"Gölge CIA" ismiyle bilinen düşünce kuruluşu Stratfor Ekim 2016’da bir yazı ile Musul operasyonu ve Musul’un geleceği hakkındaki düşüncelerini ilan etti. Reva Goujon imzalı yazıda, Türkiye ve İran’ın yüzyıllardır Musul üzerinde hak iddia ettikleri ve aralarında ihtilaf olduğu öne sürülmekte. Goujon, yazısında Türk Ordusu’nun eski Osmanlı idealinin peşinde olduğunu, Suriye Operasyonu’nu da bu amaçla yaptığını iddia etti.
Yazıda, Türkiye ve Türkler hakkında bu kadar asılsız iddia ortaya atılırken İngiltere’nin 1918’de Musul’u barış anlaşmalarına aykırı olarak işgal ettiğinden, İran petrolleri de dahil bölgenin enerji kaynaklarının dönemin İngilteresi tarafından nasıl sömürüldüğünden, Irak’ta 20. yüzyıldaki onlarca darbe, ihtilal, ayaklanma ve suikastta İngiliz derin devletinin izi olduğundan hiç bahsedilmiyor. ABD ve AB’nin terörü önlemek ve bölgeye düzen getirmek istediği iddiası işleniyor. Oysa sırf Irak’ın son 20 yıllık tarihi terörle mücadele adına bölgeye giren güçlerin milyonlarca insanın ölümüne, yurtlarından sürülmesine, şehirlerin yerle bir edilmesine sebep olduğunu gözler önüne sermiştir.
Söz konusu yazı tek yanlı bilgi vermekle birlikte bir çok tarihi, siyasi, coğrafi hata ile de dolu. Bu hataları ortaya koymak, Musul’a ve tüm bölgeye kalıcı barışın hakim olması için çözüm üretmenin önemli bir parçası olacaktır.
Türkiye’nin hedefi toprak ilhakı değil, gönülleri kazanmaktır
Stratfor’un makalesi Musul’un Türk ve Osmanlı tarihine hiç değinmemektedir. Musul’u sanki İran ve Türkler arasında ihtilaflı bir bölge gibi anlatılmaktadır. Halbuki Musul 400 yıl boyunca Osmanlı toprağı kalmıştır. Bu süre zarfında İran hiçbir zaman talepte bulunmamıştır. Coğrafi olarak hak iddia etmesi de imkansızdır. İran ve Musul arasında aşılması güç, neredeyse imkansız yüksek sıradağlar vardır. Musul, Basra körfezine 1000 km, Bağdat’a da 400 km mesafededir. Türk sınırına uzaklığı ise 110 km’dir. Musul ile Türkiye arasında engel olduğu iddia edilen sıradağlar doğudadır. Musul bölgesini İran’dan ayıran doğal sınırlardır. Musul’un kuzeyinden veya kuzey-doğusundan yola çıkıldığında Türk sınırına kadar tek bir dağ yoktur. Zaten bölgenin bin yıldır ticaret ve kültür merkezi olmasını sağlayan da bu kolay ulaşım imkanıdır. Ayrıca Dicle Nehri Türkiye’den doğup Musul’dan geçmektedir. Bu sayede nehir taşımacılığı yüzyıllar boyunca mal ve insan ulaşımını kolaylaştırmıştır. Bugün çok konuşulan Musul Barajı da bu nehir üzerinde kuruludur.
Musul halkı tarihin her döneminde kendini Türk, Kürt ya da Arap değil Müslüman hissetmiştir. Bağlılıkları Müslümanların manevi önderi olan halifeye olmuştur. 1000 yıl evvel İslam’ın bayraktarlığının Türklere geçmesiyle Selçuklu şehri olmuştur. Selçuklular Haçlı seferlerinde bölgeyi korurken Musul’u merkez seçmiştir. 1535 yılından İngilizler tarafından işgal edildiği tarihe kadar Osmanlı sınırları içindedir, yani Musul’un bin yıllık bir Türk tarihi vardır. Stratfor analisti Goujon yazıda Türkiye’nin zengin petrol yataklarından dolayı Musul’u istediği iddiasındadır. Hâlbuki bu topraklara petrol yani menfaat gözüyle bakan sadece bazı Batılı güçledir. Türkiye için Musul, Müslüman kardeşlerinin yaşadığı gönül bağının olduğu hangi koşul altında olursa olsun halkını yalnız bırakmayıp koruyacağı ata yadigârıdır.
Musul Türk, Kürt ve Arapların Birlikte Yaşadığı Bir Şehirdir
Goujan’ın Musul’un Arap şehri olduğu iddiası da tarihi bir temele dayanmamaktadır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında dönemin İngilteresinin öncülüğünde çizilen sınırlar, birlikte kardeşçe yaşayan halkların arasında dikenli teller koymuştur. 1921 yılında, aralarında casuslar, bazı politikacılar, askerler, iş adamları olan 40 İngiliz’in bir araya geldiği Kahire Toplantısı’nda çizilen bugünkü Irak sınırları 3 Osmanlı vilayetinden oluşmaktadır: Basra, Bağdat ve Musul. Bu vilayetlerden Bağdat ve Basra Arap bölgeleridir. Buralar bugünkü Irak’ın merkez ve güney bölgeleridir. Musul vilayeti ise tüm kuzey topraklarını kapsamaktadır. Halkı ağırlıklı olarak Kürt ve Türk’tür. Bugün operasyon yapılan Musul şehri de bu vilayetin merkezidir. Bölge, üç önemli uluslararası belge olan Milletler Cemiyeti raporuna, Ankara Anlaşması’na ve Irak Bağımsızlık Metni’ne göre “azınlık bölgesi”dir. Musul’un demografik anlamda bir Arap şehri olmamasına rağmen bu vurgunun yapılması, Ortadoğu’yu Türk, Kürt, Arap, Sünni, Şii, Süryani, Keldani, Nusayri vb onlarca daha küçük parçalara ayırma planının bir yansımasıdır. Oysa Ortadoğu’nun yeni sınırlara değil daha sevgi ve kardeşlik üzerine inşa edilmiş güçlü birliklere ihtiyacı vardır.
Musul Misak-ı Milli sınırlarındadır.
Yazıdaki bir başka hatalı iddia ise Musul’da yaşayan milletlerin Türkleri sözde işgalci olarak görmesi ve desteğini istememesidir. Tam tersine Musul halkı her zorluk dönemine yüzünü Türkiye’ye dönmüş, Türkiye’den destek beklemiştir. Musul halkı kalben Türkiye’ye bağlıdır. Nitekim 1. Dünya Savaşı’ndaki Arap isyanlarında bile Osmanlı’ya sadık kalmıştır. İşgalci İngiliz ordularına ve isyancı Arap birliklerine karşı Osmanlı saflarında ve Osmanlı Ordusu’nda fedakârca savaşmıştır. Lozan görüşmelerinde Türkiye’nin Musul’u istemesinin sebebi petrol değildir. Bunun sebebi 1. Dünya Savaşı’nı sonlandıran Mondros Mütarekesi’nde hala Osmanlı toprağı olmasıdır. Osmanlı Mebusan Meclisi’nin ilan ettiği Misak-ı Milli’de Türk toprağı olarak kabul edilmesidir. Kurtuluş Savaşı da Misak-ı Milli sınırları içindeki bölgeler için gerçekleşmiştir. Kurtuluş Savaşında Türk halkı petrol için değil vatan olarak gördüğü bu topraklarda öz kardeşlerinin huzuru için kahramanca savaşmıştır.
Musul bölgesindeki Kürt halkı da Türk dostudur
Stratfor’un iddia ettiği gibi bölge Kürtleri ile Türk devleti arasındaki kesinlikle bir çatışma yoktur. Kuzey Irak bölgesindeki Kürtler de Türk dostudur. Saddam’ın zulmünden kaçtıklarında hep Türkiye’ye sığınmışlardır. Türkiye’den bölgeye giden tüccarlar, yatırımcılar hep Kürt ve Türk akrabalarının yanına gitmiştir. Bölgede Türkler ile Kürtler arasında yüzyıllardır devam eden ticaret ve ekonomik işbirliği vardır. O nedenle Musul’daki Kürtler de kendilerini Türkiye’ye ve Türklere yakın görmektedirler.
Tarihte Musul’u zenginleştiren ve güç merkezi yapan Anadolu ile bağıdır
Stratfor’un Türk müteahhitlerinin Musul’daki yatırımlarını “ekonomik işgal” olarak gösterme çabası ise hiç samimi değildir. Musul’u zenginleştiren temel unsurlardan biri Anadolu ile ticari bağıdır. Binlerce kilometre öteden gelen bir çok ülkenin şirketlerinin ekonomik faaliyetleri nasıl doğal ise, Türkiye ile sınır olan bir bölgede Türk şirketlerinin iş yapmaları en doğal haklarıdır. Kolay ulaşım imkânı Türk firmalarını rekabetçi hale getirmektedir. İhalelerde en ucuz maliyetin Türk firmalarında olacağı barizdir. Kazanan düşük maliyetle iş yaptırabilen Kuzey Irak yönetimi yani bölgenin yerel halkıdır. Kaldı ki Irak’ın diğer bölgelerini de Türk inşaat şirketleri inşa etmiştir. Türk müteahhitler Rusya, Ukrayna, Kazakistan, Türkmenistan, Libya, Cezayir, Nijerya, Kuveyt, Katar ve onlarca ülkede yüz milyarlarca dolarlık kontratlar tamamlamışlardır.
Türkiye Sınırındaki Gelişmeleri Yakından Takip Eden Bir Ülkedir, İşgalci Değildir
Yazar Goujon, Türkiye’nin Musul’u işgal etmek istediğini öne sürmüştür. Oysa Türkiye sadece kendi güvenliği ve bölge halklarının huzuru için gelişmeleri yakından takip etmektedir. Sömüren, bombalayan, işgal eden, öldüren, yıkan, parçalayan, bölgenin petrolleri üzerinde hak iddia eden hep İngiliz Derin Devleti olmuştur. Musul halkı İngiliz manda yönetimi döneminde yıkıma uğramıştır. Lozan Anlaşması sırasında İngilizler Musul bölgesini yerle bir etmiştir. On binlerce Musullu Müslüman İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne ait uçakların attığı bombalarla hayatını kaybetmiştir.
Stratfor yazısında, bu tarihi gerçeklerden hiç bahsetmemiştir. Yazı Lozan’da genç Türk devleti ile İngiltere arasında emperyalist çıkarların çatıştığı izlenimi vermeye çalışmaktadır. Halbuki bir taraf Osmanlı topraklarını parçalayıp işgal eden İngiltere, diğer tarafta ise 4 yıl boyunca ağır bir bağımsızlık savaşı vererek vatanını korumuş Türk devleti vardır.
Dönemin İngilteresi sadece Musul’u değil tüm Ortadoğu’yu yutmuştur. Bölgedeki Türkler, Kürtler, Araplar, Sünniler, Şiiler, Nusayriler, Yezidiler, Hristiyanlar, Museviler, Müslümanlar İngilizlerce mağdur edilmişler, toprakları yağmalanmış, malları gaspedilmiştir.
Türkiye ile İran arasında 400 yıldır barış vardır
İran ile Türkiye’nin çatışması hayali bir iddiadır. İran-Osmanlı ve sonrasında İran-Türkiye sınırı 400 yıldır değişmemiştir. 4 yüzyıl boyunca İran ve Türk halkları savaşmamıştır. Kaldı ki bugün İran nüfusunun %20’si Azeri Türküdür. Stratfor İran-Türk çatışması iddiası tarihi gerçeklerden uzaktır. Bugün Moskova, Tahran, Ankara, Riyad ve hatta Şam ittifak yolunda ilerlemektedir. Bu halklar birbirlerinin düşmanı değildir. İran da Musul üzerinde hiçbir zaman hak iddia etmemiştir.
Osmanlı’da ve Türkiye Cumhuriyeti’nde mezhep kavgaları yaşanmamıştır
Türkiye hiçbir dönemde mezhep kavgalarının tarafı olmamıştır. Türk Devleti İran’la da Suudi Arabistan’la da dosttur. Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan defalarca “Bizim dinimiz Şiilik Sünnilik değil, İslam’dır” demiştir.
Türk İnsanı Suriye halkını kardeş olarak görmektedir
Stratfor, yazıda Türk Devleti’nin Suriye ve Musul politikalarını “işgal” olarak tanımlamaya çalışmaktadır. Oysa Suriye’de 600.000 kişi bugüne kadar can vermiştir. Bunların arasında Türk kurşunu ile can veren kimse yoktur. Bu insanların Türkiye’de milyonlarca akrabası vardır. Türkiye 3 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapmaktadır. Avrupalı devletlerin çoğunun mültecilere karşı duvarlar ördüğü bir dönemde Türk halkı milyarlarca doları Suriyeli misafirleri için gözünü kırpmadan harcamıştır ve harcamaya da devam etmektedir.
Goujon Türkiye’nin Suriye’de uluslararası camiayı beklemeden hareket etmesini eleştirmektedir. Uluslararası toplum bugün barış üzerinde bir türlü anlaşamamaktadır. Her gün yüzlerce Arap, Türk, Kürt masum can vermektedir. Koalisyon ise 5 yıldır Suriye’yi bombalamaya devam etmektedir. Türkiye barışı getirebilmek için zorunlu olarak müdahale etmektedir. Kaldı ki Türkiye’nin Suriye ile 600 km sınırı vardır. Bu sınırların karşı tarafında Türkiye’yi tehdit eden terör grupları yer almaktadır. Türkiye’nin Suriye operasyonu sadece sınırlarını güvence altına almak amacındadır ve Türkiye Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını savunmaktadır.
Suriye’ye barış getiremeyen uluslararası camia Musul’da da operasyona başlamıştır. Zaten pamuk ipliğine bağlı olan Irak barışını tehlikeye atmaktadır. Bölgede işgal politikası izleyen bu zihniyettir. Türkiye sadece daha büyük katliamları engelleyebilmek için çaba sarf etmektedir. Musul Türkiye’ye sadece 100 km’dir. Türk ordusu son 30 yılda yüzlerce defa Musul’a girecek imkana sahip olmuştur. Hiçbirinde emperyalist bir harekat yapmamıştır. Şimdi de öyle bir niyeti yoktur.
Ortadoğu’ya mezhep savaşlarını dış müdahaleler getirmiştir.
Yazıdaki “Musul’da bölge devletleri güçlenirse daha büyük bir savaş kaçınılmazdır. Buna karşın dışarıdan gelenlerin niyeti sadece huzur getirmek olduğu için mezhep savaşı çıkmayacaktır” iddiası büyük bir yanılgıdır. Irak’ta koalisyon işgali sırasında 1,5 milyon kişi hayatını kaybetmiştir. Irak mezhep savaşlarına koalisyon güçleri askeri hakimiyetindeyken sürüklenmiştir. Bu güçler girdikleri ülkelere daha büyük şiddet sarmallarına sebep olmuş, gerilerinde yıkılmış iç savaşa düşmüş topraklar bırakmışlardır.
Yukarıda yazdığımız gerçekleri Stratfor da Goujon da kuşkusuz çok iyi bilmektedir. Ancak bazı çevreler tarafından, “Musul’un Türkiye ile Şii Irak hükümeti arasında bir çatışma konusu olacağı ve bu nedenle bir mezhep savaşı çıkacağı” düşüncesi kamuoyuna telkin edilmektedir. Muhtemelen, bu argümana dayanarak koalisyon işgal kuvvetlerinin Musul’da kalmaları gerektiği savunulacaktır. Hatta Musul’un uluslararası gözetimde özerk bir bölge haline getirilmesi öne sürülecektir. Ortadoğu’nun merkezinde böyle bir özerk ve zayıf yapının daha çok çatışma ve savaş getireceği ise açıktır. Bu planı bozmanın yolu ise bölge halklarının ittifakıdır. Rusya, Türkiye, İran, Irak, Suriye, Suudi Arabistan, hatta İsrail asgari ortak noktalarda birleşip savaşı isteyenlere karşı ısrarla barışı savunmalıdır. Bölgenin huzuru ve güvenliğini on bin kilometre uzaktan gelenler değil bu bölgenin halkları inşa edecektir.
Adnan Oktar'ın News Rescue'da (Amerika) yayınlanan makalesi:
http://newsrescue.com/mosuls-salvation-lies-spirit-brotherhood-strafors-attempt-distorting-history/