yaşanmasını nasıl açıklamaktadır?
Günümüzde Müslüman ülkelerde savaş ve çatışmalar, terör, şiddet, anarşi, kargaşa, katliamlar, işkenceler ve ahlaki dejenerasyon giderek artmıştır. Bu ülkelerde yaşanan gelişmeler, hadislerdeki anlatımlarla çok büyük bir paralellik göstermektedir. Bölgede yaşanan anlaşmazlıklar, savaşlar, işkence ve katliamlar Hz. İsa (a.s.)’ın nüzulü ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhuru ile ilgili alametlerdendir. Son yıllarda bu bölgede yaşanan gelişmeleri haber veren bazı hadislerden, bu kutlu şahısların çıkışlarından sonra da bu topraklarda pek çok gelişme meydana geleceği anlaşılmaktadır.
Peygamberimiz (s.a.v.) Müslüman Ülkelerde Yaşanacakları 1400 Yıl Önceden Haber Vermiştir
Afganistan’ın İki Kere İşgali
“Talikan’a (Afganistan’a) yazık oldu. Şüphesiz Allah Teala’nın orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır.”(Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 59) hadisinde Afganistan’ın ahir zamanda işgal edileceğine işaret vardır. Gerçekten de Rusların Afganistan’ı işgali olan 1979 yılı Hicri 1400 yılına, diğer bir ifadeyle Hicri 14. yüzyılın başlangıcına denk gelmektedir. Afganistan, 2001 yılında, başta ABD olmak üzere, NATO’ya bağlı ülkeler tarafından ”Teröre karşı mücadele, insani yardım, ülkenin yeniden inşasına katkı ve demokrasinin getirilmesi” gerekçeleri ile ikinci kez işgal edilmiştir. İkinci işgal onuncu yılına girerken bilançosu, büyük çoğunluğu siviller olmak üzere 70.000’den fazla insanın savaşta yaşamını kaybetmesi, tarım arazilerinin büyük çoğunluğunun mayınlanarak yok edilmesi, bunun sonucu olarak açlık ve salgın hastalıklarından dolayı, başta çocuklar olmak üzere her gün yüzlerce insanın ölmesidir. Ülke baştan aşağı defalarca bombardımana tutulduğu ve bu, bugün de kesintisiz biçimde devam ettiği için, barınma yerleri kalmamış, böylece nüfusun % 70’i işsiz, aç ve susuz sokaklarda yaşamaya terk edilmiş, her türlü sağlık ve eğitim olanaklarından yoksun bırakılmıştır.
Bağdat’ın Alevlerle Yok Edilmesi
“Ahir zamanda Bağdat alevlerle yok edilir…”(Risalet-ül Huruc-ül Mehdi, Cilt 3, s. 177)
2003 senesinde Irak Savaşı’nın ilk gününden itibaren Bağdat, en yoğun bombardımana tutulan şehirlerden biri olmuştur. Ağır bombardıman, geceleri Bağdat’ın tıpkı hadiste haber verildiği gibi alev alev yanmasına neden olmuştur. Bağdat’ın gazete ve televizyon haberlerine yansıyan görüntüleri, yukarıdaki hadiste dikkat çekilen alev alev olması ile tam olarak mutabıktır.
Şam, Irak ve Arabistan’da Kargaşa
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “… Öyle bela ve musibetler olacak ki, hiçbir kimse, sığınabileceği bir makam bulamayacaktır. Bu belalar Şam’ın etrafında dolanacak, Irak’ın üzerine çökecek. Arabistan yarımadasının elini ve ayağını bağlayacaktır… Onlar belayı bir tarafta defetmeye çalışırlarken, diğer taraftan o yine ortaya çıkacaktır.” (Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame kısm-ul efal, c.5, s. 38-39)
Irak’ın Yeniden Yapılanması
“… Irak’a saldırılmadıkça kıyamet kopmaz. Ve Irak’taki masum insanlar Şam’a doğru sığınma yerleri ararlar. Şam yeniden yapılanır, Irak da yeniden yapılanır.”(Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame kısm-ul efal, c.5, s. 254)
Hadiste Irak’ın yeniden inşa edileceğine dikkat çekilmektedir. Önce İran-Irak Savaşı, daha sonra Körfez Savaşı, son olarak da 2003’teki Irak Savaşı’nın ardından, Irak’ta pek çok şehir yerle bir olmuştur. Bu savaşın sonrasında yaşanan yağma olaylarının da etkisiyle büyük bir harabeye dönüşen Irak’ın yeniden inşa edilmesi mecburi hale gelmiştir.
Irak’ın Üçe Bölünmesi
“Irak halkı üç fırkaya ayrılır. Bir kısmı çapulculara katılır. Bir kısmı ailelerini geride bırakıp kaçarlar. Bir kısmı savaşır ve öldürülürler. Siz bunları gördüğünüz vakit kıyamete hazırlanın.”(Yusuf el-Makdisi, Fera İdu Fevaidi’l Fikr Fi’l İmam El-Mehdi El-Muntazar)
Hadiste haber verildiğine göre, halkın bir grubu “çapulculara” katılacaktır. Savaş sonrasında otorite boşluğundan faydalanarak, Irak’ta büyük yağmalama olayları yaşanmıştır. Hadiste bir kısım halkın ise, bulundukları yerden bir an önce kaçmaya yeltenecekleri, hatta geride bıraktıkları ailelerini dahi düşünemez durumda olacakları haber verilmiştir. Gazetelerde bu yönde yer alan haberler dikkat çekicidir. Halkın bir kısmının ise, savaşa katılacağı ve öldürüleceği bildirilmektedir. Irak Savaşı sırasında da bir kısım insanlar çeşitli bölgelerde yaşanan çatışmalara katılmış ve hayatlarını kaybetmişlerdir.
Mısır’da Yaşanan Olaylar ve Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in Hadislerde Detaylı Olarak Tarif Edilmesi
Mısır son günlerde tarihinin en karışık dönemlerinden birini yaşamaktadır. Çatışmalar tüm hızıyla devam ederken iki milyon protestocu meydanlara çıkmıştır. Mısır’da yaşanan bu olayların ve 1981’den beri Mısır’ın yönetiminde bulunan Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in fiziksel özelliklerinin, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinde tüm detaylarıyla tarif edilmiş olması ise son derece hayret vericidir.
HZ. MEHDİ (A.S.) ZAMANINDA MISIR’DA ZUHUR EDEN ALACA KARGA:
Naim b. Hammad Fiten’de, ve Ebu Cafer, Muhammed b. Ali (r.a.)’dan tahric ettiler. Buyurdu ki: Abbasi, Horasan’a ulaştığı zaman Şark’ta boynuz şeklinde bir yıldız çıkar... O yıldızın doğması Güneş ve Ay tutulmasından sonra olacaktır. Sonra fitneler, “alaca karga” Mısır’da zuhur edinceye kadar devam eder. (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 32)
Hadislerde belirtildiği gibi Hüsnü Mübarek’in yüzü, saç yapısı, gözlerinin şekli, bakışları, yüzündeki ifade, burnundaki ve ağız yapısındaki detaylar belirgin bir biçimde kargaya benzemektedir. Ayrıca hadiste verilen diğer detaylar da bu tarifi desteklemektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu şahsın, fitnelerin yaşandığı ve iki uçlu kuyruklu yıldızın çıktığı dönemde yaşayacağını bildirmektedir. Bahsedilen Lulin kuyruklu yıldızı 2009 yılı Şubat Ayı’nda Dünya’ya en yakın noktadan geçmiştir. Bu yönüyle hadisin, içerisinde bulunduğumuz bu döneme baktığı açıkça anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Peygamberimiz (s.a.v.)’in “Mısır’da zuhur eden alaca karga” benzetmesi Hüsnü Mübarek’e tam olarak uymaktadır. (Doğrusunu Allah bilir.)
... ÇÖKÜK BURUNLU:
Deylemi, Ebu Ali Merdani’den (ravi silsilesi ile) O da Ebu Zer’den, O da Resulullah (s.a.v.)’den rivayet ettiler. Buyurdu ki: Mısır’da Kureyş’ten bir adam çıkar, çökük burunludur, mağlup olur ve mülkünü zail eder ve Rum’a kaçar. Onları alıp İskende-riyye’ye getirir ve Müslümanlarla savaşır ve ilk melhame bu olur. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s.30)
Hüsnü Mübarek’in burnunda, aynı hadiste tarif edildiği şekilde açıkça fark edilen bir çökme vardır.
... İYİLERİ ÖLDÜREN ZALİM BİR MISIRLI:
Kab’dan gelen bir başka rivayette de, “Mahzum kabilesine mensup birisi başa geçecek, daha sonra Mevla gelecek sonra da karşı geleni yok eden, uzun boylu, çok kuvvetli, geniş omuzlu bir Arabi başa geçecek...” (El Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyyil Muntazar, s. 30)
Bu hadiste bildirilen detayların her biri de, yine aynı şekilde tam olarak Hüsnü Mübarek’e uymaktadır. Örneğin Hüsnü Mübarek “uzun boylu olmayı” Cumhurbaşkanlığı şartlarına ekletmiştir. Kendisi de tıpkı hadiste belirtildiği gibi “uzun boyludur”.
Hadiste belirtilen bir başka özellik ise, bu kişinin “kendisine karşı geleni yok etmesi”dir. Nitekim Mübarek, Devlet Başkanı olduğu seneler boyunca, halka ve özellikle de Müslümanlara yaptığı zulümlerden ve diktatör yönetiminden dolayı “Son Firavun” olarak anılmaktadır.
Peygamberimiz (s.a.v.) ayrıca bu kişinin “bedenen kuvvetli ve geniş omuzlu olduğu”ndan da bahsetmiştir. Gerek askeri geçmişi gerekse kendisine ait 25 bin kişilik bir ordusu olması sebebiyle zahiren kuvvetli olan Mübarek’in, bedenen de kuvvetli ve geniş omuzlu olduğu açıkça görülmektedir.
Darwinist Materyalist Zihniyet, Müslüman Ülkeleri Kavga ve Kargaşaya Sürüklemiştir
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in, “Henüz Bir Tarafta Sönmeden, Diğer Tarafta Alevlenen Fitneler Görülecekve semadan bir münadinin, “Emriniz filan nedir” şeklindeki nidasına kadar böyle devam edecektir.” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s.25)
“Fitneler arka arkaya devam eder... Ne zaman bitti denilir, yine de devam eder gider.” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 36) hadisleri ile dikkat çektiği gibi Müslüman ülkelerde kargaşa ve şiddet olayları art arda yaşanacaktır. Müslüman ülkelerin yaşadıkları kargaşa ve bölünmüşlüğün temelinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in fitne olarak belirttiği Darwinist ve materyalist zihniyetin çok büyük etkisi vardır. Bu ülkeler İslam dinini kabul etmiş olmalarına rağmen, Kuran ahlakının getirdiği sevgi ve barış ruhunu tam anlamıyla yaşamamaktadırlar. Bu ülkelerin çoğunda uzun yıllardır Darwinist eğitime ağırlık verilmekte, devlet yönetimleri Darwinizm’i desteklemekte, gençler Darwinist, materyalist olarak yetiştirilmektedir. İslami cemaatlerin ve grupların ezilmesi, din ahlakının özgürce yaşanmasının engellenmesi, eşit bir gelir dağılımının olmaması, Hıristiyanlara yönelik saldırılar, Kuran ahlakına tamamen muhalif olan söz konusu Darwinist materyalist zihniyetin bir sonucudur. En yakın örneğini geçtiğimiz günlerde gördüğümüz Mısır ve Tunus‘ta yaşanan olaylarda da demokratik olması gereken protestoların zaman zaman saldırganlığa, yağmaya ve şiddete dönüşmesi aynı zihniyetin neticesidir.
Tunus'ta, Mısır'da ve diğer bazı İslam ülkelerinde yaşayan kardeşlerimizin haklı ve meşru olan taleplerini ifade ederken, insani ve temel haklarını kazanmak için mücadele ederken bunu mutlaka Kuran'a ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine uygun bir yöntemle yapmaları gerekir. Allah'ın bildirdiği yolun, Peygamber (sav)'in gösterdiği çözümün göz ardı edilmesi durumunda Allah, istenen başarıyı vermez.
Müslümanların bölünmüşlüğü devam ettikçe ve Darwinist ve materyalist zihniyet sona ermedikçe, şu anda Mısır’da gerçekleşen hiçbir protesto, hiçbir kavga ve bunlara karşı yapılacak hiçbir yasaklama, alınacak hiçbir teknik tedbir bir çözüm getirmeyecektir. Tam tersine böyle olayların neticesinde Müslüman halk şimdiye kadar daima ezilmiş, daima mağdur olmuş, daima kayıplar vermiştir. Böyle olaylar daima Müslüman halkın acı çekmesine ve zulüm görmesine sebep olmuştur. Dolayısıyla zorlukların, acıların, haksızlıkların sona ermesi için çözüm sokaklara dökülmek, polisle ve askerle çatışmak, müzeleri yağmalamak, sivil halkı tedirgin edip korkutmak değil; Darwinist zihniyeti terk etmek ve Müslümanları kardeşliğe çağırmaktır. Cenab-ı Allah, böyle olaylarla Müslümanlara önemli bir mesaj vermekte, bölünmüşlüğün ürkütücü sonuçlarını onlara göstermekte ve Darwinist, materyalist anlayışın getirdiği zihniyeti terk etmeleri gerektiğini hatırlatmaktadır.
Sayın Adnan Oktar’ın 26 Kasım 2009 tarihli Çay TV ve Maraş Aksu TV’deki canlı röportajında İslam ülkelerindeki Darwinist materyalist eğitimin tehlikesine şöyle dikkat çekmiştir:
ADNAN OKTAR: Cezayir ve Mısır masonların en çok olduğu ülkelerdir. Ve Darwinizm’in, materyalizmin ve sosyalist düşüncenin de en yaygın olduğu iki ülkedir. Sosyalist-Darwinist, materyalist eğitimin neticesinde gençlik bu hale gelmiştir.
Müslüman ülkelerde yaşanan anlaşmazlıklar, savaşlar, işkence ve katliamlar Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhuruyla sona erecek, Hz. İsa (a.s.)’ın gelişi ile beraber Kuran ahlakı Allah’ın izniyle tüm dünyaya hakim olacaktır. Haksızlıkların yerini hak ve adaletlerin, işkence ve savaşların yerini barış ve hoşgörünün, sapkın ve dinsiz ideolojilerin yerini hak din olan İslam ahlakının alacağı günler Allah’ın izniyle çok yaklaşmıştır. |
Müslüman Ülkelerde Yaşanan Bu Olaylar Mehdiyet'in Bir Parçası Olarak Gelişmektedir
Hadisler Müslüman ülkelerde yaşanan olayların ardından, İslam aleminde bazı değişiklikler yaşanacağını müjdelemektedir. Pek çok İslam ülkesinde demokratik olmayan yönetimler mazlum halkı uzun yıllardır baskı altında tutmaktadır. Bu yönetimlerin adil olmayan uygulamaları halkı fakirlik ve yokluk içinde bırakmıştır. Halkın düşüncesini ifade etmesini, dinini dilediği gibi yaşamasını, İslam’ı özgürce anlatmasını yasaklayan, bu yasaklara uymayanları işkencelerle, tutuklamalarla, hatta öldürmeyle baskı altına almaya çalışan bu zihniyetin değişmesi gerektiği açıktır. Peygamberimiz (s.a.v.)’in “... Hiçbir tarafın ondan mahfuz kalmayacağı bir fitne zuhur edecek, bu fitne kaldığı yerden hemen başka bir tarafa yayılacak ve bu durum bir münadinin semadan seslenerek ‘ey insanlar, emiriniz artık Mehdi’dir’ demesine kadar devam edecektir.” (El Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyyil Muntazar, s. 22) hadisindeki müjdesine göre fitnelerle dolu, korku ve şiddetin hakim olduğu bu karanlık dönemin değişmesi Yüce Allah’ın Hz. Mehdi (a.s.)’ı göndermesi ve bu değerli zatın vesilesiyle mümkün olacaktır. (Doğrusunu Allah bilir).
Sayın Adnan Oktar Müslüman ülkelerde yaşanan bu olayların Mehdiyet’in bir parçası olarak geliştiğini 3 Şubat 2011 tarihli Samsun Aks TV röportajında şöyle anlatmaktadır:
ADNAN OKTAR: “Şimdi de ahir zamanda hoşumuza gitsin diye Cenab-ı Allah Hz. Mehdi (a.s.)’ı gönderiyor, Hz. İsa (a.s.)’ı gönderiyor. Normalde kıyameti koparabilirdi Allah, Darwinist, materyalist sistemle. Küfür zaten dünyaya hakim olmuş. Konu biterdi, Allah istese parçalardı dünyayı, konuyu bitirirdi. Bitirmiyor. Yeniden İslam ahlakını hakim ediyor. Sırf güzellik olsun, hoşumuza gitsin diye Hz. Mehdi (a.s.)’ı çıkaracak, Hz. İsa (a.s.)’ı gösterecek. O heyecanı yaşattırmak istiyor Allah. Arkasından yeniden bozuyor. Ama şimdi bakın bunca büyük güçlere rağmen, dünyanın bunca büyük gücüne rağmen durduramıyorlar. Mesela İslam ülkelerinde birdenbire bir hareketlenme oldu, gördünüz. Herkesin canı tatlıdır. Kimse sokağa mokağa çıkmaz. Çok tehlikelidir sokağa çıkmak. Özellikle öyle bir modelde çok büyük bir ihtimaldir, öldürürler adamı, çok riskli bir şey. Ama görüyorsunuz olağanüstü bir cesaret geliyor. İnternet yasak olduğu halde; telefonla görüşmeyi de durduruyorlar, buna rağmen çok rahat organize olup iki milyon insan sokağa çıkabiliyor. Müthiş bir hareket oluyor. Bu öyle zannedildiği gibi kolay bir şey değildir. Durduk yere olmaz bu. Halk bunu çok normal bir şey gibi görüyor ama bu metafizik bir olaydır. Çünkü adam uykusuz kalıyor, aç kalıyor; çok zordur, sokaklarda sabahtan akşama kadar koşuşturuyorlar. Bağırıyor, çağırıyor ve fiili çatışmaya giriyorlar. Hayatı tehlikeye giriyor. Adam gider evinde oturur. Canı tatlıdır insanların çoğunun, yapmaz öyle bir şey. İki milyon insan sokağa dökülüyor. Aslında Mısır’daki rejim de o kadar onların keyiflerini kaçıracak bir rejim değil. Din ahlakına, İslam’a karşı ama nefsaniyet açısından bakanlar için uygun Mısır. Kimseye karıştığı yok adamların. Çalsın sazlar, oynasın vatandaşlar kafasındalar, inşaAllah. Ve diğer ülkelerde de süratle oldu ve müthiş bir panik oldu. Bunun organize edilmesi bir şahıs tarafından oluyor. Tek bir şahıs organize ediyor ve istese de hemen durdurur. Allah’ın görevlendirdiği bir şahıs. Hemen durdurur. “Hadi” dedi mi yaparlar, “durun” dese dururlar. Hz. Hızır (a.s.)’ın yöntemleridir bu. Mesela bir devleti yıkmak istediğinde yıkar. Yeniden kurmak istediğinde kurdurur. Mısır’ın yıkılmasına hükmettiyse yıktırır Cenab-ı Allah. Öyledir ve kimse de durduramıyor, engel olamaz.”
Müslüman Ülkelerdeki Toplumsal Olaylar ve Fitneler Hz. Mehdi (a.s.) Vesilesiyle Sona Erecektir
“... O’nunla (Hz. Mehdi (a.s.)’la) da fitneden kurtulacaklardır.”(Kitab-ül Burhan fi Alametil Mehdiyyil Muntazar)
Peygamberimiz (s.a.v.), Allah’ın izniyle hadislerinde, ahir zamanın alametlerini son derece detaylı biçimde anlatmıştır. Hadislerdeki bilgilere göre ahir zamanın ilk dönemini oluşturacak kargaşa ve bozulmaların ardından Yüce Allah, güzel ahlaktan uzaklaşıp, dejenerasyona uğrayan toplumları doğru yola iletmek için ‘Mehdi’ (doğruya götüren) sıfatını taşıyan üstün ahlaklı bir kulunu vesile kılacaktır. Hz. Mehdi (a.s.), İslam dünyasını bir çatı altında toplayacak ve ikinci kez dünyaya gelecek olan Hz. İsa (a.s.) ile birlikte Kuran ahlakının dünyaya hakim olmasına vesile olacaktır. Bu müjdeli haberin gerçekleşmesi Allah’ın izniyle çok yakındır. İnananlar, dünya tarihinin en özel ve en görkemli zamanlarından biri olacak bu günleri, heyecan ve coşku içinde beklemektedirler.
Sayın Adnan Oktar 31 Ocak 2011 tarihli Kahramanmaraş Aksu TV röportajında Müslümanların, Allah’ın seçtiği manevi lider olan Hz. Mehdi (a.s.)’a tabi olmaları durumunda refah ve huzur bulacaklarını anlatmaktadır:
|
ADNAN OKTAR: Müslümanların, dünya Müslümanlarının; Alevilerin, Bektaşilerin, Şiilerin, Caferi, Vahhabi, Sünni kardeşlerimizin, ittifakla birisini kendine imam seçmeleri mümkün değildir. Böyle bir şey olmaz. Allah seçer gönderir. Allah’ın seçtiği gönderdiğini beğenmezsen belâyı başına alırsın. Peygamberimiz (s.a.v.) “gidin seçim yapın” demiyor, “Hz. Mehdi (a.s.)’ı göreve getirin” diyor. Bediüzzaman “kendiniz seçim yapın” demiyor, “Hz. Mehdi (a.s.)’ı nuru imanla tanıyın, Hz. Mehdi (a.s.)’a tabi olun; en büyük kumandan, hem hakim, hem Mehdi, hem mürşit, hem bir kutbu azam olarak bir zat-ı nuraniyi gönderecek, o da Ehl-i Beyt-i ne-beviden olacak” diyor Bediüzzaman. “Gidip siz seçeceksiniz” demiyor. Allah seçiyor Hz. Mehdi (a.s.)’ı Müslümanlara gönderiyor. Müslümanların yapacağı görev nedir? İmanın nuruyla onu tanıyıp başlarına geçirmeleridir. Kimse kim? Seçsin Müslüman kardeşlerimiz, ayakkabısının altını öpeceğim. Hz. Mehdi (a.s.)’ın iki ayakkabısının altını öpeceğim. Emireri olacağım kapıda ve diğer kardeşlerimin de emireri olacağım. Ama bu yapılmadan, yüz elli yıldan beri bu olurdu seçimle olmuş olsa, olmuyor, olmaz da. Sadece felaketler zincirleme birbirini kovalar, başka bir şey olmaz. Mübarek gider daha azgın biri gelir ve bu sürünme sistemi devam eder. Çünkü Allah’ın dediğine uyulmamış oluyor. Allah’ın dediği beğenilmemiş oluyor haşa. “Biz kendi kafamızdan bulacağız” mantığı ortaya çıkmış oluyor. Peygamberimiz (s.a.v.) ahir zamanı tamamen anlatmış. “Bakın” diyor Peygamberimiz (s.a.v.) şu şu şu olaylar, 150 tane yaklaşık, olaylar olduğunda, büyük alametleri de veriyor, “bu büyük alametler de çıktığında, Hz. Mehdi (a.s.) denen benim evlatlarımdan birisi gelmiş olacak” diyor. “Onun şemaili şöyledir, görünümü böyledir, o geldiğinde ona uyun kurtulacaksınız” diyor. Adam diyor ki; “Ben Peygamberin (s.a.v.) dediğini kabul etmiyorum.” “Ne istiyorsun?” “Belâmı istiyorum” diyor. Allah da belâyı verir o zaman işte. Kim ne istiyorsa onu veriyor. “Haşa Peygamber (s.a.v.)’i beğenmiyor, dediğini kabul etmiyorum” demek, ben belâmı arıyorum anlamında olur, anlamı budur. Ve Allah o duayı da kabul ediyor, bela isteyene de belasını veriyor Allah. Bela verir. Ve Allah vermesin İslam alemi de hercümerç halde şu an ve dünya da hercümerç halde. Bütün dünyanın üzerine bir bela çökmüş durumda. Ve bu arada çocuklar azap çekiyor, hanımlar azap çekiyor, bütün insanlar. Masumlar bu arada çok ezilmiş oluyorlar. Çünkü bela geldiğinde, masuma da geliyor hepsine geliyor, toptan geldi dünyanın üzerine bela. Ve Allah Kıyamet’i durdurdu, bekletiyor Kıyamet’i. “Hz. Mehdi (a.s.)’ı bulun. Ona tabi olun. Size cennet gibi bir dünya meydana getireyim” diyor.
Müslüman Ülkeler Aradıkları Huzur ve Refahı Bulmak İçin İttihad-ı İslam Kurulmasına Çaba Göstermeli, Hz. Mehdi (a.s.)’ın İsmini Anmalıdırlar
“Bir fitne görülür, bunu diğer fitneler takip eder ve birinciler sonuncuların kılıçla çatışmaya dönüşünü kamçılar ve bundan sonra bütün haramların helal sayılacağı bir fitne gelir. Sonra da hilafet (Müslümanların manevi liderliği), yeryüzünün en hayırlısı olan Hz. Mehdi (a.s.)’a evinde otururken gelecektir.” (Kitab-ül Burhan fi Alametil Mehdiyyil Muntazar, s.26) hadisinde belirtildiği gibi, Müslüman ülkelerde yaşanan olaylarda baskıcı rejimlere karşı halkın sokaklarda toplanması, halk ve devlet güçlerini karşı karşıya getirmiş, birbirlerine karşı bıçak ve satır kullanmışlardır. Oysa değişim, sokak çatışmalarıyla, yağmalarla, saldırganlıkla, şiddetle gerçekleştirilemez. Şiddete dayalı yöntemle meydana gelecek değişim, asla insanların özlemi ve ihtiyacı içinde oldukları huzuru, refahı ve güveni onlara sunmaz. Kısmi bir takım başarılar ve gelişmeler elde edilebilir. Ama kalıcı ve tam tatmin edici çözüm oluşmaz. Kalıcı ve gerçek çözüm, ancak Allah’ın ve Resulullah (s.a.v.)’in gösterdiği yola uyarak sağlanır. Allah’ın ve Resulü (s.a.v.)’in gösterdiği çözüm ise tüm İslam aleminin manevi bir lider etrafında birleşmesi, Türk İslam Birliği’nin tesis edilmesidir.
Sokaklardaki protestolar ve alınan suni çözümlerin yerine istikrarlı ve ısrarlı bir şekilde Türk İslam Birliği’nin istenmesi şarttır. Bunun için de Mehdiyet’in sürekli olarak gündemde tutulması gerekmektedir.
Sayın Adnan Oktar 31 Ocak 2011 tarihli Kahramanmaraş Aksu TV röportajında Müslüman ülkelerin İttihad-ı İslam için çaba göstermelerinin ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın ismini anmalarının kurtuluşları için büyük önem taşıdığını şöyle anlatmaktadır:
ADNAN OKTAR: Şimdi Mübarek’i görevden aldık diyelim, ne olacak? Başka bir Mübarek gelecek yerine. Değişen ne olur? Bir şey olmaz. Bak şunu söyleyeceklerdi: Türkiye’deki kardeşlerimizden bir istirhamımız var, bir ricamız var. “Allah bize Hz. Mehdi (a.s.)’ımızı göndersin, Allah Hz. Mesih (a.s.)’ı indirsin, Allah İttihad-ı İslam’ı bize nasip etsin, Allah Türk İslam Birliği’ni bize nasip etsin. Türkiye’nin önderliğinde büyük bir Türk İslam Birliği istiyoruz, İttihad-ı İslam istiyoruz. Türkiye’yi aşkla şevkle seviyoruz” demeleri lazım. Mübarek gider, bir başka adam gelir. Al birini vur ötekine. Aşağı yukarı aynı adamlar, hep bunlar asmacı kesmeci takımı. Değişen bir şey olmaz, sokağa dökülmeyle de hiçbir şey olmaz. Hz. Mehdi (a.s.)’ın ismini anacaklar. Hz. Mehdi (a.s.) ismi duyulacak. Bütün dünyada Hz. Mehdi (a.s.) ismi duyulacak. Bu ismi anmadıkları müddetçe, tabii ki Allah’ın ismi anılır, Peygamber (s.a.v.)’in ismi anılır, ama Hz. Mehdi (a.s.)’ın ismini anmadıkça kurtuluş mümkün değil. Çünkü Resulullah (s.a.v.)’a saygıda kusur etmiş oluyorlar. Resulullah (s.a.v.) kurtuluşu söylüyor; “Kargaşa olacak, sıkıntılar acılar çekeceksiniz, Allah size kurtuluşu gösterdi” diyor Peygamberimiz (s.a.v.). “Bunun ismi Mehdi (a.s.)’dır” diyor, “Muhammed Mehdi (a.s.)”. “Yok bizi ilgilendirmiyor, biz çözüm bulacağız”. O zaman bulamazsın, sürünürsün işte. Mübarek gider bir başka zalim gelir. O zalim gider başka bir zalim gelir. Ve bir türlü çıkamazsınız bu batağın içinden. Tek kelime İttihad-ı İslam’dan bahsetmezlerse, tek kelime Türk İslam Birliği’nden bahsetmezlerse, Allah acıyı azabı kaldırmaz. Bak, Filistin’de de aynı hata yapılıyor, Mısır’da da aynı hata yapılıyor, Fas, Tunus, Cezayir’de de aynı hata yapılıyor. “Yarabbi bize kurtarıcı gönder, bize Hz. Mehdi (a.s.)’ı gönder, bize Hz. İsa Mesih (a.s.)’ı gönder ve bütün dünyaya İslam ahlakını hakim et, Türk İslam Birliği olsun” diyecekler. Şeytandan Allah’a sığınırım, “din Allah’ın oluncaya kadar, fitne yeryüzünden kalkıncaya kadar mücadele edin” (Bakara Suresi, 193) diyor Allah. Mısır’da Mübarek’in yerine başka birisi gelecek, mallar bol olacak, yiyecek bol olacak, yan gelip yatılacak; bu olmaz. Eğer böyle bir amaç varsa Allah mahveder. Bütün alametlerini çıkarmış. Peygamberimiz (s.a.v.)’in belirttiği bütün alametler çıkmış, Cenab-ı Allah çıkartmış. Allah müjdelemedi mi Hz. Mehdi (a.s.)’ı? Müjdeledi. “Mehdi (a.s.) ile müjdelenin” diyor, müjdeleniyor mu? Yok. Peygamberimiz (s.a.v.) “şu alametleri gördüğünüzde bilin ki kurtuluşunuz yakındır. Mehdi (a.s.)’a kar üzerinde sürünerek de olsa gidip biat edin” diyor.