Bilindiği gibi ABD, gerek Birleşmiş Milletler'in kurulmasında gerekse "Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi"nin hazırlanmasında önemli rol üstlenmiştir. Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi de ABD Haklar Bildirgesi esas alınarak hazırlanmıştır. Dolayısıyla, 20. yüzyılda "demokrasi, insan hak ve özgürlükleri" dendiği zaman, ilk akla gelen Batı toplumu ve bu toplumun öncüsü ABD olmaktaydı.
Ancak, özellikle 2000'li yılların başından günümüze uzanan süreçte Washington yönetimlerinin, "terörle mücadele", "ulusal güvenlik" gibi konularda izledikleri bir takım aşırı tedbirler ve tartışmalı uygulamalar, ülkedeki demokrasi ve insan hakları düzeyinin sorgulanmasını gündeme getirdi.
Nitekim 2 yıl önce yaşanan önemli bir gelişme ABD halkını, özel hayatlarının aslında o güne kadar sandıkları kadar özel ve mahrem olmadığı gerçeğiyle yüzyüze getirdi.
2013 yılında, eski bir anlaşmalı istihbarat çalışanı olan Edward Snowden, NSA'in (National Security Agency) Amerikan halkının hemen hepsinin telefon konuşma kayıtlarını toplu olarak sakladığı bilgisini basına ve kamuoyuna sızdırdı. Snowden'in ifşaatları üzerine Amerikan halkı, yaptıkları telefon görüşmelerinden e-posta yazışmalarına, hatta Google’da aradıkları sözcüklere kadar özel hayatlarının en ince ayrıntılarına dek kendi ülkesinin gizli servisleri tarafından izlenildiğini öğrendi.
NSA'in bu teknik takip ve izleme skandalının ortaya çıkmasıyla kamuoyu, sınırsız istihbarat yetkisinin dayandırıldığı "Vatansever Yasası"nın (Patriot Act) 215. maddesinin varlığından da haberdar olmuş oldu. 11 Eylül saldırılarının ardından, sözde 'terörizmle mücadele' kapsamında ABD istihbarat kurumlarına son derece geniş izleme yetkileri veren Vatansever Yasası'nın üç maddesinin geçtiğimiz 1 Haziran'da geçerlik süreleri doldu. Tartışmalı 215. maddeyle birlikte süresi dolan diğer 2 madde de, bir terör örgütüyle doğrudan bağlantısı tespit edilemese bile şüphe duyulan herkesin her türlü iletişiminin izlenebilmesi ve hakkında istihbarat toplanması yetkilerini içermekteydi.
2 Haziran'da, daha önceki hafta Temsilciler Meclisi'nde kabul edilen ve Vatansever Yasası'nın söz konusu tartışmalı maddelerinin yerine geçmesi öngörülen "Özgürlük Yasası" (Freedom Act) 32'ye karşı 67 oyla Senato genel kurulundan geçti ve Obama tarafından da hızlıca onaylanarak yürürlüğe girdi.
Özgürlük Yasası, NSA gibi istihbarat servislerinin ABD sınırları içindeki izleme ve bilgi toplama faaliyetlerine çeşitli sınırlamalar koyarken FBI'ın da terörizmle mücadele konusunda sahip olduğu birçok özel yetkiye kısıtlayıcı tedbirler öngörüyor. Yasa aynı zamanda, NSA'in faaliyetlerinin daha şeffaf ve hesap verilir olması yönünde de ölçüler getiriyor.
Yeni yasa, NSA'in telefon görüşmesi verilerini bizzat kaydedip depolamasını engellerken bu yetkiyi özel telefon şirketlerine devrediyor. Ayrıca NSA'in bu verilere ulaşması için her durumda Dış İstihbarat Teftiş Mahkemesi’nden (Foreign Intelligence Surveillance Court) izin alması gerekiyor. Aynı zamanda bu özel mahkeme tarafından atanacak sivil avukatların da talebin makul ve yerinde olup olmadığını araştırmaları da öngörülüyor.
Bu kapsamda Özgürlük Yasası, ilk bakışta 15 yıla yakın bir süredir yürürlükte olan Vatansever Yasası'na göre insan hak ve özgürlüklerine daha çok değer veren ve onları koruyan bir yasa gibi görünüyor. Ne var ki, yasanın NSA ve diğer istihbarat kurumlarını dizginleme konusunda çok yetersiz, hatta bütünüyle etkisiz olduğuna dair yorumlar da yapılıyor.
Örneğin, merkezi New York'ta bulunan İnsan Hakları Örgütü (Human Rights Watch-HRW), Özgürlük Yasası ile ilgili yaptığı açıklamada, reformun, "devlet kontrolündeki geniş çaplı izlemeye karşı çok küçük bir adım" olduğunu ve "kapsamlı izleme reformlarına acil ihtiyaç" duyulduğunu belirtiyor.
Diğer yandan, yeni yasanın hükümetin artık ABD halkını izlemediği imajını vermeye yönelik bir göz boyama olması dışında hiçbir yaptırım gücü olmadığına dair sert eleştiriler de geliyor. Eleşiriler yeni yasayı, NSA'in geniş çaplı istihbarat faaliyetinin çok küçük bir parçasına zoraki getirilen kozmetik bir rötuş olarak değerlendiriyor.
Dahası, NSA'in, son düzenlemelerle hiçbir kayba uğramadığı gibi telefon kayıtlarını depolama maliyetini özel telekomünikasyon firmalarına yükleyerek ciddi bir tasarruf sağladığı da belirtiliyor. Dickinson Üniversitesi politik bilimler profesörü H.L. Pohlman da, 4 Haziran'da Washington Post'da yayınlanan yazısında, "Amerika'nın yeni Özgürlük Yasası hükümetin telefon verileri toplama ve analiz etme konusunda yetkilerini genişletebilir" diyerek yeni yasaya olan güvensizliğini ifade ediyor.
Özetle, Özgürlük Yasası ister ciddi, somut bir girişim olsun isterse göstermelik olsun, gerçek olan ABD istihbarat servislerinin izleme ve gözetleme faaliyetlerinin en uç sınırlarda tüm hızıyla sürdüğü. Ayrıca söz konusu yasa yalnızca ABD vatandaşları ile ilgili istihbarat faaliyetleri hakkında olup ABD vatandaşı olmayanlar ve yurtdışındakilerle ilgili istihbarat faaliyetlerini sınırlandırma konusunda herhangi bir madde içermiyor.
Elbette, ABD yönetiminin radikal teröre karşı ülkesinin ve vatandaşlarının güvenliğini sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alması en doğal hakkı. Ancak bunu yaparken izlenen yöntemlerin başarılı ve sonuca yönelik olması, demokrasi ilkeleriyle ve insan hak ve özgürlükleriyle çatışmaması en hayati konu. Nitekim Vatansever Yasası'nın bugüne kadar tek bir terör eylemini dahi engellemediği bilinen bir gerçek.
Her fırsatta belirttiğim gibi radikal tehlikeye karşı ne askeri yöntemler ne de en sonunda 7 milyar insanı tek tek izlemeye, herbirinin başına birer bekçi veya kamera koymaya varacak yöntemler bugüne kadar hiçbir sonuç vermedi. Tam aksine terörün boyutlarının çok daha genişlemesine neden oldu. Dahası yukarıda anlatılan, ABD vatandaşlarının mağduriyeti örneğinde olduğu gibi masum insanların da gereksiz yere sıkıntıya düşmesine, basit bir şüphe üzerine soruşturmalara, tutuklamalara maruz kalmalarına ve hükümetlere karşı güven kayıpları oluşmasına neden oldu.
Oysa milyarlarca dolar maliyetli bu etkisiz ve başarısız yöntemler yerine radikalizmin zihniyetini yok etmeye yönelik, insanların vicdanlarını, ahlaki ve kültürel gelişimlerini hedefleyen, sevgi, şefkat ve barış esaslarını gözeten eğitim politikaları teröre en köklü ve etkili darbeyi vuracak, en kesin sonuç alınacaktır.
Adnan Oktar'ın Arabian Gazette'de yayınlanan makalesi:
http://www.arabiangazette.com/will-freedom-act-bring-real-freedom-americans-20150617/