2011 yılında hararetle izlemeye başladığımız Suriye iç savaşı, artık sadece harita değişince, güvenli bölge konuşmalarıyla veya ülkeler arasındaki çekişmelerle gündeme geliyor. Ülkeden kaçan milyonlarca mülteciye, daha da önemlisi savaş bölgelerinde yaşayan ve sürekli öldürülen sivillere neredeyse kimse dikkat vermiyor. İnsanlar ve ülkeler, Suriye’de yaşananları zamanın ve gelişen olayların getirdiği çirkin bir alışkanlık perdesi ardından izliyor. Olan ise yine Suriye halkına oldu.
İnsan Hakları İzleme Örgütünün, New York Times’da da yayınlanmış olan Kenneth Roth imzalı 5 Ağustos tarihli raporu Suriye savaşı ile ilgili çok bilinmeyen bazı gerçekleri ortaya koydu. “Suriyelilere en büyük tehdit IŞİD değil, varil bombaları” başlıklı makalede Suriye rejimi tarafından atılan varil bombalarının sürekli sivil masumları hedeflediği ve ülkedeki sivil kayıpların inanılmaz boyutlara ulaştığı belirtiliyor. Roth makalede çarpıcı detaylar verirken, Suriye savaşı dendiğinde sadece IŞİD’in konuşulmasının tüm dikkatleri dağıttığı kanaatinde.1
Varil bombaları, olağanüstü ilkel metotlarla el yapımı olarak oluşturulmuş, tüm uydurma görünümüne rağmen tahribat gücü yüksek felaket bombaları. Yağ bidonları veya benzer teneke variller içine metal parçaları, bilye ve patlayıcıların bir araya getirilmesinden oluşturuluyorlar. Uçaksavar menzilinin çok üzerinde bir irtifadan uçan helikopterler tarafından gelişigüzel atılmaları nedeniyle patlayıcı ve şarapneller geniş bir alana yayılabiliyor. Roth’un verdiği bilgilere göre söz konusu bombaların, bütün bir binayı çökertmeye, bölgeyi tümüyle pulvarize etmeye ve geride sayısız ölü bırakmaya fazlasıyla gücü yetiyor. Varil, patlamasa bile, yüksekten atılması nedeniyle düşüşün şiddetiyle 3 katlı bir binanın zeminine kadar inebiliyor. Ve bu ilkel bombalar, Suriye halkı için ülkedeki her türlü şiddetten belki de daha tehlikeli. Çünkü varil bombalarının hedefi daima siviller.
Son yapılan gözlemlere göre, Suriye rejimi genellikle varil bombalarıyla muhalif grupların elinde bulunan bölgelerdeki sivilleri hedef alıyor. Özellikle İdlib, Halep ve Dara’daki okullar, hastaneler, marketler, camiler, Pazar yerleri ve sivillerin yerleşim yerleri varil bombalarının hedefi olmuş durumda. Uluslararası Af Örgütü tarafından yayınlanan “Ölüm her yerde: Halep’te savaş suçları ve insan hakları ihlalleri” başlıklı rapora göre, Ocak 2014-Mart 2015 tarihinde sadece Halep’te gerçekleşen varil bombası saldırılarında hayatını kaybedenlerin en az üç binini siviller oluşturuyor. Bu saldırıların 14’ü pazar alanını, 12’si ulaşım noktalarını, 23’ü cami ve sivil nesneleri, 7’si hastaneleri, 3’ü de okulları hedef almış durumda.2
Suriye İnsan Hakları Örgütü'nün (SNHR) geçtiğimiz yıl hazırladığı "varil bombası raporunda" ise, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) Genel Sekreteri Yüzbaşı Ammar el-Vavi’nin şu sözleri dikkat çekici: "Rejim, Cenevre-2 Konferansı'na başlamadan önce de başladıktan sonra da varil bombası saldırılarını sürdürdü". Bir başka deyişle Suriye rejimi için barış görüşmeleri, görüşmelerin hiçbir aşamasında bir şey ifade etmiyordu.
Varil bombası dehşeti nedeniyle şehirlerde bulunan sivillerin sınır bölgelere kaçtığı da gelen bilgiler arasında. Ağır silahlarla gerçekleşen yoğun çatışmalı sınır bölgelerinin halk tarafından tercih ediliyor olması ise, varil bombası kabusunun nasıl büyük bir vahşet olduğunu anlamak için yeterli.
Sivillerin olduğu bölgelerde bombardımanların, özellikle de varil bombalarının kullanılmasını engellemek amacıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne getirilen teklifler veya Uluslararası Af Örgütü’nün belirttiği gibi söz konusu saldırıların “insanlık suçu” veya “savaş suçu” ilan edilmesi ise Suriye savaşının geldiği şu aşamada hiçbir şey ifade etmiyor. Bölgedeki kirli savaş, “insanlık” kavramını çoktan unutmuş durumda. Ve asıl içler acısı olan ise, durumun diğer pek çok ülke için de artık çok fazla bir şey ifade etmiyor olduğu.
IŞİD’i dizginlemek adına Esad’ın katliamlarına ses çıkarmayan ABD ve koalisyon güçleri, sadece hava bombardımanı kullanarak tamamen çözümsüzlüğe doğru yönelmiş ve mülteciler konusunda vasıfsız kalmış durumdalar. Durum böyleyken, kısıtlı alanda da olsa, Suriye için farklı bir stratejiyi konuşmak gerekiyor.
Önümüzdeki günlerde İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, Ankara ziyaretine tanık olacağız. Zarif’in, başından beri Esad karşıtı politikasını sürdüren Türk hükümetine, Şam, Lazkiye ve Tartus’un Esad rejiminde kalmasını, muhaliflerin ele geçirdiği bölgelerde ise yeni yönetim kurulmasını teklif edeceği iddia ediliyor. Bunun, uzun zamandır sonuçlanmayan Suriye savaşı için bir süredir dile getirdiğimiz çözüm önerisi olduğunu burada hatırlatalım. Bunun beraberinde rejime destek veren Hizbullah gibi güçlerin bölgeden çekilmesi ve yine rejimin müttefiki YPG’ye ABD desteğinin sona ermesi şart. Böyle bir plan uygulamaya konarsa, kuşkusuz diğer bölgelerin idaresi ile ilgili çeşitli soru işaretleri gündemde olacak. Bu aşamada, planlanan güvenli bölge önem teşkil ediyor. Tartışmalı bölge Halep’in de bu bölgeye dahil edilmesi, bölgenin büyük ölçüde Türkiye, koalisyon güçleri ve bölge müttefiki muhaliflerin koruması altına alınması şu an için en olası plan gibi görünüyor. Böyle bir plan, açıktır ki Türkiye’nin, Esad’ın tümüyle çekilmesine yönelik uzun vadeli hedefi ile tezat teşkil ediyor. Fakat yine de en azından varil bombalarının devreden çıkması, sivil ölümlerin ciddi anlamda azalması ve Suriye kirli savaşının hızının kesilmesi adına önemli bir adım olabilir.
1. https://www.hrw.org/news/2015/08/05/barrel-bombs-not-isis-are-greatest-threat-syrians
2. https://www.amnesty.org/en/documents/mde24/1370/2015/en/
Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi: