Samimi iman sahibi bir insan, bulunduğu ortamlarda (Allah’ı tenzih ederiz) Allah ve din ahlakı hakkında saygıya uygun olmayan konuşmalar yapılmasına asla izin vermez. Yüce Allah’a olan derin sevgisi, saygısı ve bağlılığı nedeniyle din ahlakına muhalif olan konuşmalara karşı dikkati çok açık olur. İmani değerlerin aleyhinde yapılan ima ve yorumlar, hemen dikkatini çeker ve yanında bu tarz uygunsuz konuşmalar yapılmasına izin vermez.
Ancak kimi zaman bazı Müslümanların (Allah’ı tenzih ederiz) Allah ve din ahlakı hakkında yapılan çirkin yorumlara sessiz kaldıkları hatta çoğu zaman katılımcı davrandıkları görülmektedir.
Bir Müslümanın din ahlakından uzak yaşayan bazı çevrelerce takdir toplayabilmek ve popüler olmak için din ahlakına uygun olmayan böyle çirkin bir davranışa yönelmesi büyük bir gaflettir.
“Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar. Dediler ki: “Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?” Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar ‘tartışmacı ve düşman’ bir kavimdir.” (Zuhruf Suresi, 57-58)
Yüce Allah’ın alemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), “Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi doğru bir istikamet tuttur...” (Şura Suresi, 15) ayetiyle de bildirildiği gibi, Allah’ın insanları uyarmakla görevlendirdiği son peygamberidir. Kutlu Peygamber Efendimiz (sav) diğer tüm elçiler gibi, insanları doğru yola, Allah’a iman etmeye, ahiret için yaşamaya ve güzel ahlaka çağırmıştır. Bu daveti sırasında kullandığı yöntemler, konuları anlatış şekli, üslubu ve tavırlarındaki üstün kalite anlayışı her Müslümana örnek olmalı, her Müslüman insanları din ahlakını yaşamaya davet ederken Peygamber Efendimiz (sav) gibi bir tavır içerisinde olmaya gayret etmelidir.
Peygamber Efendimiz (sav) Diyor ki… “Müminin şerefi dini, asaleti güzel ahlakı, mürüvveti de aklıdır.” (İbn Hıbban, Hakim; Huccetü’l İslam İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 3. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 111-112) |
Ancak bazı Müslümanların Kuran’da bildirilen “Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle…” (İsra Suresi, 53) ayetinin hükmüne uymadıkları ve Allah ve mukaddes konular hakkında konuşurken Peygamber Efendimiz (sav)’in saygılı üslubundan uzak, din ahlakına uygun olmayan bir üslup kullandıkları görülmektedir. Bu, çok büyük bir gaflettir. Çünkü her Müslüman, hem sözlerinde hem de üslubunda Kuran ahlakına en uygun olanı seçmekle yükümlüdür. Aksi takdirde “...Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar.” (Müminun Suresi, 71) ayetinde bildirildiği gibi din ahlakını yaşamanın bir kişiye kazandırdığı üstün ahlak ve kaliteden yoksun kalmaktadırlar.
Hamiyet-i İslamiye (İslam’ı Koruma Çabası)’nin Din Ahlakındaki Büyük Önemi
İnsanlar fıtrat olarak, sevdikleri kişilere, önem verdikleri nesnelere ya da değerlere yönelik bir koruma duygusuna sahiptirler. Bu kişilere ya da değerlere maddi ya da manevi bir zarar gelmesine ya da istismar edilmelerine karşı ciddi çaba gösterir; bu duruma karşı doğal olarak bir koruyup kollama eğilimi içinde olurlar. İşte insanların çok sevdikleri, düşkünlük derecesinde bağlı olup değer verdikleri bir şeye karşı içlerinde hissettikleri bu şiddetli koruma ve sahiplenme heyecanının diğer bir adı da “hamiyet”tir.
Gerçek hamiyet duygusunun temelini ise Allah korkusu oluşturur. Müslümanların halis Allah korkusuna ve O’nun rızasını aramaya dayalı bir hamiyet anlayışları vardır. “Hamiyet-i İslamiye” olarak adlandırılan bu duygu, bir Müslümanın sahip olması gereken üstün ahlak özelliklerinden biridir. Samimi iman sahibi bir mümin, İslam ahlakını, bu ahlakın tebliğ edilmesini ve Allah’a inanan salih Müslümanları adeta kendi gibi hatta kendinden de daha öncelikli görerek manen sahiplenir. Kendisine nasıl bir zarar gelmesini istemez ve buna karşı önlem alırsa, tanıdığı tanımadığı tüm Müslümanlar için de aynı şekilde hassasiyet gösterir. Müslümanları ilgilendiren hiçbir konuda umursuz bir tavır göstermez. Vurdumduymaz olmaz. (Allah’ı tenzih ederiz) Allah ve din ahlakı hakkında konuşurken saygıda kusur etmemek için büyük bir titizlik gösterir, bulunduğu ortamlarda din aleyhtarı konuşmalar yapılmasına asla müsaade etmez. Kalbindeki Allah korkusu onu bu konuda devamlı olarak teyakkuz halinde, yani uyanık, dikkatli ve bilinçli bir halde tutar. Hayatının asıl amacının sadece Allah rızasını kazanmak olduğunu bilen bir Müslüman, umursuzluk yaptığı takdirde bunun Allah Katında nasıl bir karşılığı olabileceğini düşünerek böyle bir tavır göstermekten şiddetle sakınır.
Sayın Adnan Oktar’ın Kanal 35 (İzmir) TV ile Yaptığı Canlı Röportajdan, 25 Ocak 2009
|
Bazı İnsanlar Mukaddesat Aleyhtarı Konuşmalar Yapmaktan Neden Sakınmazlar?
Müminin dünyadaki amacı Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaktır. Samimi iman sahibi bir insanın, din ahlakına muhalif kesimlere sevimli gözükmek, onlarla dost olmak ve beğenilerini kazanmak, onlardan övgü ve takdir almak gibi bir düşüncesi veya isteği olmaz. Ancak din ahlakını gereği gibi kavrayamayan bazı insanlar, din ahlakına muhalif olan insanları memnun etmek ve bu kesimden bazı çıkarlar elde etmek için din ahlakından taviz vermekte bir sakınca görmezler. Bu kişiler, (Allah’ı tenzih ederiz.) Allah’a karşı saygıya uygun olmayan konuşmaların yapıldığı, dini ve mukaddes kavramları sözde espri konusu haline getiren sohbetlerden rahatsızlık duymazlar. Din ahlakına muhalif sözde espriler yapılması, din ahlakına bağlılıkları zayıf olan bu kişilerin kalplerinde bir rahatsızlık meydana getirmez. Böyle çirkin konuşmalar yapan insanlar, her dönemde var olmuştur. Kuran ahlakından taviz vererek böyle bir duruma düşen kişilerin durumu, Kuran’da şöyle haber verilmiştir:
“Onlar, mü’minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. “Kuvvet ve onuru (izzeti)” onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, “bütün kuvvet ve onur,” Allah’ındır.” (Nisa Suresi, 139)
Bir Müslümanın, Allah’a karşı saygıya uygun olmayan, dini ve mukaddes değerleri sözde espri konusu haline getiren (Allah’ı tenzih ederiz.) konuşmalar yapmaktan veya yanında böyle konuşmalar yapılmasından rahatsızlık duymaması, onun Kuran ahlakını yaşama konusunda gerekli titizliği ve hassasiyeti göstermediği anlamına gelir. Allah’a karşı derin bir saygı ve sevgi duyan samimi iman sahipleri mukaddesata karşı son derece duyarlı olurlar. Din ahlakından uzak bir sözde espri üslubunun hakim olduğu ortamdan hemen uzaklaşırlar. |
Müminlerin Mukaddesat Konusundaki Hassasiyetleri
Bir insan; Allah’ın her an kendisini gördüğünü, yaptıklarından, konuşmalarından haberdar olduğunu ve bunların kendi adına Allah Katında kaydedildiğini kavrıyorsa, sahip olduğu Allah korkusu onu Kuran ahlakını en mükemmel şekliyle yaşamaya yöneltir. Bu anlayışı ona, hem davranışlarından hem de konuşmalarından rahatça fark edilebilecek özel bir kalite getirir. Bu, basitlikten ve yüzeysellikten uzak, doğal, Kuran ahlakından taviz vermeyen, peygamberlerde görülen haysiyeti, samimiyeti ve vicdan anlayışını taşıyan bir kalitedir. Örneğin;
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), üstün ahlakı, aklı, feraseti, basireti, tevazusu, sevgisi ve merhametiyle tüm müminlere örnek olmuş, bulunduğu ortamlar en güzel ve hikmetli sohbetlerin olduğu, coşkulu, muhabbetli, temiz, ferah, huzur ve güven veren kaliteli ortamlar haline gelmiştir. Ayrıca Peygamber Efendimiz (sav)’in çevresinde bulunan yakın sahabelerinin aktardıkları olaylardan, Peygamber Efendimiz (sav)’in “son derece nezih, kaliteli, latif ve ince düşünceli” olduğu anlaşılmaktadır. Peygamberimiz (sav) edep, terbiye ve görgü kurallarını hayatında en kaliteli ve en ideal şekliyle uygulamıştır. |
Bu ahlakta keskin bir şuur açıklığı vardır ve kişiyi her an Allah’ın ve ahiretin varlığını düşünerek yaptığı her işte Allah’ın rızasını gözetmeye yönlendirir.
Her davranışında ve ağzından çıkan her sözde Allah’ın huzurunda olduğunu bilerek yaşamasını sağlar.
“Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rablerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, her şeyi sarıp-kuşatandır.” |
Bu anlayıştaki bir insanın basit bir kişilik sergilemesi veya Allah’ın hoşnut olmayacağı bir üslupta konuşmalar yapması söz konusu olmaz. Aksine böyle bir insan seçtiği her konunun, kullandığı her kelimenin Müslümana yakışır bir güzellikte ve asalette olmasına her an itina gösterir.
Dini konular hakkında konuştuğunda da son derece ölçülü, saygılı bir üslup kullanır. Cennet, cehennem, ahiret, kader gibi konularda konuşurken her kelimesini ölçüp tartar, düşünmeden, gelişigüzel bir şekilde konuşmaktan sakınır. Dini ve mukaddes konularda espri yapılmasına müsaade etmez, böyle bir ortamla karşılaştığında “O, size Kitapta: “Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz” diye indirdi. Doğrusu Allah, münafıkların ve kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır.” (Nisa Suresi, 140) ayetinin hükmü gereği hemen o ortamdan uzaklaşır.
Tüm bu üstün ahlak özellikleri de göstermektedir ki müminler, bir söz söylemeden önce mutlaka vicdanlarına danışmalıdırlar. Bu şekilde vicdan kullanıldığında kişinin tüm konuşmaları “Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: “Gerçekten ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?” (Fussilet Suresi, 33) ayetiyle bildirildiği gibi hayra yönelten güzel konuşmalar olacaktır. Vicdan, kişiyi her türlü uygunsuz konuşma üslubundan uzaklaştıracak ve İslam ahlakının getirdiği kaliteyi yansıtan bir mükemmelliğe ulaştıracaktır.
Samimi İman Sahiplerinin Hamiyet-i İslamiyesi Çok Güçlüdür Hamiyet-i İslamiyesi güçlü olan; diğer bir deyişle içinde İslam’ın menfaatlerini korumaya yönelik heyecan taşıyan müminlerin bu ahlakını değerli İslam alimlerinden İbn-i Mace Hazretleri ise şöyle ifade etmiştir:
|
Sonuç:
Müminler Hiçbir Ortamda İslam Ahlakından Taviz Vermezler
Her mümin, tek başına İslam ahlakını ve tüm Müslümanları temsil eden önemli bir görev üstlenmiş durumdadır. Bu nedenle bir mümin hayatının her anında her nerede, hangi şartlar altında ve nasıl insanlarla birlikte olursa olsun, Kuran ahlakına uygun yaşantısından taviz vermemelidir. Bulunduğu ortama, muhatap olduğu insanların ahlaklarına, konumlarına ya da maddi güçlerine, yaptığı işe, içerisinde bulunduğu sohbetin konusuna göre değişkenlik göstermemelidir. Çünkü böyle bir tavır, Kuran ahlakına uygun değildir. Allah “… Sürekli olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır.” (Kehf Suresi, 46) ayetinde, “sürekli olan salih davranışların makbul olduğunu” bildirmektedir. Bu nedenle mümin, Allah’ın en çok razı olacağı umulan tavırlarda hayatının sonuna kadar kararlılık ve titizlik gösterir. Allah’ın rızasına uygun olmayacağını bile bile, Kuran ahlakıyla bağdaşmayacak tavırlar içerisine girmez. Allah’ın Kuran’da bildirdiği ve övdüğü İslam ahlakına uygun olan budur.
Din ahlakına uygun olmayan konuşmalardan, kalitesiz tavır ve düşünce şekillerinden sakınmanın çözümü ise Allah’tan samimi olarak korkmak, her an her yerde vicdanı kullanmak ve Kuran ahlakını eksiksiz olarak yaşamaktır. Kuran ahlakına tam olarak uyanların güzel karşılığı bir ayette şöyle müjdelenmektedir:
“Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları Kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır. Onları dosdoğru yola yöneltip-iletir.” (Maide Suresi, 16)
Son dönemde bazı kişilerin sırf popüler olmak, entelektüel görünebilmek ve din ahlakına muhalif kesimlere yaranabilmek umuduyla Müslümanlara yakışmayan bir tavır içine girdikleri görülmektedir. Oysa din ahlakı ve dindar insanlar hakkında gerçek dışı açıklamalar yapmak, mukaddesata uygun olmayan şekilde konuşmak bu kişilerin zannettiklerinin aksine onları yüceltmemekte tam tersine küçük düşürmektedir. Unutulmamalıdır ki bir kişiye asıl saygınlık veren, kaliteli bir ahlak ve görüntü kazandıran derin bir Allah sevgisiyle ve Allah korkusuyla yaşanan İslam ahlakıdır. |