ABD silahlı kuvvetlerinin, terör örgütü PKK'nın Kuzey Suriye'de faaliyet gösteren kolu PYD'nin askeri kanadı YPG'ye silah yardımı yaptığı, askeri ve lojistik destek sağladığı uzun bir süredir biliniyor. Son olarak, geçtiğimiz Ekim ayında ABD askeri nakliye uçakları Suriye'nin kuzeyinde, YPG kontrolündeki Haseke bölgesine 50 ton askeri mühimmat indirmişti. Olayı belgeleyen CNN, ABD yetkililerinin de bunu doğruladığını bildiren bir haber yayınlamıştı.1
Ne var ki, Türkiye'nin bununla ilgili itirazlarını bildikleri için ABD'li yetkililer bu askeri yardımı hedef saptıran bir açıklamayla dile getirdi. ABD Silahlı Kuvvetleri sözcüsü Albay Pat Ryder, havadan bırakılan söz konusu askeri malzemenin Suriyeli Arap Koalisyon güçleri tarafından teslim alındığından emin olduklarını belirterek, "Türk ortaklarımızın bazı endişeleri konusunda duyarlıyız. Bu, Suriyeli Kürtlere yapılan bir hava yardımı değildi." ifadelerini kullandı.2
Oysa, askeri malzemenin havadan bırakılmasının hemen ardından PYD Eş Başkanı Salih Müslim bu yardımın kendilerine yapıldığını şu sözlerle doğruladı: "Bize ve müttefik olduğumuz gruplara 50 ton silah gönderildi. Bu başlangIç, sİlahlarIn devamI da gelecek."3 Kaldı ki silahların havadan bırakıldığı Haseke bölgesinin doğrudan PYD ve rejim güçlerinin ortak kontrolünde olduğu da bilinen bir gerçek. Geçtiğimiz günlerde CNN'in, hava nakillerini artık daha da kolaylaştıracak havaalanı inşasını konu aldığı makalede şu bilgiler veriliyor 4:
"Kamışlı ve Haseke gibi kentlerde rejime ait kontrol noktaları, tepede Suriye Başkanı Beşar Esad'ın ve babası Hafız'ın dev posterleri tarafından gözlenen, yol bariyerleri ile kesilmiş muhkem mevziler var. Ama Kürtler bu bölgedeki baskın askeri güç."
Görüldüğü gibi, söz konusu askeri yardım, muhalif gruplara ya da Suriyeli Araplara değil, her zaman olduğu gibi yine terör örgütü PKK'nın Suriye askeri kanadı YPG'ye yapıldı.
Elbette YPG'ye verilen askeri destek, "YPG'nin PKK'dan farklı olduğu", "terör örgütü olmadığı", "IŞİD'e karşı sahada en iyi mücadeleyi veren silahlı güç olduğu" gibi asılsız önermelerle legalleştirilmek isteniyor. Oysa PYD ve YPG, aralarında ABD ve AB'nin de bulunduğu birçok ülkenin on yıllardır terör listelerinde olan PKK'nın Suriye'de kullandığı isimden başka bir şey değil. Daimi liderleri Abdullah Öcalan. Salih Müslim, doğrudan Öcalan'ın talimatıyla Kandil'den PYD'nin başına getirildi. Diğer eşbaşkan Asya Abdullah ise çoğunlukla Kandil’de ikamet ediyor. Örgütün komutanları ve militanları PKK liderleri tarafından atanıyor.
Dahası, PYD'nin PKK'dan farksız olduğunu –bu yazının kapsamına sığmayacak yüzlerce kanıta dahi gerek kalmadan– ABD'nin 2014'e kadarki son Şam Büyükelçisi Robert Ford bizzat ifade etti. ABD'nin Suriye politikasındaki en etkili isimlerinden olan Ford, geçtiğimiz Ekim ayında Al Jazeera ile yaptığı röportajında şu ifadeleri kullandı:
"(PYD’nin) PKK ile ilişkisine gelirsek, Amerikalı yetkililer ‘PYD, PKK’nın resmen bir parçası değil’ diyeceklerdir. Amerikalı yetkililerin PYD’nin PKK olmadığını söylemesi bence bir safsata. Yani bu, ciddi olmadıkları bir sözlü savunma. Söylersiniz ama aslında doğru değildir ve dinleyen herkes bunun doğru olmadığını bilir."
YPG'nin IŞİD'e karşı sözde "mücadelesi" de bütünüyle göstermelik bir gerekçe. YPG'nin sahada bugüne kadar IŞİD'e karşı göğüs göğüse hiçbir galibiyeti ve başarısı yok. Tek yaptığı, ele geçirmek istediği bölgelerdeki Arap ve Türkmen kasabalarının koordinatlarını koalisyon güçlerine IŞİD koordinatı gibi vererek bu yerleri bombalatmak. Ardından bombalanan köylere girip yağmalamak, sağ kalan Arap ve Türkmen sivil halkı şehit ederek buraları işgal etmek ve Afrin yönünde Kürt koridorunu tamamlamak üzere ilerlemeyi sürdürmek. Koalisyon güçlerinin hava desteği olmasa PYD (YPG)'nin bölgeden bütünüyle kazınarak yok olması an meselesi.
Kaldı ki YPG gerçekten IŞİD'e karşı savaşıyor ve başarılı oluyor olsaydı bile bir terör örgütünü yok etmek için 1980'den bu yana 40.000 masum insanı şehit etmiş çok daha tehlikeli bir başka kanlı terör örgütünü meşru kılıp desteklemenin ne derece etik, ahlaki ve yasal olduğu da okuyucunun takdirine kalmış. PYD'nin iç savaşın başından bu yana bölgedeki yerli Arap ve Türkmen halklara ve muhalif Kürtlere karşı işlediği insanlık suçları, katliam, işkence, sürgün, hapis, asimilasyon gibi yöntemlerle insan hakları örgütlerinin her yıl yüzlerce sayfalık raporlarında yer alıyor. Nitekim PYD’nin insanlık dışı uygulamaları sırf geçen yıl iki kere İnsan Hakları İzleme örgütünün (HRW), bir kere de Uluslararası Af Örgütü’nün (Amnesty International) raporlarına konu oldu.
PYD eşbaşkanı Salih Müslim'in, "müttefiklerimiz" dediği ve PYD/YPG'yle birleşerek kendilerine Suriye Demokratik Ordusu (SDG) adını veren Süryani Askeri Konseyi, Burkan El Fırat, Suwar El Reqa, Şems El Şemal, Lîwa El Selçuki, El Cezire Tugayları gibi grupların da rejime karşı kendini savunan muhalif güçlerle bir ilgisi yok. Bunlar, tam tersine PYD/YPG gibi rejimle ittifak halinde, eski sabıkalı, katil, hırsız, kaçakçı, uyuşturucu bağımlısı, mafya mensubu gibi çapulculardan oluşan bir takım çeteler. Bunların bir kısmı, tıpkı PYD gibi komünist ve Stalinist bir çizgide. Kürt koridorunu açarken uygulanan etnik temizlikte, cinayet, gasp ve yağmalama işlerinde YPG'ye yardımcı oluyorlar. Ama esas görevleri SDG adı altında, YPG'ye yapılan askeri yardımları sözde legal hale getirmekten ve gerekli paravan rolünü oynamaktan başka bir şey değil.
Beklendiği gibi, YPG'ye indirilen silah ve askeri malzemenin büyük bölümünün Türkiye'deki PKK'lı teröristlere ulaştığının ortaya çıkması Türkiye açısından bardağı taşıran son damla oldu. 12 Şubat'ta YPG tarafından sınırın Türkiye tarafına ateş açılmasını müteakiben Türk Silahlı Kuvvetleri angajman kuralları çerçevesinde fırtına obüsleriyle Halep'e bağlı Azez ilçesindeki PYD/YPG hedeflerine yönelik top atışlarını aralıklarla sürdürüyor. YPG’nin ise gücünün tek yettiği alan adice terör eylemleri. Ankara’da masum insanlara yönelik gerçekleştirdiği kalleşçe terör eyleminin ardından Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve polisinin gözünü korkutacağını sanması PYD açısından içler acısı bir durum.
PYD/PKK her türlü dini ve manevi değere karşı olan ideolojileri, bu değerleri savunanlara yönelik düşünce özgürlüğünü hiçe sayan vahşi ve düşmanca eylemleriyle tanınıyor. Bu açıdan, İbrahimi dinlerle yoğrulmuş bir coğrafyanın kültürel ve manevi dokusuna son derece zıt ideolojideki Stalinist bir Kürt devletinin, Ortadoğu'nun tam merkezinde barınması hiç gerçekçi görünmüyor.
Bu, Stalinist ideolojisini önce Türkiye, ardından komşu ülkelerde anarşist ve terörist yöntemlerle, hiçbir insani ve ahlaki kural tanımaksızın yerleşik kılma hırs ve çabası, PKK-PYD terör sarmalının yakın zamanda tüm Ortadoğu için ciddi bir tehlike haline dönüşeceğini gösteriyor. Dolayısıyla, çeşitli siyasi, ekonomik ve stratejik amaçlar uğruna bölgede böyle zararlı bir oluşumu müttefik edinmenin ve onu İslam dünyasının ortasında tampon bir uydu devlet olarak yerleşik kılma planının ne kadar yanlış bir seçim olduğu ortada. Herkesin ortak faydası için bu hatadan acilen vazgeçilmesi gerekiyor.
1- edition.cnn.com/2015/10/12/politics/syria-rebel-groups-ammunition-50-tons/
2- www.middleeasteye.net/fr/news/us-says-airdropped-ammo-went-syrian-arabs-not-kurds-788054818#sthash.UrnahJmM.dpuf
3- www.middleeasteye.net/fr/news/us-says-airdropped-ammo-went-syrian-arabs-not-kurds-788054818
4- edition.cnn.com/2016/02/02/middleeast/syria-isis-us-airstrip/
Adnan Oktar'ın Middle East Monitor & News Rescue'da yayınlanan makalesi:
http://newsrescue.com/for-everyones-sake-support-for-the-pkk-pyd-should-be-abandoned/