• Müslümanların sevgi anlayışı nasıldır?
• Sevgisizliğin getirdiği maddi ve manevi zararlar nelerdir?
• Sayın Adnan Oktar samimi sevginin Allah'ın müminlere has bir nimeti olduğunu nasıl açıklamıştır?
Evrendeki tüm güzellikleri yaratan, güzelliğin ve mükemmelliğin esas sahibi olan Allah'tır. İnsana zevk veren her detay, Allah'ın üstün güzelliğinin, yarattığı varlıklardaki tecellisidir. Ruhun bu güzelliklerden heyecan duymasını ve sürekli güzel olanı aramasını sağlayan ise, Rabbimiz'in insanı yaratırken onun ruhuna ilham ettiği sevgi duyarlılığıdır. Diğer insanlardaki takdir edilecek mümin özelliklerini fark etmek ve bunlara daha güzeliyle karşılık vermek gibi, insanı diğer canlılardan ayıran pek çok üstün ahlaki özellik, sevmeye ve sevilmeye olan bu duyarlılıkla şekillenir.
İnsanın ruhundaki bu sevme ve sevilme eğilimi, bazı kişilerde diğerlerine göre çok daha güçlüdür. İnsanların bir kısmı, varlıklardaki sevilmeye layık özellikleri detaylı olarak teşhis edebilirler ve bu özellikler onların ruhuna derin bir zevk verir. Sevgi, şefkat ve coşku meydana getiren yönleri göremeyen ya da bunlara kayıtsız kalan kişiler ise daha donuk ve katı bir ruh hali içindedirler. Diğer bir deyişle, insandaki sevgi duyarlılığı, insanın ruh hali ve yaşadığı ahlak ile doğru orantılıdır. Dolayısıyla sevgiyi algılama ve yaşama şekli, insanın samimi olarak iman etmesine ve imanın getirdiği birer nimet olan güzel huylu, şefkatli, merhametli, akıllı ve güvenilir olmasına vesile olur.
Allah Müslümanlara Derin Bir Sevgi Anlayışı Vermiştir
Allah insanı, tüm diğer varlıklardan farklı şekilde ‘ruh sahibi’ olarak yaratmıştır. Dolayısıyla bir insanın, ruhundaki zenginlik ile orantılı olarak, karşı tarafta oluşturacağı etki de değişir. Her insan, ruhunun güzelliği oranında sevgiyi yaşar. Kendisinde ne kadar çok sevilecek ve saygı duyulacak özellik varsa, insanlar onu bu oranda sevip sayarlar. Aynı şekilde o da, insanlara bu şekilde sevgi ve saygı ile yaklaşır.
Özetle her insan, dünyadaki tüm varlıklara sevgi besleyebilir, ama derin sevgiyi ancak ruh sahibi olan insana duyabilir.
Sevgi Allah'ın insanlar için yarattığı, nefsin hem dünyada hem ahirette en çok hoşuna gidecek nimetlerden biridir. Sevgiyi arayan ve bunu en güzel şekliyle yaşamak isteyen her insanın, bu güzel duygunun önemini kavraması gerekir. Sevgi olmadan dostluk, arkadaşlık, sırdaşlık, sadakat, güven gibi özelliklerin tam olarak yaşanması mümkün olmaz. Böyle bir sevgiyi insanlara kazandırabilecek olan özellik ise, yalnızca ‘iman’dır. Derin Allah sevgisi, Allah korkusu, Kuran ahlakını yaşamadaki kararlılık insanların birbirlerine gerçek bir sevgi duymalarını sağlar. İman olmadan, insanların birbirlerine gösterecekleri sevgi yalnızca fiziksel özelliklerine, maddi imkanlarına ve dünyevi konumlarına bağlı olur. Bunlardan herhangi birindeki eksiklik ise, sevgi sanılan duyguların da anında ortadan yok olmasına yol açar. İmandan kaynaklanan sevgide ise, Allah'ın izniyle insanların hayatlarının sonuna kadar sürecek bir nimetin kapısı açılmış olur. Allah Kuran'da sevgi nimetini iman edenler için yarattığını şöyle bildirmektedir:
“İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.” (Meryem Suresi, 96)
Sevgisizlik Maddi ve Manevi Zarar Verir
Gerçek sevginin kaynağı, Allah'a saygı dolu bir korku ve içli bir sevgi duymaktır. Çünkü ancak Allah'tan korkan ve bundan dolayı O'nun istemediği ahlaktan titizlikle kaçınan bir insan sevilmeye layık olabilir. Allah'tan gereği gibi korkan bir insan, nefsinin oyunlarına ve kötülüklerine karşı her zaman dikkatlidir. Çünkü Kuran'da Hz. Yusuf (a.s.)'ın sözlerinin bildirildiği ayetteki gibi insanın nefsi durmak bilmeksizin kendisini kötülüğe çağırmaktadır:
"(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbim'in kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir..." (Yusuf Suresi, 53)
Buna karşılık, Allah korkusu olmayan ya da Allah'tan gereği gibi korkmayan, Allah'ın ölümden sonra dünyadaki davranışlarının hesabını soracağını görmezden gelen ve nefsi her ne isterse ona boyun eğen kişi ise, kötülükte sınır tanımaz. Nefsin sınırsız kötülük telkin ettiği, onu arındıran müminlerin felah bulduğu, onun telkin ettiği kötülükleri savunanların ise helak olacağı Kuran'da şöyle bildirilir:
"Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla günahla bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır." (Şems Suresi, 8-10)
Nefislerine uyarak iman etmeyen ve sevgisizliği yaşayan bu kişiler, yaşamları boyunca kendilerine ve çevrelerine hem maddi hem de manevi yönden zarar verirler. Çünkü;
• Sevgisiz kişiler dünyada kendileri için mümkün olduğunca fazla çıkar sağlamaya, kendi istek ve tutkularını tatmin etmeye, dünyadaki kısa yaşam süresini sorumsuzca geçirmeye çalışırlar.
• Çocuklarına gereken sevgi ve ilgiyi göstermeyen anne babalar ve anne ve babasına karşı -çevresinden aldığı olumsuz telkinlerin neticesinde- gereken saygı ve hürmeti göstermeyen çocuklar, bu dejenerasyonun en açık örneklerindendir. Çocuklar ebeveynlerine karşı agresif, ters cevaplar veren, kolayca yalan söyleyen, kendi zevklerine ve isteklerine ulaşmada ailesini yalnızca bir araç gibi gören yanlış bir zihniyet taşıyabilmektedirler.
• Fedakarlıkta bulunmak, dayanışma, cömertlik gibi değerler tamamen ortadan kalkar. Her şeyden önce insanlar birbirlerine insan olarak değer vermezler.
• Kimse kimsenin sağlığını, huzurunu, rahatını düşünmez. İnsanlara bir zarar dokunmasından endişelenmez, buna engel olmaya çalışmaz.
• Durmaksızın kötülüğü emreden nefsine sınır koymayan bir insana güvenmek mümkün değildir. Böyle bir insanın, vereceği söze sadık kalması beklenemez, zira bu kişinin sözünden dönmemesi için hiçbir neden yoktur.
• Sevgi duyarlılığından yoksun bir insan, karşısındaki insanın doğal acizliklerini görmezden gelme nezaketini gösteremez, en basit hatalarını dahi çoğu zaman tolere edemez. Hatta hata bile sayılamayacak olaylar yüzünden hiç yoktan kavga çıkarabilir. Çünkü bu gibi kişiler için önemli olan kendi keyfidir ve keyifsiz olduğunda sevdiğini iddia ettiği insanların dahi mutlu olmalarını istemez.
www.derinAllahsevgisi.imanisiteler.com
İnsanların birçoğu için hayatlarının en önemli konusu, kendi nefislerinin rahatıdır. Ancak gerçek sevgide insan kendi nefsini unutur ve sevdiği insanın rahatı ve huzuru ön plana geçer. Onu rahat ettirmek için elinden gelen her türlü gayreti gösterir. Her zaman, sevdiği kişinin isteklerini, kendi isteklerine tercih eder. Örneğin birlikte yaptıkları bir iş nedeniyle kendisinin övülmesindense sevdiği insanın övülmesi onun için daha önemli olur. Kendi haklı çıkmaktansa sevdiği kişinin haklılığından daha çok zevk alır. Eğer emek gerektiren bir iş yapılması gerekiyorsa, sevdiği kişinin yorulması yerine kendisi yorulmayı tercih eder. Asla karşı tarafı utandıracak, küçük düşürecek, kıracak bir tavır içine girmez. Bunun sebebi ise Allah'ın rızasını, sevgisini ve cennetini kazanma isteğidir. Bir insan ancak Allah'ın rızasını kazanmak için karşısındaki kişiyi bu kadar fedakarane ve samimi bir anlayışla sevebilir.
İnsanın Nefsini Arındırmasının Önemi
İnsanı yaratan Allah, ona, Kendi ruhundan üfürdüğünü (Secde Suresi, 9) ve insanın yeryüzünde Kendisi'nin halifesi olduğunu (Enam Suresi, 165) bildirir. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerinden biri, onun nefsi ve vicdanı ile birlikte yaratılmış olmasıdır. Her insanda kendisine kötülüğü emreden bir nefis ve kötülükten nasıl sakınacağını ilham eden bir vicdan vardır. İnsan vicdanının ilham ettiği sevgi, fedakarlık, merhamet, tevazu, şefkat, doğruluk, dürüstlük, sadakat, nezaket ve yardımseverlik gibi güzel özelliklerinin yanı sıra, nefsinden gelen yıkıcı ve olumsuz özelliklere de sahiptir. Ancak inançlı bir insan vicdanı sayesinde doğru ile yanlışı birbirinden ayırabilir ve her zaman güzel ahlakı tercih eder. Allah'a olan güçlü imanı ve korkusu, ahiretin varlığına olan inancı, sonsuz cehennem azabından duyduğu şiddetli korku ve cennet hayatına duyduğu özlem onu nefsinin azgınlıklarından uzak tutar. İnsanlara karşı güzellikle davranır, her zaman affedici olur, kötülüğe karşı iyilikle cevap verir, ihtiyaç içinde olanın hemen yardımına koşar, merhametlidir, sevgi doludur, şefkatlidir ve anlayışlıdır.
Toplumlardaki Sevgi Eksikliği Büyük Bir Beladır
Toplumun mevcut kuralları insanları suçtan ve kötü ahlaktan ancak bir noktaya kadar alıkoyabilir. Devlet kamuya açık yerleri, sokakları ve merkezi bölgeleri güvenlik birimleri sayesinde kısmen koruyabilir, toplumun düzenini sağlayabilir, güçlü bir adalet sistemi sayesinde suç oranını düşürme konusunda gereken önlemleri alabilir. Ancak her insanın yirmi dört saat kontrol edilmesi mümkün olmadığına göre, belli bir yerden sonra insanın vicdanı devreye girmelidir. Vicdanını dinlemeyen insan, yalnızken ya da kendisi gibi düşünen kimselerle birlikteyken kolaylıkla suç işleyebilir. Bu durumda gerektiğinde yalana başvuran, haksız kazanç sağlamaktan çekinmeyen, mazlumu ezmekten hiçbir rahatsızlık duymayan bireylerden oluşan bir toplum modeli ortaya çıkar. Allah korkusunun olmadığı, manevi değerlerin yitirildiği bir toplumda fiziksel tedbirlerin ve uygulamaların netice vermeyeceği açıktır. Oysa din ahlakı, insana, yalnız başına da olsa, yaptığı kötülük nedeniyle hiç kimse onu cezalandırmayacak olsa da, kötülükten sakınmasını emreder. Yaptığı her hareketten, aldığı her karardan, söylediği her sözden dolayı Allah Katında hesaba çekileceğini ve sonsuz ahiret hayatında bu yaptıklarına göre karşılık bulacağını bilen bir insanın kötülükten şiddetle sakınacağı açıktır.
İnsanların kendi rızalarıyla kötülükten sakınmayı öğrendikleri bir toplumda, terör örgütlerinin ve sevgisiz insanların oluşturduğu şiddetin yaşam sahası bulması mümkün olmaz. Çünkü din ahlakının hakim olduğu bir toplumda, şiddet yanlısı insanların ortaya çıkmasına neden olan sorunlar da doğal olarak yok olur. Toplumun geneli dürüstlük, fedakarlık, sevgi, şefkat, adalet gibi yüksek erdemlere sahipse bu toplumda fakirlik, gelir eşitsizliği, adaletsizlik, haksızlık, mazlumun ezilmesi, özgürlüklerin kısıtlanması gibi olumsuzluklarla karşılaşılmaz. Tam tersine ihtiyaç içinde olanların ihtiyaçlarının giderildiği, zengin olanın fakir olanı kolladığı, güçlü olanın zayıf olanı koruduğu, sağlık, eğitim, ulaşım gibi sosyal imkanlardan herkesin en iyi şekilde faydalandığı, farklı etnik kökenler, dinler ve kültürler arasında anlayışın hakim olduğu bir toplum düzeni olur. İşte bu nedenledir ki, sevgi ve sevginin getirdiği güzel ahlak, pek çok toplumsal sorunun çözümünün anahtarıdır. Bu ahlakın kaynağı da, Allah'ın insanlara bir rehber olarak gönderdiği Kuran'dır.
Gerçek Sevgi Kuran Ahlakı ile Birlikte Yaşanır
Allah'a gönülden bağlanan ve Allah'ı çok seven bir insan, O'nun yarattığı tüm güzelliklere karşı kalbinde bir sevgi hisseder; bir çiçek, kelebek, kuş, kedi ya da güzel bir manzara böyle bir kişinin içinde büyük bir heyecan uyandırır. Aynı şekilde güzel huylu, güzel yüzlü bir insan da kalpte samimi bir hayranlık oluşturur. Çünkü insanın tüm bu gördükleri Allah'ın tecellileridir. Allah'a duyulan coşkulu sevgi, O'nun sonsuz güzelliğinin, sanatının, aklının ve gücünün tecelli ettiği herşeye karşı insan ruhunda doğal bir sevgi ve muhabbet meydana getirir. Bu nedenle Allah'a gönülden bağlanan insanlar, gerçek sevgiyi yaşayabilen yegane kişilerdir.
Kuran gerçek sevginin temelini oluşturur. Çünkü bir insanı ahlakıyla, kişiliğiyle ve sahip olduğu tüm özellikleriyle derin bir sevgiyle sevmek, ancak kişinin Kuran'a uymasıyla mümkün olabilir. Çünkü Kuran'a uyan bir insan, Allah'ın beğendiği ahlakı yaşamakla, pek çok sevilecek güzel özellik kazanmış olur. Allah'ın "... Sürekli olan salih davranışlar, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlı, varılacak sonuç bakımından da daha hayırlıdır." (Meryem Suresi, 76) hükmünü bilerek tüm bu güzel ahlak özelliklerinde bir ömür boyunca sabır ve kararlılık gösterir; vefa, sadakat, saygı, sevgi, alçakgönüllülük, fedakarlık, dürüstlük, hoşgörü, bağışlayıcılık, merhamet, yumuşak huyluluk, cesaret, kararlılık gibi özellikler ancak Allah korkusunun ve Kuran ahlakının yaşanmasıyla süreklilik kazanabilir. Bu süreklilik, müminin sevgide de bir ömür boyunca sabır ve kararlılık göstermesini sağlar. Sevginin temeli iman, Allah korkusu ve Kuran ahlakına dayandığı ve Allah rızası için sevdiği için müminin sevgisi çok güçlü ve derindir. İman edenlerle yaşadığı dostluğun, ahirette sonsuza dek süreceğini bilmesi de sevgiyi güçlü ve daimi kılan bir başka nedendir.
Kuran'a uyan bir insanın yaşadığı bu üstün ahlak onu hem Allah Katında hem de müminlerin gözünde çok değerli bir varlık haline getirir. Kuran'a uyan, takva sahibi bir mümin herşeyden önce Allah'ın sevgisini ve rızasını kazanacağını umar. Allah sevdiği kulunu, diğer müminlere de sevdirir, ona Kendi Katından bir nur, güzellik verir ve insanların kalplerinin ısınmasını sağlayacak özellikler kazandırır. Kuran’da Allah’ın sevgiyi müminlere bir nimet olarak verdiği şöyle haber verilmektedir:
“İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır. (Meryem Suresi, 96)
İttihad-ı İslam Ancak Sevgiyle Olur
Yüce Allah, Kuran-ı Kerim’de İslam ahlakını yeryüzüne hakim kılacağını bildirmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de, hadislerinde bu büyük ve kutlu olaya ahir zamanda Hz. Mehdi (a.s.)’ın vesile olacağını haber vermiştir. Kuran ahlakının gereği olarak ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in bildirdiği gibi, İslam ahlakının hakimiyeti sevgiyle olacaktır. İslam ahlakının hakim olmasıyla yeryüzü huzur ve güvenliğe kavuşacak, her türlü kargaşa, çatışma, anarşi ve terör son bulacaktır. Ahir zamanın kargaşalarından ve zulümlerinden büyük sıkıntı duyan insanlar, İslam ahlakını yeryüzüne hakim kılacak olan Hz. Mehdi (a.s.)’ın adaletinden, merhametinden, cömertliğinden, sevgisinden, ilgisinden razı olacaklardır.
Ahir zamanda Hz. Mehdi (a.s.)’ın, Allah’ın izniyle, muhakkak ortaya çıkacağı Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadis-i şeriflerinde şöyle müjdelenmiştir:
Dünyada tek bir gün kalsa bile (kıyamet kopmadan) Allah o günü uzatacak, adı adıma, babasının adı da babamın adına uygun, Ehl-i Beytimden mutlaka bir şahıs (Hz. Mehdi) gelecek, daha önce zulüm ve haksızlıkla dolu olan yeryüzünü adalet ve insafla dolduracak. (Ebu Davud ve Tırmizi / Büyük Hadis Külliyatı, Rudani 5.Cilt, s. 365)
Hadislerde bildirildiğine göre, Hz. Mehdi (a.s.) ahir zamanda zuhur edecek ve İslam ahlakını yeryüzüne hakim edecektir. Hz. Mehdi (a.s.)’ın ortaya çıkışıyla yeryüzündeki tüm zulüm ve haksızlıklar sona erecek, dünyaya adalet, barış, sevgi, huzur ve güven yerleşecektir. Bu kutlu olaylar da bir hadiste şu şekilde haber verilmektedir:
“... Bu emir (Hz. Mehdi (a.s.)) insanlar yeryüzünü daha önce zulümle doldurdukları gibi yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Artık sizden kim o güne yetişirse kar üstünde emeklemek suretiyle de olsa onlara varsın (katılsın).” (Sünen-i İbni Mace Kitabü-lfiten Tercümesi ve Şerhi- Kahraman Neşriyat, cilt 10, Mütercim: Haydar Hatipoğlu, Bab: 34; s. 347)
Müminlerin insanlara karşı kalplerinde hissettikleri sevginin asıl kaynağı, Allah'a duydukları derin aşktır. Aksinde gerçek sevgi oluşmaz. Bir insana duyulan kalpteki coşkuyu Allah'ın yarattığını, herşeyde Allah'ın tecelli ettiğini bilmek, insana sevgideki derinliği veren asıl sebeptir.
Samimi sevgide insan her an sevdiği insanlara bu duygularını daha önce hiç kullanmadığı, birbirinden etkileyici sözlerle ifade edebilir. Her biri bir diğerinden, bir öncekinden farklı olur. Çünkü kişi, bu coşkuyu kalbinde en canlı şekilde her an yaşamaktadır.
Gerçekten seven insan, sevdiklerini onore eder, yüceltir. Onları, dünyada ve ahirette zarar gelecek şeylerden sakındırır. Onların iyiliği, rahatı, güvenliği için samimi bir gayret sarf eder. Hepsinden önemlisi, sevgisi belirli şartlara bağlı değildir. Karşılık gördüğünde sevgi gösterme şartı koşan bir insan ise gerçek anlamda sevgiyi bilmiyor demektir. Gerçek sevgide karşılık ancak Allah'tan beklenir. Asıl amaç Allah'ın rızasını kazanabilmektir.
Gerçek sevgide karşıdaki kişinin güzelliğini, maddi birikimini, itibarını yitirmesi kesinlikle önemli değildir. Önemli olan kişinin ahlakı ve karakteridir. İnsanlar birbirlerinin, şefkat, merhamet, cömertlik, ince düşünce, fedakarlık gibi güzel özelliklerine her şahit olduklarında sevgileri katlanarak artar.
Zaman içerisinde insanların kişiliklerinin gelişmesi, ahlaklarının güzelleşmesi ve tavırlarının mükemmelleşmesi ile birlikte, sevgi de derinleşir. Gerçek sevgide asla bıkma ve sıkılma olmaz.