1 İçinde bulunduğumuz ahir zamanda bazı insanlar arasında nefretin yaygınlaşma sebebi nedir?
2 İnsanların çoğunluğunun nefreti körüklüyor olması müminlerin sevgiye dayalı yaşamlarını neden etkilemez?
3 Nefretin sevgiye dönüşmesinin çözümü ne olmalıdır?
www.Kurandaihlas.beyazsiteler.com
Tüm insanlar sevgiyi bilerek doğarlar. Küçük bir çocuk ırk ayrımını nefreti, dininden, kültüründen, milletinden dolayı insanları sınıflandırmayı, insanlara zulmetmeyi bilmez. Çünkü o sevgi fıtratıyla doğar. Her insan, Allah’ın kendisine üflemiş olduğu ruhla yaratılır ve o ruh sevgiye odaklıdır. Çünkü Allah sevmeyi sever, sevilmeyi sever. İnsan nefreti, zulmü, önyargıyı, kini, insanlara fikirlerinden, ırklarından, dinlerinden, dillerinden, soylarından dolayı düşman olmayı sonradan öğrenir.
Şeytan insana daima huzursuzluk ve rahatsızlık verir. Şu an dünyada insanların çoğunluğunun huzursuzluk içinde yaşamalarının temel sebebi budur. İnsanların büyük bir kısmı zor olanı seçmiş, şeytanın nefret tohumlarını gerçek hayat zannetmiş ve sevmek yerine nefret etmeyi kolay görmüştür. Sevgi fıtratı üzerine yaratıldıklarını unutmuş, kin besleyerek, sürekli yeni düşmanlar edinerek, her şeyi güzellikle çözmek yerine sürekli şikayet ederek kendileri için bir zulüm sistemi oluşturmuşlardır. Bu bir zulüm sistemidir çünkü nefret ve sevgisizlik içinde bir insanın rahat ve mutlu yaşaması mümkün değildir. Dünyanın şu an içinde bulunduğu herc-ü merc durumu da, aslında adeta bu gerçeği teyit eder şekildedir.
Burada şu soruyu sormak gerekir: Nefret nasıl bu kadar kolay oldu? Bunun cevabı Kuran’da bir ayette bildirilir. Kuran’da şeytanın Allah’a karşı (Allah’ı tenzih ederiz) çirkin başkaldırısı ve şu vaadi haber verilir:
“...insanları saptırmak için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.” (Araf Suresi, 16)
Şeytan, Kuran’da bildirilen bu vaadi gereği, Allah’ın belirlediği doğru yolun üzerinde sürekli pusu kurmaktadır. Allah insanlardan sevgiyi ister. Şeytan ise o sevgiyi yok etmek için uğraşır. Eğer insan, Allah’ın beğendiğinin tam aksini uyguluyorsa, önündeki doğru yolda pusu kurmuş olan şeytanın varlığını fark edememiş demektir. Eğer sevgiye karşı nefreti tercih ediyorsa bu kişi bilmeden de olsa şeytanın oyununa gelmiştir.
Şeytanın oyunu sinsidir, tuzağı fark edilmeyebilir. Şeytanın sinsi oyununun farkına varabilmek için Allah taraftarı olarak düşünmek gerekir. Sevgiyi Allah’ın sevdiğini, bunun için sevgiyi daima ayakta tutmak gerektiğini unutmamak gerekir. Allah’ı sevmek ve yaratılmış tüm varlıklara Allah sevgisiyle bakmak, tek taraflı olarak şefkati esas almak ve bunda öncü olmak asıl olandır.
Toplumun mevcut kuralları insanları suçtan ve kötü ahlaktan ancak bir noktaya kadar alıkoyabilir. Devlet kamuya açık yerleri, sokakları ve merkezi bölgeleri güvenlik birimleri sayesinde kısmen koruyabilir, toplumun düzenini sağlayabilir, güçlü bir adalet sistemi sayesinde suç oranını düşürme konusunda gereken önlemleri alabilir. Ancak her insanın yirmi dört saat kontrol edilmesi mümkün olmadığına göre, belli bir yerden sonra insanın vicdanı devreye girmelidir. Vicdanını dinlemeyen insan, yalnızken ya da kendisi gibi düşünen kimselerle birlikteyken kolaylıkla suç işleyebilir. Bu durumda gerektiğinde yalana başvuran, haksız kazanç sağlamaktan çekinmeyen, mazlumu ezmekten hiçbir rahatsızlık duymayan bireylerden oluşan bir toplum modeli ortaya çıkar. Allah korkusunun olmadığı, manevi değerlerin yitirildiği bir toplumda fiziksel tedbirlerin ve uygulamaların netice vermeyeceği açıktır. Oysa din ahlakı, insana, yalnız başına da olsa, yaptığı kötülük nedeniyle çevresindeki hiç kimse onu cezalandırmayacak olsa da, kötülükten sakınmasını emreder. Yaptığı her hareketten, aldığı her karardan, söylediği her sözden dolayı Allah Katında hesaba çekileceğini ve sonsuz ahiret hayatında bu yaptıklarına göre karşılık bulacağını bilen bir insanın kötülükten titizlikle sakınacağı açıktır.
İnsanların kendi rızalarıyla kötülükten sakınmayı öğrendikleri bir toplumda, terör örgütlerinin ve sevgisiz insanların oluşturduğu şiddetin yaşam sahası bulması mümkün olmaz. Çünkü din ahlakının hakim olduğu bir toplumda, şiddet yanlısı insanların ortaya çıkmasına neden olan sorunlar da doğal olarak ortadan kalkmış olur. Toplumun geneli dürüstlük, fedakarlık, sevgi, şefkat, adalet gibi yüksek erdemlere sahipse bu toplumda fakirlik, gelir eşitsizliği, adaletsizlik, haksızlık, mazlumun ezilmesi, özgürlüklerin kısıtlanması gibi olumsuzluklarla karşılaşılmaz. Tam tersine ihtiyaç içinde olanların ihtiyaçlarının giderildiği, zengin olanın fakir olanı kolladığı, güçlü olanın zayıf olanı koruduğu, sağlık, eğitim, ulaşım gibi sosyal imkanlarda herkesin en iyisini kullanabildiği, farklı etnik kökenler, dinler ve kültürler arasında anlayışın hakim olduğu bir toplum düzeni olur. İşte bu nedenledir ki, sevgi ve sevginin getirdiği güzel ahlak, pek çok toplumsal sorunun çözümünün anahtarıdır. Bu ahlakın kaynağı da, Allah’ın insanlara bir rehber olarak gönderdiği Kuran’dır.
Sadece Amerika’nın 11 Eylül 2001’den beri Afganistan’a asker göndererek başlattığı savaş harcamalarının 1.7 trilyon dolar olduğu resmi olarak tespit edilmiştir. Fakat elbette resmi olmayan rakamlar bunların çok üstündedir. Bu rakama elbette Suriye’de, Mısır’da ve diğer iç karışıklık yaşanan ülkelerde yapılan harcamalar dahil değildir. Bu rakama, Türkiye gibi sürekli olarak terör ile mücadele eden ülkelerin harcamaları dahil değildir. Yine bu rakama, pervasız bir şekilde sürekli nükleer denemeler yapan ve halkı açlıkla boğuşurken ülke harcamalarının yarısından fazlasını askeriyeye ve balistik füzelere harcayan Kuzey Kore gibi komünist ülkeler dahil değildir. Tabi ki bu rakama Türkiye gibi mültecileri barındıran ve bunun için yoğun harcamalar yapan ülkeler de dahil değildir. Bu sadece Amerika’nın belli bir döneme ait savaş harcamalarıdır. Bu para;
• 1.7 trilyon dolar, bütün dünyadaki açlığı 14 yıl boyunca ortadan kaldırmaya yeterlidir.
• 580 yıl boyunca çocukları her türlü ölümcül hastalığa karşı koruyacak tedbirler alınabilir.
• 133 yıl boyunca az gelişmiş ülkelerde binlerce kişinin ölümüne sebep olan ölümcül hastalıkların tedavisinde kullanılabilir.
• İşsizlik tüm dünyada ortadan kaldırılabilir.
• Eğitime ayırılan para ile dünyada okuma yazma bilmeyen insan kalmaz.
• Kanser, alzheimer gibi hastalıkların araştırmaları; hastalıklara çare oluşturabilecek genom çalışmaları konusunda müthiş gelişmeler kaydedilebilir.
• Silah yapımında kullanılan malzemeler diğer endüstri kollarına aktarılır, sanayi gelişir ve bu ülkelere müthiş bir bolluk olarak geri döner.
İnsan, Kuran ahlakını tam olarak yaşamına uyguladığında sevginin önü açılır. Örneğin Kuran’da sabır emredilir, sabır ise sevgiyi elde etmek için gereklidir. Çünkü sabır olmazsa insan sevdiğinin hatasını kusurunu bulur, sevdiğinden kopar, sabır olmadan insanın sevgiyi elde etmesi zordur.
Egoistlik ve bencillik de sevgiyi ortadan kaldırır. Cömertlik ise sevgiyi artırır. Bu nedenle Allah infak etmeyi ve yardımlaşmayı emretmiştir. Yardımseverlik hem yardım edilen kişide hem de yardım eden kişide karşılıklı olarak sevgi oluşturur. Allah aşkı ve korkusuna sahip olan bir mümin, din kardeşinin her zaman için iyiliğini ister. Kendi sonsuz yaşamını düşündüğü gibi, kardeşinin de ahiretini düşünür; onu hata yaptığında uyarır, kötülükten engellemeye çalışır. Kendisi için ettiği dualarında din kardeşlerini asla unutmaz. Müminlerin bu üstün ahlakı Kuran’da şöyle haber verilmiştir:
“Bir de onlardan sonra gelenler, derler ki: ‘Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten Sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin.” (Haşr Suresi, 10)
Yalan söylememek de sevgi içindir. Yalan söyleyen birini insan sevmekte zorlanır, çünkü sürekli yalan söyleyen bir kişinin gerçek kişiliğiyle bağlantı kurulamaz.
Vefa, sadakat ve affetmek de ancak sevgi ile mümkündür. Kuran ahlakını yaşayan insan, sevdiklerini şefkat duyarak sever; binlerce kez hata yapmış da olsa sevdiğine karşı merhametli ve her koşulda bağışlayıcıdır. Bu nedenle affetmek, müminler arasındaki sevgi zeminini oluşturmada Allah’ın sunduğu nimet ve güzelliklerden biridir. İnsanın karşısındaki kişiye sevgisinin, yaşlılık, sakatlık ya da maddi kayıp gibi zahiren olumsuz gibi görünen durumlarda da değişmemesi Allah’ın emrettiği vefa ve sadakat duygularının sonucudur.
Müminlerin sevgisi Allah için yaşanan bir sevgidir. Bu nedenle süresiz ve sonsuzdur. Bu sevgi, önce dünyada ve ardından ahirette sonsuza dek devam edecektir. Bu nedenle müminlerin birbirlerine olan sevgileri de sonsuzdur. Allah’ın samimi kullarına bahşettiği bu nimet, “Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar. (Hicr Suresi, 47) ayetiyle bildirildiği gibi, ahirette tam anlamıyla yaşanacaktır.
İman Eksikliğinin Sonucu Olan Nefret Yanlış İnançlardan Doğar
Nefretin oluşturduğu kalitesizliği, terörü, yıkımı, zorbalığı, savaşı durdurmak için insanları “eğitmek” gerekir. Yanlış inançlar ortadan kaldırılır ve yerine doğruları getirilirse felaket de ortadan kalkar. Onlara bu dünyada başıboş olmadıkları, tesadüfen var olmadıkları anlatılmalıdır. İnsanlar, kendi hayatlarından, gördüklerinden, düşündüklerinden ve eylemlerinden sorumlu olduklarını bilmeli ve “insan hayatının bir böcek kadar değersiz olduğu” fikrinden kurtulmalıdırlar. Sonlu değil sonsuz birer varlık olduklarını, hayatlarının bu dünya hayatı ile son bulmayacağını, yok olup gitmeyeceklerini unutmamalıdırlar. Savaşarak, ezerek, kavga ederek değil; severek, şefkat göstererek, fedakarlıkta bulunarak ilerleyeceklerini öğrenmelidirler. Savaşmayı makul gösteren her ideoloji büyük bir yalandır. İnsanlar ancak ve ancak kendi yaratılışlarına uygun davrandıklarında mutlu yaşarlar. İnsan sevgi üzerine yaratılmıştır. İlerlemek, güzelleşmek ve mutlu yaşamak istiyorlarsa sadece sevgiyi ayakta tutmalı ve Allah’ın Kuran’da emrettiği ahlakı yaşamalıdırlar.
İnsanların çoğunluğunun nefreti körüklüyor olması sevgi yolu üzerinde engel değildir. Sevgi yanlısı bir insanın Allah her zaman yardımcısıdır. Böyle bir insan Allah’a karşı gerçek sevgiyi yaşadığı ve yaşattığı sürece binlerce kişinin üzerinde bir güçtür. Ruhundaki o güzelliği yaşadığı için huzursuzluk ve sıkıntı içinde olamaz. Sevgi ile ruhunu tatmin eder. Bedeni, yüzü, hücreleri o sevginin verdiği enerji ve neşe ile can bulur, dirilir. Nefretin getirdiği karanlık, korku ve dehşet ruhundan sıyrılıp gider. Bu kişi için artık yaşamak yani olaylara çözüm bulmak, yaşadıklarını hayra yormak, dinç bir beyin ile rahat ve mutlu yaşamak mümkündür. Kolay olan, sevgiyi yaşamak; zor olandan, yani nefret ve kinden sıyrılmaktır. Sevgiyi yaşayan ve yaşatan bir insana Allah dünyayı da ahireti de güzelleştirir.