Müminlerin pek çok güzel özellikleri vardır. Bunlar içinde en dikkat çekici olanlarından biri de kişilikli olmaları, Kuran’da tarif edilen mümin karakterinden taviz vermemeleridir.
Bazı insanlar bulundukları ortama göre değişen kişilik yapıları gösterebilirler. Bu kişiler eğlenceli bir ortamda neşeli, ciddi bir ortamda ağırbaşlı ve olgun, çıkar elde etmek istedikleri ortamda menfaatleri doğrultusunda tavır gösteren, evlerinde ise tüm bu çizdikleri karakterlerden uzak gerçek kişiliklerini ortaya koyan bir yapı sergilerler. Bu tip insanlara toplumda her ortamın insanı adı verilir ve aslında son derece yanlış olan bu kişilik yapısı sanki güzel bir özellikmiş gibi övülür. Oysa bu çok tehlikeli bir yapıyı beraberinde getirir. Çünkü bu insanlar değişen koşullar karşısında hiç beklenmedik tavırlar sergileyebilirler. Örneğin yumuşak başlı görünen bir kişi hayatındaki bazı olayların istediği gibi gitmemesi durumunda son derece sinirli ve öfkeli bir tavır sergileyebilir, olgun ahlaka sahip gibi görünen biri ise çok basit bir olay karşısında çocuksu bir karaktere bürünebilir.
Aslında, bu insanların bulundukları ortama göre değişik karakterler sergilemelerinin pek çok farklı nedeni vardır. Bu insanlar herkes için kendi kafalarında bir makam belirlemişlerdir ve bu makama göre davranışlarını düzenlerler. Yüce Allah bu karakter yapısını sahibi çok ortaklı köle ile yalnız Kendisine teslim olan kişiyi örnek vererek hikmetli bir biçimde Kuran’da haber verir:
Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah’ındır. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi, 29)
Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, gönülden (Allah’a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah’a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah’tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah’tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çokça zikreden erkekler ve (Allah’ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (Ahzab Suresi,35)
Yukarıdaki ayette buyrulduğu gibi Yüce Allah’ın beğendiği tek bir Müslüman karakteri vardır. Bu Müslüman karakterinde birbirinden farklı kadın ve erkek karakterleri, toplumun bu insanlara yüklediği farklı roller, ölçüsü makam, mevkii, meslek ya da mala dayalı sınıfsal farklılıklar ya da bu sınıfların ve mesleklerin kalıplaşmış karakterleri yoktur. Müminin tek özelliği takva sahibi olması, çeşitli olaylar ve kişiler karşısında mümin vasıflarından taviz vermemesidir. Şimdi Yüce Allah’ın Kuran’da çeşitli örneklerle dikkat çektiği bu Müslüman karakterinin nasıl kazanılacağını inceleyelim.
Müminlerin kişilik yapılarının temelini samimiyet oluşturur. Çünkü samimiyet her ortam ve durum karşısında müminin Yüce Allah’ın beğendiği tavrı sürdürmesi, hiç kimsenin görmediği ve bilmediği anlarda bile nefsinin isteklerine karşı gelerek daima Rabbimiz’in sınırlarını koruması anlamına gelir. İman eden insanların bu samimi tavrına en güzel örneklerden biri Hz. Yusuf (as)’ın kendisinden murad almak isteyen ve onu hapse attırmakla tehdit eden Mısırlının eşine verdiği yanıttır.
(Yusuf) Dedi ki: ”Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum. (Yusuf Suresi, 33)
Müminler Yüce Allah’ın “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır...” (Nahl Suresi, 125) emrini yerine getirmek, Hak dini anlatmak, Kuran ile öğüt vermek, iyiliği emredip kötülükten men etmek ve Allah’ın ayetlerini hatırlatmakla yükümlüdürler. Müminler bu yükümlülüklerini yerine getirirken bulundukları ortam zorlu, karşılarındaki kişi güç ve makam bakımından üstün konumda olsa ve kendilerine bu kişiden bir zarar dokunacağını bilseler dahi tebliğ etmeleri gereken konularda asla taviz vermezler. Bu amaçla hikmetsiz ve boş konuşmaların yönünü değiştirerek, karşılarındaki insanları Kuran ile uyarırlar, her olayda tüm gücün Yüce Allah’a ait olduğunu anlatır, bulundukları ortamda insanları Yüce Allah ve yarattıkları konusunda düşünmeye davet ederler, konuşmalarında mutlaka Rabbimiz’i hatırlatan hikmetli örnekler kullanır, alaycı ve çarpık mantıkla sorulan sorulara da Kuran’dan örnekler kullanarak akılcı cevaplar verirler.
Yüce Allah’ın, “Şüphesiz: “Bizim Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu)...” (Fussilet Suresi, 30) ayetinde bildirdiği gibi, müminlerin zorluk anlarında Yüce Allah’a olan güven ve teslimiyetleri tamdır. Bu teslimiyet nedeniyle müminler, iman etmeyen kişilerde rastlanan tavır veya üslup değiştirme, geriye çekilme, savunduğu fikirlerden vazgeçme gibi bozuk kişilik yapıları sergilemezler. Müminlerin zorluklar karşısında değişmeyen kişiliklerine en güzel örneklerden biri Peygamber Efendimiz (sav)’in mağaraya sığındıklarında arkadaşına …”Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.” (Tevbe Suresi, 40) ayetiyle örnek gösterilen Allah’a olan derin bağlılık ve coşku dolu tavrıdır.
Müminlerin örnek kişilik yapılarından biri de gerek kendilerine sunulan imkânlar gerekse gördükleri güzellikler karşısında bu imkânları ve güzellikleri sunanın Yüce Allah olduğunu hatırlayıp, hemen O’na şükretmeleridir. Bu konuda Kuran’da örnek gösterilen kişilerden biri Hz. Yusuf (as)’dır. Hz. Yusuf (as) babasına tek tek başından geçen olayları anlatarak her şeyin Yüce Allah’ın belirlediği bir kader doğrultusunda yaşandığını bildirmekte ve bu yaşadıkları için O’na şükretmektedir. Konu ile ilgili ayet şöyledir:
Dedi ki: “Ey Babam, bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, (O,) çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendi. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O’dur.” (Yusuf Suresi, 100)
Müminlerin en güzel kişilik yapılarından biri de sahip oldukları imkânlardan dolayı kibir ve büyüklüğe kapılmamalarıdır. Yüce Allah Müslümanların bu özelliğini bir ayette şöyle bildirir:
Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah’ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Hadid Suresi, 23) Müminlere bu konuda örnek gösterilen kişi Hz. Süleyman (as)’dır. Hz. Süleyman (as) Kuran’da kendisine sunulan mallar nedeniyle kibirlenen Karun’un tam aksine... “Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim...” (Sad Suresi, 32) ayetiyle sahip olduğu ihtişamlı malları düşünüp Allah’ın şanını övgüyle yüceltmek, alçakgönüllü bir boyun eğicilikle bu malları kendine Allah’ın verdiğini hatırlamak, O’nu zikretmek ve O’nun yolunda harcamak için istediğini belirtmiştir.
www.muminin24saati.imanisiteler.com
“…Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir.” (Al-i İmran Suresi, 186) ayetinde buyrulduğu gibi müminler tavır alma, manevi baskı, tepki, alay, kınama, suçlama, gibi eziyet verici sözler veya fiziksel saldırı gibi fiili davranışlarla karşılaşacaklardır. Buna rağmen iman edenler Allah’tan aldıkları güçten kaynaklanan cesaretlerinden asla taviz vermezler. Yüce Allah, ellerini çaprazlama kesmekle tehdit ettiği halde Firavuna karşı direnen büyücüler ve ateşe atılmaktan dahi korkmayan Hz. İbrahim (as)’ın cesur tavırlarını Kuran’da tüm müminlere örnek gösterir.
Müminler Allah’ın her an her yerde kendileri ile birlikte olduğunu, hesap gününde söyledikleri sözlerden sorguya çekileceklerini bildikleri için yalan söylemez (Ahzab Suresi, 70), yakınları aleyhine bile olsa doğruyu söylemekten çekinmez (Nisa Suresi, 135) yanlış tavır içinde olan birini gördüklerinde onu uyarmaktan kaçınmaz, yapmayacakları şeyler için söz vermezler (Saf Suresi, 2–3). Yüce Allah müminlerin bu özelliklerini “Onlar Allah’ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (misakı) bozmazlar.” (Rad Suresi, 20) ayetiyle haber verir. İşte müminlerin Allah korkularından kaynaklanan, Kuran’ın hükümlerine bu bağlılıkları sözlerinin güvenilir olmasını sağlar.
Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; şu halde O’na ibadet et ve O’na ibadette kararlı ol. Hiç O’nun adaşı olan birini biliyor musun? (Meryem Suresi, 65) ayetinde emredildiği gibi müminlerin en belirgin karakter özelliklerinden bir de ibadetlerinde kararlı olmalarıdır. Ancak namaz, oruç, hac, zekat gibi farz olan hükümler dışında Allah için yaptıkları her eylem, konuşma, hal ve tavrın da birer ibadet olduğunu bilirler. Bu nedenle namaza verdikleri önem kadar, öfkeyi yenmenin, güzel söz söylemenin, insanları uyarıp korkutmanın, zanda bulunmamanın ya da tartışmacı olmamanın da birer ibadet olduğunu düşünerek bunu tavır ve davranışlarına daima yansıtırlar.
“Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl, fecir vakti (namazda okunan) Kur’an’ı, işte o, şahid olunandır. (İsra Suresi, 78)” ayetinde belirtildiği gibi Yüce Allah sabah Kuran okunmasına dikkat çekerek müminin uyanması ile birlikte tekrar uyuyana kadar geçen süre içinde dikkatinin daima açık olmasını emreder. Çünkü dikkat ve şuur açıklığı olaylar karşısında hızlı sonuç çıkarmalarını, görüşlerinin keskin olmasını, pratik zekâlarının gelişmesini ve daima İslam’ın hayrına dönüşecek çözümler üretmelerini sağlar. İşte bu yüzden müminler gün boyu Allah’la sürekli bağlantıda, gafletten uzak bir şuur açıklığı içindedirler.
Müminlerin Allah’ın varlığından, O’nun rızasını kazanmaktan, Allah’a duydukları derin saygı ve aşktan kaynaklanan son derece canlı, coşkulu ve neşeli bir yapıları vardır. Bu yapıları gözlerine canlı bakışlarla, bedenlerine yaşıtlarına göre daha genç görünmeleriyle, yüzlerine ise nur olarak yansır. Aslında dış görünüşlerindeki bu canlılığın kaynağı “… Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur (tatmin bulur). “(Rad Suresi, 28) ayetiyle haber verildiği gibi Allah’ı anmanın, O’nun rızasını kazanmak için şevkle ve heyecanla hareket etmenin ruhta yarattığı coşkuya bedenin de uyum sağlamasından kaynaklanır.
Müminler, çocuklanma, kapris yapma, saf görünme, olayları anlamazlıktan gelme, boş söz ve işlerle uğraşma, kıskançlık, haset etme gibi Yüce Allah’ın Kuran’da yasakladığı pek çok özellikten kendilerini sakındırırlar. Çünkü onlar “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına çaba harcamıyorsunuz?” (Nisa Suresi, 75) ayetinde dikkat çekildiği gibi Yüce Allah’ın seçip beğendiği İslam’ın dünyada hâkim olması gibi şerefli bir mücadeleye hayatlarını adamışlardır. Bu büyük fikri mücadele müminlerin tek bir amaca kilitlenmelerini ve olaylara göre değişen tavırlar sergilemelerini engeller.
Müminlerden öyle erkek -adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiç bir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.” (Ahzab Suresi,23)
Müminler Yüce Allah’a duydukları samimi sevgi ve saygı dolu korku nedeniyle O’nun Selam (Güven ve Esenlik) sıfatının en çok tecelli ettiği kimselerdir. Rabbimiz’in her an kendilerini izlediğini ve ahirette her yaptıklarından hesaba çekileceklerini bilen müminler, bu nedenle Allah’ın rızasını kazanmak, O’nun beğendiği, Kuran’da çeşitli örneklerle ve ayetlerle tarif ettiği Müslüman karakterine sahip olabilmek için büyük titizlik gösterirler. Bu üstün ahlakları ve sağlam kişilikleri nedeniyle Yüce Allah’ın rızasını kazanacağı umulanlar ve Rabbimiz’in izniyle hem dünya hayatında hem de ahirette kurtuluşa erecek olanlar da onlardır.
İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla çaba harcayanların Allah Katında büyük dereceleri vardır. İşte ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenler bunlardır. (Tevbe Suresi, 20)