Savunma sistemini oluşturan hücreler kompleks bir ağ ile birbirlerine bağımlı hareket ederler. Bunlardan bazıları tehlikeyi fark eder, bir kısmı tehlikeyi durdurma işlemini başlatır (makrofajlar), bir kısmı diğer savunma hücrelerine haber verir (yardımcı T hücreleri), bir kısmı asıl öldürücü darbeyi vurur (öldürücü T hücreleri ve Doğal Öldürücüler), bir kısmı savaşı durdurur (baskılayıcı T hücreleri), bir kısmı da gelecekteki tehlikelere karşı hatırlatıcı olarak bir kenarda bekler (bellek hücreleri). Bunların dışında sayısız parçanın da devreye girdiği bu muhteşem ağın sadece tek bir parçasını çıkarırsanız, artık savunma sisteminiz yoktur. Örneğin sadece yardımcı T hücrelerinin olmamaları durumunda, vücuttaki öldürücü hücreler bir tehlikenin varlığından haberdar bile olmayacaklardır. B hücreleri ve öldürücü T hücreleri olmasa, yardımcı T hücrelerinin tehlikeyi haber vereceği ve daha da önemlisi tehlikeyi giderecek herhangi bir üst birim olmayacaktır. Bu sistemde Doğal Öldürücüler olmasa, vücuda giren dirençli düşmanların ortadan kalkması mümkün olmayacak, tek bir güçlü bakteri bedenin felç olmasına neden olabilecektir. Bellek hücreleri devreden çıksa, vücudun yabancı organizmalara karşı bağışıklığı olmayacak ve vücuttaki savunma hücreleri içeri giren aynı düşmanla defalarca aynı savaşı vermek zorunda kalacaktır. Bu da kısa bir süre içinde savunma sisteminin güçsüz düşmesi anlamına gelecek, vücut yeni hastalıklara açık hale gelirken, aynı zamanda da sürekli aynı hastalıklarla boğuşmak zorunda kalacaktır.
Bütün bunlar açıkça gösterir ki, sahip olduğumuz mükemmel savunma sistemi "indirgenemez kompleksliktedir". Bunun anlamı şudur: Bu mekanizmadaki herhangi bir parçanın eksiltilmesi, devreden çıkarılması mümkün değildir. Eğer mekanizmanın en küçük bir parçası bile eksilirse, sistemin hiçbir işlevi kalmayacaktır. Bunun sonucu ise, basit bir nezle virüsünün bile kısa bir süre içinde insanın ölümüne sebep olmasıdır. Vücuda giren virüs, hiçbir engelle karşılaşmayacağı için dilediği hücreye yerleşecek ve dilediği kadar üreyecektir. Normal şartlarda vücut hücrelerinin üretimi son derece kontrollü bir biçimde denetlenir. Ancak virüsün kendi mekanizmasında buna benzer bir denetim olmadığından virüs, içine girdiği hücrenin imkanlarını kullanarak kısa sürede vücudu istila edecektir. Savunma sistemleri "kemoterapi" gibi tedavi yöntemleri ile yok edilmiş olan kişilerin ve AIDS hastalarının her hastalığa son derece açık olmalarının nedeni budur. Savunma hücreleri olmasa, vücuda bu savunmayı yapabilecek bir sistemin dahil edilmesi şarttır. Eğer bu mümkün değilse sonuç kaçınılmaz olarak ölümdür.
Savunma sistemini oluşturan hücrelerin akılcı davranışları ve sistemin indirgenemeyen bir kompleksliğe sahip olması, bunun aşamalarla ve tesadüflerle oluşamayacak bir tasarım harikası olduğunu göstermektedir. Aklın, bilinçli bir müdahalenin varlığını açıkça gördüğümüz her mükemmel sistem gibi savunma sistemi de Allah (c.c)`ın bir mucizesi, bir yaratılış harikasıdır. Yüce Allah (c.c)`ın dilemesi ile tüm parçaları müthiş bir koordinasyon ile işlemekte, yediği yemekte, soluduğu havada sürekli olarak mikropları vücuduna alan milyarlarca insanın her birini her an korumaktadır. Allah (c.c)`ın dışında, göklerde ve yerde olan hiçbir varlık, tek bir hücreye yetenek verebilmeye, ona tek bir özellik katabilmeye güç yetiremez.
Bir hücrenin, bir bedeni savunma gibi büyük bir sorumluluk alması ve bu düzen içinde nerede hareket edeceğini bilmesi, ancak Allah (c.c)`ın dilemesiyle mümkün olabilir. Bu, Darwinistler de dahil olmak üzere tüm insanlara açıkça sergilenmiş büyük bir gerçektir.