Geçtiğimiz 9 Ekim'de Bangladeş sınırındaki 9 Myanmar'lı güvenlik görevlisinin kimliği belirsiz kişiler tarafından öldürülmesinin ardından bu provokatif cinayetler bahane edilerek Myanmar'daki Rohingya Müslümanlarına uygulanan sistematik zulüm ve katliamların dozu yeniden yükseltildi.
9 Ekim'i takip eden yaklaşık 1.5 ay süresince Myanmar ordusu ve Arakanlı ırkçı Budist azınlıklar tarafından yürütülen vahşet operasyonlarında 428 Müslüman şehit edildi, 440 kişi tutuklandı, 192 kadına tecavüz edildi, 160 Müslüman işkenceye tabi tutuldu, 1780 ev yakılarak kullanılmaz hale getirildi, camiler ateşe verildi. BM, Rohingya Müslümanlarının yaşadıkları köylerin hemen tamamının "güvenlik bölgesi" ilan edildiğini ancak 150 bin kişiye gönderilecek yardımları ulaştırmanın mümkün olmadığını belirtti. 30 binden fazla Müslüman bu zulüm ve vahşetten kaçarak evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Bangladeş sınır kasabası Cox's Bazar'daki BM mülteci temsilciliği (UNHCR)'nin başkanı John McKissick yaşanan son dehşeti, "Askerler insanları öldürerek, vurarak, çocukları katlederek, kadınlara tecavüz ederek, evleri yakıp yağmalayarak onları nehri aşıp Bangladeş'e geçmeye zorluyorlar" sözleriyle anlatıyor.
Myanmar hükümeti ve ordusu, askeri güçlerin yaptığı zulümlerin belgelenmemesi için yardım kuruluşlarının, gazetecilerin ve insan hakları gözlemcilerinin bölgeye girişlerini yasakladı. Diğer yandan burada işlenen insan hakları suçlarını ısrarla reddederek “Rohingyaların evlerini kendilerinin yaktığı” gibi gerçek dışı hatta gülünç iddialarla kendini savundu.
Human Rights Watch ise resmi sitesinde, yeni bulguların Hükümet'in bu iddialarını yalanladığını tüm detaylarıyla açıkladı. Örgütün Asya direktörü Brad Adams, "Uydu görüntüleri ve görgü tanıklarının ifadeleri binaları ateşe verenlerin askerler olduğunu açıkça gösteriyor" sözleriyle Hükümeti yalanladı. Nitekim Human Rights Watch raporu, 9 Ekim-23 Kasım tarihleri arasında Myanmar resmi güçlerinin Arakan eyaletindeki Müslüman yerleşim bölgelerinde işledikleri yıkım, vahşet, zulüm ve katliamları, kundaklamaları pek çok delil, belge, tanık ifadeleri ve fotoğraflarla ayrıntılı olarak ortaya koyuyor.
Kökenleri 8. yüzyıla kadar uzanan Rohingya Müslümanları, İngilizlerin 18. yüzyıl sonlarına doğru bölgeyi işgal etmelerinden itibaren ilk ciddi sıkıntı ve baskılarla karşı karşıya geldiler. Myanmar'ın 1947'de bağımsızlığını ilan etmesiyle bu sıkıntı ve baskılar yeni bir boyut kazandı. Arakanlı Müslümanlar merkezi yönetim tarafından aralıksız olarak her türlü ayrımcılık, eşitsizlik, hak ihlalleri, baskı ve yaptırımlara tabi tutuldular.
Ne var ki bölgedeki Müslümanlara yönelik etnik temizliği hızlandırmayı ve tamamlamayı amaçlayan en kanlı operasyonlar 2012 yılından itibaren başlatıldı. Bu sefer de Müslümanların sözde Budist bir kadına tecavüz ettiğine dair bir yalan haberin ulusal medya organlarında defalarca yayınlanmasıyla körüklenen bir provokasyon sonucu ırkçı yerel Budistler Müslümanlara karşı kışkırtıldı.
Aynı yıl Müslümanlara düzenlenen saldırı ve operasyonlarda içlerindeki binlerce ev, işyeri ve ibadethaneyle birlikte sayısız Müslüman köyü yakıldı. Yalnızca resmi rakamlara göre 5-10 bin arasında Müslüman şehit edildi. 100 binlerce Müslüman yerlerinden oldu. İşkence, gözaltı, tecavüz ve diğer insanlık dışı uygulamaların sayısı dahi bilinmiyor.
Sonraki yıllarda kademeli olarak tırmandırılan zulüm ve dehşet politikasının son dalgası yukarıda bahsettiğimiz gibi 9 Ekim 2016'da devreye sokuldu. Halen Myanmar'daki iktidar partisinin lideri ve de facto devlet başkanı Aung San Suu Kyi ise bu felaketlere garip bir biçimde kayıtsız ve tepkisiz bir tavır sergiliyor. Nobel Barış ödüllü Suu Kyi, normalde bu zulüm ve katliamlara en çok karşı duran ve acilen son veren kişi olması gerekirken Arakan'da Müslümanlara terör estiren ordu mensuplarını ve ırkçı Budistleri destekliyor.
Suu Kyi, bölgede yıllardır tüm dünyanın gözleri önünde sürdürülen insanlık dışı uygulamaların, vahşet ve soykırımın “uydurma ve abartılı iddialar” olduğunu savunuyor. Geçtiğimiz günlerde Singapur'da yaptığı bir konuşma sırasında Rohingya Müslümanlarının durumunu anlatan bir kağıdı alaycı bir tavırla kahkahalar atarak okuması da endişe verici olarak algılandı.
Gelinen nokta, mazlum Rohingya halkının tek çaresinin yine Müslümanlardan başkası olmadığını gösteriyor. Ancak, Müslümanların topyekun birlik haline gelmedikçe uğradıkları haksızlıklar karşısında uluslararası etkiye sahip olmaları, sözlerini dinletebilmeleri, siyasi baskı ve yaptırım gücüne sahip olmaları mümkün değil. Şu anki dağınık, kopuk, hatta aralarındaki ihtilaflı ve çatışmalı halleriyle diğer Müslümanların yardımına koşacak, acılarını dindirecek, akan kanları durduracak bir güce ve etkiye sahip olmadıkları açık.
Malezya Başbakanı Najib Razak'ın Myanmar'ın tutumuna tepki göstererek Rohingya Müslümanlarına sahip çıkması, oradaki durumu bir soykırım ve etnik temizlik olarak tanımlaması, Müslümanları ve İslam'ı savunacaklarını açıklaması, BM'yi, Uluslararası Ceza Mahkemesini, İslami Organizasyonları duruma müdahaleye çağırması bu anlamda oldukça olumlu ve güzel bir girişim.
En büyük dileğimiz bu sorumlu ve sahiplenici yaklaşımın tüm İslam ülkelerinin ve liderlerinin ortak bir vasfı haline gelmesi, tüm Müslümanların sarsılmaz bir birlik, kardeşlik ve dayanışma ruhu içinde hareket etmesidir. Bu vesileyle de hiçbir ırk, mezhep ve milliyet farkı gözetmeden hem İslam aleminin hem de tüm dünyanın acı, sıkıntı, çile ve felaketlerden kurtularak barış, huzur, refah ve mutluluğa kavuşmasına vesile olmalarıdır.
Adnan Oktar'ın New Straits Times & Burma Times'da yayınlanan makalesi:
Malezya’da yayınlanan New Straits Times gazetesinin 28 Aralık 2016 tarihli sayısında Harun Yahya’nın “Myanmar Yönetimi Yanlışından Hala Dönebilir” isimli makalesi yayınlandı.
www.nst.com.my/news/2016/12/199961/unite-stop-rohingya-persecution
http://www.harunyahya.org/tr/Articles/238935/Myanmar-Yonetimi-Yanlisindan-Hala-Donebilir