www.ataturkveislam.beyazsiteler.com
Son yıllarda İslam dendiğinde insanların ilk aklına gelenler bunlar.
Gerçek İslam’ı yani Kuran ahlakını yaşayan Müslümanların her hareketlerine itidal hakimdir, her zaman barıştan yana tavır koyarlar. Örneğin bir konudan rahatsız olduklarında bu durumun kendilerini nasıl etkilediğini net bir biçimde açıklayarak karşı tarafla olan sorunlarını konuşarak hallederler. Kuran’da barış ve sevgi emredilirken, şartlar her ne olursa olsun, herhangi bir konuda asla çözüm yolu olarak şiddeti seçmezler, bunu kabul etmezler. Nitekim, İslam’ın insan hayatına verdiği değer ve adam öldürmenin karşılığı bir ayette şu şekilde bildirilmektedir:
“... Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur... ” (Maide Suresi, 32)
Batı Dünyası İslam Aleminden Neden Uzaklaşıyor?
Batılılar İslam ülkelerine gitmek bir yana, Müslümanları kendi ülkelerinde bile istemiyorlar. Bunu artık kitleler halinde sokaklara çıkıp bağırarak ilan ediyorlar.
600 yıl önce Endülüs ve Bağdat gibi Müslümanların yaşadığı yerler Avrupalılar için birer cazibe ve medeniyet merkeziydi. Buralara gidenler ülkelerine Müslümanların ne kadar eğitimli, sanat yönü güçlü, seçkin, medeni ve adil olduklarını anlatan mektuplar yazmışlardı.
Hristiyan bağnazların zulmünden kaçan Yahudiler kurtuluşu Müslüman Osmanlıların topraklarına sığınmakta bulmuşlardı.
Şimdi ise Kahire’den Sana’ya, Sana’dan Bağdat’a, Bağdat’tan Kabil’e kadar pek çok İslam şehri çatışma ve sefalet içinde. Bir zamanların hayranlık uyandıran bu şehirleri tam bir virane görünümüne sahipler. Hristiyanların adalet merkezi gibi gördüğü bu yerlerde artık Müslümanlar bile canlarını kurtarmanın derdine düşmüş durumdalar.
İslam dünyasının büyük kısmının içinde bulunduğu durum, kuşkusuz tüm vicdan sahibi insanları rahatsız ediyor. Ancak insanların büyük kısmı, televizyonda seyrettikleri, gazetelerde okudukları, internet aracılığıyla ulaştıkları bu bilgileri kısa sürede unutuyor. Hiçbir suçu olmayan mazlum insanların acımasızca öldürülüşünü, çocukların katledilmesini, evlerinin yakılıp yıkılmasını, pek çoğunun mülteci kamplarında yokluk içinde yaşamaya terk edilmelerini unutarak kendi işlerine dalıyor.
Bütün İslam âlemi bu acılardan duydukları rahatsızlığı dile getiriyor, belki saatlerce bu konu üzerinde konuşuyor, hatta yazılar yazıyor, ancak iş bu acıları ortadan kaldıracak bir çözüm oluşturmaya geldiğinde geri çekiliyorlar.
Batının En Büyük Sorunu İslamofobi
İslamofobi terimi, gerçekte neden korktuklarını bilmeyen Batılıların kullandıkları bir sözcüktür. Batı dünyası, Müslüman ismini kullanarak nefreti yaygınlaştıran ancak gerçek İslam ahlakını bilmeyen insanlardan dolayı İslam dünyasını sorumlu tutuyor. İslam’a karşı çıkarak, Müslüman ismini kullanarak dünyayı nefret ve kin yurdu haline getirmeye çalışanlardan kurtulacaklarını zannediyor. Oysa Batılıların korktukları İslam değil, tüm insanlığa ve İslam’a da karşı olan radikalizmdir.
Yıllarca insanlar teşhisi yanlış koydular. İslam adına yapılan nefret propagandasını İslam’a dayandırdılar. Teşhis yanlış olunca çözüm için kullanılan yöntemler de hep başarısız oldu. Kimi İslam’a saldırdı, kimi Müslümanları deccal ilan etti. Müslümanlardan uzaklaştılar, sevgiyi ve barışı arayan Müslümanlara da inanmadılar. İslam’a tavır almanın, problemi daha da zorlaştıracağının farkına varamadılar.
Oysa onlar İslam adı altında oynanan büyük ve kirli oyuna karşıydılar. Biz bunun adına radikalizm diyoruz. Onlar, bütün dünyada, bütün dinlerin, bütün akımların, bütün ideolojilerin en büyük sorunu olan radikalizmi din zannettiler. Her akım ve ideolojide “benim dinime uy yoksa yok ol” mantığını, İslam’ın mantığı sandılar. Dehşet ve vahşetten korkuya kapılıp İslam’a savaş açtılar. Oysa odaklanmaları gereken sorun radikalizmdir.
Bağnazlık radikalizmle iç içedir. Bir ateist, bir Marksist, bir milliyetçi, bir Hristiyan, bir Musevi de radikalizm dinini benimseyebilir. Kendi inancını dayatır, kabul edilmezse dehşet saçar. Radikaller dünyanın her yerinde, her inançta vardır. Elbette İslam dünyasının içinden çıkan radikalizm çok daha ön plandadır. Öyle ki, dünyanın çok büyük bir kesiminde bu bağnaz yapı İslam olarak bilinir. Fakat vahşet, dehşet, ölüm, lanetleme, kin, savaş, öfke İslam değildir. Kin ve öfke ile saldırarak yapılan bir cihat İslam’da yoktur. İslam, sevgi ve barış getirmektir. İslam öfkeyi, nefreti, kini lanetler.
İslami radikaller yanlış bir eğitim aldıkları için nefreti ve kan dökmeyi İslam zannederler. Onlara karşı çözüm öfke değildir. Onlara saldırmak, onları hapsetmek, kınamak, lanetlemek radikallere karşı çözüm olamaz, çünkü onlar doğru sandıkları şeyi yapıyorlar ve şiddet uygulayarak değişmezler. Onların ihtiyaçları doğru eğitimdir. Çünkü sorunları, beyinlerindeki bilgiden kaynaklanıyor. Dolayısıyla batılıların radikalizme karşı hedefi, kişiler, gruplar, ülkeler olmamalıdır. Çünkü bu yanlış bir hedef olur, nefreti daha körükler, zaman kaybettirir ve daha büyük kayıplara sebep olur. Radikalizme karşı mücadelede tek hedef, bu insanları kan dökücü hale getiren o yanlış bilginin düzeltilmesidir. İşte bu yüzden İslamofobi terimini kullananların doğru teşhisi yapmaları çok önemli. Radikalizme karşı entelektüel, ilmi ve bilimsel bir mücadele verilmek isteniyorsa, Kuran’daki gerçek İslam’ı ve gerçek İslam’ın savunucularını desteklemeleri gerekiyor. Gerçek İslam’ın savunucularıyla dost ve kardeş olmaları gerekiyor. Bu ilmi mücadeleyi birlikte yapmaları gerekiyor. İslam’a karşı gelmek bu sorunu körüklemekten başka bir işe yaramaz. Bu kişilerin, radikalizme karşı ilmi mücadeleyi “gerçek Müslümanlarla birlikte” verdiklerinin farkında olmaları gerekiyor.
www.laiklikveislam.beyazsiteler.com
Şiddet Müslümanların Sorunlarına Çözüm Olamaz
Bir kısım insanlar çözümü çok yanlış yollarda arıyor, Kuran ahlakına ve Peygamberimiz (sav)’in sünnetine hiç uygun olmadığı halde, şiddetle ve terörle çözüme ulaşacaklarını zannediyor. Bazı Müslümanlar da bunun tam tersini düşünüyor.
Charlie Hebdo terör saldırısının hemen sonrasında olay yerine koşan imamı hatırlayın. Olayı kınayıp İslam’ın böyle olmadığını üstüne basa basa söylemişti.
Pek çok Müslüman tıpkı bu imam gibi İslam’ın bu olmadığını söylüyor. Ancak bu bombalamaları katliamları yapanlar da tüm eylemlerini en muteber İslami kaynaklara dayanarak yaptıklarını söylüyorlar.
İşte Yemen’de hatta Libya’dan Afganistan’a kadar tüm İslam coğrafyasında yaşanan tüm çatışmalara, yıkımlara yol açan değişimin sırrı tam da burada yatıyor. Yüzyıllar önce İslam bilimi, sanatı ve adaleti teşvik ediyordu ve Müslümanlar el birliği ile bunları sahiplenmişti. O zaman her Müslüman komşusunun hakkını gözetiyor, Müslüman olmayanlara hoşgörü ile yaklaşıyordu. Bugün bu güzel hasletlerin tamamı nerede ise terk edilmiş durumdadır.
Şiddetin Sorumlusu Olarak Batıyı Gören Müslümanlar Yanılıyor
Müslümanların büyük bir kısmı içinde bulundukları durumdan Batıyı sorumlu tutarlar. Avrupalı büyük devletler Afrika’dan Ortadoğu’ya, Ortadoğu’dan Uzak Doğu’ya kadar sömürgeleştirdikleri topraklardan çekildiklerinde geride fakir ve eğitim düzeyi son derece düşük olan büyük bir nüfus bıraktılar. Şimdi kendi ülkelerinde köle ya da ikinci sınıf muamelesi gören bu insanların torunları ise hınç dolu. Bu nedenle içinde bulundukları durumdan Avrupalıları sorumlu tutuyorlar.
Avrupa ülkeleri ve ABD bu hıncı yatıştıracak, dostluk ve şefkat gösterecek kapsamlı bir politika geliştirmiyor. Bunun yerine Afganistan’a bombalar yağdırılıyor, Paris’te Magriplileri banliyölere mahkum ediyor, Almanya’da insanlar “Müslümanlar dışarı” diye bağırıyor. Müslümanların çoğunda ise ülkelerinin herhangi bir bağlantı bahane edilerek, Batılılar tarafından yerle bir edileceği korkusu hakim.
Tüm bunlar eskisinden daha katı, intikam duyguları daha keskin nesillerin yetişmesine yol açıyor. Sosyal medyaya bakılacak olunursa Afrikalı olsun, Ortadoğulu olsun ılımlı bir Müslümanın bile yaşananları geçmişin bir hesaplaşması olarak algıladığını görürsünüz. Terörle ilgisi olmayan bir Müslüman bile “Fransızlar 1,5 milyon Cezayirliyi katlettikten sonra tek bir özür bile dilemediler ama” diyerek terörist saldırıyı geçmişin bir intikamı olarak görebilmektedir.
www.kurtkardeslerimiz.beyazsiteler.com
SAYIN ADNAN OKTAR DİYOR Kİ...
Bağnazlık öyle bir bela ki bütün İslam aleminin şu an çektiği belanın kökeninde bağnazlık var, Kuran’ı yanlış yorumlama var. Kırıp geçiriyorlar birbirlerini. Hep gelenekçi Ortodoks İslam anlayışından kaynaklanıyor. Böyle bir bela var dünyanın üstünde. Bizi bu beladan kurtaracak olan Hz. Mehdi (as)’dır. (A9 TV; 2 Ağustos 2014)
Karşılıklı Olarak Geçmişte Yapılmış Hatalar, Koyu Bağnazlık ve Cahillik ile Beslenen İntikamcı Felsefe Nasıl Durdurulabilir?
Öncelikle Avrupa ülkeleri ölen bir insanın ya da patlayan her bir bombanın ardından bir Afrika ya da Ortadoğu ülkesine askeri müdahalede bulunup, bomba yağdırmaktan vazgeçmelidir.
İster kendi ülkelerinde isterse yurt dışında olsun Müslümanlara eşit, insani sosyal politikalar geliştirerek onların güvenini kazanmalıdırlar.
Fransa’da ikisi de Fransız kimliği taşımasına karşın Magripli ile Parislinin farklı muamele görmesi engellenmelidir.
Daha da önemlisi; Almanya, Fransa, Hollanda gibi ülkeler, tansiyonun daha da yükselmesine neden olan aşırı sağ akımları el altından desteklemek yerine kontrol altına almalıdırlar.
Müslümanlar Ne Yapmalı?
Müslümanlar, öncelikle her olaydan sonra artık sadece, “İslam bu değil” demekle yetinmemelidirler. Kuran ile bağdaşmayan fikirleri savunan insanların düşüncelerindeki çarpıklığı güçlü bir biçimde dile getirmelidirler.
Kuran’a göre Müslümanlar insanları İslam ahlakına baskı ve zor kullanarak değil, sadece güzel söz ile davet etmelidirler.
Dünyanın her yerinde Müslümanlar yüksek sesle İslam ahlakında inanç özgürlüğü olduğunu anlatarak bağnazlığa gömülmüş kişileri doğru yola çağırmalıdırlar.
Müslümanlar diğer Müslümanlara ve tüm dünyaya şiddetin hak arama yöntemi olmadığını ve bunun İslam ahlakına tamamen aykırı olduğunu açıkça ilan etmelidirler.
Terörist eylemler ile İslam ahlakının savunulamayacağını bilakis İslam düşmanlarının sayısını arttıracağı için Müslümanlara daha çok zarar vereceğini anlatmalıdırlar.
Ayrıca bu mesajların topluma güçlü bir biçimde verilmesini sağlayacak büyük bir kampanya da düzenlenebilir. Batılı ülkelerin de destekleyeceği bu kampanyada okullardan, kitaplardan, medya ve toplumun ileri gelenlerinden istifade edilebilir. Bu başarıldığı takdirde İslam âlemi Allah’ın izniyle güçlü, istikrarlı, müreffeh bir medeniyet olacaktır. Dünyaya her alanda yön vererek ışık tutacaktır. Bunun için bütün Müslümanların eskiden olduğu gibi birlik halinde hareket etmesi, hoşgörü ve anlayış içinde yaşaması şarttır.
www.deccaltehlikesi.imanisiteler.com
Müslümanlar Arasında Tevazunun Önemi
Tevazudan uzaklaşanlar, kendilerini ve kendi fikirlerini mutlak doğru olarak görür, kendilerinden farklı düşünenleri küçümser ve onlara düşmanlık beslerler. Kendi görüşlerinin mutlak doğru olduğundan hiç kuşku duymadıkları için, kendilerini hiçbir zaman sorgulamaz ve dolayısıyla daha iyiye, daha doğruya gidemezler. Sadece kendi yorumunu beğenip bununla övünenlerin durumuna Kuran’da, “... onlar, işlerini kendi aralarında (farklı) kitaplar halinde böldüler; her bir grup, kendi ellerinde olanla yetinip sevinmektedir.” (Müminun Suresi, 53) ayetinde dikkat çekilmiştir.
Bu, Allah’tan korkup sakınanların ve ahiret gününde hesap vereceğine iman edenlerin şiddetle sakınıp korunmaları gereken bir durumdur. Bu konunun önemini fark edenlerin, diğer müminleri de parçalanmaktan, dağılmaktan, ayrılmaktan sakındırmaları, Müslümanların Kuran ahlakında ittifak etmelerini sağlamak için gayret etmeleri gerekmektedir.
Müslümanlar Birbirlerinin İnanç Farklılıklarına da Hoşgörü ile Yaklaşmalıdırlar
Allah Kuran’da müminlere “çekişip birbirlerine düşmemelerini” (Enfal Suresi, 46) emretmekte ve bunun Müslümanları zayıflatacak bir durum olduğunu bildirmektedir. Bir ayette de şu şekilde emredilir:
Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 105)
Vicdan ve aklı selim ile hareket eden, kendi çıkarlarını değil adaleti gözeten bir müminin diğer iman edenlerle ittifak sağlayamaması, sürekli bir anlaşmazlık içinde olması mümkün değildir.
Elbette Müslüman toplumlar arasında, bölgesel, kültürel ve geleneksel bazı anlayış ve uygulama farklılıkları olabilir. Farklı yorumlar, farklı görüşler olacaktır. Bu son derece doğaldır. Olmaması gereken, bu farklılıklar nedeniyle bir Müslüman toplumun veya grubun diğerine cephe alması, onunla diyaloğu kesmesi, ortak değerlerde mutabakat sağlayamayacak kadar diğerini yabancı ve hatta hasım olarak görmesidir. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir.
Örnek Müslümanlar, tüm insanlara –Rabbimiz’in tecellileri olduğunun bilinciyle- sevgi, merhamet ve şefkatle yaklaşırlar. Kendileriyle aynı inancı paylaşan, Kuran’a iman eden, Allah’ın emirlerini yerine getiren ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetine uyanları ise kardeşleri olarak görür ve birbirlerinin velileri olduklarını unutmazlar. Yapılması gereken, farklı Müslüman topluluklar arasında olabilecek kültürel ve geleneksel farklılıklar ve bazı görüş ayrılıkları nedeniyle hizipleşmekten sakınmak, bunları sürekli ön plana çıkarıp ihtilafa zemin hazırlamak yerine, Kuran ahlakını yaşamakta ittifakı desteklemektir. Müslümanlar ittifakta birbirlerini desteklemeli, ihtilaflı konularda da hoşgörülü olmalı, anlayışlı davranmalıdırlar. Yukarıda da vurguladığımız gibi, özellikle bu konunun öneminin farkında olan samimi Müslümanlar ve İslam dünyasının önde gelen düşünür ve aydınları bu konuda yoğun girişimlerde bulunmalı, Müslümanlar arasında birlik ve beraberliği teşvik etmelidirler. Müslüman dünyası içinde sevgi, saygı, merhamet, hoşgörü üzerine kurulu bir dayanışma inşa edilmelidir. Ancak bu şekilde İslam dinini yanlış tanıyan Batı dünyasına gerçek İslam ahlakı anlatılabilir ve İslam ahlakının barış, sevgi ve kardeşlik dini olduğu gösterilebilir.
Terör Sorunu; Mitingler, Dünya Liderlerinin Kınamaları ya da Sadece “İslam Barış Dinidir” Demekle Çözülemez
Uydurulmuş hadisler ve geleneksel İslam anlayışından arındırılmış, sadece Kuran’a dayalı İslam barış dinidir; bir arada var olma, düşünce ve ifade özgürlüğü de Kuran’ın savunduğu temel kavramlardır. Ne var ki radikallerin ve bağnazların savunduğu İslam bu kavramlardan çok uzaktır. Söz konusu sorunu çözebilmek için İslam dünyasına bu gerçekler Kuran’daki deliller ışığında tatmin edici anlatımlarla ısrarla anlatılmalı, bir eğitim seferberliği içerisine girilmelidir. Gerçekten de İslam dünyasına ve İslam’a büyük zarar veren hurafeleri ortadan kaldırmak için çok geniş kapsamlı bir seferberliğe ihtiyaç duyulmaktadır. Batı dünyasının bu konuda sağlayacağı destek şüphesiz çok önemli olmakla beraber unutulmamalıdır ki asıl görev Müslümanlara düşmektedir.
“De ki: “Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur.” Kur’an’dan mü’minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz...” (İsra Suresi, 81-82)