Charlie Hebdo saldırısının yedinci haftasında dergi yeni sayısıyla tekrar gazete bayilerine döndü. Charlie Hebdo saldırısı şüphesiz "ifade özgürlüğü" ve "düşünce özgürlüğü" gibi evrensel değerleri sorgulama açısından bir kilometre taşı teşkil etti.
Saldırılarla birlikte ifade özgürlüğü tartışmaları alevlendi, muhalif bakış açıları hiç olmadığı kadar gündeme geldi. Tüm bu gelişmelerle birlikte bu konudaki ideal sınırlar her kesim tarafından yeniden gözden geçirilmeye başlandı. Yaşanan terör eylemleri, bugün Batı toplumunu oluşturan ve büyük ölçüde sırtlayan farklı etnik köken, din ve ırkdan insanın, barış içinde bir arada varlığını sürdürebilmesi için, ifade özgürlüğünün ve diğer özgürlüklerin ne denli önemli olduğunu bariz bir şekilde ortaya koydu.
Bu süreçte konu üzerine en fazla kafa yoranlar arasında şüphesiz haber şefleri yer alıyor. Medyanın insan zihnini şekillendirmedeki muazzam gücü göz önüne alındığında, bu durumun haber şeflerine yüklediği büyük sorumluluk daha da iyi anlaşılıyor. Ne yönde bir karar alacaklarını şüphesiz vicdan ve ahlaki duruşları belirliyor. Olayların üstünün örtülmesi ya da görmezden gelinmesi, abartılması ya da önemsiz gösterilmesi insanların hayatını birinci dereceden ilgilendiren konuları algılama ve yorumlama şeklimizi belirliyor. Dolayısıyla, meydana gelen kargaşa ya da temin edilen huzur düzeyini büyük oranda haberlerin kamuoyuna aktarılış şekli belirliyor. Özgürlükleri kısıtlamaya yönelik herhangi bir kararın birey yada genel olarak toplumun yararına olacağı gerekçesi hiç bir şekilde söz konusu olamaz.
Insan haklarına ve özgürlüklerine gelince, temel ilke özgürlükleri kısıtlamak değil özgürlüklerin sınırlarını genişletmek olmalıdır. Ancak fiili uygulamalar ve veriler bunun tam aksi bir durumu ortaya koyuyor.
Demokrasi, siyasal özgürlük ve insan hakları araştırmaları ve savunuculuğu yürüten bir STK olan Freedom House, geçen yıl siyasi ve sivil haklar açısından dünya genelinde bir düşüş olduğunu bildirdi. Grup, son 25 yıla bakıldığında, demokratik ideallerin en ağır tehdit altında olduğu dönemde bulunduğumuzu ve özgürlük anlamında en ağır kayıpların, terör yüzünden verildiğini söyledi. Nitekim, özellikle Avrupa ülkelerinde, özgürlüklerin daraldığı yönünde bariz işaretler mevcut ki, bu konuda baskının en ağır kısmını Müslüman azınlıklar görüyor.
Örneğin, geçtiğimiz günlerde Avusturya parlamentosu ülkenin asırlık İslam yasasına tartışmalı reformlar getiren düzenlemeyi onadı. Mevzuat, İslami örgütlere ve imamlara yabancı fon aktarımını yasaklıyor. Amaç ülkede giderek etkisi artan radikal İslamcı anlayışla mücadele etmek... İslamı 1912 yılında resmi din olarak tanıyan ülkede bugün Müslümanlara yabancı finansman yasağı konmuş olması adaletsiz bir durum. Ülkede yaşayan Hıristiyan ve Musevi vatandaşlar hala yabancı fonlardan yararlanma hakkına sahipler.
Diğer bir örnek de Fransa... Terör eylemlerinin yol açtığı travma Fransız şehirlerinin çehresini hiç görülmemiş şekilde değiştirdi. Charlie Hebdo saldırısı sonrasında, azalan özgürlüklerin işaretleri giderek daha belirgin hale geldi. Saldırıdan bir hafta sonra, İngiliz gazeteciler, Champs Elysées'in hemen yakınındaki bir barda ağır silahlı üç polisin, Kuzey Afrika kökenli iki kişiyi tartaklayıp sürüklediğine kendi gözleriyle tanık oldular. Siyahi erkekler, barmenin şikayeti üzerine çok sayıda polis tarafından bir arabaya yapıştırılıp elleri kelepçelenmişti. Barmen polisi adamın "hoş olmayan birşey" söylediği için çağırdığını söyledi.
Bu tür paranoyakça tavırların, görünürde vatandaşların özgürlüklerini, temelde ise tüm toplumun mutluluğunu tehdit ettiğine şüphe yok. Bir ülkenin refahı ancak özgürlükler açısından imtiyazlı grupların varlığını hissettirecek bu tür uygulamalardan kaçınmakla mümkün olabilir. Batı toplumlarında, hangi kökenden olursa olsun, her birey, birinci sınıf vatandaş statüsüne sahip olmalı, birinci sınıf vatandaş olarak muamele görmeli ve kendini gerçek bir birinci sınıf vatandaş olarak hissetmelidir.
Unutmamalıdır ki bir ülkede barış, bireylerin kendilerini güvende hissetmelerine bağlıdır. Onlara daha fazla hak ve özgürlükler tanıyarak kendilerini değerli hissetmesini sağlamak korkulardan-arınmış toplumlar anlamına gelmektedir. Dünyamızın en çok ihtiyacını hissettiği şeylerden birisi şüphesiz bu korkulara kapılarını kapatmış toplumlar.
Adnan Oktar'ın Malezya Insider ve ayrıca Jefferson Corner'da yayınlanan köşe yazısı: